saniyenur
Fri 10 August 2012, 09:40 am GMT +0200
Siyasî Liderlik
Bölünen liderliğin bir yönü, sultanlar tarafından kuvvet kullanılarak elde edilen siyasî liderliktir. Kuvvet ve kudrete bağlıdır. Kuvvet ve kudret ise ancak devletin başında bulunan hükümdarda vardı. İslâm ümmetinin fertleri, ister istemez, cebrî bir surette bu durumu kabul ediyordu. Bu liderlik kâfir değildi; şayet öyle olsaydı reddedip elbirliğiyle otoriteyi ortadan kaldırıcı tedbirlere başvursunlar, ya galip gelsinler veya mağlub olup dağılsınlardı. Hakikatte iktidarı ve önderliği elinde bulunduranlar müslümandı, İslâm'a ve getirdiği kanunlara inanıyorlardı. Allah'ın Kitab'mı ve Rasulünün sünnetini hüccet olarak kabul ediyor, İnkâr etmiyorlardı. Hükümdarlıkları döneminde bütün genel muameleler ve faaliyetler Şeriata göre cereyan ediyordu. Ne var ki, siyasetleri dine tâbi değildi. İşte bu sebeple İslâmî yönetim tarzının dışına çıkıyorlardı. Ümmet de bu yüzden onların siyasî liderliklerini bir dereceye kadar kabul ediyordu. Çünkü bu siyasî liderlik altında ülkenin nizam ve güvenliği sağlanıyor, sınırlar muhafaza ediliyor, İslâm düşmanlarıyla cihada girişiliyordu. Bundan başka gayri müslim harbîlerin saldırılarına mani olunuyor, İslâm topraklan üstünde cuma ve cemaat namazları eda ediliyor, hac ibadeti yerine getirilebiliyor, mahkemelerde İslâm kanunlannm uygulanması sağlanıyor ve hükümler ona göre veriliyordu. Şayet Sahabe, Tabiî ve Tebe-i tabiîn (Sahabileri görenler ve bu görenleri görmüş olanlar) onlara biat etti ise onları râşid halife ve dürüst imam olarak gördüklerinden değildi. Daha çok bir oldu bittiyle ve usulsüz olarak göreve gelmiş ve değiştirilmesi zor siyasî liderlik olarak görmelerindendi.