sumeyye
Thu 13 January 2011, 04:21 pm GMT +0200
Sıcakta Namazı Tehir Etmek
265. Ebû Hüreyre (r.a.) rivayet ediyor:
"Sıcaklık şiddetlendiğinde namazı hava biraz serinleyince kılın. Çünkü şiddetli sıcaklık Cehennemin kızışmasındandır."[866]
İzah
Hadiste geçen "serinleyince kılın" ifâdesi vücub ifâde eden emir değildir. "Beklense daha iyidir" mânâsındadır.
Peygamberimizin bu tavsiyesi, Arabistan sıcaklığı içindir. Sahabîler, bu emri verdiği zaman Resûlullahın alın ve avuçlarının yerin sıcaklığından yandığını bildirmişlerdir. Günümüzde sıcak sebebiyle öğle namazını tehir etmeyi gerektirecek bir durum yoktur. Zaten camiler ve camilerin sergisi, sıcağa karşı koruyucudur.[867]
Peygamberimizin Yağmur Duası
266. Ebû Lübâbe bin Abdülmünzir (r.a.) rivayet ediyor:
Resûlullah,
"Allah'ım, yağmur ver" diye duâ ederek yağmur istedi.
Ebû Lübâbe, "Yâ Resûlallah, ambarda hurma var" dedi.
Resûlullah (s.a.v.),
"Yâ Rabbi, Ebû Lübâbe elbisesiz olarak kalkıp ambarın deliklerini elbisesiyle tıkamaya mecbur kalıncaya kadar yağmur ver" buyurdu.
Havada hiç bulut görülmüyordu. Hemen yağmur yağdı.
Sahabîler etrafına toplanarak Ebû Lübâbe'ye şöyle dediler:
"Ey Ebû Lübâbe, sen Resûlullahın söylediği gibi, elbisesiz olarak kalkıp ambarının deliklerini elbiselerinle tıkayıncaya kadar bu yağmur kesilmez."
Bunun üzerine Ebû Lübâbe öyle yaptı da, bundan sonra yağmur kesildi, semânın yüzü açıldı.[868]
İzah
Peygamberimizin hususiyetlerinden birisi de duasının Allah katında kabul edilmesiydi. Onun duasının kabul edilmesiyle ilgili pekçok misâl vardır. Bu hadis de Resûlullahın yaptığı yağmur duasının nasıl hemen kabul edildiğini göstermektedir.
Hadiste bahsi geçen Ebû Lübâbe (r.a.), Ensardandır. Hicretten önce Müslüman olmuştu. İkinci Akabe Bîatına katılan 75 Sahabîden birisidir. Peygamberimizin emri üzerine Medine'de kaldığından Bedir Savaşına katılamadı. Fakat Uhud ve Hendek savaşlarında büyük kahramanlıklar gösterdi. Ebû Lübâbe (r.a.) Hz. Ali'nin halifeliği döneminde vefat etti. Onun hayatı hakkında tafsilatlı bilgi için Sahabîler Ansiklopedisi isimli eserimize bakabilirsiniz.[869]
Resûlullahın Hz. Safiyye İle Evliliği
267. Enes (r.a.) rivayet ediyor:
Resûlullah Safiyye'yi hürriyetine kavuşturdu ve bunu onun için mehir saydı.[870]
İzah
134 numaralı hadisin izahında Peygamberimizin (s.a.v.) Hayberli Yahudilerle savaştığını, onları yendiğini ifâde etmiştik.
Bu savaşda birçok esir alınmıştı. Bu esirlerden birisi de asıl ismi Zeyneb olan Hz. Safiyye idi. Hz. Safiyye, Yahudi kabilelerinden olan Benî Nadir'in reisi Huyey bin Ahtab'ın kızıydı. Hz. Harun'un neslindendi. Hayber Yahudilerinin reislerinden Rebî bin Hukayk'ın oğlu Kinâne ile evliydi. Kocası Hayber Savaşında öldürülmüştü.
Mücâhitler Medine'ye dönerlerken Peygamberimiz Hz. Bilal'den Safiyye'yi getirmesini istedi. Bilal onu getirdiğinde İslâmiyeti anlattı ve şöyle bir teklifte bulundu:
"Eğer Müslüman olursan seni kendime eş olarak alacağım. Şayet dininde kalmayı tercih edersen seni serbest bırakacağım. Böylece kavminin yanına dönebileceksin."
Safiyye bu teklifi kabul etti ve Peygamberimizle nikahlandı. Resûlullah (s.a.v.) hürriyetine kavuşturmayı ona mehir saydı.[871]
Hz. Safiyye hakkında tafsilat için Hanım Sahabîler isimli eserimize bakılabilir.[872]
İlk Kaldırılacak Şey
268. Ömer bin Hattab (r.a.) rivayet ediyor:
"İnsanlardan ilk kaldırılacak şey emânettir. Sona kalacak olan da namazdır. Nice namaz kılanlar vardır ki, kendilerinde hayır yoktur."[873]
Elbisede Peygamberimizin Tavsiye Ettiği Renk
269. İbni Abbas (r.a.) rivayet ediyor:
"Elbiselerinizin en hayırlısı beyaz olanıdır. Dirilerinize onu giydirin, ölülerinizi de onunla kefenleyin."[874]
Hadis, zikrettiğimiz kaynaklarda,
"Size beyaz elbiseyi tavsiye ederim..." "Çünkü beyaz daha temiz, daha hoştur" şeklinde de gelmiştir.[875]
İnsandaki Hırs
270. Sa'd bin Ebî Vakkas (r.a.) rivayet ediyor:
"Ademoğlunun iki vadi dolusu malı olsa, üçüncüsünü de ister. Ademoğlunun ihtiraslı nefsini ancak toprak doldurur. Şu kadar var ki, tevbe edenin tevbesini Allah kabul eder." [876]
İzah
İnsanın yaratılışında mevcut duygulardan biri de mal ve menfaat hırsıdır. Genelde insan zengin olup iyi imkanlar içinde yaşamayı ister. Bu, mal sevgisinin en düşük haddidir. Aynı arzunun sönmeyen bir hırs haline gelip insanın içini kavurması da sıklıkla görülen bir hadisedir. İşte Peygamberimiz yukarıdaki hadislerinde insandaki bu hırsa dikkat çeker. Resûlullah (s.a.v.) başka bir hadislerinde de insanoğlu ihtiyarladıkça hayat hırsıyla birlikte mal hırsının da şiddetlendiğini bildirmiştir.[877]
İnsandaki bu hırs, kendisini her türlü zulüm ve haksızlığa sevk edebilir. Gözünü para hırsı bürümüş insanların yapmayacağı kötülük yoktur. Bunlar hak hukuk dinlemeden başkalarının haklarını zalimane gasbederler. Başkalarının elindekine göz dikerler. Daha fazla kazanmak için sağa sola saldırırlar. Kazanmak uğruna gençleri uyuşturucunun, kumarın, terörün içine atmaktan çekinmezler. Günümüz dünyasında şahit olduğumuz ürkütücü manzara, insanın çok kazanma hırsından kaynaklanan insafsız mücâdelenin tabiî bir neticesi değil midir?
Her hususta olduğu gibi, hırs rızık kazanma yolunda da ziyana sebeptir. Çünkü bu dünya hikmet yeridir. Cenâb-ı Hakkın kâinata koyduğu kanunlardan biri de varlıkların meydana gelmesindeki hikmet mertebeleridir. Meselâ bir elmanın meydana gelmesi için fidan dikmek, o fidanı sulamak, bakmak ve ondan sonra fidanın elma verme zamanını beklemek gerekir.
Bunun gibi, her işin neticesi böyle merhalelerden geçtikten sonra gerçekleşir. Fakat zaman zaman insanlar bu hikmet kanununu unutur. Birkaç basamağı atlayarak en üst basamağa çıkmak ister. Meselâ elinde fazla imkanı olmayan biri, çok zengin olmak ister, hırs sebebiyle hiçbir işte tatmin olmaz, sık sık iş değiştirir, daldan dala atlar. Neticede ise zengin olmadığı gibi elindeki sermayeyi de kaybeder. Halbuki hırs göstermese, kaabiliyetli olduğu bir işte sebat etse, basamakları sabırla teker teker çıksa, zengin olabilir.
Hırsın bu zararı içindir ki, Bediüzzaman, "Mü'minde hırs sebeb-i hasârettir ve sefalettir"[878] der.
"Âdemoğlunun ihtiraslı nefsini ancak toprak doldurur" cümlesi, insanoğlunun ölünceye kadar dünya malı için hırs göstereceğini ifâde eder.
Hadiste, insanların çoğunluğunun böyle olduğu nazara verilir. Yoksa aşırı ihtirastan uzak duran, takva sahibi mü'minler de vardır.
Hadisin son kısmı, böyle hırslı kimselere bundan vaz geçerek tevbe etmelerini hatırlatmaktadır. Bu kısım aynı zamanda ne kadar zor da olsa, hırslı olmaktan vaz geçilebileceğini de ifâde eder.
Hırsla ve hırsın zıttı olan kanaatla ilgili tafsilatlı bilgi için Faiz Ticâret isimli eserimize bakılabilir.[879]
Ehl-i Beyt Nuh'un (a.s.) Gemisi Gibidir
271. Ebû Zerr (r.a.) rivayet ediyor:
Resülullahın (s.a.v.) şöyle dediğini işittim:
"Ehl-i Beytimin misâli Nuh kavmi arasında Nuh'un gemisine benzer. O gemiye binen kurtuldu, ona muhalefet eden helak oldu. Ve Ehl-i Beytimin misâli İsrâiloğullarının Hıtta isimli kapısına da benzer."[880]
İzah
253 numaralı hadisi izah ederken Peygamberimizin Kur'ân ile beraber Ehl-i Beytini bizlere emânet olarak bırakmasının sadece akrabalık bağlarından kaynaklanmadığını, Ehl-i Beytine dikkat çekmesinin çok daha mühim sebepleri olduğunu nazara vermiştik. Ve bunun en büyük sebeplerinden birisinin Ehl-i Beytin sünnet-i seniyyenin kaynağı, koruyucusu ve her cihetle ona sahip çıkmakla mükellef olduğunu ifâde etmiştik. Gerçekten de Ehl-i Beyt, nurânî bir ağaç hükmüne geçmiş, başta Hz. Ali, Hz. Hasan ve Hz. Hüseyin olmak üzere onların çocukları, Zeynelabidîn, Muhammed Bakır, Câfer-i Sâdık, Abdulkadir Geylânî ve asrımızda da Bediüzzaman Said Nursî gibi Ehl-i Beyt mensupları İslâmiyeti maddî ve manevî tehlikelere karşı korumuşlardır.
Bu hadis de Ehl-i Beytin doğru İslâmiyeti bilme ve yaşama noktasını nazara vermektedir. Ehl-i Beyt, bu yönüyle Nuh'un (a.s.) gemisine ve İsrâiloğullarının "Hıtta" isimli kapısına benzetilmektedir.
Bilindiği gibi, Nuh (a.s.), kendisine iman edenleri Allah'ın emri üzerine yaptığı gemisine almış, bu gemi dağlar gibi dalgalar arasında yol alarak içindekileri sâhil-i selâmete çıkarmış, ona binemeyenler ise helak olmuşlardır.
Hadiste Ehl-i Beytin ikinci olarak benzetildiği "Hıtta Kapısı" ise kısaca şudur:
235 numaralı hadisi izah ederken açıkladığımız gibi, Yüce Allah Hz. Mûsâ'yı ve ona iman edenleri Firavun'un zulmünden kurtarmıştı. Kafile uzun ve yorucu bir yolculuktan sonra Eriha şehrine ulaşmıştı. Burada zâlim bir topluluk oturuyordu. İsrâiloğullarının çölden kurtulup buraya yerleşmeleri onlarla savaşmalarına bağlıydı. Eğer bunu yaparlarsa biraz külfet çekseler de rahata kavuşacaklardı.
Yüce Allah Musa'ya (a.s.) İsrâiloğulları ile beraber bu şehre girmelerini emretti.
"Şu beldede yerleşin ve dilediğiniz yerden bol bol yiyin. Kapısından da secde ederek girin" buyurmuştu.[881]
İşte bu âyette secde edilerek girilmesi istenilen kapı, İsrâiloğullarını huzur ve selâmete kavuşturacak olan kapı idi. Yani hadiste Ehl-i Beytin benzetildiği "Hıtta Kapısı" idi. Fakat İsrâiloğulları kendilerine verilen nimetlere nankörlük ettiler. Peygamberlerine isyan ettiler, Allah'ın bu emrini yerine getirmediler. Allah da onları cezalandırdı. Hadisenin tafsilatı için Tarih Aynasında Yahudiler isimli eserimizin 98-102. sayfalarına bakınız.[882]
[866] Buhârî, Mevâkît: 9, Bedü'l-Halak: 10; Müslim, Mesâcid: 180; Ebû Dâvud, Salât: 4; Tirmizi Salât. 7; İbni Mâce, Salât: 4; Nesâî, Mevâkît: 5; Muvatta, Vükût: 28; Müsned, 2:351 (7597.) İmam Taberâni, Mu’cemu’s-Sağir Tercüme ve Şerhi, (İsmail Mutlu), Mutlu Yayınları: 1/355.
[867] İmam Taberâni, Mu’cemu’s-Sağir Tercüme ve Şerhi, (İsmail Mutlu), Mutlu Yayınları: 1/356.
[868] İmam Taberâni, Mu’cemu’s-Sağir Tercüme ve Şerhi, (İsmail Mutlu), Mutlu Yayınları: 1/356-357.
[869] İmam Taberâni, Mu’cemu’s-Sağir Tercüme ve Şerhi, (İsmail Mutlu), Mutlu Yayınları: 1/357.
[870] İmam Taberâni, Mu’cemu’s-Sağir Tercüme ve Şerhi, (İsmail Mutlu), Mutlu Yayınları: 1/357.
[871] Tabakât, 8: 120, 123.
[872] İmam Taberâni, Mu’cemu’s-Sağir Tercüme ve Şerhi, (İsmail Mutlu), Mutlu Yayınları: 1/358.
[873] İmam Taberâni, Mu’cemu’s-Sağir Tercüme ve Şerhi, (İsmail Mutlu), Mutlu Yayınları: 1/358.
[874] Ebû Dâvud, Tıb: 14, Libas: 13; Tirmizi Cenâiz: 18, Edeb: 46. Nesâî, Cenâiz: 38, Zînet: 97; İbni Mâce, Cenâiz: 12, Libas: 5; Müsned, 1:307(2218.)
[875] İmam Taberâni, Mu’cemu’s-Sağir Tercüme ve Şerhi, (İsmail Mutlu), Mutlu Yayınları: 1/359.
[876] Müslim, Zekât: 116; İbni Mâce, Zühd: 28. İmam Taberâni, Mu’cemu’s-Sağir Tercüme ve Şerhi, (İsmail Mutlu), Mutlu Yayınları: 1/359.
[877] Müslim, Zekât: 115.
[878] Bediüzzaman, Lem'alar, s. 126.
[879] İmam Taberâni, Mu’cemu’s-Sağir Tercüme ve Şerhi, (İsmail Mutlu), Mutlu Yayınları: 1/360-361.
[880] Mu'cemü'l-Evsat 4:284 (3502.) İmam Taberâni, Mu’cemu’s-Sağir Tercüme ve Şerhi, (İsmail Mutlu), Mutlu Yayınları: 1/361-362.
[881] Bakara: 2/58.
[882] İmam Taberâni, Mu’cemu’s-Sağir Tercüme ve Şerhi, (İsmail Mutlu), Mutlu Yayınları: 1/362-363.