- Siz hiç bu kadar sevdiniz mi?

Adsense kodları


Siz hiç bu kadar sevdiniz mi?

Smf Seo Versiyon , -- Seo entegre sistem.

rray
imam hatiplim
Thu 18 June 2009, 11:15 am GMT +0200
Otobüs durağında karşılaşmışlardı ilk kez.... Biri tıpta okuyordu, öbürü mimarlıkta. O ilk karşılaşmadan sonra, bir kere, bir kere daha karşılaşabilmek için, hep aynı saatte, aynı duraktan, aynı otobüse bindiler.

Gençtiler... Birbirileriyle konuşacak cesareti bulmaları biraz zaman aldı ama sonunda başardılar. İkisi de her sabah otobüse bindikleri semtte oturmuyorlardı aslında. Delikanlı arkadaşında kaldığı için o duraktan binmişti otobüse, kız ise ablasında....

Sırf birbirilerini görebilmek için, her sabah erkenden evlerinden çıkıp, şehrin öbür ucundaki o durağa, onların durağına geldiklerini, gülerek itiraf ettiler bir süre sonra...

Okullarını bitirince evlendiler. Mutluydular hem de çok. Bazen işsiz, bazen parasız kaldılar ama öylesine sıkı kenetlenmişti ki yürekleri hiçbir şeyi umursamadılar. Ayın sonunu zor getirdikleri günlerde de ünlü bir doktor ve ünlü bir mimar olduklarında da hep mutluydular.

ZAMAN İLAÇ OLMADI

Günler günleri, yıllar yılları kovaladıkça sevgileri de büyüdü, büyüdü... Tek eksikleri çocuklarının olmamasıydı. Zorlu bir tedavi sürecine rağmen çocuk sahibi olmayınca, "Bütün mutlulukların bizim olmasını beklemek, bencillik olur" diyerek devam ettiler hayatlarına. Çocuk yerine, sevgilerini büyüttüler.

Bazen eve geldiğinde, aynanın üzerinde bir not görürdü kadın, "Bir tanem, kütüphanenin ikinci rafına bak...." Kütüphanenin ikinci rafında başka bir not olurdu, "Mutfaktaki masanın üzerine bak ve seni çok sevdiğimi sakın unutma"

Mutfaktaki masadan, salondaki dolaba sevgi dolu notları okuya okuya koşturan kadın, sonunda kimi zaman bir demet çiçek, kimi zaman en sevdiği çikolatalar, kimi zaman da pahalı armağanlarla karşılaşırdı.

Hayat ne kadar hızlı akarsa aksın, işleri ne kadar yoğun olursa olsun hep birbirlerine ayıracak zaman buluyorlardı bulmasına ama 40’lı yaşların ortalarına geldiklerinde, daha az çalışmaya karar verdiler. Adam, hastaneden ayrıldı ve muayenehanesinde hasta kabul etmeye başladı. Kadın da mimarlık bürosunu kapadı ve özel projelerde görev aldı. Artık daha fazla beraber olabiliyorlardı.

Bir gün sahilde dolaşırken, harap durumda bir ev gördü kadın, üzerinde "satılık" levhası asılı olan. "Ne dersin, bu evi alalım mı?" dedi adama. "Bu viraneyi yıktırır, harika bir ev yaparız. Projeyi kafamda çizdim bile. Kocaman terası olan, martıları kahvaltıya davet edeceğimiz bir deniz evi yapalım burayı..." "Sen istersin de ben hiç hayır diyebilir miyim" diye yanıt verdi adam. "Amerika’daki tıp kongresinden döner dönmez ararım emlakçıyı... Kaç para olursa olsun, burası bizimdir artık...."

Tıp kongresi nedeniyle sadece bir hafta ayrı kalacaklarını bildikleri halde, ayrılmaları zor oldu, adam Amerika’ya giderken. Her gün, her saat konuştular telefonla.

Gözyaşları içinde kucaklaştılar havaalanında. Fakat birkaç gün sonra, kocasında bir tuhaflık olduğunu fark etti kadın. Eskisi kadar mutlu görünmüyor, konuşmaktan kaçınıyordu. Onu neşelendirmek için, sahildeki evi hatırlattı ve çizdiği projeyi verdi kadın ama hiç beklemediği bir cevap aldı: "Canım, o ev bizim bütçemizi aşıyor. Sen en iyisi o evi unut..."

Mutsuzluk, mutluluğun tadına alışmış insanlara daha da acı, daha da çekilmez gelir. Kadın, hiç sevmedi bu beklenmedik misafiri. Derdini söylemesi için yalvardı adama, "Senin için ölürüm, biliyorsun, ne olur anlat" diye dil döktü boş yere...

Yıllardır sevdiği adam, duyarsız ve sevgisiz biriyle yer değiştirmişti sanki. Ona ulaşmaya çalıştıkça, beton duvarlara çarpıyordu kadın, her çarpmada daha fazla kanıyordu yüreği... Bir gün, çocukluğunun, gençliğinin ve bütün hayatının birlikte geçtiği arkadaşına dert yanarken, "Artık dayanamıyorum, sana söylemek zorundayım" diye sözünü kesti arkadaşı. "O, seni aldatıyor. İş yerimin tam karşısındaki restoranda genç bir kadınla yemek yiyor her öğlen. Sonra sarmaş dolaş biniyorlar arabaya...."

"Sus, sus çabuk, duymak istemiyorum bu yalanları" diye bağırdı kadın. Onca yıllık arkadaşını, kendisini kıskanmakla suçladı.... Ertesi gün, öğle vakti o restoranın hemen karşısında bir köşeye sindi sessizce ve peri masallarının sadece masal olduğunu anladı...

Kocasının eskiden aynı hastanede çalıştığı genç çocuk doktorunu tanıdı hemen. Bazen evlerinde ağırladıkları kadına nasıl sarıldığını gördü... Akşam kocası eve gelir gelmez, bazen bağırıp, bazen ağlayarak, bazen ona sımsıkı sarılıp bazen de yumruklayarak haykırdı suratına her şeyi.

ADAM İNKAR ETMEDİ

İnkar etmedi adam. Zamanla duyguların değişebildiği, insanların orta yaşa geldiklerinde farklılık aradığı gibi bir şeyler geveledi ağzında ve bavulunu alıp gitti evden. Kapıdan çıkarken, "son bir kez kucaklamak isterim seni" diyecek oldu ama kadın, "defol" dedi nefretle...

İlk celsede boşandılar... Modern bir aşk hikayesinin böyle son bulmasına kimse inanamadı. Arkadaşlarının desteğiyle ayakta kalmaya çalıştı kadın. Adamın, sevgilisiyle birlikte Amerika’ya yerleştiğini öğrendi.

Bazen yalnız kaldığında, onu hálá sevdiğini hissedince, ağlama nöbetleri geçiriyor, aşkın yerini, en az onun kadar yoğun bir duygu olan nefretin alması için dua ediyordu. Aradan bir yıl geçti... Her şeyin ilacı olduğu söylenen zaman bile, kadının derdine çare olamamıştı.

Bir sabah, ısrarla çalan zilin sesiyle uyandı. Kapıyı açtığında, karşısında o kadını gördü. "Sen, buraya ne yüzle geliyorsun" diye bağırmak istedi ama sesi çıkmadı. "Lütfen, içeri girmeme izin ver, mutlaka konuşmamız gerekiyor" dedi genç kadın.

Kanepeye ilişti ve zor duyulan bir sesle konuşmaya başladı: "Hiçbir şey göründüğü gibi değil aslında. Çok üzgünüm ama o bir saat önce öldü. Geçen yıl Amerika’daki kongre sırasında öğrendi hastalığını ve yaklaşık bir senelik ömrü kaldığını. Buna dayanamayacağını, hep söylediğin gibi onunla ölmek isteyeceğini biliyordu.

YAŞAYACAKSIN

Seni kendinden uzaklaştırmak için, benden sevgilisi rolünü oynamamı istedi. Ailesine bile haber vermedi. Birlikte Amerika’ya yerleştiğimiz yalanını yaydı. Oysa ilk karşılaştığınız otobüs durağının karşısında bir ev tutmuştu. Tedavi görüyor ve kurtulacağına inanıyordu ama olmadı. Gece fenalaşmış, bakıcısı beni aradı, son anda yetiştim. Sana bunu vermemi istedi..."

Gözlerinden akan yaşları durduramayacağını biliyordu kadın. Hemen oracıkta ölmek istiyordu. Eline tutuşturulan kutuyu açmayı neden sonra akıl edebildi. İtinayla katlanmış bir sürü kağıt duruyordu kutuda. İlk kağıtta, "Lütfen bütün notları sırayla oku bir tanem" diyordu...

Sırayla okudu; "Seni çok sevdim", "Seni sevmekten hiç vazgeçmedim", "Senin için ölürüm, derdin hep, doğru söylediğini bilirdim." "Fakat benim için ölmeni istemedim" "Şimdi bana söz vermeni istiyorum." "Benim için yaşayacaksın, anlaştık mı?" son kağıdı eline alırken, kutuda bir anahtar olduğunu gördü kadın...

Ve son kağıtta da şunlar yazılıydı: "Sahildeki evimizi senin çizdiğin projeye göre yaptırdım. Kocaman terasta martılarla kahvaltı ederken, ben hep seni izliyor olacağım...."

hafizvuslat
Thu 18 June 2009, 01:10 pm GMT +0200
Once bi derin nefes almam gerek yorum yapmadan.....

Bu tur asklar varmi ki hala,ben buna pek inanmiyorum,ama,
bildigim bir gercektir ki,okurken insan imreniyor,ne sevgiymis,
ne askmis yaa,dedim.
Insan Rabbini bu kadar sevse idi,kesinlikle ahiretini garantilemis olurdu...
Paylasim icin tesekkurler.

Kimseye degerinden fazla deger vermemek gerek.

imam hatiplim
Thu 18 June 2009, 03:49 pm GMT +0200
evet değerinden fazla değer vermek değer veren insanı bir zamandan sonra yıpratıyor tıpkı benim gibi...
rica ederim...

hafizvuslat
Thu 18 June 2009, 05:37 pm GMT +0200
Vah Imam Hatipli abiciim,sizdemi ask magdurusunuz...
Insan aslinda bu tur seyleri yasadiktan sonra kendini
bi silkeliyor,ve yillar sonra ne kadar hatali umutlar pesinde
kosmus diye dusunuyor,kendi adima konusayim.
Gercek ask Allah cc askidir,otesi berisi YALAN YALAN...

Agaca dayanma curur gider
Insana dayanma olur gider
Allah´a dayan,ne curur ne de olur...



imam hatiplim
Thu 18 June 2009, 05:40 pm GMT +0200
unutturacaksa Leyla Mevla'yı unuturum Mevla için Leyla'yı...
hemde ne mağdur kardeş....
yaşanan hatıralar ve geride kalan hatıralar daha da çok yıpratıyor...
tek aşkımız Mevla olsun Rasul olsun ..

selsebil
Thu 18 June 2009, 10:16 pm GMT +0200
Sevgi kainatın mayasında var sevgi üzere kainat kurulmuş
Hakiki sevgi menfaatsiz çıkarsız bir anda yok olmayan sevgidir
En gerçek sevgi Allaha duyulan sevgidir hafızvuslatın da dediği gibi
Agaca dayanma curur gider
Insana dayanma olur gider
ALLAH´a dayan,ne curur ne de olur...

sevdiklerimizi kaybetme duygusu vardır hep acı verir bu duygu insana ama Allahu teala için bu söz konusu bile değil
O herzaman bizimle bizi görüyor biliyor O'nsuz nefes dahi alamayız o kadar yakınız ki hiç bir kimseyle bu kadar yakın ilişkide olamayız
Rabbim muhabbettullaha eriştirsin
Paylaşım için teşekkürler

imam hatiplim
Thu 18 June 2009, 11:02 pm GMT +0200
rica ederim asıl ben teşekkür ederim bu güzel yorumunuz için...

8/A
Wed 9 July 2014, 09:32 pm GMT +0200
Esselamü aleyküm ve rahmetullahi ve berekatüh... 
Hayatımda okuduğum belki de bu konuda en etkileyicisiydi sonu biraz sıradan olsada bu kadar duygulanmama sebep olan durumun okuduğum site olduğunu anladım...
RABBİM razı olsun çok güzel ve etkileyiciydi...