hafiza aise
Wed 15 June 2011, 12:12 pm GMT +0200
8— Siyatiğin Tedavisi:
Rasûlullah'ın (s.a.) ırk-ı nesâ (siyatik) hastalığının tedavisindeki rürarhu şöyledir:
İbn Mâce'nin Sünen'mde Muhammed b. Şîrîn—Enes b. Mâlik kanalıyla rivayet ettiğine göre Rasûlullah (s.a.) şöyle buyurmuştur: *'Irk-ı nesâ hastalığınm tedavisi (bedevi arabının) eritilmiş koyun kuyruğudur. Üç kısma ayrı larak aç karnına her gün bir kısmı içiriIir."[493]
Irk-ı nesâ (Siyatik)[494] Kalça kemiği ekleminden başlayıp, sırttan uyluğa ve çoğunlukla da topuğa kadar inen bir ağrıya verilen isimdir. Ağrı devam ettikçe inmesi de çoğalır ve aynı esnada ayak ve uyluk zayıflar.
Bu hadiste, hem lügat , hem de tıp açısından bir incelik vardır. Lügat bakımından, bu hastalığı ırk-ı nesâ adıyla isimlendirmenin caiz olduğuna delâlet etmektedir. Buna bu ismi vermek istemeyenler demişlerdir ki: Nesâ, damarın kendisidir. Böyle olunca da ırk-ı nesâ demek, bir şeyi kendisine izafe etmek demektir ki bu doğru değildir.
Bu itiraza iki yönden cevap verilebilir: a) Damar (ırk) nesâdan (sinir) daha umumîdir. Buna göre bu kullanış, umum ifade eden bir kelimeyi husus ifade eden bir kelimeye izafe etmektir. Meselâ, dirhemlerin hepsi veya bir kısmı denmesi gibi. b) Nesâ; damarla hulul eden bir hastalıktır. Bundan dolayı damara izafesi, bir şeyi mahalline ve yerine izafe etmek gibidir.
Deniliyor ki: Nesâ[495] şeklinde isimlendirilmesi, elem ve acısının başka ağrıları unutturacak şekilde olmasından dolayıdır. Bu (sinir) damarı, kalça kemiği ekleminden (başlayarak) bacak kemiği (sâk) ile veter[496] arasında sağ taraftan topuğun arkasında ayağın sonuna kadar uzanır.
Tıbbî mânasına gelince; daha önce de geçtiği gibi Allah Rasûlü'nün (s.a.) sözleri iki türlü değerlendirmeye tâbi tutulmuştur:
1— Zamanlar, mekânlar, şahıslar ve hallere göre vuku bulmuş umumi hadisler.
2— Birinci maddede zikredilenlerin hepsini veya bir kısmını esas alarak vuku bulmuş hadisler. Bu da bu ikinci kısımda değerlendirilmektedir. Çünkü, bu hitab Araplara, Hicazlılara, Hicaz civarında yaşayanlara, özellikle de bedevi Araplaradır. Çünkü bu ilaç onlar için en faydalı türden bir ilaçtır. Bu hastalık kuru mizaçlı olanlarda vuku bulur. Bazan da galiz yapışkan bir hü-mör sebebiyle olur. Bunun da tedavisi ishalle olur. Koyun kuyruğunda ise
iki özellik vardır: Pişirme ve yumuşatma. İshalde de pişirme ve çıkarma vardır. Bu hastalığın tedavisinde bu iki duruma ihtiyaç vardır. Bedevilerin yetiş tirdiği koyunun bu hastalığa ilaç olarak tavsiye edilmesinin sebebi, fuzuli maddelerinin az, miktarının ufak ve cevherinin latîf olmasıdır. Otladığı meranır özelliği icabı, sıcak bölgenin şih (yavşan otu), kaysum (marsama otu) gibi otlarını yiyerek hayatlarını sürdürmeleridir. Bu bitkilerle gıdalanan hayvanın etinde tabiî olarak gıdalandığı şeylerden oluşan bir letafet belirir ve bu bitkilerden daha latîf bir mizaç kazanmış olurlar. (Koyunda bu letafet) özellikle kuyruk kısmında bulunur. Bu bitkilerin, koyunun sütündeki etkisi etinden daha fazla olmakla beraber, kuyruğundaki pişirme ve yumuşatma özelliği sütünde bulunmaz.
Daha önce de geçtiği gibi ekseriyetle ümmî (Arap)lann ve bedevilerin ilaçları müfred ilaçlardır. Hind tabibleri de bu şekilde hareket eder.
Rum ve Yunan tabibleri ise mürekkep ilaçlara da itina göstermişlerdir.
Tüm doktorlar tedavide şu sırayı takip etmekte müttefiktirler: Hastayı önce (tabiî) gıda ile, olmazsa müfred ilaçlarla, şayet yine tedavi gerçekleşmezse terkibi en az olan ilaçla tedaviye girişmek, doktorun ustalığmdandır. Daha önce geçtiği üzere, Arapların ve bedevîlerin genellikle tutuldukları hastalıklar basittir. Onlara da uygun olan basit ilaçlardır. Bunun da sebebi genellikle aldıkları gıdaların basit olmasıdır. Fakat mürekkep hastalıklar, genellikle alman gıdaların çeşitlilik ve karışıklığına göre meydana geldiğinden, onlar için mürekkep ilaçlar tercih edilmiştir. [497]
[493] İbn Mâce, 3463. Râvileri sikadır. Zevâttf de Bûsırî, hadisin isnadının sahih olduğunu söylemiştir.
[494] Tehanevî, Keşşaf, 1/1011.
[495] Nesâ: Kalça sinirlerindendir. Kalçadan ayak topuğuna kadar uzanır. Bk^Mncemu'l-Vasît, 920.
[496] Veter: Diz arkasındaki çukurdan başlayarak ökçe üzerine kadar uzanan iki sinir damarlarına verilen müşterek addır. Bk. Mucemu'l-Vasit, 1010.
[497] İbn Kayyim el-Cevziyye, Za’du’l-Mead, İklim Yayınları: 4/307-309.
Rasûlullah'ın (s.a.) ırk-ı nesâ (siyatik) hastalığının tedavisindeki rürarhu şöyledir:
İbn Mâce'nin Sünen'mde Muhammed b. Şîrîn—Enes b. Mâlik kanalıyla rivayet ettiğine göre Rasûlullah (s.a.) şöyle buyurmuştur: *'Irk-ı nesâ hastalığınm tedavisi (bedevi arabının) eritilmiş koyun kuyruğudur. Üç kısma ayrı larak aç karnına her gün bir kısmı içiriIir."[493]
Irk-ı nesâ (Siyatik)[494] Kalça kemiği ekleminden başlayıp, sırttan uyluğa ve çoğunlukla da topuğa kadar inen bir ağrıya verilen isimdir. Ağrı devam ettikçe inmesi de çoğalır ve aynı esnada ayak ve uyluk zayıflar.
Bu hadiste, hem lügat , hem de tıp açısından bir incelik vardır. Lügat bakımından, bu hastalığı ırk-ı nesâ adıyla isimlendirmenin caiz olduğuna delâlet etmektedir. Buna bu ismi vermek istemeyenler demişlerdir ki: Nesâ, damarın kendisidir. Böyle olunca da ırk-ı nesâ demek, bir şeyi kendisine izafe etmek demektir ki bu doğru değildir.
Bu itiraza iki yönden cevap verilebilir: a) Damar (ırk) nesâdan (sinir) daha umumîdir. Buna göre bu kullanış, umum ifade eden bir kelimeyi husus ifade eden bir kelimeye izafe etmektir. Meselâ, dirhemlerin hepsi veya bir kısmı denmesi gibi. b) Nesâ; damarla hulul eden bir hastalıktır. Bundan dolayı damara izafesi, bir şeyi mahalline ve yerine izafe etmek gibidir.
Deniliyor ki: Nesâ[495] şeklinde isimlendirilmesi, elem ve acısının başka ağrıları unutturacak şekilde olmasından dolayıdır. Bu (sinir) damarı, kalça kemiği ekleminden (başlayarak) bacak kemiği (sâk) ile veter[496] arasında sağ taraftan topuğun arkasında ayağın sonuna kadar uzanır.
Tıbbî mânasına gelince; daha önce de geçtiği gibi Allah Rasûlü'nün (s.a.) sözleri iki türlü değerlendirmeye tâbi tutulmuştur:
1— Zamanlar, mekânlar, şahıslar ve hallere göre vuku bulmuş umumi hadisler.
2— Birinci maddede zikredilenlerin hepsini veya bir kısmını esas alarak vuku bulmuş hadisler. Bu da bu ikinci kısımda değerlendirilmektedir. Çünkü, bu hitab Araplara, Hicazlılara, Hicaz civarında yaşayanlara, özellikle de bedevi Araplaradır. Çünkü bu ilaç onlar için en faydalı türden bir ilaçtır. Bu hastalık kuru mizaçlı olanlarda vuku bulur. Bazan da galiz yapışkan bir hü-mör sebebiyle olur. Bunun da tedavisi ishalle olur. Koyun kuyruğunda ise
iki özellik vardır: Pişirme ve yumuşatma. İshalde de pişirme ve çıkarma vardır. Bu hastalığın tedavisinde bu iki duruma ihtiyaç vardır. Bedevilerin yetiş tirdiği koyunun bu hastalığa ilaç olarak tavsiye edilmesinin sebebi, fuzuli maddelerinin az, miktarının ufak ve cevherinin latîf olmasıdır. Otladığı meranır özelliği icabı, sıcak bölgenin şih (yavşan otu), kaysum (marsama otu) gibi otlarını yiyerek hayatlarını sürdürmeleridir. Bu bitkilerle gıdalanan hayvanın etinde tabiî olarak gıdalandığı şeylerden oluşan bir letafet belirir ve bu bitkilerden daha latîf bir mizaç kazanmış olurlar. (Koyunda bu letafet) özellikle kuyruk kısmında bulunur. Bu bitkilerin, koyunun sütündeki etkisi etinden daha fazla olmakla beraber, kuyruğundaki pişirme ve yumuşatma özelliği sütünde bulunmaz.
Daha önce de geçtiği gibi ekseriyetle ümmî (Arap)lann ve bedevilerin ilaçları müfred ilaçlardır. Hind tabibleri de bu şekilde hareket eder.
Rum ve Yunan tabibleri ise mürekkep ilaçlara da itina göstermişlerdir.
Tüm doktorlar tedavide şu sırayı takip etmekte müttefiktirler: Hastayı önce (tabiî) gıda ile, olmazsa müfred ilaçlarla, şayet yine tedavi gerçekleşmezse terkibi en az olan ilaçla tedaviye girişmek, doktorun ustalığmdandır. Daha önce geçtiği üzere, Arapların ve bedevîlerin genellikle tutuldukları hastalıklar basittir. Onlara da uygun olan basit ilaçlardır. Bunun da sebebi genellikle aldıkları gıdaların basit olmasıdır. Fakat mürekkep hastalıklar, genellikle alman gıdaların çeşitlilik ve karışıklığına göre meydana geldiğinden, onlar için mürekkep ilaçlar tercih edilmiştir. [497]
[493] İbn Mâce, 3463. Râvileri sikadır. Zevâttf de Bûsırî, hadisin isnadının sahih olduğunu söylemiştir.
[494] Tehanevî, Keşşaf, 1/1011.
[495] Nesâ: Kalça sinirlerindendir. Kalçadan ayak topuğuna kadar uzanır. Bk^Mncemu'l-Vasît, 920.
[496] Veter: Diz arkasındaki çukurdan başlayarak ökçe üzerine kadar uzanan iki sinir damarlarına verilen müşterek addır. Bk. Mucemu'l-Vasit, 1010.
[497] İbn Kayyim el-Cevziyye, Za’du’l-Mead, İklim Yayınları: 4/307-309.