sumeyye
Sat 19 June 2010, 10:48 am GMT +0200
Son Akşam Yemeği
Hepsi on iki kişiydi
Bu onlarla son akşamıydı
Son akşam yemeği…
Rönesans ressamlarının bolca resmettiği akşam yemeği
Gülmeyenler bahçesinde gülleriyle birlikteydi
Ecel, kapının dışında sabırsız bir at gibi kişneyip duruyordu
Artık Allah'ı anlatamayacaktı
Anlaşılamamıştı…
Havarilerinin yüzüne bakıp bakıp ağlıyordu
Devrin kralları onu da saltanat peşinde sanmışlardı
Ağlaması ondandı
Havarileri bu ateşten yolu yalnız yürüyeceklerdi
Dar geçitlerden geçecekler, mağaraları mekân edineceklerdi
Yüzlerine bakmaya kıyamıyordu Ertesi gün onları göremeyecekti
“Kim Allah yolunda benim yardımcılarım” dedi Havariler hep bir ağızdan;
“Biziz Allah yolunda yardımcıların” dediler
Yerinden yavaşça kalktı…
Onların tek tek ayaklarını yıkadı
***
Hz İsa (as)
Babasız oğul…
Takvimlerin kendisiyle başladığı oğul
Yalnız çocuk…
Yetim çocuk…
Yeni bir yıla girerken takvimlerin yapraklarını kana bulayanları, çaresiz insanların kolunu kanadını koparanları, göklere yükselen feryatları, kucağında çocukları başlarına yağan bombalardan kaçan anaları görünce Hz Meryem Ana'mızın kundağındaki “babasız oğlu”yla kalabalığın arasından yürüyüşü düşüyor hayalime
Mabede adanmış kadın, mabede doğru yürüyordu
İffetine…
İbadetine…
Evladına düşkün kadın…
Kalabalığın arasında yürüyor,
Mescid-i Aksa'ya doğru yürüyordu
Kucağında o babasız çocuk…
Kundağında o yetim çocuk…
Belki de evladının doğumuna sevinemeyen dünyadaki tek ana
“N'olaydım, keşke bu iş başıma gelmeden önce öleydim, adı sanı unutulup gitmiş biri olaydım” diyen ana
Bir ana için bu sözü söylemek ne kadar zordur …
Afif bir kadın için bütün zamanların en zor imtihanındadır bu
Yeryüzü kızlarının ve kadınlarının sabır muallimidir o
O dar yolların, dar kapıların kadınıdır
Yürüyordu…
Kederden bir abide gibi yürüyordu
Suskun…
Sırları saklayan kuyular kadar suskun…
Utangaç…
Derin kuyular kadar utangaç…
Alnı ak, başı dik…
Sükûnuna boğulmuş heybetli dağlar gibi mahzun
Rabbinin “Neden mahzunsun?” diye sorduğu kadın…
“Bu çocuğu nereden peydahladın” diyenlere aldırmadan yürüyor,
Yumruklar inip kalkıyor, atılan taşlar kanla yere düşüyor ama o durmadan yürüyordu
Atılan laflara, fırlatılan taşlara aldırmadan yürüyor Bir melek sıyanetiyle yavrusunun üzerine abanarak yürüyordu
Kutsal Kudüs topraklarında dünden bu güne ne değişti diye düşünüyorum
Yine insanlar kan kusuyor
Yine çocukları kucağında analar korkuyla kaçıyor
Çocuklar kâbusla uyanıyor en tatlı uykularından
Korku dalga dalga kabarıyor, Filistin topraklarını yutuyor
Takvimlerin yaprakları bitiyor ama korkular, acılar hiç bitmiyor
Silahların gölgesinde açan çiçekler hiç bahar görmüyor
Korkuyla eziliyor acı çiçekleri
Bir dilim ekmeğe, bir damla suya, bir kutu ilaca muhtaç insanlar
Mevsimler hep kış mıdır bu diyarlarda? Kışta açan çiçekler gibi hep kar, hep korku mu yağar bu dallara?
Uçaklar bomba yağdırırken, kolu kanadı kopmuş çaresiz insanlar kan gölünde çırpınırken, beton blokların altında can verirken, vahşet, ekranlardan dalga dalga kabarıp üstümüze gelirken, hep o ayet geliyor aklıma;
“Bilmiyorsun onlar senden sonra neler yaptılar”
Bir gece, Güllerin Efendisi (as) sabahlara kadar diline dolar durur bu ayeti…
“Allah'ım! Azab edersen onlar senin kulların, eğer affedersen sen Azizsin, Hakimsin…”
Kim bilir kaç şafak kızıllığını onun gül kırmızı gözlerinden almıştır
Sonra da sabah olunca sahabelerine;
“Ben Kevser Havuzu'nun başını tutarım İnsanlar dalga dalga kendilerini suya atarlar
Susuzluk ciğerlerini yakmıştır
Ben de onlara kendi ellerimle nurdan kaselerle su veririm fakat bazı kimseleri melekler uzaklaştırırlar;
develerin sudan sürüldükleri gibi
Ben çok dilgir olurum, çok üzülürüm;
'Ya Rabbi onlar benim arkadaşlarım onlar benim ümmetim' derim
Cenabı Hak;
'Sen bilmiyorsun senden sonra onlar neler yaptılar…'
Bu ilahi kelamın muhtevasında neler vardır bilemiyoruz ama bildiğimiz bir şey varsa, takvimlerin yaprağı yeni bir yılı gösterirken kutsal kadim topraklarda masum ve mazlum insanların başına yağan tonlarca bombalar mutlaka vardır
İnsanlığın üzerine zulümle gelenler…
Topluca fırınlarda yakılmak dahil her türlü işkence ve acıyı iliklerine kadar yaşadığı halde, insanlığın bağrına acı tohumları ekenler,
Göklere yükselen feryatlardan haz alanlar…
Kadim topraklarda dökülen kanlar mutlaka vardır o “sen bilmezsin” ikazında
Peygamberlerin kutsal topraklara ektikleri sevgi tohumlarını yok ettiler Sevgiye hasret yürekleri parçaladılar
Çocukların geleceğini, gençlerin hayallerini çaldılar
“Bilmiyorsun senden sonra neler yaptılar”
Güllerin Efendisi (as); Ashabına mahşerdeki bu tabloyu anlattıktan sonra;
“Ben de Salih kul Hz İsa gibi derim
Cenabı Hak Hz İsa'ya buyurur ki;
'Ya İsa! Sen mi dedin insanlara;
“Beni ve anamı ilah edinin” diye'
'Ya Rabbi sen de biliyorsun ki ben böyle bir şey demedim…'
Sonrada;
'Ya Rabbi! Eğer sen onlara azap edersen onlar senin kullarındır
Eğer affedersen sen Azizsin, Hakimsin, affedicisin…' der
Geceler boyunca Güllerin Efendisi(as)nin diline dolanır bu sözler Sabahlara kadar tekrar eder durur bu ayeti
Kaynak aynıdır
Vahiy ırmağı aynı kaynaktan çağlamaktadır
Çarmıhların peygamberi mahşerde bile kavmi için ağlıyordu
“ Azap edersen onlar senin kulların” diyerek, Allah'ın merhametine dokunuyordu
Kavmi ise onun için çarmıhlar hazırlıyordu
Yaşadığı evin etrafından çekiç ve keser sesleri duyuluyordu
En iyi çarmıh için yarışlar yapılıyordu Ecel bir at gibi evinin kapısında kişneyip duruyordu
O kendine hazırlanan çarmıhların arasında Allah'ın dinini anlatmaya çalışıyordu
Gözlerinin önünde Peygamber olan iki akrabası Hz Zekeriya ve Oğlu Hz Yahya hunharca öldürülmüşlerdi
Hem de haksız yere…
Sıranın kendisine geldiğini çok iyi biliyordu
Onu koruyacak bir babası da yoktu
O, doğuştan yetimdi
Babası hiç olmamıştı
Zalimler, zulümleriyle dalga dalga geliyordu
Hz İsa (as), bir sonraki gün öldürüleceğini anladığında, inanlarını topladı
Hepsi on iki kişiydi Havarilerinin yüzüne bakıp bakıp ağlıyordu
Devrin kralları onu da saltanat peşinde sanmışlardı
Ağlaması ondandı
Havarileri bu ateşten yolu yalnız yürüyeceklerdi
Dar geçitlerden geçecekler, mağaraları mekân edineceklerdi
Yüzlerine bakmaya kıyamıyordu Ertesi gün onları göremeyecekti
“Kim Allah yolunda benim yardımcılarım” dedi Havariler hep bir ağızdan;
“Biziz Allah yolunda yardımcıların” dediler
Yerinden yavaşça kalktı…
Onların tek tek ayaklarını yıkadı
Bu onlarla son akşamıydı
Son akşam yemeği…
Son…
Yeni yılda acıların son bulması dileği ile…
Harun Tokak