armi
Wed 15 July 2009, 12:28 pm GMT +0200
İstanbul velîlerinden. İsmi, Yahyâ Efendidir. Seyyid olup soyu Peygamber efendimize ulaşır. İstanbul'da 1711 (H.1123) yılında doğdu. 1784 (H.1198) târihinde İstanbul'da vefât etti. Karacaahmed yakınında Seyyid Muhammed Ensârî mukâbilinde (karşısında) defn edilmiştir.
Babası Ocak çavuşlarından idi. Kendisi deAğa kapısı kaleminde çalıştı. Baş halife olup buradan emekli oldu. Aksarayî Kâtibzâde Mustafa Efendiden ve Mustafa Şükrü Efendiden hat dersi almıştır.
Seyyid Yahyâ Efendi İstanbul'daki evliyânın büyüklerinden Mehmed Emin Tokâdî hazretlerinin talebesi olmakla şereflendi. Seyyid Yahyâ Efendi talebeliğe kabul oluşunu şöyle anlatır: 1727 senesinde on altı yaşında iken babam vefât etti. Ben yetim, kimsesiz ve fakir kaldım. Semtimizde oturan KâtibzâdeMustafa Efendiden hat, yazı dersi almaya başladım. Sülüs yazıyı öğreniyordum. Kocamustafapaşa Dergahına gitmek âdetim olduğundan, yine bir Cuma günü ezândan yarım saat önce oraya gittim. Şadırvanda abdest tâzeleyip etrâfı seyretmeye başladım. Bu esnâda mübârek yüzlü bir ihtiyâr geldi. Koynunda yazı cüzdanı vardı. Kollarını sığadı, şadırvandan abdest almaya başladı. Ben de abdest havlumu hazırlayıp, abdest alınca kurulanması için tuttum. Alıp sildikten sonra bana duâ etti. "Evlâdım kimsin, kimden hat dersi alıyorsun?" diye sorunca, bir mikdâr konuştuk. Bu sırada ezân vakti yaklaşmıştı. "Evlâdım sana bir şey söyliyeceğim, kabûl eder misin?" dedi. Ben de; "Başüstüne efendim." dedim. "İnşâallah önümüzdeki Pazartesi günü seni, Ayasofya Câmiinin Meyyit kapısı karşısındaki berber dükkanında, öğle namazından sonra beklerim. Senin din ve dünyân için hayırlı sözlerim vardır." dedi.Sonra vedâ edip namaz için câmiye girdi.
Pazartesi günü olunca, büyük bir heves ve heyecanla söylenilen yere gittim. Bahsettiği berber dükkanına birkaç adım kala, o görüştüğüm zât berber dükkanından çıkıp yanıma geldi. "Oğlum, senin sahibin, hocan varmış. İnşâallah en kısa zamanda bizden daha üstününe kavuşursun. Kusura bakma sana zahmet oldu. Buraya kadar geldin." dedi. Bunun üzerine ben de elini öpüp geri döndüm.
Aradan bir ay ve birkaç hafta geçti. Bir Salı günü, hat dersi aldığım Kâtibzâde Mustafa Efendiden hat tâlimi için derse gittim. İçerdeki talebelerin çokluğundan oturacak yer kalmamıştı. Hoca Efendi hat dersi vermekle meşgûl iken, bir ara yanındaki pencereden dışarı baktı. Halîfesi Eniştezâde Ali Efendiye; "Emîn Efendi hazretleri geliyor karşılayın!" deyince, aşağıya inip karşıladılar. Hürmetle merdivenden çıkarıp odaya getirdiler. İçeri girince hoca efendi elini öptü. Çok kalabalık olduğu için gelen zât, ocağın yanına oturdu.Ben tam karşısına denk geldim. Herkese dikkatle baktıktan sonra, bana da dikkatle bakıp; "Molla Yahyâ gel çubuğumu doldur." buyurdu. Hemen kalkıp tütün çubuğunu doldurup verdim. Tekrar yerime oturdum. Sonra kahve geldi, kalkıp kahveyi de alıp ikrâm ettim. Yine yerime oturdum. Hepimiz dikkatle sohbetini dinliyorduk. Sohbet sırasında, Sultan Süleymân Hânın İstanbul'a getirdiği lezzetli suyun akıtılması için binlerce kuyu kazdırmasına rağmen muvaffak olunamadığına üzülüp, herkesten himmet ve duâ talebiyle kıyâfet değiştirip dolaştığından bahsolundu. Sultan Süleymân Hâna, bir zât, ancak bir âşık-ı sâdıkın duâsını almakla bu işin mümkün olacağını, o âşık-ı sâdıkın murâdını yerine getirirse, kendi murâdı da yerine geleceğini söylemiş. O da bunu yapıp, âşık-ı sâdık olan zâtın duâsını alarak çok hayra sebeb olmuştur diye anlattılar. Sonra sohbete devâm etti. Sohbet sırasında küçük-büyük herkes ağladı.
Sonra bana yine önceki gibi; "Gel çelebi çubuğu yerine koy." buyurdu. Ben de çubuğu koyup mübârek elini öperken elimi öyle bir sıktı ki, bu esnâda vücûdumda bir ürperme oldu ve kalbim yanmaya başladı. Bir saat kadar kalbimin çarpması, yanması devâm etti. Bu tasarrufunu nice zaman sonra anladım. Kapıdan uğurladıktan sonra, hoca efendi bana; "Bu zât kimdir bilir misin" dedi. Hayır bilmem diyerek öğrenmek istedim. "Bu zât Tokatlı Mehmed Emîn Efendidir. Allah'ın evliyâ kullarından olduğunda kimsenin şüphesi yoktur. Hattâ sana (hiç görmediği ve tanımadığı hâlde) isminle hitâb edip hizmetinde bulundurmasının bir hikmeti olduğuna alâmettir. İnşâallah netîcesini görürsün." diyerek beni müjdeledi. İnşâallah deyip safâ ile evime gittim. Anneme o mecliste olanları anlatıp; "Bu gün evliyâullahdan bir zâtı gördüm ve hizmetinde bulundum." dedim. Bundan sonra günlerce büyük bir sevinç içinde dolaştım.
Babası Ocak çavuşlarından idi. Kendisi deAğa kapısı kaleminde çalıştı. Baş halife olup buradan emekli oldu. Aksarayî Kâtibzâde Mustafa Efendiden ve Mustafa Şükrü Efendiden hat dersi almıştır.
Seyyid Yahyâ Efendi İstanbul'daki evliyânın büyüklerinden Mehmed Emin Tokâdî hazretlerinin talebesi olmakla şereflendi. Seyyid Yahyâ Efendi talebeliğe kabul oluşunu şöyle anlatır: 1727 senesinde on altı yaşında iken babam vefât etti. Ben yetim, kimsesiz ve fakir kaldım. Semtimizde oturan KâtibzâdeMustafa Efendiden hat, yazı dersi almaya başladım. Sülüs yazıyı öğreniyordum. Kocamustafapaşa Dergahına gitmek âdetim olduğundan, yine bir Cuma günü ezândan yarım saat önce oraya gittim. Şadırvanda abdest tâzeleyip etrâfı seyretmeye başladım. Bu esnâda mübârek yüzlü bir ihtiyâr geldi. Koynunda yazı cüzdanı vardı. Kollarını sığadı, şadırvandan abdest almaya başladı. Ben de abdest havlumu hazırlayıp, abdest alınca kurulanması için tuttum. Alıp sildikten sonra bana duâ etti. "Evlâdım kimsin, kimden hat dersi alıyorsun?" diye sorunca, bir mikdâr konuştuk. Bu sırada ezân vakti yaklaşmıştı. "Evlâdım sana bir şey söyliyeceğim, kabûl eder misin?" dedi. Ben de; "Başüstüne efendim." dedim. "İnşâallah önümüzdeki Pazartesi günü seni, Ayasofya Câmiinin Meyyit kapısı karşısındaki berber dükkanında, öğle namazından sonra beklerim. Senin din ve dünyân için hayırlı sözlerim vardır." dedi.Sonra vedâ edip namaz için câmiye girdi.
Pazartesi günü olunca, büyük bir heves ve heyecanla söylenilen yere gittim. Bahsettiği berber dükkanına birkaç adım kala, o görüştüğüm zât berber dükkanından çıkıp yanıma geldi. "Oğlum, senin sahibin, hocan varmış. İnşâallah en kısa zamanda bizden daha üstününe kavuşursun. Kusura bakma sana zahmet oldu. Buraya kadar geldin." dedi. Bunun üzerine ben de elini öpüp geri döndüm.
Aradan bir ay ve birkaç hafta geçti. Bir Salı günü, hat dersi aldığım Kâtibzâde Mustafa Efendiden hat tâlimi için derse gittim. İçerdeki talebelerin çokluğundan oturacak yer kalmamıştı. Hoca Efendi hat dersi vermekle meşgûl iken, bir ara yanındaki pencereden dışarı baktı. Halîfesi Eniştezâde Ali Efendiye; "Emîn Efendi hazretleri geliyor karşılayın!" deyince, aşağıya inip karşıladılar. Hürmetle merdivenden çıkarıp odaya getirdiler. İçeri girince hoca efendi elini öptü. Çok kalabalık olduğu için gelen zât, ocağın yanına oturdu.Ben tam karşısına denk geldim. Herkese dikkatle baktıktan sonra, bana da dikkatle bakıp; "Molla Yahyâ gel çubuğumu doldur." buyurdu. Hemen kalkıp tütün çubuğunu doldurup verdim. Tekrar yerime oturdum. Sonra kahve geldi, kalkıp kahveyi de alıp ikrâm ettim. Yine yerime oturdum. Hepimiz dikkatle sohbetini dinliyorduk. Sohbet sırasında, Sultan Süleymân Hânın İstanbul'a getirdiği lezzetli suyun akıtılması için binlerce kuyu kazdırmasına rağmen muvaffak olunamadığına üzülüp, herkesten himmet ve duâ talebiyle kıyâfet değiştirip dolaştığından bahsolundu. Sultan Süleymân Hâna, bir zât, ancak bir âşık-ı sâdıkın duâsını almakla bu işin mümkün olacağını, o âşık-ı sâdıkın murâdını yerine getirirse, kendi murâdı da yerine geleceğini söylemiş. O da bunu yapıp, âşık-ı sâdık olan zâtın duâsını alarak çok hayra sebeb olmuştur diye anlattılar. Sonra sohbete devâm etti. Sohbet sırasında küçük-büyük herkes ağladı.
Sonra bana yine önceki gibi; "Gel çelebi çubuğu yerine koy." buyurdu. Ben de çubuğu koyup mübârek elini öperken elimi öyle bir sıktı ki, bu esnâda vücûdumda bir ürperme oldu ve kalbim yanmaya başladı. Bir saat kadar kalbimin çarpması, yanması devâm etti. Bu tasarrufunu nice zaman sonra anladım. Kapıdan uğurladıktan sonra, hoca efendi bana; "Bu zât kimdir bilir misin" dedi. Hayır bilmem diyerek öğrenmek istedim. "Bu zât Tokatlı Mehmed Emîn Efendidir. Allah'ın evliyâ kullarından olduğunda kimsenin şüphesi yoktur. Hattâ sana (hiç görmediği ve tanımadığı hâlde) isminle hitâb edip hizmetinde bulundurmasının bir hikmeti olduğuna alâmettir. İnşâallah netîcesini görürsün." diyerek beni müjdeledi. İnşâallah deyip safâ ile evime gittim. Anneme o mecliste olanları anlatıp; "Bu gün evliyâullahdan bir zâtı gördüm ve hizmetinde bulundum." dedim. Bundan sonra günlerce büyük bir sevinç içinde dolaştım.