- Sistematik Kelam 12.Ünite

Adsense kodları


Sistematik Kelam 12.Ünite

Smf Seo Versiyon , -- Seo entegre sistem.

rray
reyyan
Wed 4 July 2012, 04:01 pm GMT +0200
İLAHÎ METİNLER (KİTAPLAR) Hafta- 12


Kitap kavramı, kelime olarak “yazmak ve yazılı belge” anlamına gelir. Terim olarak
“Yüce Allah’ın insanlara yol göstermek üzere peygamberine vahyettiği beyan ve
mesajları ihtiva eden yazılı ilahî belgeler” dir. Kitap, kelimesinin çoğulu “Kütüb”dür.
İlahî Kitaplara, Rabbü’l-âlemîn tarafından indirildikleri için "Kütüb-ü münzele";
Allah’ın azametine işaret eden yönü ve metafizik âleme işaret etmesi açısından da
“Semavî Kitaplar” denilmektedir. “Kitap” kelimesi Kur’an’da üç anlamda kullanılmıştır: bizzat kendisi için; diğer ilahî kitaplar için ve ahiretteki “amel defteri” için de “Kitap” denmiştir. (İsra, 17/14). Yahudi ve Hıristiyanlara ilâhî kitap olarak Tevrat ve İncil verildiğinden onlara da “Ehl-i Kitap” denilmiştir.
İlâhî suhuf-kitaplar, Allah Teala’nın ilim, irade, kudret, tekvin gibi bir çok sıfatının yanı sıra doğrudan O’nun kelâm sıfatı ve “mütekellim” ismi ile ilgilidir ve bunların tezahürleridir.
İlahî Kitaplara İman
İslâm akaidinde inanılması zorunlu olan iman esaslarından biri de ilâhî kitaplara iman etmektir.
Kur'ân-ı Kerîm’dek  ve Hadislerde de ilâhî kitaplara iman etmek her Müslüman’ın inanması gereken esaslar arasında zikretmiştir. İlahî Kitapların hepsinin ismi tevkifî’dir, yani Allah tarafından verilmiştir.
 
Kutsal Metinler

Allah kelâmı olmaları bakımından kutsal metinler (suhuf ve kitaplar) arasında hiçbir fark yoktur.
Mevcudiyetleri açısından Allah tarafından indirilmiş vahiyler olan kutsal metinler, üç
kısımda incelenebilir. (1) Tamamen kaybolmuş, hiçbir eseri kalmamış olan ilahî
metinler. İlahî suhuf/sayfalar, böyledir. (2) Çeşitli şekillerde bozulup değiştirilmiş
olarak günümüze kadar gelebilen, elde mevcut metinlerdir. Bunlar tahrif ve tebdil
edildikleri için ilahî metinler-kitaplar olmaktan çıkmıştır. Bugünkü Tevrat, Zebur ve
İncil, metinlerin böyledir. (3) Allah Teala’nın vahyettiği şekilde orijinal olarak
günümüze dek gelebilen ilahî metinlerdir. Bu da Kur’an-ı Kerîm’dir.
Kutsal Sahifeler (Suhuf-u İlâhiyye)
Suhuf, Arapça “sahîfe” kelimesinin çoğuludur. Sahife’nin diğer bir çoğulu da “Sahâif”
tir. Türkçede üzerinde yazı bulunan parçalar, “yazılı kâğıt parçaları” anlamında “sayfa,
varak, yaprak” demektir. Böylece kelime olarak suhuf “sayfalar, yazılı kâğıt parçaları"
demektir. Terim olarak ise erken dönemlerde çeşitli topluluklara gönderilen peygamberlere verilen Allah kelamı vahiy hakikatlerini içeren birkaç sayfadan veya parçadan oluşmuş risale, kitapçık, tablet ve levhalara suhuf denilmiştir. Hadislerde kutsal suhuf-sayfalar hakkında oldukça sınırlı bilgi vardır.
 
Kutsal Kitaplar
1.Tevrat

Tevrat, İbranîce bir kelime olup, sözlükte, “kanun, şeriat ve öğreti” anlamlarına gelir.
Tevrat’a, Ahd-i Atîk veya Ahd-i Kadîm-Eski Ahid de denmektedir. Tevrat'ın aslının Allah’ın Hz. Musa’ya bir defada göndermiş olduğu Allah kelâmını içeren ilahî kitap olduğuna inanmak farz, inkârı küfürdür. Çünkü Tevrat’ın Musa’ya gönderilen Allah kelamı olduğu ayetlerle sabittir.
 
Kur'an-ı Kerîm'in 16 ayetinde Tevrat kelimesi bizzat geçmektedir. Cenab-ı Hak, Tevrat
ve İncil'in Hz. İbrahim'den sonra (3/65); Kur'an-ı Kerim'den önce indirildiğini (3/3); Tevrat'ta bir hidayet ve nur bulunduğunu (5/44); Hz. İsa'ya yazı, hikmet, Tevrat ve İncil'in öğretildiğini (3/48); Tevrat'ı tasdik edici olarak İncil'i (5/46) ve Kur’an’ı, gönderdiğini (3/50; 5/110; 61/6); bunun için Tevrat, İncil ve Kur'an'ın dosdoğru tutulması gerektiğini (5/66-68) beyan buyurmuştur.
 
Keza Tevrat’ta ümmî bir peygamberin geleceği yazılı olduğu halde Yahudilerin bunu gizleyerek veya metninden çıkartıp yerine başka şeyler yazarak onu tahrif ettikleri Kur’an’da özellikle bildirilmiştir. (bk. 2/75; 6/91) Kur'an'ın bu beyanı modern araştırmalar ve bazı Yahudilerce de kabul edilmektedir.
 
2. Zebur

Zebur, kelime olarak "yazılı kitap" demektir. Terim olarak ise Hz. Dâvûd’a verilmiş ilâhî kitaptır. Hz. Dâvûd, Hz. Mûsâ'dan sonra gelen bir peygamberdir.Kur'ân-ı Kerîm'de"Dâvûd'a da Zebûr’u verdik.” (17/55; krş. 4/163;) buyrulmuş;
3. İncil
İncil, kelime olarak “müjde, iyi haber, talim ve öğreti” demektir.
İncil’e Ahd-i Cedîd-Yeni Ahid de denir. İncil’in Isrâiloğullarına peygamber olarak gönderilmiş olan Hz. İsa’ya verildiği bir çok ayetle sabit dinî bir hakikat ve tarihî bir gerçektir. Kur'ân'da "Kendinden önce gelen Tevrat'ı doğrulayıcı olarak peygamberlerin izleri üzerine, Meryem oğlu İsa'yı arkalarından gönderdik. Ve Ona, içinde doğruya rehberlik ve nur bulunmak, önündeki Tevratı tasdik etmek, sakınanlara bir hidayet ve öğüt olmak üzere İncil'i verdik." (5/46) buyrulmaktadır.
 
4. Kur’an-ı Kerim

Kur’an kelime olarak “okumak, toplamak, bir araya getirmek, cem etmek” anlamına
gelen “karae” den gelmektedir.
Kur’ân-ı Kerîm'in, bizzat Kur’an’da yer alan sayısı elliyi geçkin başka isim ve sıfatlan da bulunmaktadır. Bunların en meşhurları, Kitab, Furkân (hak ile bâtılı ayıran), Tenzîl (Allah katından indirilmiş), Tezkire (öğüt), Zikir (Allah'ın zikri olan kitap), Hakk (gerçek), Nûr, Kelâmullah, Hablullah (Allah'in ipi), Hakîm, Hüdâ, gibi isim ve sıfatlardır. Bunlar içinden Furkan, Zikir ve Nur, isim ve sıfatları hem Kur’an hem de Tevrat ve İncil için de kullanılmıştır.
 
İlahî Kitaplara imanın gerçekleşebilmesi için icmali ve tafsili şekilde inanmakla
mümkün olur. Kur'an'ı-Kerîm’e imanın geçerli olabilmesi için bazı hususların bilinmesi
gerekir. Buna göre Kur’an’a iman a) Kur'an’ın Arapça lafzı ve manasıyla Cebrail
vasıtasıyla tüm mükelleflere tebliğ edilmek üzere Hz. Muhammed’e gönderilmiş son
Allah kelâmı olduğunu bilip inanma; b) Lafzı ve mânasıyla mûcize olup benzerinin
meydana getirilmesinin imkânsız olduğunu bilip inanmak; c) Kur’an’ın son ilahî Kitap
olduğuna; geçmiş ilâhî kitaplann asıllarını tasdik edip şerî hükümlerini kaldırmış olduğuna inanma; d) Kur’an’ın orijinal şekliyle günümüze dek gelmiş olduğuna inanma; e) Kur'an'ın tamamına ve her bir ayetinin doğru olduğuna inanma, esaslarını içerir.
 
1. Kur’an’ı Kerim’in Mucize Oluşu

a) Kur'an'ın Ümmi bir insanın elinde ortaya çıkışı O’nun mucize olduğunu gösterir. b) Ayetlerinin birbiriyle çelişmeyişi Kur'an’ın mucize olduğuna delildir. c) Geçmiş ve gelecek gayba dair doğruhaberler verişi Kur'an'ın mucize olduğuna delildir.d) Kur'an'ın Kevnî, ilmî, bilimsel gerçeklerden haber vermesi O’nun mucize olduğunu gösterir.
 
METAFİZİK VARLIKLAR

Metafizik varlıklarla normal şartlarda gözle görülmeyen ve duyularla hissedilmeyen, mevcudiyetleri naslarla bildirilen mükellef ve gayri mükellef varlıklar kasdedilmektedir. Bu tür varlıklar melek, iblis, şeytan ve cin kavramlarıyla ifade edilmektedir.
 
1. Melekler

Meleklerin Varlığı, Mahiyetleri ve Sayısı
Melek kelimesi sözlükte "kudret, kuvvet, götürme ve elçilik yapma” anlamlarına gelen“eleke; leeke; meleke” köklerinin birinden türemiş olup "elçi; güçlü-kuvvetli; tasarruf eden ve idare eden» anlamlarına gelmektedir.
 
Kur'ân-ı Kerîm'de bir çok ayette meleklerin varlığına dikkat çekilmiş ve onlara inanılması emredilmiş; onlara iman etme müminlik şartı ve sıfatı; inkarı kâfirlik ve küfür özelliği kabul edilmiştir. Meleklerin neden yaratıldığına ilişkin Kur'ân-ı Kerîm'de kesin bir bilgi bulunmamakla birlikte ilgili hadislerde meleklerin nurdan yaratıldığı bildirilmiştir.
 
Kelamcılar göre melekler, yer işgal eden-mütehayyiz, gözle görülmeyen latif varlıklar (ecsâm-ı latîfe); İslam filozoflarına göre ise melekler bilgi, güç-kuvvet bakımından insanlardan çok üstün, yer tutmayan-gayr-i mütehayyiz soyut cevherlerdir. Selefiyye ulemasına gelinceonlar, meleklerin gaybî varlıklar yani gayb âlemindeki canlılar olduklarını, bu yüzden mahiyetlerinin bilinemeyeceğini belirtmişler ve bu yüzden en güvenli tutumun onların varlığına naslarda verilen bilgiler ışında inanmak gerektiğini, bunun ötesinde her hangi bir yorumda bulunmanın doğru olmayacağını vurgulamışlardır.
 
Meleklerin mahiyeti hakkında XIX. ve XX. yüzyılda İslam dünyasında pozitivizmin etkisiyle farklı çağdaş değerlendirmelerde bulunanlar çıkmıştır. Mesela bir kısmı meleklerin “tabiat kanunları” olduğunu ileri sürmüş; bazısı onları maddenin mikrodalga boyutu kabul etmiş; kimisi de melekleri salt enerji ve kuantumvarî bir yapı olarak nitelemişlerdir.
 
Meleklerin sayısına gelince Kur’an’da ve hadislerde tüm melek çeşitlerini içine alacak
şekilde meleklerin sayısına ait kesin bilgi verilmemektedir.
Keza bazı ayetlerde cehennem meleklerinin sayısının ondokuz olduğu, onların sayısının açıklanmasının ise sadece bir imtihan vesilesi olduğu bildirilerek en azından cehennemdeki meleklerin sayısı konusunda bilgi verilmiştir.
Meleklerin Özellikleri ve Görevleri
Kur’an’da meleklerin bir çok özelliklerine dikkat çekilmiştir. Buna göre meleklerin bazı
ortak özellikleri ile görev ve konum farklılıklarına göre farklı özellikleri de vardır.
Melekler Adem’den önce yaratılmıştır:
Melekler günahsız varlıklardır:
Melekler Görülebilir ve Görünebilirler:
Melekler Şuurlu, Konuşan Canlılardır: meleklerin bu âlemde Hz. İbrahim, Lut, Zekeriya, Hz. Muhammed ve Meryem ile temessül ederek konuştukları
Melekler çok güçlü ve heybetlidirler:
Melekler Çok Hızlı Hareket Eden Varlıklardır: Kur'ân-ı Kerîm'de meleklerin kanatlarının ve ellerinin mevcut olduğu (6/93; 35/1) bildirilmiş; hatta bir kısmının
ikişer, üçer, dörder ve daha fazla kanatları olduğu ifade buyrulmuştur. (35/1)
 
Meleklerin görevlerine gelince bunlar şöyle sıralanabilir:

Allah’a kulluk:
Peygamberlere vahiy ve haber getirmek:
Peygamberlere salat ve selam getirmek:
Peygamberlere ve müminlere destek olup manevî güç vermek
Bir kısım melekler ilahî cezaları infazla görevlidir

Meleklerin Çeşitleri
Melekleri bulundukları mekan-yerlere göre Semavî ve Arzî melekler diye iki ana gruba
ayırmak mümkündür. Semavî meleklerden kasıt, fizikötesi âlemdir. Semavî-metafizik
âlem melekleri kendi içinde Semavî-Arşî melekler ve Semavî-Arşî olmayan melekler
olarak ikiye ayrılabilir. Arzî Meleklerden maksat ise bu fizik âlemdeki meleklerdir.
İnsanı daha çok ilgilendirmesi bakımından arzî olarak isimlendirilmişlerdir. “Mele-i a’l’a” melekleri (37/8; 38/69) Semavî-Arşî olmayan meleklere işaret etmektedir.
 
Semavî-Arşî meleklere gelince, Arşı taşıyan ve Arşın etrafındaki meleklerdir;(40/7-8).
Arzî melekler ise bu alemle doğrudan ilişkili çeşitli görevlerle vazifeli tüm melekler arzî
melekler çeşitine girmektedir. Doğum meleği denebilecek olan rahimlerdeki canlılara
can üfleyen melekler; Ölüm meleği, kâinat işleriyle alakalı melekler, Kiramen katibin
ve Hafaza melekleri gibi.


Dört Büyük Melek
1. Cebrail

Cebrail, kelime olarak Allah'ın kulu (Abdullah) ve Allah'ın kuvveti (Cebrullah, Ceberûtullah) anlamına gelir. Hazreti Cebrâîl, Kur’an’da çeşitli isimlerile anılmıştır. Bu isimler Cibrîl (2/97,
66/4); Resûl-i kerîm (81/19); Rûhu'l-emîn (26/193); Rûhu'l-kuds (2/87; 5/110) Rûh’dur.
(19/17; 70/49; 97/4) Bazı hadislerde Cebrail’in bir adının da Nâmûs-ı Ekber olduğu
belirtilmiştir. (Buharî, Bed’u’l-vahy, 6) Cebrâîl’e (a.s), meleklerin en üstünü, en büyüğü
ve Allah'a en yakını olduğu için ona Seyyidü'l-melâike (meleklerin efendisi) denmiştir.
 
2. Mikail

Mikail’e iman etmek de meleklere imanın bir gereğidir; inkârı küfürdür. Kur’ân-ı Kerîm'de sadece bir yerde geçmekte olup şöyle buyrulmaktadır: "Kim Allah'a, meleklerine, peygamberlerine, Cibrîl'e ve Mîkâîl’e düşman olursa muhakkak ki Allah da kâfirlerin düşmanıdır
 
3. Azrail

Ölüm meleğinin adıdır. Kur'ân’da Azrâil ismi geçmemektedir Melekü'l-mevt (ölüm meleği) adıyla da anılmıştır.
Bazı ayetlerde ise yaşama süresi dolan insanların canlarını alan meleklerden “Resullerimiz-elçilerimiz” olarak bahsedilmiştir.
Müminlerin ruhunu acıtmadan kolayca alan bu meleklere Nâşitât denmiş; kâfirlerin ve isyankârların canlarını zorla çekip alan meleklere de Nâzi'ât denmiştir.
 
4. İsrafil

Kur'ân-ı Kerîm'de İsrâfîl adı geçmemektedir
Sûr'un ilk üflenişine "nefha-i ûlâ"; ikinci üflenişine "nefha-i sâniye" denilir. Birinci üfürüşde kâinattaki tüm varlıklar hepsi dehşet içinde sarsılacağı için buna Nefha-i feza; dehşet içinde sarsıldıktan sonra yıkılıp öleceklereri için de dir Nefha-i saik denmiştir. İsrafil’in Sur’a ikinci üfürüşünde de canlılar kabirlerinde diriltilip derhal süratle diriliş meydanı olan Mahşer’e doğru sevk edileceklerdir. Ölülerin diriltilip Mahşer’e doğru gitmek üzere kabirlerinden dışarı çıkarılmalarına da Nefha-i kıyâm denmektedir.
 
Mukarreb Melekler

Bu meleklere İlliyyûn ve kerûbiyyûn melekleri de denilmektedir. Bu meleklerin özellikleri Kur’an’da zikredilmiştir. Buna göre Mukarreb Melekler, Allah Teâlâ’ya en yakın, en şerefli meleklerdir; onlar Allah’a ibadet etmekte asla yüksünmez ve kibirlenmezler; hiç usanıp bıkmadan sürekli Allah’ı tesbih ederler.
 
Hamele-i Arş Melekleri

Arşı yüklendikleri için bu meleklere “Arş Taşıyıcıları” anlamında bu isim verilmiştir.Hamele-i arş ile etrafındaki meleklere aynı zamanda Kerûbiyyûn (Allah'a en yakın melekler) de denir. Arşın etrafında bulunan meleklerin sayısı bilinmemekle birlikte Kur'ân-ı Kerîm, kıyamet günü bizzat Arşı taşıyan Arş Meleklerinin sayısının sekiz olduğunu açıklamıştır
Kirâmen Katibîn Melekleri
Kirâmen Katibîn, “şerefli yazıcılar” demektir. Her insanın iyi-kötü tüm söz ve fiillerini
kaydeden meleklerdir.
Bu meleklerin bir adı da Rakîb ve Atîd’dir. (50/17-18) Bu meleklere “Yazıcı Resuller-elçiler” de denilmektedir.
 
Münker-Nekir

Münker ve Nekîr, “Bilinmeyen, tanınmayan, değişik kılık ve kıyafette olan” demektir.
Kur’an’da değil, hadislerde geçmektedir.
 
Cennet ve Cehennem Melekleri

Cennet ve cehennem meleklerinin varlıkları bir çok ayetin yanı sıra hadis ve icma ile sabit olduğu için inkâr edilemez.Cennet bekçilerine Hazene-i cennet; cehennem bekçilerine de Hazene-i cehennem denilmektedir. Cennet meleklerinin başkanına Rıdvân denilmiştir.Cehennem meleklerine gelince cehennemin de bekçileri, içinde görevlileri ve başkanları vardır. Cehennem bekçisi meleklere “Hazenetü’l-cehennem”; içindeki görevlilere Zebânî (Alak, 96/18); Cehennem meleklerinin başkanına da Mâlik (Zuhruf, 43/77) denir.

Hârût-Mârût
Harût-Marût hakkında farklı görüşler ileri sürülmekle beraber yaygın kanaate göre Bâbil halkını kötülüklere, özellikle şeytanların öğrettikleri sihre karşı uyarmak, hayrı ilham etmek üzere gönderilmiş iki melektir.
 
İblis ve Şeytan Kavramı

Kelime anlamıyla İblis “hayırsız olan, Allah’ın rahmetinden ümidini kesen, zarara uğrayan, şaşkınlığa düşen” demektir.
İblis kelimesi Kur'an-ı Kerim'de bir yerde“Şeytan” olarak (34/20) onun dışındaki toplam on bir yerde ise şeytanların atası “İblis” olarak geçmektedir.
Şeytan kelime olarak “hayır ve rahmetten uzaklaştırılmış, şerde aşırı gidip çizgiyi aşan varlık”; veya “ateşten yaratılmış, helake uğramış yüzü sararmış varlık” demektir.
 
İblis ve Şeytanın Varlık ve Mahiyetiİblis ve Şeytan’ın gözle görülemeyen duyuötesi varlıklar olduğu ayet ve hadisler, icma ile sabit bir hakikattir. İblis ve şeytanların varlığını kabul etmeme dinî bir gerçeği inkâr ve küfürdür.
 
İblis’in mahiyetine gelince Kur’an’da onun cinlerden olduğu “İblis, cinlerden idi, fakat Rabbinin emrinden çıktı.” (18/50) ayetiyle açıkça bildirilmiştir. “Allah cinleri halis ateşten yarattı. İblis, cinlerin ve şeytanların babası “Ebu’ş-Şeyâtin” kabul edilmiştir. Naslar böyle
söylemekle birlikte İblis’in melek, cin veya başka tür bir varlık olup olmadığı hususu
İslam alimleri arasında tartışmalıdır.
 
Kelâmcıların çoğunluğuna göre şeytan görünmez latîf bir cisim; İslâm filozoflarına
göre görünmez soyut nefistir. Mutasavvıfların bir kısmı kelâmcıların, bir diğer kısmı
İslâm filozoflarının görüşünü benimsemiş; bir grubu da şeytanı her insanın içine yerleştirilmiş bulunan nefis olarak kabul etmiştir.
 
 
Cinler

Cin, kelime olarak “örttü, gizledi, sakladı,” manasına gelen Arapça "cenne" fiilinden
türetilmiş, çoğul bir kelimedir; “cinler” demektir. Cin kelimesinin tekili ise "cinnî" dir.
Cinin kelime anlamı, “duyularla algılanamayan tüm gizli varlıklar” demektir. Bu
görünmez varlıkların erkeklerine cinnî, dişilerine cinniyye; cinlerin atalarına da cân
denilir. Farsça'da cin karşılığında perî ve dîv-dev kelimeleri kullanılır.
Terim olarak cin kavramının genel vei özel olmak üzere iki anlamı vardır. Genel terim
anlamıyla cin kelimesi, insan türünün karşıtı olan duyularla algılanamayan tüm
görünmez varlıkları kapsar. Bu durumda cin kelimesi, melek ve şeytanları da içine
aldığı için en kapsamlı kelimedir; duyularla algılanamayan görünmez gizli varlık
anlamında her melek ve şeytan, cindir; fakat her cin, melek veya şeytan değildir. Özel
terim anlamıyla cin “Allah tarafından şuur ve irade sahibi olarak yaratılmış, ilâhî
emirlere uymakla yükümlü duyularla algılanamayan gizli varlık türü.” demektir.
Cinlerin varlığı Kur’an, Sünnet ve ümmetin icması ile sabittir.
Kelâm âlimlerine göre cinlerin varlığı sadece vahiy yoluyla bilinip ispat edilebilir, akıl
da bunu imkânsız görmez. Kelâm âlimleri cinlerin mahiyeti konusunda farklı görüşler
ileri sürmüşlerdir. Cinler kendi başına kaim olan gayri maddî cevherlerden oluşmuştur.
Bu görüşü benimseyenlerden biri Gazzâlî’dir.
 
Hayat için bünyeyi şart koşan Mutezile âlimleri ile Ebû Ya'lâ el-Ferrâ ise cinlerin basit
cisimlerden ibaret olduğunu kabul etmişlerdir. Cinlerin de cismanî bir bünyesi-bedenleri
olabilir; ancak insanın her bünyeyi görmesi gerekmediği gibi, görebildiklerinin de her
cüzünü göremediği de malum bir hakikattir. Cinler, tanımlanamaz müteşabih varlıklardır.
 
Cinlerin Özellikleri

Cinlerin varlıkları ve özellikleri Kur’an ve sahih hadislerden öğrenilmektedir.
Buna göre Cinler ateşten (15/26-27; 55/15), insanoğlundan önce yaratılmış (15/26-27), mükellef varlıklardır.
Mutezile âlimleri de latif cisimlerden oluşmaları sebebiyle cinlerin fiilen görülemeyeceğini,
ancak görülmelerinin teorik olarak imkânsız olmadığını kabul etmişlerdir. Cinler mükellef olduğuna göre onlara peygamber gönderildiği noktasında İslâm âlimleri arasında ittifak vardır. Bununla birlikte cinlere gönderilen bu peygamberlerin insan veya cin türünden oluşu hususunda görüş ayrılıkları bulunmaktadır.
 
Cin-İnsan İlişkisi

Cinlerin insanlara vesvese vermek gibi bazı etkilerinin olabileceği hususu prensip olarak kabul edilmiştir. Mesela Ebü’l-Yüsr el-Pezdevî gibi Sünnî âlimler, cinlerin sadece vesvese vermek suretiyle insanlara etkili olabileceğini kabul etmektedirler. Ehl-i sünnet âlimlerine göre insanlarla cinlerin birbirlerine tesir etmeleri mümkün görülmüştür.
Mu'tezile'den Amr b. Ubeyd ve Kadî Abdülcebbâr gibi âlimler bu
hususta Sünnî görüşü paylaşırken büyük bir kısmı da cinlerin insanlar üzerinde hiçbir
etkisinin bulunmadığı kanaatindedirler

Hafsa Nur 6.D
Sun 28 September 2014, 03:23 pm GMT +0200
teşekkürler ödevimde yardımcı oldunuz. paylaşım için allah razı olsun