saniyenur
Tue 5 June 2012, 08:40 pm GMT +0200
Siyasi Esaslar
Hz.Peygamber'ın yönetiminin diğer bir hususiyeti de toplumda adalet, iyilik ve fazilet sistemini meydana getirmesi; renk, akide ve ırk ayrımı gözetmeden tüm insanlara adalet ve eşitliği garanti etmesidir. Düşmanları bile adaleti başka birindan değil, sadece Resulullah'dan sağlayacaklarını bilirlerdi. Açık ve gizli entrikalarına ve düşmanlıklarına rağmen çekiştikleri meseleleri ona getirirlerdi. Rasulullah, uzunluğu ve genişliği boyunca Arap Yarımadası'nda hak ve adalet üzerinde yükselen idarî ölçüleri ortaya koyarak toplumun her kesimi arasında adaleti tarafsızca uyguladı. Gerek kendi kişisel misalı, gerekse yerel yöneticiler ve vergi toplayıcılarına gönderdiği emirleri ile herkese karşı doğru ve âdil olan yönetimin önemini ve bu yönetime olan ihtiyacı vurgulamıştır: "Allah'a en sevgili ve diriliş günü O'na en yakın olan olan kişi âdil yönetici (imam) olacaktır". "Eğer yetkili kılımrsan Allah'tan kork ve âdil davran." "Herhangi birisi Allah tarafından müslümanları ilgilendiren mesele üzerine yetkili kılınır ve onları ihtiyaçları, .yoksulluğu ve zaruretleriyle ilgilenmekten yüz çevirip kaçınırsa, Allah da onun ihtiyaçları, yoksulluğu ve zaruretinden yüz çevirir." (Mişkât). Bu şekilde adalet ve eşitliğin devletindeki bütün insanlara uygulanmasını sağlamak İçin elinden geleni yapmıştır. Rasulullah, içerisinde iyiliğin (maruf) teşvik edildiği, kötülüğün (münker) engellendiği bir toplum oluşturmak amacıyla etkili adımlar attı. Toplumun moral değerlerini zayıflatıp sonunda helâka götüren ahlâksızlık ve müstehcenliğe bulaşmadan terbiyeli, dürüst, temiz ve huzur dolu bir yaşantı sürülebilmesi için toplumda maruf ve münker hassasiyetinin gelişmesi gerekliydi. Toplu halde yaşamayı iyilik ve ahlâk kavramları üzerine organize etmek ve bunun elde edilmesinde yardımcı olacak bütün faktörleri teşvik etmek, engelleyici faktörleri menetmek O'nun insanlara miras olarak bıraktığı yönetim ve idarenin çarpıcı bir özelliğidir. Rasul'ün şöyle dediği rivayet olunur: "Nefsim yed-i kudretinde olan Allah adına yemin ederim ki, ya marufu (iyi ve doğru) emreder, münkeri (çirkin ve yanlış) nehyedersiniz ya da Allah size kendisinden şüphesiz bir ceza yollar. Sonra siz Allah'a yakarırsmız da cevap da alamazsınız." (Mişkât)
Rasulullah devletin her vatandaşına geçinme hakkı tanıyarak Allah'ın hükümranlığını yeryüzünde tesis etmekte gerçekten başarılı oldu. O'nun yönetimi tarafından yoksulların, yetimlerin ve düşkünlerin haklan tamamen dikkat edilip gözetildi; hiçkimse açlıktan ölmeye ya da dilenmeye terk edilmedi. Fakir ve düşkünlerin toplumun zengin üyelerinin mallarından alınması gerekli hakka (zekât) sahip olduklarını Rasulullah ashabına ısrarla belirtti. Bu pay onların meşakkatlerinin karşılığıydı; yardım olarak değil iadesi gerekli bir hak olarak onlara geri verilmeliydi. Kur'an bunu gerçek inananların özellikleri arasında zikreder. "Ve onların mallarında da dilenip-isteyen ve (iffetlerinden dolayı istemeyen) yoksullar için bir hak vardır." (51; 19) "Ve onların mallarında belirli bir hak vardır; saile ve yoksula" (70; 24,25). Kur'an yoksulların bu hakkını tanımayanları, normal günlük ihtiyaçlarını karşılamakta onlara yardımcı olmayanları lânet-lemektedir. Şu ayetler cehennemlikleri tanımlamakta ve onları neyin cehenneme getirdiği anlatılmaktadır:"... Çünkü o, büyük olan Allah'a iman etmiyordu, düşküne yemek vermeye önayak olmuyordu," (Hakka Suresi; 69: 33-34). "işte yetimi itip-kakan, yoksulu doyurmaya önayak olmayan odur." (Maun Suresi; 107: 2-3).
Rasulullah, zekâttan farklı olarak mal üzerinde verilmesi gerekli olan başka bir hakkın varlığından bahsetmiştir: "Bir müslüman diğer bir müslümanı çıplakken giydi-rirse, Allah da onu cennettin yeşil giysileriyle giyindirir; bir müslüman diğer bir müslümanı açken doyurursa A'lah'da onu cennetin meyveleriyle doyurur ve bir müslüman diğer bir müslümana susamışken su verirse, Allah da ona içmek için akan saf şaraptan verir" (Mişkât). Bu Kur'an ayetleri ve Rasulullah'ın sözleri, onun kurmak istediği toplum şekli için açık izler taşımaktadır; bir toplum ki içerisinde hiçbir yoksul ve düşkünün ölmeye terkedilmediği, aksine daha az talihli tüm üyelerinin ekonomik ihtiyaçlarını bütünüyle karşılayacak yeterli sosyal adalet ve sosyal güvenlik sisteminin hem devlet, hem de fert düzeyinde gerçekleştiği bir toplum. İşte bu toplum Muhammed'ın planladığı, kurduğu ve haleflerine bıraktığı toplumdur ki, çeyrek yüzyıldan kısa bir sürede bu toplumun, kurulmasını başarmıştır. Problemlerinin büyüklüğüne, diğer uluslar ve toplumların ulaşmak için çok uzun zaman harcadıkları hedeflere erişmekteki zarafet ve çabukluğuna dikkat ediniz. Halkını önce mükemmel öğretim, delil sunma ve muhakeme yoluyla Allah'ın hükmüne boyun eğmeye alıştırdı, içlerindeki edep ve adalet fikirlerini geliştirdi, gerek mahir gerekse akıllı karar ve çabalarıyla onlara siyasi ve dînî birlik getirdi, ülkede kanun ve nizamı kurdu; sonra da onların tüm kabullerini kökten değiştiren inkılâbî sosyal değişiklikleri sundu. Sayılan bütün bu başarılar Rasulullah'ın âdil ve müşfik idaresinin sonuçlarıydı.