- Seyyahların gözünden İstanbul

Adsense kodları


Seyyahların gözünden İstanbul

Smf Seo Versiyon , -- Seo entegre sistem.

Array
hafiza aise
Thu 21 June 2012, 04:41 pm GMT +0200
Seyyahların gözünden İstanbul: Kentin Azapkapı’dan görünümü
Sinan CECO • 69. Sayı / DİĞER YAZILAR


Sultan II. Mahmud’un saltanatıyla beraber Osmanlı İmparatorluğu’nda değişim rüzgârları esmeye başlamış ve bu değişim, ilk günden itibaren gündelik hayatta da kendini hissettirmişti. Bu değişim çerçevesinde devletin idare merkezi olan sarayı, şehrin dışına (sur dışına), Beşiktaş’a taşıyan Sultan II. Mahmud’un bu taşınma kararı yeni bir sorunu da beraberinde getiriyordu. Bu bağlamda İstanbul’a dair ulaşım sorunu, ilk defa bu devirde gündeme gelmişti.

Padişah, şehre gitmek için deniz yolunu kullanıyor fakat hava şartlarının deniz ulaşımına izin vermediği günlerde ciddi bir ulaşım sorunu gündeme geliyordu. Ayrıca Boğaz’a doğru genişlemekte olan şehir, sarayın da buraya taşınmasıyla gelişimini daha da hızlandırmış ve Boğaz’a yerleşen nüfus miktarında çok ciddi artışlar görülmüştü. Dolayısıyla deniz ulaşımının gerçekleşemediği günlerde bu bölgede yaşayan insanların da şehirle olan bağlantısı kesiliyordu.

Tüm bu ulaşım sorunlarını çözebilmek için, Haliç’in iki yakasını birbirine bağlayan bir köprü yapılmasına karar verildi ve 1836 yılında Unkapanı ile Azapkapı arasına bir köprü kuruldu. Köprüden geçişlerin ücretsiz oluşu nedeniyle Hayratiye Köprüsü adıyla anılan köprü, şehrin dışarı, Boğaz’a doğru genişleyen yapısının doğurduğu sorunları çözen bir unsur olarak, hayati bir öneme kavuşmuş oldu. Böylece İstanbul’daki “kent” kavramı da bir anlamda değişmiş oldu.

Julia Pardoe, 1838’de Londra’da yayınladığı The Beauties of the Bosphorus isimli kitabında yer alan bu gravürde, yukarıda bahsettiğimiz, Hayratiye Köprüsü’nün Azapkapı ayağından kentin görünümü yansıtıyor. Ayrıca gravürde Haliç’in yoğun deniz trafiği de resmediliyor. Haliç’in karşı kıyısına bakıldığında sıralı dizilmiş gemileri görülüyor. Burası, kent limanına ait iskelelerden Unkapanı İskelesi. Dünya’nın her yerinden gelen gemilerin sığınağı ve uluslararası ticaretin bel kemiği olan İstanbul Limanı, gemilerin geldiği coğrafyalara göre bölümlere ayrılmıştı. Unkapanı iskelesine yanaşan gemiler ise, Kili, Kefe ve Kırım’dan İstanbul’a gelmekte ve yüklendikleri buğdayları, Unkapanı’ndaki buğday depolarına bırakmak üzere bu iskeleye yanaşırdı. Bu tür gıda ürünlerinin toplu halde bulundurulduğu depo benzeri yerlere “kapan” denilmekteydi ve İstanbul’da daha birçok kapan bulunmaktaydı (yağ kapanı veya bal kapanı gibi). Buğday yüklü gemilerin buradaki kapanlara yüklerini bırakmasından dolayıdır ki bu semte “Unkapanı” deniliyor.

Unkapanı İskelesi’nin hemen üzerinde ise Süleymaniye Camii görülüyor. Her ne kadar ressam W. Henry Bartlett, caminin çift şerefeli minarelerinden birini üç şerefeli, diğerini de tek şerefeli resmetmiş olsa da, Süleymaniye’nin karakteristik silueti algılanabiliyor. Süleymaniye Camii’nin solunda ise Bayezid Yangın Kulesi dikkati çekiyor. Fakat ressam Bartlett, konik külah ile örtülü bu kuleyi de soğan kubbeyle örtülmüşçesine yansıtmış. Bu bahsettiğimiz unsurlar şüphesiz, ressamın ilk defa karşılaştığı bu eserleri algılama sorunundan ileri gelen unsurlar.

Süleymaniye Camii’nin sağında ise, her ne kadar tek minareli yansıtılsa da Şehzade Camii yer alıyor. Onun sağında ise, İstanbul’un Bizans devri yapılarından, Valens Kemeri ya da Bozdoğan Kemeri görülüyor. Sağında yine Bizans devri eserlerinden olan Zeyrekhane bulunuyor. En sağda ise Fatih Camii, gravürdeki bir başka figür olarak yerini alıyor.