- Seyit Tümtürk

Adsense kodları


Seyit Tümtürk

Smf Seo Versiyon , -- Seo entegre sistem.

Array
hafiza aise
Thu 7 June 2012, 02:20 pm GMT +0200
Seyit Tümtürk: “Çinli yerleşimciler Doğu Türkistan’ı terk ediyor”
Sadık ŞANLI • 54. Sayı / GÜNDEM


Çin, 1949 yılından bu yana işgal ettiği Doğu Türkistan topraklarında her türlü zulmü ve vahşeti reva gördüğü mazlum bir halkı, tüm insanlığın gözleri önünde yok ediyor. Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın “soykırım” olarak nitelediği bu vahşete karşı en büyük isyan ve direniş de, yine zulme uğrayan o toprakların insanlarından yükseldi. Doğu Türkistan’da 26 Haziran’dan itibaren bir şeyler değişmeye başladı. Peki, değişen ne? Bu sorunun cevabını, “Doğu Türkistan Sorunu”nun geçmişini ve bugün o topraklarda yaşananları Dünya Uygur Kongresi Başkan Yardımcısı Seyit Tümtürk’ten dinledik.

“Doğu Türkistan Sorunu” nasıl doğdu?

Doğu Türkistan’da 1933’te Doğu Türkistan İslam Cumhuriyeti, 1944’te Doğu Türkistan Cumhuriyeti adı altında birbirinin devamı olan iki bağımsız devlet kuruldu. Bu devletin toprak bütünlüğü, anayasası, ordusu, parası vardı. Bu devlet, bütün kurumları tam teşekkül etmiş bir devlet idi. Hatta yurtdışıyla diplomatik ilişkiler başlatmış bir devletti. Bu devletin toprakları Çin işgalci yönetimi tarafından işgal edildi ve yaşamı sona erdirildi.

İşgal nasıl gerçekleşti?

Çin ve Sovyetler Birliği gibi iki büyük emperyalist devletin işbirliğiyle gerçekleşti. O dönemde komünist Sovyetler Birliği idaresinin altında Batı Türkistan dediğimiz Kazakistan, Kırgızistan, Özbekistan ve Azerbaycan gibi kardeş Türk Cumhuriyetleri mevcuttu. Doğu Türkistan’daki bu bağımsız devlet eğer kurulduktan sonra varlığını devam ettirip, kurumsallaşıp, uzun soluklu bir devlet olma yeteneğine sahip olsaydı, mutlaka Batı Türkistan’a da bunun olumlu etkileri ve yansımaları olacak, Batı Türkistan’daki bağımsızlık hareketleri engellenemeyecekti. Bu sebeple Sovyetler, Çin’in Doğu Türkistan’ı işgal girişimlerini hem askerî, hem de siyasi ve ekonomik mânâda destekledi. Doğu Türkistan dediğimiz bu genç cumhuriyet, iki büyük emperyalist, komünist devlet tarafından boğuldu. 1949’da Çin’de Mao ile arkadaşları komünist ihtilâli gerçekleştirdi ve bu ihtilâl sonucu, 1944’te kurulan Doğu Türkistan Cumhuriyeti de işgale uğradı. Aradan geçen 60 yıllık süreçte Çin, işgali sistemli bir devlet politikası haline getirerek, Doğu Türkistan halkına yönelik asimilasyon politikaları uyguladı.

Ne tür politikalar bunlar?

Birincisi, Doğu Türkistan’da Çin tarafından nükleer denemeler gerçekleştirildi ki, bu kitlesel ölümlere neden oldu. 1964 ila 1997 yılları arasında 11’i yer altında olmak üzere toplam 44 nükleer deneme gerçekleştirildi. Bu olay sonucu milyonlarca Müslüman-Türk hayatını kaybetti. Bunun dışında Doğu Türkistan’da 1930’lu 40’lı yıllarda yüzde 3-5 Çinli göçmen nüfusu bulunurken, işgal sonrası aradan geçen 60 yıllık süreçte başta Doğu Türkistan’ın başkenti Urumçi olmak üzere birçok şehrimizde nüfus yoğunluğu Çinliler’in lehine dönüştürülmüş bulunuyor. Bugün başkent Urumçi’de nüfusun yüzde 80’i, diğer illerde ise genel nüfusun yüzde 50’sinden fazlası Çinli göçmenlerden oluşuyor. Bu bizim için ikinci büyük asimilasyon tehlikesidir. Yine Doğu Türkistan’da bugün gençlerimiz ve ilköğretim çağındaki çocuklarımıza yönelik son beş yılda bir proje uygulandı. Genç kızlarımız (500 bine yakın) iş vaadiyle zorla iç bölgelere götürülerek Çin’in modern şehirlerinde birçok fabrikada, zor ve ağır şartlarda adeta köle işçi olarak çalıştırılmaya başlandı. Bazı kızlarımız ise gayr-ı ahlakî yerlerde çalıştırılıyor. Bu kızlarımızın birçoğu maalesef psikolojik sorunlar yaşıyor, birçoğu da hayatına son veriyor; gençlerimizin zihinleri ise çeşitli eğitim projeleri adı altında komünizm ve ateizm propagandasıyla doldurularak, bunların Komünist Partisi’nin sadık birer üyesi haline getirilmeleri, ileride kendi milletine zulmedebilecek, ihanet edebilecek potansiyel birer suçlu olarak yetiştirilmeleri amaçlanıyor. Yine bu çerçevede, yargısız infazlarla yüz binlerce, milyonlarca kardeşimiz hiçbir suçu olmamasına rağmen vatana ihanet, Pan-Türkizm, Pan-İslamizm, radikalizm, İslamî terör gibi her dönem kendine has isim ve suçlamalarla suçlanıp, haksız ithamlara maruz kalarak yargılandılar; birçok kardeşimiz idam edildi ya da cezaevlerinde ömürlerini tükettiler.

Doğu Türkistan’ı Çin için cazip ve vazgeçilmez kılan sebepler nelerdir?


Doğu Türkistan’ın işgale uğramasının ve bugün işgal sonrası asimilasyon politikasıyla imha edilmek istenmesinin temel sebeplerinden biri, yer altı kaynaklarının zenginliği. Bugün bölgede 118 çeşit maden var ve bu madenlerin başlıcaları petrol, doğalgaz, kömür, uranyum, altın, bakır ve gümüş gibi çok stratejik madenler. Bunlar Çin’deki maden rezervlerinin yüzde 70-80’lik kısmını oluşturuyor. Çin’in kullandığı enerjinin (hidrokarbon) yüzde 30-35’lik kısmını yine Doğu Türkistan tek başına karşılıyor. Bunun yanında Doğu Türkistan’ın 4 mevsime sahip olması sebebiyle tarım ve hayvancılığa çok uygun oluşu; diğer kardeş Türkî Cumhuriyetler’den Çin’e götürülecek olan petrol ve doğalgazın taşınabileceği geçiş güzergâhı üzerinde yer alması, bölgenin Çin’den Batı’ya açılacağı tek kapı olması ile de stratejik, jeopolitik öneme sahip çok önemli bir konumda. Bütün bu gerçekler ışığında, Doğu Türkistan’ı kaybeden Çin’in ekonomik kalkınmayı sürdüremeyeceği bir vakıa. Bugün Doğu Türkistan’ın ayrılması durumunda Çin çökecek. Bu yüzden sömürge düzenini devam ettirmek istiyorlar.

Urumçi olayları nasıl gelişti?

Biraz evvel bahsettiğim gerekçeler, 60 yıllık sürecin kısa bir özetiydi. 26 Haziran ve 5 Temmuz’daki olaylar, protesto gösterileri ve kurşuna dizilmeler akabinde halkın ayaklanması ise, bu 60 yıllık sürecin bir sonucu. Bu olayın patlak vermesi de, Çin’in Guang Dong eyaletinin Şao Guan şehrine zorla işçi olarak götürülen birkaç bin kızımıza, çalışırken, fabrikadaki Çinli işçiler tarafından taciz uygulanması sonucu baş gösterdi. 23 Haziran günü yaşanan taciz olayları sonrası, bizim gençlerimiz kızlarımızla birlikte Çinli gençleri tartaklıyorlar. Fakat bu mesele adi bir olay olarak sürüyor. 26 Haziran günü gece saat 2’de gençlerimiz fabrikadaki yatakhanelerinde uykudayken, eli sopalı, demir çubuklu yaklaşık 3000 kadar Çinli paramiliter güç yatakhaneyi basıyor. Bu baskın sabah saat 7’ye kadar sürüyor. Ve orada sopalarla kardeşlerimizi öldürüyor, katlediyor, ölülerimize taş fırlatıyor, ölülerimizin cesetlerini aşağılıyorlar. Müslüman Türk’e karşı bu kin, bu nefret nedir? Ve yine gecenin o saatinde üç bin eli sopalı genci bir araya getiren güç nedir?

Nedir?

Bunu Amerika organize etti diyorlar! Üç bin eli sopalı Çinli’yi, ABD ve CIA mi organize etti, gece Uygurları basın diye? Bu kadar yanlış, bu kadar düz bir mantık olamaz. Burada olay şudur; Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Sayın Abdullah Gül, 26 Haziran’da Doğu Türkistan’a ilk defa tarihî bir ziyaret gerçekleştiriyor. Aynı tarihte ise bu yatakhane baskını gerçekleşiyor. Çin, işgal sonrası gerçekleşen asimilasyon politikalarını bitirerek, Doğu Türkistan’ı kendi koydukları “Şincan” (Xiangyang) adıyla anıp, orayı yeni kazanılmış toprak haline getirmeye çalışıyor. Bunun için de, işgal sonrası buraya kimse müdahale etmesin, hiç kimse gelmesin –bu T.C. Cumhurbaşkanı da olabilir, başkası da olabilir, ama özellikle T.C. Cumhurbaşkanı gelmesin– istiyorlar. Onun için bu süreç içerisinde ben işimi bitirinceye kadar kimsenin buraya gelmesine müsaade etmem, demek istiyorlar. Eğer demokrasi ve insan hakları ihlalleri söz konusuysa, her işe her ülke bu ihlallerden dolayı müdahale edebiliyor. Çin de bundan muaf değil. Ve Sayın Cumhurbaşkanımız’a nezaketen engellenmeyen –gelmeyin denmesi artık mümkün olmayan– bu ziyaret gerçekleşti. Nezaketen “buyurun” denildi, ama el altından Sayın Cumhurbaşkanımız’ın Urumçi’ye ayak bastığı gün Guang Dong’daki olaylar provoke edildi. Bu provokasyonu yapan Çin istihbaratı olabilir, Çin hükümeti olabilir, başka bir şey olabilir, bilemiyorum. Bunun bağımsız kaynaklar tarafından araştırılması gerekir.

Eğer bir plandan, tertipten söz edeceksek, neden Guang Dong şehri seçildi?

Çünkü Guang Dong, Doğu Türkistan’a 3-4 bin km uzaklıkta bir coğrafya. Orada Müslüman Türkler azınlık durumundalar. Sadece birkaç bin kişiler. Çinliler olayı istediği gibi örtbas eder, geçiştirir. Guang Dong’daki bu olay lokal olarak düzenlenmiş bir tezgâhtı ve o olayla T.C. Cumhurbaşkanı’na ve Doğu Türkistan halkına bir mesaj verilecekti.

Peki, bu plan ne derece başarılı oldu?

Bu plan tutmadı. Guang Dong’daki yatakhane baskını üzerine Urumçi’de üniversite öğrencileri, öğretim görevlileri, eli kalem tutan Müslüman-Türk aydınları “madem bu baskını Çin hükümeti tertip etmedi, Çin hükümeti bu işte taraf değil, neden sabaha kadar süren bu katliama göz yumuldu? Katliamı engelleyici tedbir ve girişimlerde bulunulmadı?” sorularını sordukları için Çin komünist işgalci güçleri tarafından 5 Temmuz’da üzerlerine açılan yaylım ateşi sonucu hayatlarını kaybettiler. Urumçi’de 1600 kişi ile başlayan bu tepki demokratik bir tepki idi. Kardeşlerimizin tamamı Çin Halk Cumhuriyeti bayrağı taşıyarak sordular sorularını. Ve üzerlerine kurşun yağdırılınca, Urumçi’nin beş mahallesinde olaylar büyüdü ve olaylar Çin’in kontrollü götüreceği bu planı bozup, kontrolsüz hale getirdi. Bu beş mahallede bir milyonun üzerindeki Uygur ayaklandı ve sonrasında ayaklanma Kaşgar, Yarkent, Hotan, Gulca, Aksu gibi değişik illere de yansıdı. Bunun üzerine Çin, internet, telefon, uydu telefonu ve diğer iletişim araçlarının tamamını keserek, Doğu Türkistan ile dünyanın bağlantısını kesti ve adeta Doğu Türkistan’ı dünyadan izole ve tecrit etti.

Bölgedeki son durum nasıl?

Doğu Türkistan’ın başkenti Urumçi’de bütün evler aranarak tüm harddisklere, fotoğraf makinesi ya da video kameralara el konuldu. Olaylar üzerine tek kare görüntüye sahip olanlar ya da e-mailinde olaylar hakkında bir cümle veya tek bir kare görüntü gönderen ya da alanlar direkt tutuklanıyor. Doğu Türkistan’ın diğer şehirlerinde de bütün evler aranarak ne kadar genç varsa hepsi tutuklandı. Bu gençlerimizin hayatından endişe duymakla birlikte, görüyoruz ki, Çin kendi yanlışı ve hatasıyla şu anda kaos ve tedirginlik yaşıyor.

Buradan Çin’in asimilasyon politikalarının iflas ettiği anlamını da çıkartabilir miyiz?


Elbette. Bunu net olarak gördük zaten. Bugün Urumçi yüzde 80 Çinleşmiş durumda. Doğu Türkistan’ın diğer şehirleri de yüzde 50’den fazla Çinleşti. Örnek olarak Doğu Türkistan’ın başkenti Urumçi’yi ele alırsak; Çin’in bütün asimilasyon politikaları neredeyse bitme aşamasına gelmesine rağmen, bu noktada büyük bir direnişle karşılaştı Çin. Ve bu olaylardan sonra on binlerce Çinli Doğu Türkistan’ın başkenti Urumçi’yi terk etti. Bilet bulamayan bu Çinli yerleşimciler, vagonlarda adeta balık istifi, yüz kişilik vagona neredeyse bin kişi sığarcasına doluşup Çin’e doğru kaçmaya başladılar. Çin’in Doğu Türkistan Özel Valisi Wang Lu Chen’in açıklaması var. Diyor ki: “Hiçbir Çinli Doğu Türkistan topraklarını terk etmesin. Orası sizin anavatanınızdır. Devlet sizin arkanızdadır. Kolluk kuvvetleri, güvenlik güçleri arkanızdadır. Sakın korkmayın ve çekinmeyin!” Televizyonda yayınlanan bu açıklama ve bu görüntüler Çin devlet yöneticilerinin hangi psikolojide, hangi halet-i ruhiyede olduğunu izah etmesi bakımından oldukça manidardır. Aynı zamanda Çinli göçmenlerin de adeta balık istifi trenlere dolarak kaçmaları da, burada bin yıl dahi geçse, nüfus yüzde 99 Çinlileşmiş olsa da, yüzde 1 Türk kalsa da, Çinliler’in bu topraklarda barınamayacaklarının açık ve net ifadesidir. Doğu Türkistanlıların o toprakların gerçek sahibi olması nedeniyle, yüzde 1 bile kalsalar, o toprakları savunacaklar, Çinli göçmenleri ve işgalci güçleri er ya da geç def edeceklerdir.