- Sığınağa baskın yapan askerlere ganimet payı

Adsense kodları


Sığınağa baskın yapan askerlere ganimet payı

Smf Seo Versiyon , -- Seo entegre sistem.

Array
sumeyye
Thu 17 February 2011, 01:35 pm GMT +0200
Sığınağa Baskın Yapan Askerlere Ganimetten Pay Tahsis Etmek


 

1476- Müslümanlar, düşmanın içinde gizlenip savaştığı bir sığmak görseler ve devlet başkanı (emir) "Kim bu sığınağa girerse, ona ganimetten yüz dirhem vardır" derse, müslüman-lardan bir grup sığınağa girse, fakat girilen kapıdan başka kilitli bir kapının bulunduğu görülse ve iki kapı arasında kimse görülmezse (kimse yoksa) ve bütün müslüman askerler ikinci kapıya baskın yapıp içeri girseler, birinci kapıdan girenlerin herbirine ganimetten yüz dirhem verilir.

Çünkü devlet başkanı onlara verileceğini belirtmiştir. Çünkü "Kim" sözü geneldir ve herkesi tek tek kapsar.

Diğer savaşçılar "İki kapı arasında (sığmağın içinde) kimse yoktu, sığı­nağın kapısından girmek için hepimiz çarpıştık" diye itiraz edecek olursa, onlara şöyle denir:

Devlet başkanı onlara ganimetten pay tahsis etmek suretiyle birinci kapıdan sığmağa girmeyi teşvik etmiştir. O gün pay tahsis etmek zorunlu bir ihtiyaçtı. Zaten birinci kapıdan başka kapının olduğunu da bilmiyordunuz ve sığınağın içinde kimsenin bulunmadığından da haberiniz yoktu.

Devlet başkanı bir kapı belirtmeyip "Kim sığınağın kapısından girerse" demiş ve ikinci kapıyı kastetmiş olabilir" diye itiraz edilse, yine şöyle cevap verilir:

Durum böyle değildir. Çünkü ganimetten pay tahsis ettiği zaman devlet başkanı birinci kapıyı kastetmişti ve müslümanlar da bunu biliyor ve ondan girmeye cesaret edemiyorlardi. Pay tahsisinden sonra o kapıdan girenler kendilerini tehlikeye atmış ve devlet başkanının pay tahsis etmesi karşılığında kendilerinden istediği işi yapmış bulunmaktadırlar.

"Girenlerin her birine değil, tümüne yüz dirhem verilmesi gerekir, çünkü devlet başkanı girenlere verileceğini söylemiştir." itirazına da şöyle cevap verilir:

Söz mutlak olarak kullanıldığı zaman, akla ilk gelen anlamda olur. Bura­da da her birine ayrı ayrı yüz dirhem verilmesi anlamını ifade eder. Çünkü "Yüz" kelimesini belirtisiz kullanmıştır. Bu da her birinin ayrı ayrı yüz dirhemlik payı hak ettiğini gösterir

1477- Aynı şekilde, "Kim girerse, ganimetin dörtte birini alır" yerine, "Kim girerse, ona bîr kişi vardır" derse ve on kişi girerse, bunların tümüne ganimetin dörtte biri verilir.

Çünkü Örfe göre, ganimete ilave olarak girenlere vermek vacip olur, Ancak galip anlayışa göre onun maksadı, girenlerin belirtilen şeyde ortak olmalarıdır.

Nitekim girenler miktar olarak dörtten fazladır. Halbuki ganimet ancak dört pay olur. Bundan da anlaşılıyor ki maksadı, dörtte bir payda hepsinin ortak

olmasıdır.

1478- Biri girdikten sonra diğeri girse, onun da ardından diğeri girse ve böylece girenler ona tamamlansa, hepsi birden girmiş gibi onlara dörttebir pay verilir.

Çünkü ayrı ayrı veya toplu olarak şartını koşmadan girenlere pay verileceğini ifade etmiştir.

1479- Ancak bütün bunlar, düşman kapıdan uzaklaşmadan

Önce girenler içindir. Düşmanın uzaklaştığı veya iki kapı ara­sında bulunmadığı anlaşılırsa, girenlere birşey verilmez.

Çünkü maksat, girmeyi teşvik etmektir. Bu da korkunun varlığı duru­munda söz konusu olur.

1480- Yine, müslümanlar kapıyı açtıktan sonra bir pusudan endişelenerek girmekten korkarlarsa, durum aynı olup onlara birşey verilmez.

Çünkü maksat girmeyi teşvik etmektir ve bu korkunun devamı ile kayıtlıdır.

1481- Yine, kim girerse sığınağın patriği onundur, derse ve korkunun devam ettiği sırada on kişi tek tek veya toplu olarak girseler, durum aynıdır.

Çünkü patriği belirtili olarak zikretmesinden dolayı bu on kişinin ortak olduğunu anlıyoruz.

1482- Ama giren herkese bir patrik vardır, derse, o zaman giren herkese ayn ayrı birer patrik düşer.

Çünkü burada verileceğini söylediği şey belirtisizdir.

Ama sığmakta iki veya üç patrikten başka yoksa, o zaman girenlerin tümü bunlarda ortak olur ve kendilerine başka birşey verilmez.

Çünkü bir şeyin vacip olması yer itibariyle sahih olur. Onun için ancak o yerde mevcut olan şeyin miktarında geçerli olur.

1483- Buna göre, girenlere onların cariyelerinden bir cariye vardır, derse ve üçten fazla cariyenin bulunmadığı anlaşılsa, bunlar yine aralarında eşit şekilde ortak olurlar.

Çünkü birileri diğer birilerinden öncelikli değildir. Onlara başka bir şey verilmez. Çünkü verilmesi vadedilen sadece cariyelerdir.

1484- Ama, onların cariyelerinden bir cariye vardır, yerine "Ona bir cariye vardır" derse, o zaman girenlerin her birine bir cariye veya sığınakta bulunan maldan vasat bir cariye ücreti mal verilir.

Çünkü giren herkese bir cariye verileceğini mutlak olarak belirtmiştir. Bu da ya bizzat bir cariyeyi yahut onun değeri kadar mal almayı her biri için ayn ayrı gerektirmektedir.

Ancak bu mal, sığınakta bulunan mal ile sınırlıdır. Yani ancak sığınakta bulunan maldan onlara verilebilir.

Çünkü maksat, müslümanlara yararı sağlamaktır. Bu da ancak sığınakta bulunan mal ile sınırlandırılması durumunda gerçekleşir.

Sığınakta hiçbir şey bulamazlarsa, o zaman girenlere birşey verilmez.

Çünkü devlet başkanının onlara verileceğini söylediği şey mevcut değildir. Bu durumu vasiyet örneğiyle imam şöyle açıklamıştır:

Falan kişiye cariyelerimden bir cariye vasiyet ettim, dedik­ten sonra kişi ölse ve hiçbir cariyesi de yoksa, kendisine vasiyet edilen kişi hiçbir şey alamaz. Ama bir cariye vasiyet ettim, derse, o zaman kendisine Ölenin malından bir cariyenin ücreti kadar mal verilir.

Vasiyeti yaptıktan sonra ölen adamın hiçbir malı da yoksa, o zaman kendisine vasiyet edilen kişi hiçbir şey alamaz. Ganimetten pay tahsis etmek de bu şekildedir. Sığınakta hiçbir mal bulunmazsa, başka yerden alınan mallardan onlara birşey verilmez.

Çünkü söyleyen kişinin sözünün kastettiği şey ile sınırlanmış olması, soyliyenin bizzat belirterek sınırlandırması gbidir.

1485- Müslümanlardan bir kişi girip kapının arkasında kimsenin bulunmadığım seslendikten sonra bir topluluk içeri girse, tahsis edilen ganimet payı sadece o seslenen kişinindir.

Çünkü korku halinin mevcut olduğu durumda girmiştir. Onun seslenme­sinden sonra korku ortadan kalkmıştır.

Ama sığmak karanlık olup ilk giren kişinin seslenmesini de işitmeden ve durum kendilerine açık olmadan girmişlerse, durum değişir.

Çünkü korkunun devam ettiği bir zamanda girmiş olup ganimetten vade­dilen payı almakta ilk giren kişi gibidirler.

1486- Bir topluluk kapıdan, başka bir topluluk da kendi izinleriyle  başkaları  tarafından  damdan  girip  sığınağın ortasına kadar gelseler, devlet başkanı "Kim girerse" demişse, vadedilen pay her birinin olur.

Çünkü mutlak giriş şart koşulmuştur. Her biri de bu şartı yerine getirmiş­tir. Ama "Sığmağın kapısından kim girerse" demişse, durum değişir. Çünkü burada kapıdan girme şartı koşulmuştur.

Nitekim bir kişi karısına "Bu kapıdan çikarsan" diye şart koşsa, o da dam tarafından çıksa, kendisine birşey gerekmez. Ama mutlak olarak "Evden çıkar-san" derse, durum değişir.

1487- Dam tarafından girenler metal kazanlar içinde arkadaşları tarafından iple sarkıtılarak içeri girseler ve müsliimmılnr kaleyi fethedinceye kadar iplere asılı olarak sığınak sakinleriyle savaşsalar, vadedilen ganimet payını alırlar.

Çünkü deviet başkanının kastettiği savaş yerine ulaşmışlardır. Cesaret gösterip vardıkları ve müslümanlara yarar sağlayan yer orasıdır. Nitekim düş­man onlarla vuruşarak meşgul edildiği için müslümanlar kaleyi fethetme imkam bulmuşlardır.

1488- Arkadaşları onları bir veya iki metre sarkıttıktan sonra geri çekip çıkarsalar, giriş gerçekleşmiş olmaz.

Çünkü savaş yerine gelmiş olmadıkları gibi müslümanlar da onların hu yaptıklarından bir yarar sağlamış değildir. Onun için vadedilen payı alamazlar.

1489- Sarkıtma sırasında ipler kopup kalenin içine düşseler, vadedilen payı alırlar.

Çünkü onları kendi istekleriyle sarkıtmıslardır. Sanki kendi kendilerini içeri indirmiş olmaktadırlar. Kendilerine koşulan şartı yerine getirdikleri için vadedilen ganimet payını alırlar.

1490- Sığınağa indirilenler istemediği halde, sarkıtanlar ipleri kesseler, onlar da sığınağın içine düşse ve kale fethedi-linceye kadar içeride vuruşsalar, vadedilen ganimet payından bîrşey alamazlar.

Çünkü kaleye kendileri girmemiş, bilakis başkaları onları atmıştır. İplerin kesilmesi kendi istekleriyle olmadığından yapılan işi de onlar yapmış sayıl­mazlar. Ama kendileri iplerin kesilmesini istemişse, o zaman durum değişir.

Nitekim bu düşüş esnasında vurulacak olurlarsa, ipleri keserek indirenler diyet tazminatı ile cezalandırılırlar. Halbuki birinci durumda tazminat söz konu­su değildir. Çünkü bu durumda sanki kendi kendilerini atmış olmaktadırlar. Aksi halde hem vadedilen ganimet payını almak hem de diyet almak mümkün

değildir.

1491- Sığınağın üstünde çarpışırken adamlarından birinin ayağı kayarak içine düşse, vadedilen ganimet payını alır.

Çünkü oraya ayağım basan kendisidir. Bu işinin doğurduğu diğer iş de muteber oiup kalenin içine düşmesi sanki kendi iradesiyle girmesi gibidir.

1492- Başkası onu içine kakalayacak olursa, vadedilen ganimetten bir şey alamaz.

Çünkü kendisi girmek istemediği halde başkası onu içine kakalamıştır. Ama kendisini içine kakalaması için arkadaşlarına söylemiş ve onlar da bu işi yapmışlarsa, kendisi kendi iradesiyle girmiş gibi olur. Zira amaç cesareti göstermektir. Bu da başkasının müdahalesiyle de olsa meydana gelmiştir. Kendi isteğiyle değilse, cesaret gösterme meydana gelmemiş olur.   -

1493- Arkadaşları onu sarkıttıktan sonra düşman ipleri keser ve kendisi de içine düşüp sığınak fethedilinceye kadar vuruşursa, vadedilen ganimeti alır.

Çünkü kılıçlarla iplerin kesildiği yere kadar inmesiyle savaş yerine inmiş sayılır.

1494- Düşman silahının ulaşamayacağı kadar havada yüksek bir yerde olup düşman onu kementle sığınağın içine çekerek düşürse, vadedilen ganimetten birşey alamaz.

Çünkü cesaret göstererek sığınağa girmiş olmayıp düşmanın çekmesiyle oraya düşmüş olmaktadır. Onun için ganimetten birşey alamaz.

1495- Sığınak halkı erkeklere eman almak, malları ve çoluk

çocuğu alıp götürmek üzere müslümanlardan eman isteseler, sonra da müslümanlan içeri soksalar, onlar da erkeklerin sayı­sının elli olduğunu görseler, barış tekliflerini kabul ederler. Ondan sonra içeri girdiklerinde erkeklerin sayısının bin oldu-

ğunu ve sığınağın kilometrelerce yerin altında uzandığını, ancak yeryüzüne çıkan bir tek kapısının bulunduğunu görseler, bu sığınak bir tane sayılır ve içindeki bütün insanlar eman altında olup onlara dokunulamaz.

Çünkü sığmağın yer yüzüne çıkan kapısı tektir. Bu da yer yüzündeki çok odalı ve yola açılan tek kapılı bir ev gibi bir sığınak sayılır. Müslamanlar sığmaktaki erkeklerin sayısını az sanarak erkeklere eman vermişlerdir. Hüküm de zanna değil, sığmaktakilerin açıkça belirttiğine göre olur. Bundan dolayı sığınaktakilerin tümü eman altında olurlar.

1496- Sığmağın yer yüzüne açılan iki kapısı olsa, giriş ayrı olduğundan sığınak iki tane sayılır.

Tıpkı yeryüzündeki iki kapılı büyük bir ev gibi. Bu da ayrı ayrı iki kapısı olduğundan iki ev hükmündedir.

1497- Eman müslümanların tarafında olan sığınak için gerçekleşmiş olur ve içinde bulunan erkekler de eman altında sayılır. Ama diğer taraftaki sığınakta bulunan erkekler eman altında olmayıp fey' sayılırlar.

1498- ikinci sığmakta bulunanlar "Biz birinci sığınak-takilerdeniz" derse, sözlerine itibar edilmez.

Çünkü eman verilen yerden başka yerde bulunmuşlardır. Onun için eman konusunda sözleri kabul edilmez.

Ama tek tek biliniyor ve tanınıyorsa, durum değişir.

Tıpkı halkı zimmet ehli olan bir köye düşmandan bir topluluğun girmesi ve o köyü müslümanların alması durumundaki gibi. Zımmi olduğu bilinen kişiler dışında köy halkının tamamı fey' olur.

1499- Birinci sığınakta bulunan kişiler eman altında olurlar.

Çünkü eman verilen yerde bulunmuşlardır.

Ama ikinci sığmak halkından olduğu bilinenler eman altında olmaz.

Tıpkı zimmet ehlinin köylerinden birine giren düşman topluluk gibi. Düş­man halktan olduğu tek tek tesbit edilenler dışında o köy halkının esir alınıp köleleştirilmesi söz konusu değildir.

1500- İki sığmak arasında bir duvar olup iki tarafta bu­lunan kişiler bu duvarda bulunan bir kapı ile birbirlerine gidip geliyorlarsa, bu duvar iki sığınak arasında ayırıcı kabul edilir.

Arada duvar yoksa, iki tarafı ayıran yere bakılır ve iki sığınak o yerden ayrılmış kabul eilir. İki tarafı birbirinden ayıracak hiçbir engel yoksa, o zaman sığınağın tümü bir sığmak sayılır.

Tıpkı birçok kapısı bulunan yer yüzündeki bir şehir gibi. Kapılarının çokluğu onu bir tek şehir olmaktan çıkarmaz.

Yerin altındaki sığmaklar yer yüzündeki evler gibi olup içindeki bütün erkekler eman altında olurlar.

Allah en iyi bilir.[8]



[8] İmam Serahsî, İslam Devletler Hukuku, Şerhu’s-Siyeri’l-Kebir, Eğitaş Yayınları: 2/299-306