Eslemnur
Mon 27 September 2010, 12:39 pm GMT +0200
Siyasi Hâkimiyet Allah'hındır
Bu mühim Anayasa meseleleri halledildikten sonra. şöyle bir soru ortada kalıyor. Bundan sonra siyasî hâkimiyet (political soverignty) kimin olacaktır?
Bu sorunun cevabı da şu olabilir ve şu olmalıdır: Bu Allahın olmalıdır. Nitekim insanlar da bir temsilci gibi siyasî iktidarı Allah Taalânın kanunî hakimiyetini geçerli (en force) kılmakla ayakta tutabilirler. Bu şekilde dahi kanun ve siyaset ıstılahında hâkimiyetin (Sovereign) sahibi, olan kimseye dahi hakikî hâkimiyet sahibi diyemiyeceğiz. Gayet açıktır ki, kudret ve iktidar sahibi olmak kanunî hâkimiyet demek değildir. Çünkü böyle bir iktidarın tercihlerinden daha yukarıda, dana üstün bir kanun, onun tercihlerini sınırlandırır. Ve onun ayağını bağlar. Yahut da bu tercihleri değiştirmek imkânı bırakmaz. O zaman da iktidar sahibi bulunana da hâkimiyete sahiptir diyemeyiz. Şimdi bu vaziyette bulunan bir kimseye sahih bir mefhum olarak ne diyebileceğiz? Bu sorunun cevabını da Kur'anı Kerimin kendisi halletmiş bulunuyor. Kur'an-ı Kerim bu mefhumu "hilafet" lafzı ile beyan etmiştir. Yani ikti darı elinde tutan kimse haddi zatında hâkimiyeti elinde tutmaz, hâkimiyeti elinde tutan Hâkimi A'lâya (en yüce hüküm sahibi) vekalet eder.
Cumhuri Hilafet
Bu vekalet lafzından sizin zihinlerinize "Zilllullah" veya "Papalık" veyahut da "Padişahın İlâhî hukuku": (Divine Right of the King) gelmemelidir. Kur'an'ın hükmüne göre Allah Taalânın bu "vekalet makamı" herhangi bir kişinin, yahut herhangi bir hanedan veya herhangi bir zümrenin hakkı değildir. Belki bu, bütün halkın hakkıdır ki, bu halk Allahın Mutlak Hâkimiyeti kabul etmişlerdir. Bu da kendilerine Resul vasıtasiyle ulaştırılmıştır. Bunlar İlâhî Kanuna en yüksek ve en üstün kanun olarak inanmışlardır.
"Sizin içinizden iman edip de salih amel işlemiş olanlara Allah yeryüzünde halife kılacağını vaadetmiştir."
(En - Nur: 55).
Bu mesele, İslâmî hilafeti, kayserlik (imparatorluk), papalık ve Avrupai tasavvurdan alınmış olan dinî hükümet (Theocracy) nin tam aksine bir Cumhuriyet kılmıştır. Bu büyük fark olmasına rağmen, Avrupa halkının Cumhuriyet diye isim taktıkları şeyle halk hakimiyetini ellerinde tuttuklarını iddia ederler. Biz müslümanlar da Cumhuriyet dediğimiz zaman — bizim Cumhuriyet dediğimiz Cumhuriyette de — halk yani Cumhur-i Halk (Halkın hepsinin topluluğu) ancak sadece hilafeti ellerinde tutarlar. Hükümet nizamını yürütmek için Avrupalıların Cumhuriyetinde genel oy verenlerin ve oy sahiplerinin oylarıyla hükümet kurulur, değiştirilir ve yürütülür. Bizim Cumhuriyetimizde ise bu husus yine böyledir. Şu farkla ki, onların düşüncelerine göre Cumhuriyet hükümeti, mutlak hakimiyet ve mutlak tecih sahibidir. Bizim düşüncemize göre ise, Cumhuriyet hilafeti, Allah Taalâ'nın kanunlarına bağlıdır. Mutlak hakimiyet sahibi değildir.