- Sınırsızlık Özlemi

Adsense kodları


Sınırsızlık Özlemi

Smf Seo Versiyon , -- Seo entegre sistem.

Array
reyyan
Wed 17 August 2011, 06:22 am GMT +0200
Sınırsızlık Özlemi


Temmuz 2011 151.SAYI


Kürşat Salih YAMAN kaleme aldı, KAPAKTAKİLER bölümünde yayınlandı.

Küreselleşen dünyayla birlikte bireysel özgürlüklerin sınırları da sınırsızlık vadedecek kadar genişledi. Kapısı ve duvarı olmayan bir dünya var önümüzde. Sınırlamaların insanın gelişimi karşısında engel oluşturduğu ileri sürülen, şehvetin kutsandığı bir dünya...

Artık insanlık ısrarla, özgürlük ve sınırsızlık adına hazlarını hadsizce yaşamaya özendiriliyor. Bu söyleme pek çok alanda rastlamak mümkün. Her yerde karşınıza çıkan reklam sloganlarına bakın: Sınırsız güç, sınırsız eğlence, sınırsız konuşma, sınırsız internet, sınırsız paylaşım... Yeni düşünce, yeni kültür... adına ne dersek diyelim, dünya bir sınırsızlık şarkısıdır tutturmuş gidiyor.

Özgürlük mü esaret mi?

İnsanlığın sınırtanımazlık gayreti nereden kaynaklanıyor olabilir? Pek çok tahlil yapılabilir elbette. Fakat Kutsalın reddi ya da hayatta dışlanması en temel etken olarak gözüküyor.

Hayatı bir varoluş gayesi etrafında algılamamızı ve yaşamamızı öğreten dinin sınırlarını saf dışı bırakan bir dünya görüşü, neyi sınır olarak belirleyecek? Elbette insanın doyumsuz isteklerini. Bize göre söylersek nefsini... İnsan nefsinin hayatın merkezine oturtulduğu bir çağda her türlü hazza kayıtsız şartsız ulaşma talebinden daha doğal ne olabilir ki?

Bütün bunlar kutsalı reddeden ya da hayatın dışına öteleyen kültür için bir dereceye kadar anlaşılabilir şeyler. Asıl tuhaf olan, bizlerin müslümanlar olarak bu söyleme kulak vermemiz, Liberalizm başta olmak üzere çağın moda düşünce akımlarına aldanıyor olmamız.

Aslında hiçbir şey yeni değil. İnsanlık tarihi esas itibarıyla bir hak-bâtıl mücadelesi. Yani peygamberlerin çağırdığı ilâhi sınırları muhafaza ile bu sınırları iptal ve ilga çabası. Bugüne gelindiğinde, İslâm toplumunun hududullah (Allah’ın koyduğu sınırlar) üzere yeterince sebat etmemesiyle ibrenin -şimdilik- sınırtanımazlıktan yana dönmüş olduğu gözüküyor.

Evet; İslâm toplumu yönünü kendi değerleri yerine zevkçiliği esas alan Batı’ya çevirdiği zamandan bu yana hem fikrî hem fiilî açıdan ciddi kırılmalar yaşamış bulunuyor. Yaratıcı mefhumunu ve O’nun sınırlarını insanlığın gündeminden çıkaran, insan egosunu hayatın merkezine oturtan Batı zihniyetinin şeytanî cazibesi, özellikle kompleks sahibi müslüman aydınları adeta peşinden sürüklemiştir.

Fakat gerçek şu ki, Batı uygarlığı için de tarih bir kırılma noktasına doğru ilerlemeye başlamış bulunuyor. Bir yandan zevke ve zevkin sınırsız tatminine dayalı anlayış birey açısından beklenen huzur ve tatmini sağlamamış, diğer taraftan tüketim odaklı ekonomik modelin pek çok açıdan sürdürülebilir olmadığı anlaşılmıştır. Dünün gıptayla bakılan toplumları hem bireysel huzur ve tatmin bakımından hem ekonomik açıdan ciddi tehlike sinyalleri veriyor.

Allah’ın Sınırları

Bu noktada yeniden hatırlıyoruz: İnsan başıboş yaratılmamıştır. Kendine, yaratıcısına, üzerinde yaşadığı dünyaya ve insanlığa karşı mükellefiyetler taşıyan sorumlu bir varlıktır. En büyük sorumluluğu ise yaratıcısına karşıdır. Dolayısıyla sınırları vardır ve bunlar bellidir, hareket sahası çizilmiştir. Sınırlarını zorlamaya, haddini aşmaya teşebbüs etmesi, hem kendisi hem yaşadığı dünya ve insanlık için yıkıcı sonuçlar doğurmaktadır.

İlâhi sınırları anlamak ve kabul etmek zorundayız. Her ülkede toplum düzenini sağlamak, hakları korumak için birtakım kanun ve kurallar vardır. Bu kurallar o ülkede bulunanların hukukî sınırlarını, düzenin kırmızı çizgilerini gösterir. Bu sınırları aşan cezaî yaptırımlarla karşılaşır. Mülk Allah’ındır. O’nun koyduğu kurallar, belirlediği sınırlar vardır. Bunlar insanoğlunun kulluk ve birbiriyle olan her türlü münasebetlerinin çerçevesini belirler. İşte bu çizgilere Kur’an-ı Kerim’in ifadesiyle “Hududullah” yani Allah’ın sınırları deniyor.

Cenab-ı Hak, Kur’an-ı Kerim’in birçok yerinde bazı emirlerini açıkladıktan sonra buyurur ki; “Bu söylenenler hududullahtır, Allah’ın koyduğu sınırlardır. Sakın onları aşmayın. Kim Allah’ın sınırlarını aşarsa işte onlar zalimlerdir.” (Mesela; Bakara, 229)

Rabbimiz hududullahı aşanları “zalimler” olarak niteliyor. Başka ayetlerde de bu gibi kimselerin ebedi cehenneme müstehak olduklarını beyanla alçaltıcı bir azabın onları beklediğini haber veriyor. (Nisa, 13-14)

Müslümanın hareket alanı, sınırları bellidir. Başta ibadetler ve helal-haram çerçevesi olmak üzere Hududullah açık ve nettir. Dünya nereye giderse gitsin, hangi akımlar moda olursa olsun, İslâm toplumu kendini Allah Teâla’nın çizdiği sınırlar çerçevesinde düzenlemeye ve bu sınırları korumaya azami derecede özen göstermek durumundadır. İslâm’ın dışındaki dünya görüşleri bâtıldır, müslümana model olamaz.

Yol ve Etrafındaki Surlar

Hz. Peygamber s.a.v. Efendimiz buyuruyor ki:

“Allah Tealâ doğru yol (sırat-ı müstakim) için şöyle bir misal verdi:

Doğru yolun iki tarafında iki sur ve surlar üzerinde açılmış kapılar var. Kapılar üzerinde ise çekilmiş perdeler bulunmakta. Yolun başında bir davetçi durmuş diyor ki:

– Ey insanlar! Hep birlikte yola girin, sapmayın!

Yolun ortasında da bir davetçi, birisi o kapılardan birini açmak istediğinde ona şöyle sesleniyor:

– Yazıklar sana, onu açma! Çünkü o kapıyı açarsan içeri girersin!

(Bu misaldeki) yol, İslâm’dır. Yolun iki tarafındaki iki sur ise Allah’ın çizdiği sınırlardır. Açılmış kapılar Allah’ın haram kıldığı şeylerdir. Yolun başında bulunan davetçi Allah’ın kitabı, ileride bulunan davetçi ise her müslümanın kalbinde bulunan, Allah adına öğüt veren melektir.” (İmam Ahmed b. Hanbel)