- Sohbet 17

Adsense kodları


Sohbet 17

Smf Seo Versiyon , -- Seo entegre sistem.

Array
armi
Sat 1 May 2010, 12:46 pm GMT +0200
AÇIKLAMA:



Yukarıdaki rivayette, kesilen koyundan yahudi komşusuna da göndermeyi emredenin Abdullah İbnu Ömer (radıyallâhu anhümâ) olduğu ifade edilmektedir. Halbuki, hadisin gerek Tirmizî ve gerekse Ebû Dâvud´ daki asıllarına bakınca, bu emri verenin, Abdullah İbnu Ömer değil, Abdullah İbnu Amr İbni´l-Âs (radıyallâhu anhümâ) olduğunu görürüz, yani hadisin bizzat râvisi. Kanaatimizce, bu bir rivayet hatasıdır veya eserde sıkça rastlandığı üzere, dizgi hatasıdır. Zira Amr ile Ömer arasında, imla yönüyle, Amr´ın sonuna ilave edilen vav farkı vardır, bu vav düşünce Amr, Ömer olur ( عمرو Amr, عمَر = Ömer) Bu ihtimâl daha kavîdir.[243]



ـ3417 ـ3ـ وعن أبي هريرة رَضِيَ اللّهُ عَنْه قال: ]قال رسُولُ اللّهِ #: َ يَدْخُلُ الجَنّةَ مَنْ َ يَأمَنُ جَارُهُ بَوَائِقَهُ[. أخرجه الشيخان، واللفظ لمسلم.»البَوَائقُ« الغوائل والشرور: جمع بائقة، وهى الداهية .



3. (3417)- Hz. Ebû Hüreyre (radıyallâhu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki:

"Komşusu, zararlarından emin olmayan kimse cennete giremez."[244]



AÇIKLAMA:



1- Hadis, Buhârî´de daha şiddetli bir üslûbla gelmiştir:

Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki: "Allah´a yemin olsun inanmamıştır, Allah´a yemin olsun inanmamıştır, Allah´a yemin olsun inanmamıştır!" "Kim ey Allah´ın Resûlü?" diye sorulunca: "Komşusu zararlarından emin olmayan kimse!" cevabını verdi."

Şu halde, bu rivayette komşuya karşı davranışın ehemmiyeti fevkalâde büyütülmüş olmaktadır. Çünkü komşusu, kendisinden kötülük mü gelir diye endişe duyduğu kimseden, iman nefyedilmektedir.

2- Hadîste geçen bevâik, bâika´nın cem´idir. Âniden gelen ve zarar veren, helak eden şey demektir. Ahmet İbnu Hanbel´in bir rivâyetinde "Bevâik nedir?" diye sorulur, Resulûlllah da, "Onun şerri" diye açıklar.

3- Âlimler komşuyu, sözleri veya fiilleriyle rahatsız edenden imânın nefyedilmesini kemâle hamlederler. Yâni "o kimsede kâmil ma´nâda iman yoktur" demektir, "kâfir olur" demek değildir" derler. Şurası muhakkak ki, âsi kimsenin imânı kâmil değildir.

Nevevî der ki: "Bu gibi meselelerde imanın nefyedilmesinde iki çeşit açıklama câridir:

1- Hadis, onu helal addeden hakkındadır.

2- Hadîsin ma´nâsı: "Kâmil mü´min değildir" demektir."

Dînin yasakladığı herhangi bir şeyi helal addederek yapma ile, haram addetmekle beraber, nefsinin galebesiyle, cehâletle yapmak aynı neticeye götürmüyor. Helâl addeden kâfir olur, helâl addetmeden işleyen fâsık olur, günahkâr olur. Biri tevbe ederse îmâna döner; diğeri tevbe ile günahtan arınır.

İbnu Hacer der ki: "Hadîsten muradın şöyle olması da ihtimalden uzak değildir: "Hiç azab görmeden cennete girmek gibi, mü´minin mazhar olacağı bir mükâfaatla mükâfaatlanamaz" demektir. Veya bu hadîs, zecr ve tağlîz yani caydırma ve sertlik gösterme makamında beyan edilmiştir, zâhiri murad değildir."

İbnu Ebî Cemre der ki: "Aralarında duvar gibi bir engel bulunan iki komşusunun hukukuna riâyet ve hakların korunmasına bu derece ehemmiyet verilir, birbirlerine iyilik yapıp, zarar verici sebeplerden kaçmaları emredilirse, aralarında duvar gibi bir mânia bulunmayan iki şahıs arasındaki hukuka riâyetin ne kadar ehemmiyetli olduğu anlaşılır. Bunlar kesinlikle birbirlerine muhalif davranışlarla birbirlerini rahatsız etmemelidir. Böylelerinin birbirlerinin sürûruyla sürûrlandıkları hüzünleriyle hüzünlendikleri rivâyet edilmiştir. Öyleyse her iki tarafında, tâate müteallik amelleri çoğaltmak ve ma´siyete müteallik amellerden kaçınmaya devam etmek sûretiyle birbirlerini razı edip gönüllerini alacak davranışlara ehemmiyet vermeleri gerekir. Böyle komşular, birbirlerinin hukukuna riâyet hususunda diğer komşulardan çok daha fazla vecîbe içindedirler."[245]



ـ3418 ـ4ـ وعنه رَضِيَ اللّهُ عَنْه قال: ]قال رسُولُ اللّهِ #: مَنْ كَانَ يُؤمِنُ بِاللّهِ وَالْيوْمِ اŒخِرِ فَلْيُكْرِمْ ضَيْفَهُ، وَمَنْ كَانَ يُؤمِنُ بِاللّهِ وَالْيَوْمِ اŒخِرِ فَلْيُحْسِنْ إلى جَارِهِ، وَمَنْ كَانَ يُؤْمِنُ بِاللّهِ وَالْيَوْمِ اŒخِرِ فَلْيَقُلْ خَيْراً أوْ لِيَسْكُتْ[. أخرجه الشيخان، وأبو داود، واللفظ له .



4. (3418)- Yine Ebû Hüreyre (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki: "Kim Allah´a ve âhirete inanıyorsa misafirine ikrâm etsin. Kim Allah´a ve âhirete inanıyorsa komşusuna ihsanda (iyilikte) bulunsun. Kim Allah´a ve âhirete inanıyorsa hayır söylesin veya sükût etsin."[246]



AÇIKLAMA:



1- Bu hadîste de komşu hukukunun ehemmiyeti îmanla tartılarak takrîr ve tesbit edilmektedir. Allah´a inanan, hadiste sayılan hususlara ehemmiyet vermelidir, çünkü hiçbir davranış Allah´ın bilgisiden kaçmamakta, hepsi zabtedilmektedir. Ahiret hesap yeridir, her yapılan iş orada karşımıza çıkacaktır: Ağızdan çıkan her kelâm, komşuya yapılan her davranış. Din bunların üzerinde ısrarla durduğuna göre, bu hususlardaki iyi davranışlar, hayırlı sözler fevkalâde değerlidir, kötü davranışlar ve hayırlı olmayan sözler ve fevkalâde hesabı çetin olan amellerdir.

2- Hadîste zikredilen "iman"la, kâmil iman kastedilmiştir. Allah ve âhiretin zikri, mebde ve me´âd´ın hatırlatılmasıdır. Yani şöyle denmek istenmiştir: "Kim kendisine yaratan Allah´a inanırsa; kim, amellerinin âhirette hesaba çekilip karşılık göreceğine inanırsa zikredilen amelleri yapsın."

3- Hadisin bazı vecihlerinde "komşusuna ihsanda bulunsun" yerine, "komşusuna eza vermesin" denmiştir. "İhsan" bazan "ikrâm" diye gelmiştir. Her iki kelime de iyiliklerin maddî ve manevî her çeşidine şâmildir. Bir kısım hadislerde bunlar, "eziyet etmeyi terk" olarak tefsir edilmiştir. Bir hadis şöyle: "Ya Resulullah, komşunun komşuda hakkı nedir?" diye sorulmuştu; şöyle açıkladı: "Senden borç isterse borç vermen, yardım dileyince yardım etmen, hastalanınca ziyaret etmen, muhtaç olunca ihtiyacını görmen, fakirleşince yardım etmen, bir hayra kavuşunca tebrîk etmen, musîbete uğrayınca taziyette bulunman, ölünce cenâzesine katılman, izni olmadıkça binanı onun binasından daha yüksek yapıp rüzgârına mâni olmaman, çorbanda az da olsa ona da göndermek sûretiyle tencerenin kokusuyla onu rahatsız etmemen. Bir meyve satın alınca ona da hediye et, eğer bunu yapmazsan meyveyi evine (komşuna göstermeden) gizlice taşı. Onu, çocuğun da dışarı götürüp, komşunun çocuğunu gayza atmasın."

4- Komşuya ikrâm etmenin hükmü hususunda ulemâ der ki: "Bu, şahıslara ve durumlara göre değişir. Bazan farz-ı ayn olur, bazan farz-ı kifaye ve bazan da müstehab. Hepsi de mekârim-i ahlâktandır."

5- Hadiste misâfire ikrâm da mevzubahistir. Bu hadis misafirlikle ilgili bölümde (3487-3492) müstakillen geleceği için burada açıklama yapmıyoruz.

6- Hadiste geçen "Kim Allah´a ve âhirete inanıyorsa ya hayır söylesin, ya sükût etsin" ibaresine gelince, âlimler bunu cevâmi´u´lkelim´ den yani Resûlullah´ın az kelamla çok ma´nâ ifade ettiği veciz sözlerden biri sayarlar. "Çünkü derler, ağızdan çıkan sözlerin tamamı ya hayırdır, ya şerdir, ya da bunlardan birine meyyâldir. Farz veya nâfile, matlub olan bütün sözler hayra dahildir, bunlara, bütün çeşitleriyle müsaade edilmiştir. Şerre gelince, bunlar da şer olduğu açık olan ve şerre te´vil edilenlerdir. Bunların söylenmeyip, sükût edilmesi emredilmiştir."[247]



ـ3419 ـ5ـ وعن عائشة رَضِيَ اللّهُ عَنْها قالت: ]قُلْتُ يَا رسولَ اللّهِ: إنَّ لِي جَارَيْنِ فَإلَى أيِّهِمَا أُهْدِي. قالَ: إلى أقْرَبِهِمَا مِنْكَ بَاباً[. أخرجه البخاري وَأبو داود .



5. (3419)- Hz. Âişe (radıyallâhu anhâ) anlatıyor: "(Bir gün), ey Allah´ın Resûlü! dedim, iki komşum var, hangisine (öncelikle) hediyede bulunayım?"

"Sana kapı itibarıyla hangisi yakınsa ona!" cevabını verdi."[248]



AÇIKLAMA:



1- Bu hadis, komşular arasında tercih yapmada yakınlığın esas alınmasını irşad buyurmaktadır. Halbuki bâbın ilk hadisini (3415) açıklarken kaydettiğimiz üzere bu tercihi yapmada çeşitli unsurlar araya girmektedir: Akrabalık, mü´minlik, müttakîlik dostluk vs. gibi. Burada mutlak bir üslubla yakın olanın önceliği belirtilmektedir. Âlimler yakına tanınan bu evleviyeti, şu hikmetlere bağlarlar:

* En yakında olan, komşusunun evine hediye vs. nev´inden ne girerse görür ve uzakta olana nisbetle bunlara muttali olur.

* En yakındaki, komşusunun başına gelen ciddî durumlarda icâbet etmede daha çabuktur ve bilhassa gaflet vakitlerinde ondan önce kimse imdadına koşamaz.

2- İbnu Ebî Cemre der ki: "En yakına hediyede bulunmak mendubtur. Çünkü hediye zâten asıl itibariyle vâcib bir amel değildir. Öyleyse burada bu tertibe riâyet de vacib olamaz. Hadisten şu prensip çıkarılmıştır: Amelde en üstün olanı tercih etmek evladır."

3- Keza hadiste ilmin amele takdim edilmesi vardır.

4- Komşuluk hududunu tayinde ihtilâf edilmiştir:

* Hz. Ali (radıyallâhu anh) derki: "Sesimizi işiten herkes komşudur."

* Bazı âlimler: "Mescidde seninle sabah namazını kılan komşudur" demiştir.

* Hz. Âişe (radıyallâhu anhâ): "Komşuluğun sınırı her cihetten kırk evdir" demiştir. Evzaî ve Hasan Basrî de bu görüştedir. Mamafih Resûlullah´ın da: Haberiniz olsun kırk ev komşudur" dediği de rivayet edilmiştir. İbnu Şihâb´ın: "Kişinin sağından, solundan, önünden ve arkasından kırk ev komşusudur" dediği rivayet edilmiştir. Âlimler, bununla taksimi kastetmiş olma ihtimalinin bulunduğunu, bu durumda her bir cihete on ev düştüğünü söylerler.[249]



ـ3420 ـ6ـ وفي أخرى للشيخين عن أبي هريرةَ رَضِيَ اللّهُ عَنْه قال: ]قالَ رسُولُ اللّهِ # َ تَحْقِرَنَّ جَاَرَةٌ لِجَارَتِهَا وَلَوْ فِرْسِنَ شَاةٍ[. »الفِرْسِنُ« خُفُّ الْبعير، وقد استعير هنا للشاة فسمى ظِلفُها به .



6. (3420)- Buhârî ve Müslim´in Ebû Hüreyre (radıyallâhu anh)´tan yaptığı bir diğer rivayette şöyle denmiştir: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdu ki: "Komşu kadın komşu kadından gelen koyun paçasını bile küçük görmesin."[250]



AÇIKLAMA:



Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) burada, istifade edilemeyecek kadar basit şeylerle de olsa hediyeleşmeye teşvik buyurmaktadır. Hadisin zâhirî ma´nâsı, hediye olarak gelen en kıymetsiz birşey bile olsa bunun hakir görülüp horlanmamasını tavsiye etmektedir. Hususan kadınların zikredilmesi, sevgi ve husumetin kaynağı onların olmasından, bu çeşit hediyeleşmelerin, daha ziyade kadınlar arasında cereyan etmesindendir. Ayrıca bu durumlarda infial ve aksülamel göstermede de onlar daha çabuk davranırlar.[251]



ـ3421 ـ7ـ وعن أبي هريرة رَضِيَ اللّهُ عَنْه قال: ]قال رسَولُ اللّهِ # َ يَمْنَعْ أحَدُكُمْ جَارَهُ أنْ يَغْرِزَ خَشَبَةً في جِدَارِهِ، ثُمَّ قَالَ أبُو هُرَيرَةَ رَضِيَ اللّهُ عَنْه: مَالِي

أرَاكُمْ عَنْهَا مُعْرِضِينَ؟ وَاللّهِ ‘رْمِيَنَّ بِهَا بَيْنَ أكْتَافِكُمْ[. أخرجه الستة إ النسائي.»أكتَافِكُمْ« يروى بالتاء: أى على ظهوركم ف تقدرون على ا“عراض عنها؛ وبالنون جمع كَنفَ، وهو الناحية. يعنى أنه يجعلها بين أظهرهم كلما مروا بأفنيتهم رأوها ف ينسونها .



7. (3421)- Ebû Hüreyre (radıyallâhu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki:

"Sizden kimse, duvarına, komşusunun kiriş saplamasına mâni olmasın."

Ebû Hüreyre´den hadisi rivayet eden zat der ki: "Ebû Hüreyre (radıyallâhu anh), sonra şunu ilâve etti: "Görüyorum ki, bunu hoş karşılamadınız. Allah´a yemin olsun, onu omuzlarınız arasına uzatırım."[252]



AÇIKLAMA:



1- Bu hadiste, komşuluk haklarının hududlarını tayinde değişik bir örnek görmekteyiz: Ev inşaatına başlayan komşu, ihtiyaç duyduğu takdirde inşaat kirişini komşusunun duvarına saplayabilmelidir. Bu meselenin hükmünde ihtilaf edilmiştir:

* Ahmed İbnu Hanbel, İshak İbnu Râhûye ve diğer bir kısım hadisçiler, eski kavlinde Şâfiî ve Mâlikîlerden İbnu Habîb: "Duvar sâhibi razı olsa da olmasa da komşusu duvara kiriş saplayabilir, itiraz ederse icbâr edilir" demiştir.

* Hanefîler ve yeni görüşünün meşhur olanında İmam Şâfiî: "Duvar sahibinin izni olmadan koyamaz, itiraz ederse icbâr da edemez" demiştir. Bunlar hadisteki emrî nebde; nehyi de tenzihe hamlederler. Böylece bu hadisle, müslümanın malının, rızası olmadan, başkasına haram olduğunu beyân eden delilleri cem´etmiş olurlar.

2- Ahmed İbnu Hanbel´in bir rivayetinde şu ziyade vardır: "Ebû Hüreyre bu hadisi rivayet edince başlarını eğdiler." Ebû Hüreyre´nin sözünü Hattâbî şöyle açıklar: "Bunun ma´nâsı: "Eğer siz, bu hükmü gönül rızasıyla kabûl edip onunla amel etmezseniz ben kirişi omuzlarınıza zorla koyacağım." Böylece mübâlağa ifade etmek istemiştir. Bu açıklamaya İmâmu´l-Harameyn başkalarına uyarak tâbi olmuştur." Hattâbî der ki: "Bu, Medine´ye emir olduğu zaman Ebû Hüreyre (radıyallâhu anh)´tan vâki olmuştur."

Mâlikî âlimlerden Mühelleb, Ebû Hüreyre´nin: "Görüyorumki bunu hoş karşılamadınız" sözünden hareketle, o devirde Ebû Hüreyre´nin bu görüşüne muhalif bir tatbikatın bulunduğuna hükmeder. "Zira der, eğer bu hadis vücub ifade etseydi, Sahâbe bundan bîhaber olmazdı, Ebû hüreyre hatırlatınca da hoşnutsuzluk izhâr etmezlerdi. Öyleyse hüküm, onlar yanında bunu hilafına takarrur etmiş olmasaydı, bu farizayı bilmemeleri caiz olmazdı. Şu halde bu durum, mezkur emri, Ashâb´ın istihbâba hamletmiş olmalarına delildir." Ancak bu açıklamaya: "İmâmu´l-Haremeynin, hoşnutsuzluk izhâr eden bu kimselerin sahabî olduğunu nereden bildiği anlaşılmıyor. Belki de onlar bu hükmü bilmeyen kimselerdi. Ebû Hüreyre´nin hitab ettiği bu kimselerin gayr-i fakîh olmaları da câiz değil midir? Aslında bu husus açıktır. Şayet onlar sahâbî veya fakîh olsalardı Ebû Hüreyre onlara böyle davranmazdı" diyerek itiraz edilmiştir.

Görüldüğü üzere, sadedinde olduğumuz hadisin hükmü hususunda münakaşa edilmiştir.[253]



ـ3422 ـ8ـ وعن سَمُرة بن جُندَب رَضِيَ اللّهُ عَنْه قال: ]كَانَ لِى عَضُدٌ مِنْ نَخْلٍ في حَائِطِ رَجُلٍ مِنَ ا‘نْصَارِ، وَمَعَ الرَّجُلِ أهْلُهُ. فَكَانَ سَمُرةُ يَدْخُلُ إلى نَخْلِهِ فَيَتَأذَّى بِهِ الرَّجُلُ. فَطَلَبَ إلَيْهِ أنْ يُنَاقِلَهُ فَأبَى. فَأتَى ا‘نْصَاريُّ رَسُولَ اللّهِ # فَذَكَرَ لَهُ ذلِكَ. فَطَلَبَ إلَيْهِ رَسولُ اللّهِ # أنْ يَبِيعَهُ فأبَى. فَطَلَبَ أنْ يُنَاقِلَهُ فَأبَى. قالَ: فَهَبْهُ لِى، ولَكَ كَذَا وَكَذَا أجْراً رَغْبَةً فِيهِ. فَأبَى؛ فقَالَ: أنْتَ مُضَارٌّ، ثُمَّ قَالَ لِ‘نْصَارِيِّ اذْهَبْ فَاقْلَعْ نَخْلَهُ[. أخرجه أبو داود. »الْعَضُدُ« هنا طريقة من النخل.»وَالمُضَارُّ« الذى يضُر رَفيقه وشريكه وجارَه .



8. (3422)- Semüre İbnu Cündeb (radıyallâhu anh) anlatıyor: "Ensâr´ dan bir zâtın bahçesinde benim bodur bir hurma ağacım vardı. O zât ailesiyle beraberdi. Semüre, kendi ağacına gitmek üzere bahçeye girerdi. Bu girişten bahçe sâhibi rahatsız oluyordu. Kendisine o ağacı (bir başka yerdeki ağaçla) değiştirmeyi taleb etti. Ama Semüre kabul etmedi. Bunun üzerine Ensârî (radıyallâhu anh) Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) ´a gelip durumu anlattı. Resûlullah Semüre´ye o ağacı satmasını taleb etti; fakat o kabul etmedi. Bu sefer (bir başka yerdeki ağaçla) değiştirmeyi teklif etti, o bunu da kabul etmedi. Resûlullah: "ağacı ona bağışla!" dedi ve buna rağbet etmesi için "şöyle şöyle ecir var!" buyurdu. Semüre yine kabul etmedi. Bunun üzerine Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm):

"Sen muzır birisin!" dedi. Sonra Ensârî zâta dönüp:

"Git, onun hurmasını sök!" buyurdu."[254]



AÇIKLAMA:



1- Bodur hurma diye tercüme ettiğimiz عَضُد kelimesinin ma´nâsı hususunda ulemânın farklı açıklamaları olmuştur. Başına elle ulaşılan kısa boylu hurma ağacı ma´nâsına gelen عَضِيد yerine عَضُد diye kullanıldığına dâir yapılan açıklamayı esas alarak bodur bir hurma ağacı diye tercüme ettik.

2- Resûlullah´ın "Ağacı ona bağışla" sözünü, ulemâ, kesin bir emir değil, teşvik ve şefaat makamında söylenmiş bir emir olarak yorumlar.

3- "Sen muzır birisin" sözü "sen başkasına zarar vermek isteyen birisin" diye açıklanmıştır.

Hadisten: "Başkasına zarar vermek isteyenin zararı defedilir" diye hüküm çıkarılmıştır.[255]



ـ3423 ـ9ـ وعن أبي صِرمَة رَضِيَ اللّهُ عَنْه قال: ]قال رسولُ اللّه #: مَنْ ضَارَّ ضَارَّ اللّهُ بِهِ، وَمَنْ شَاقَّ شَقَّ اللّهُ عَلَيْهِ[. أخرجه أبو داود .



9. (3423)- Ebû Sırma (radıyallâhu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki: "Kim (bir müslümana) zarar verirse Allah da ona zarar verir. Kim de (bir müslüman) ile, nizaya husumete girerse Allah da onunla husûmete girer."[256]



AÇIKLAMA:



1- Hadisin Ebû Dâvud´daki aslı مَنْ ضَارَّ اَضَرَّ اللّهُ بِهِ وَمَنْ شَاقَّ شَقَّ اللّهُ عَلَيْهِ şeklindedir.

2- Hadis bir rivayette "müslümana" diye tasrih eder. Yani "Kim, bir müslümana -ki bu komşu olur, yolcu olur, müşteri... vs olur aynıdır- gerek malı ve gerekse şahsı ve ırzı yönünden haksız yere bir zarar verecek olursa, Allah ona ameli cinsinden bir ceza takdir ederek onu zarara sokar" demektir. Keza "müslümanlara haksız yere husûmet edip meşakkat verene de Allah aynı cinsten ceza olarak ona meşakkat verir" demektir.

Hadis, hangi suretle olursa olsun komşu veya bir başkasına zarar vermenin haram olduğuna delildir.[257]



ONBEŞİNCİ FASIL

KÜSÜŞMEK HAKKINDA


ـ3424 ـ1ـ عن أبي أيوب رَضِيَ اللّهُ عَنْه قال: ]قال رسولُ اللّه #: َ يَحِلُّ لِمُسْلِمٍ أنْ يَهْجُرَ أخَاهُ فَوْقَ ثََثِ لَيَالٍ، يَلْتَقِيَانِ فَيُعْرِضُ هذَا وَيُعْرِضَ هذَا، وَخَيْرُهُمَا الَّذِي يَبْدَأُ بِالسََّمِ[. أخرجه الستة إ النسائي .



1. (3424)- Hz. Ebû Eyyûb radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki: "Bir müslümana, kardeşine üç günden fazla küsmesi helâl değildir. Yani, bunlar karşılaşırlar da her biri diğerinden yüz çevirir. Bu ikisinden hayırlı olanı, birinci olarak selam verendir."[258]



ـ3425 ـ2ـ وعن أبي هريرة رَضِيَ اللّهُ عَنْه قال: ]قال رسولُ اللّه #: َ يَحِلُّ لِمُؤْمِنٍ أنْ يَهْجُرَ مُؤْمِناً فَوْقَ ثََثٍ. فإنْ مَرَّتْ بِهِ ثََثٌ فَلْيَلْقَهُ وَلْيُسَلِّمْ عَلَيْهِ، فإنْ رَدَّ عَلَيْهِ فَهُمَا شَرِيكَانِ في ا‘جْرِ، وَإنْ لَمْ يَرُدَّ فَقَدْ بَاءَ بِا“ثْمِ[. وفي أخرى: ]مَنْ هَجَرَ فَوْقَ ثََثٍ فَمَاتَ دَخَلَ النَّارَ[. أخرجه أبو داود .



2. (3425)- Ebû Hüreyre (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki: "Bir mü´minin diğer bir mü´mine üç günden fazla küsmesi helâl olmaz. Üzerinden üç gün geçince, ona kavuşup selâm versin. Eğer o selama mukabele ederse ecirde her ikisi de ortaktır. Mukabele etmezse günah onda kalmıştır."

Bir diğer rivâyette şöyle buyrulmuştur: "Kim üç günden fazla küs kalır ve ölürse cehenneme girer."[259]



ـ3426 ـ3ـ وعن أبي خَراشٍ السُّلَميِّ رَضِيَ اللّهُ عَنْه قال: ]قال رَسُولُ اللّهِ #: مَنْ هَجَرَ أخَاهُ سَنَةً فَهُوَ كَسَفْكِ دَمِهِ[. أخرجه أبو داود.



3. (3426)- Ebû Hırâş es-Sülemî radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki: "Kim kardeşine bir yıl küserse, bu tıpkı kanını dökmek gibidir."[260]



AÇIKLAMA:



1- Hadîste hicret veya hicrân kelimeleriyle ifâde edilen içtimâî hâdiseyi dilimizdeki küsmek kelimesiyle karşılıyoruz. Çünkü hicret´i, şârihler: "Şahsın, bir başkasıyla karşılaştığında konuşmayı terketmesi" olarak tarif ederler ve hicret´in lügatte esas itibârıyle, fiil veya söz olarak terk ma´nâsına geldiğine dikkat çekerler. Bu terk´ten murad vatandan ayrılma ma´nâsındaki hicret değildir.

2- Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm), yukarıda kaydedilen örneklerde de görüldüğü üzere, müslümanlar arasında üç günden fazla devam edecek küsüşmeleri yasaklamıştır. Nevevî, ulemâdan naklen der ki: "Müslümanlar arasında üç günden fazla küsüşmek nassla haramdır. Ancak üç güne kadar küsmenin mübah olduğu, hadîsin mefhumunda mevcuttur. Güç güne kadar olan küsmeler affedilmiştir, çünkü insanoğlu gadab üzere mecbûldür, öfkelenmek onun cibiliyetinde vardır. Bundan ötürü, dönmesi ve gadab hâlinin izâlesi için o miktardaki küsmeye müsâmaha edilmiştir." Ebû´l-Abbâs el-Kurtubî der ki: "Müddet hususunda muteber olan üç gecedir. Öyle ki, küsmeye gündüzleyin başladı ise, akşama kadar olan kısmı hesaba katmaz, o günün gecesini esas alır ve üçüncü gecenin bitimiyle, mazhar olduğu af da sona erer." Günah dışı bırakılan üç günün hesaplanmasında gündüzü nazara almayıp sadece geceyi esas alan bu görüşe îtiraz edilmiştir. Sözgelimi cumartesi öğlede küsüşme başladı ise salı öğlede bu müddetin dolması gerektiği, salı akşamını beklemenin câiz olmadığı belirtilmiştir. Bu müddetin haram dışı kalması, o müddet esnasında küsmenin sebebi olan öfke hâlinin geçeceğine inanıldığı içindir.

3- Muhibbu´t-Taberî yasaklanan küsmenin, karşılaşınca selamı kesmek olduğunu söyler. Ancak ulemâ, bunun "konuşmayı kesmek" olduğunu söyler ve selamı kesmenin konuşmayı kesmede dâhil olduğuna dikkat çeker.

4- Hadîste üç günün içinde (veya sonunda) selama ilk başlayanın küsüşenlerin hayırlısı olduğunu belirtmiştir. Taberî´nin bir rivâyetinde şu ziyade vardır: ".cennete öbüründen önce girer." Bir başka rivâyette küsmeyi devam ettirenler "halktan kopmuşlar" olarak tavsif edilir. Bir başka hadîste "Küs halde öldükleri takdirde her iki tarafın da cennete girmeyeceği" belirtilir:

5- Âlimlerin çoğu "Selamlaşmak ile küsme sona erer" demiştir. Ancak, Ahmet İbnu Hanbel: "Daha önceki hâle aynen dönmedikçe küsme ortadan kalkmaz" demiştir. Keza: "Konuşmayı terk ona eza veriyorsa, selamla küsme sona ermez" demiştir. Kâdı İyâz: "Konuşmayı kesmişse, selam verse bile, bize göre, öbürü aleyhine şehadeti makbûl olmaz (zira bu, aralarında bir husûmetin varlığına delildir)" der.

Küsmenin selamlaşma ile sona ereceği görüşünde olanlar, İbnu Mes´ud´dan rivâyet edilen mevkuf bir hadîste geçen şu ibâre ile de istidlâl ederler: "Küsmeden vazgeçmesi, arkadaşına gelip ona selam vermesidir."

6- Hadîste geçen "kardeşine" tabiri, küsme ile ilgili ahkâmın müslümanlara mahsûs olduğuna delil kılınmıştır. Şu halde kâfire küsmenin herhangi bir müddeti yoktur.

İbnu Abdilberr´in şu sözünü de bilmemiz faydalıdır: "Ulemâ üç günden fazla küs durmanın haram olduğunda icma eder. Ancak bir istisna vardır: Eğer bir kimseyle konuşmanın onun dînine bir fesad vereceği ihtimâli varsa veya bu yüzden nefsine veya dünyasına zarar verecek bir şeyin hâsıl olacağı husûsunda korkulursa, onunla konuşulmaması câiz olur. Nice güzel küsme, eza verici kaynaşmadan hayırlıdır."

7- Bazan, konuşmamak üzere nezredenlere ve yemîn edenlere rastlanmaktadır. Ulemânın bu mevzudaki hükmü, yemini bozmak ve fakat nezir için kefâret ödemektir. Çünkü, tâat üzere nezretmiş ise bu nezîr mün´akid olur. Mesela şöyle demiştir: "Konuşursam köle âzad edeyim veya şu kadar namaz kılayım" gibi. Haram, mekruh ve hatta mübah üzere nezretmişse bu nezir mün´akid olmaz.

Buhârî´nin bu meseleyle ilgili olarak kaydettiği İbnu´z-Zübeyr örneği burada hatırlatmaya değer: Hz. Âişe´yi üzecek bir sözü yeğeni olan Abdullah İbnu´z-Zübeyr´in sarfettiği kulağına gelince Âişe validemiz, İbnu´z-Zübeyr´le ebediyen konuşmamak üzere yemîn eder. Küsüşmenin uzaması üzerine araya giren şefaatcileri de Hz. Âişe nezrim var diyerek reddeder. İbnu´z-Zübeyr, bir grupla Hz. Âişe´nin huzuruna girerek özür diler ve Hz. Peygamber´in mü´minin kardeşine üç günden fazla küsmenin haram olduğuna dair hadîsini hatırlatır. Ve bu hususta ısrar eder. Sonunda Hz. Âişe, İbnu´z-Zübeyr´le konuşur ve nezrine mukabil kırk köle âzâd eder.[261] Râvi der ki: "Hz. Âişe, bilahere bu nezri hatırladıkça ağlar, göz yaşlarıyla başörtüsünü ıslatırdı."[262]



ـ3427 ـ4ـ وعن أبي هريرة رَضِيَ اللّهُ عَنْه قال: ]قال رسولُ اللّهِ #: تُعْرَضُ ا‘عْمَالُ في كُلِّ خَمِيسٍ وَاثْنَيْنِ فَيَغْفِرُ اللّهُ عَزَّ وَجَلَّ في ذلِكَ الْيَوْمِ لِكُلِّ امْرئٍ َ يُشْرِكُ بِاللّهِ شَيْئاً إَّ مَنْ كَانَتْ بَيْنَهُ وَبَيْنَ أخِيهِ شَحْنَاءُ. فَيَقُولُ: اتْرُكُوا هذَيْنِ حَتَّى

يَصْطَلِحَا[. أخرجه مسلم، ومالك، وأبو داود، والترمذي. »الشَّحْنَاءُ« العداوة .