saniyenur
Mon 16 July 2012, 11:13 am GMT +0200
2- Sevgi Ve Merhamet
Evliliğin ikinci önemli bir amacı da, karı-koca arasındaki evlilik ilişkilerinin karşılıklı duygusal sevgi, merhamet ve iyilik esaslarına dayan-masıdır, dolayısıyla karşılıklı işbirliği yoluyla evliliğe bağlı olan kültür ve medeniyetin azami gayesini ifa etmiş olup böylece, kültürün önemli ve yüksek gayesini yerine getirmek için zaruri olan saadet, huzur, barış ve mutluluğu tatmış olurlar. Evliliğe dayalı kadın-erkek ilişkileri hususunda Kur'an ayetlerinin derinden tetkik edilmesi neticesinde evliliğin maksat ve hedefinin sevgi, merhamet ve ihsan olduğu görülmektedir. İnsanlar evlilik ilişkilerine ondan huzur ve saadet elde etmek için girişirler. Kur'an bu hususu şu sözlerle zikretmektedir. "Onun ayetlerinden biri de, kendileriyle kaynaşmanız için size kendi nefislerinizden eşler yaratması ve aranızda sevgi ve merhamet koymasıdır. Şüphesiz bunda, düşünen bir toplum için ibretler vardır." (30:21).
Ve A'raf Suresi'nde şu sözleri okuyoruz: "O'dur ki, sizi bir tek nefisten yarattı, gönlü ısınsın diye ondan eşini var etti; eşini sarıp örtünce (eşiyle birleşince) eşi, hafif bir yük yüklendi, onu gezdirdi. (Yükü) ağırlaşınca ikisi beraber Rabb'leri Allah'a dua ettiler: 'Eğer bize iyi, güzel bir çocuk verirsen elbette şükredenlerden olacağız!' (dediler)." (7-189). Ve yine bir başka yönden evliliğin amacı şu güzel sözlerle özetlenmiştir: "Oruç gecesi, kadınlarınıza yaklaşmak, size helal kılındı. Onlar sizin elbisenizdir, siz de onların elbisesisiniz. Allah, sizin kendinize yazık etmekte olduğunuzu bildi ve tevbenizi kabul edip sizi affetti. Artık şimdi onlara yaklaşın ve Allah'ın sizin için yaz(ıp takdir etmiş ol)duğunu talep edin; şafağın beyaz ipliği siyah İpliğinden ayırdedilinceye kadar yeyip, için; sonra da gece oluncaya dek orucu tamamlayın; mescidlerde ibadete çekilmiş iken kadınlara yaklaşmayın. Bunlar Allah'ın (yasak) sınırlarıdır, bunlara yaklaşmayın. Allah insanlara ayetlerini böyle açıklar ki korunup sakınsınlar." (2:187). Burada evli çiftler birbirlerinin elbisesine benzetilmişlerdir, aralarındaki ilişki de elbise ve vücud gibi gösterilmiştir. "Sanki birbirine öylesine girmiş ve sıkışmışlar ki aralarına hiçbir şey giremeyen, tıpkı birbirlerine sıkıca bağlanmışlar gibi karşılıklı olarak birbirlerine huzurun menbaı olmuşlardır.
Elbiseler insanın çıplaklığını örterler ve vücudu dışarıdaki atmosferin ve havanın zararlı tesirinden korurlar. Bu benzetmenin amacı, aslında erkek ve kadının işbirliğini tıpkı vücud ve elbise arasındaki işbirliği gibi göstermektir. Onların kalpleri ve ruhları birbirine bağlıdır ve birbirlerinin namus ve ahlaklarını tıpkı elbisenin, vücudu zararlı tesirlerden koruduğu gibi korurlar. Bu, sevgi ve merhametin fonksiyonudur ve İslam açısından da, evlilik ilişkilerinin asıl ruhu ve özü budur. Herhangi bir evlilik ilişkisinde eğer bu ruh bulunmazsa, evlilik ölü bir vücuda benzer.
islam Hukuku evlilik işbirliğine bağlı bu gayeyi gözönünde bulundurmaktadır. Eğer karı-koca bir arada yaşıyorlarsa, canı gönülden barış, sevgi, nezaket ve birlik içinde yaşayıp, birbirine alicenap ve cömert davranıp, hak ve yükümlülüklerini yerine getirmelidirler. Fakat, şayet bunu yapmazlarsa, o zaman ayrılıkları birliklerinden daha iyidir. Çünkü aralarındaki sevgi ve birliğin son bulmasıyla, evlilik ilişkileri tıpkı, gömülmediği takdirde aile hayatının bütün havasını fena koku ve zehir saçarak sağlığı tehlikeye düşürecek Ölü bir vücuda benzer. Bu nedenle Kur'an diyor ki: "Ne kadar isterseniz de kadınlar arasında (tam) adalet yapamazsınız. Öyle ise (birine) tamamen yönelip ötekini muallakta (kocasızmış) gibi bırakmayın. Eğer arayı düzeltir sakınırsanız, Allah bağışlıyıcı esirgeyicidir." (4:129). "Eğer (eşler) aynhrlarsa, Allah bol nimetiyle onların herbiri-ni zengin eder (diğerine muhtaç eylemez). Al-lah(m nimeti) geniştir. (O) hikmet sahibidir." (4:130).
Kur'an, her ne zaman aile ilişkilerini açıklasa, değişmez bir şekilde, özellikle erkeği edep ve nazik davranışa teşvik etmektedir. Bakara suresinde şu ifadelere rastlarız: "Boşanma iki defadır. (Bundan sonra kadım) ya iyilikle tutmak, ya da güzelce salıvermek lâzımdır." (2: 229). Talak suresinde şöyle okuyoruz: "Sürelerinin sonuna vardıklarında onları güzelce (nikahınız altında) tutun, yahut güzellikle onlardan aynim." (65:2) Yine Nisa Suresinde şöyle zikredilmektedir: "Onlarla iyi geçinin. Eğer onlardan hoşlanmazsanız, bilin ki sizin hoşlanmadığınız bir şeye Allah, çok hayır koymuş olabilir." (4:19). Ve yine Bakara suresinde şu sözler vardır: "Ya onları İyilikle tutun, ya da iyilikle bırakın-, haklarına tecavüz edip zarar vermek için onları (yanınızda) tutmayın. Kim bunu yaparsa'kendine yazık etmiş olur." (2:231). Aynı surede: "Sizin affetmeniz (müsamaha gösterip mehrin tümünü vermeniz) takvaya daha yakındır. Aranızda birbirinize iyilik etmeyi unutmayın. Şüphesiz Allah, yaptıklarınızı görür." (2:237).
Koca, zevcesini boşadığını ilan ettikten sonra, onu taciz etmek veya evlilik yükümlülüklerini yerine getirmeden onu muallakta bırakmak için değil, sevgi ve huzur içinde yaşamaya niyetli olduğu takdirde karısını geri almaya imtiyazlıdır: "Kocaları da bu arada barışmak isterlerse, onları geri almağa daha çok hak sahibidirler." (2:228).
Müslümanların erkek ve kadınlarının kitap ehlinin dışındaki gayri müslimlerle evlenmelerinin yasak oluşu bu sebepledir. Onlar dinlerinde, düşüncelerinde, kültürlerinden toplum hayatı ve diğer yönlerden Müslümanlardan çok farklıdırlar. Hakiki bir muslüman onlarlaa gerçek bir sevgi ve samimi bir beraberlik kurmaz. Ve eğer bu farklılıklara rağmen, birleşirlerse, o zaman onların ilişkileri gerçek bir kültür ilişkisi değil, sadece şehveti memnun edici bir ilişki olur. O'nun hiçbir sevgi ve rahmetinin olmadıği muhtemeldir, eğer varsa bu İslam kültür ve medeniyetine ve hatta o Müslümana bile zarardır. "Allaha ortak koşan kadınlarla, onlar inanınca-ya kadar evlenmeyin. (Allah'a ortak koşan kadın), hoşunuza gitse dahi, inanan bir cariye, ortak koşan (hür) bir kadından iyidir. Ortak koşan erkekler de inamncaya kadar, onlarla (kadınlarınızı) evlendirmeyin. (Allah'a ortak koşan hür bir erkek) hoşunuza gitse dahi, inanan bir köle, ortak koşan bir adamdan iyidir. (Zira) onlar ateşe çağırıyorlar." (2:221).
İslam Hukuku Ehli Kitabın kadınlarıyla evlenmeye izin verdiği halde, muslüman kadınların onların erkekleriyle evlenmelerine müsaade etmiyor. Çünkü kadınların onların dinini fikrini ve kültürlerini kabul etmeleri ihtimal dahilindedir. Erkekler ise kadının fikir ve görüşlerine kolayca muhabbet beslemezler; bunun yanında evli erkekler Müslüman cemiyette yaşamaktadırlar, fakat kadınların kocalarının yanına gidip gayrimüslim toplumda yaşamaları gerekir. Ehli kitabın kadınlarıyla evlenme izni verilmiş olmasına rağmen, emredilmemiştir. Ka'b bin Malik, Ehli Kitaptan bir kadınla evlenmek istediğinde Hz. Peygamber, onu tahkim edip emniyetli {muhassan) olmaz, diyerek men etmiştir. Bu esasta ihsan 'ı (dürüstlük ve şeref) gerektirecek gerçek sevgi ve merhametin olamayacağı demekti. Huzeyfe, bir Yahudi kadınıyla evlenmek istediğinde Hz. Ömer ona o kadını bırakmasını söyleyen bir mektup yazdı. Hz. Ali ve îbn Ömer açıkça Ehli kitap kadınlarıyla evlenmeyi tasvip etmeyip mekruh olarak nitelendirdiler. Ve bunun kerahat'i (tasvip etmeme ve nefretlik) için şu sebebi gösterdiler: "Allah'a ve ahiret gününe inanan bir milletin, babaları, kardeşleri, oğullan yahut akrabaları da olsa Allah ve Rasulüne düşman olanlarla dostluk ettiğini görmezsin." (58:22) (Mevdudi, Huquq ez-Zau-jain).
İslam Hukukunun Prensibi: Bu hususla ilgili kısa emirlerin nedenini anlayabilmek için İslam hukukunun evlilik ilişkilerine dayalı prensiplerini izah etmek gerekir. İslam Hukukunun ilk prensibi, erkeğin yerinin kadından bir derece üstün olmasıdır: "Erkeklerin kadınlar üzerindeki haklan, bir derece daha fazladır." (2:228). Bu derecenin izahı Nisa suresinin müteakip ayetinde bulunmaktadır: "Onun için iyi kadınlar itaatkar olup, Allah'ın, kendilerini korumasına karşılık kendileri de gizliyi koruyan (kocalarına gizli gizli ihanet etmeyenlerdir." (4:34).
Burada ayrıntılara girmeden aile hayatının prensiplerini izah etmek mümkündür. İkisinden birisinin aile reisi olması lüzumludur, başsız bırakılamaz. Eğer ailede her ikisine de eşit güç ve statü verilmiş olsa, daha önce de bu bölümde açıklandığı gibi bu karışıklığa ve kargaşalığa davet çıkarmak olur. Sorumluluk bölünmüş olduğundan, aile meselelerinin düzenli çalışması için sorumlulukları omuzlayacak kimse olmaz, aslında bölünmüş (parçalanmış) sorumluluk, sorumsuzluk demektir. Bu durum, bu meselede kan-kocayı aynı seviyede tutmaya çalışan toplumların aşağılık ve kargaşalı aile hayatından bilinmektedir. Fıtrat dini olarak İslam, insan tabiatına gerekli müsaadeyi vermiş ve kocayı ailenin reisi, zevceyi de aile meselelerinde ikinci derecede kılmıştır. Fakat kadını genelde toplum hayatındaki sosyal yükümlülüklerde eşit tutmuştur. Aile reisliğinin secimi pak meziyetler üzerinde yapılmış; bu vazife kabiliyet ve güç ile donatılmış olana verilmiştir. Bununla beraber, bu kurala fiili hayatta şurada veya burada bir istisna olabilir. Önceki kısımlarda zaten izah edildiği gibi; evlilik ilişkilerinin ilk prensibini karı-koca hak ve yükümlülükleri ihtiva etmektedir.
İslam Hukukunun evlilik hususundaki ikinci esası, evlilik ilişkilerini mümkün olduğu kadar düzeltmek; erkek ve kadın bir kez evlilik kalesini inşa ettiğinde, onun korunması için mümkün olan bütün gayreti sarfetmektir. Fakat aralarında, sevgiden, dostluktan ve uyumdan eser kalmadığı ve evlilik ilişkilerinde lüzumsuz çekişmeleri yüzünden hukukun esas amacına karşı tehlike oluştuğu zaman, birbirlerine karşı kin, nefret ve hoşnutsuzluk içinde kalmaları yt rine ayrılmaları daha uygundur! birlikte kalmaları için zorlanmamalıdırlar. Bu şartlar altında, onlar ve toplum için en iyi çözüm, serbest kalacakları yolu onlara açmaktır. Bu meselede İslam Hukuku, diğer hiçbir beşeri kanunda bulunmayan, insanın tabii saadetinin ve kültürel değerlerinin korunması arasında bir denge kurmuştur. Bir taraftan evlilik ilişkilerinin düzeltilmesini isterken, Hristiyanlıkta karı-kocanın aynlamayıp hayatlarının evlilikte nasıl berbat hale geldiğinin bir önemi olmadığı gibi, onu güçleştirmemeli; öte yandan, evlilik ilişkilerinde sürekliliğin kalmadığı ve aile hayatının bütün nizamlarının altüst edildiği ve Darcalara bölündüğü Rusya, ABD ve diğer batı ülkelerinde olduğu gibi zayıf bırakılmamalıdır.
Evliliğe bağlı bir diğer prensip de, boşama ve kadının kocasından boşanma talep etmesiyle {hulü ') İlgilidir. Bu hususlar daha önce izah edildi.
Başlıca Emirler: Kur'an evlilikle ilgili bütüa ince detayları ve hususları birtakım geniş prensip ve kuralları birer birer saymıştır. Bundan dolayı, uygulanması talep edilen hususların daha iyi anlaşılabilmesi için bu prensip ve kuralların kesinlikle izah edilmesi gerekmektedir.
1- Müşrik (Allah'a ortak koşan) kadınla evlenmek: İslam, müşriklerle evliliği yasaklamaktadır. Kur'an bunu şu sözlerle zikretmektedir: "Allah'a ortak koşan kadınlarla, onlar inanı-ncaya kadar evlenmeyin." (2:221). Bu ayetler müşrik bir kadınla evlenmenin haram olduğunu açıklamaktadır, ta ki onlar inanana kadar. Ancak bu evlilik bir Ehli kitap kadınla akdolunabil-mektedir. Mamafih, Müslüman bir kadın ise, iman etmedikçe ne bir müşrik ile evlenebilir ne de Ehli Kitaptan bir erkek ile.
2- Evlilik Hakkı: Yukarıda mezkur ayet (2:221) de erkeğin kendi tercihiyle evlenmekte hür olduğunu göstermektedir, fakat kadın hür değildir. Onu evlendirmek anne-babanın veya vasi'sinin üzerine vazifedir, zaten kadının evliliğinin aile değerleriyle güçlü bir alakası vardır. Kur'an, kadının kendi fikir ve geçiminin yeterli olmadığı intibaını vermektedir; erkek akrabalarının yardımları da gerekmektedir.
3- Bakımı: Kocanın zevcesine karşı üstlenmiş olduğu bir hak olarak, evlilik, erkeği zevcenin bakımını üstlenmeyi mecbur kılmaktadır.
Kadının bu hakkı asla bir tarafa atılamaz, ta ki, kendisi onu geçerli alıp veya isyan edip kocaya meydan okuyana kadar. Kur'an'ın aşağıdaki ayeti bunu desteklemektedir: "Erkekler kadınlar üzerinde yöneticidirler. Çünkü Allah, kimini kiminden üstün kılmıştır ve çünkü (erkekler) kadınlara mallarından harcamaktadırlar." (4:34). İslam Hukukunun, kadının bakımından kocanın mali imkanına göre tayin edilmesini istemektedir. Zengin erkek kendi imkanına göre ve fakir erkek de kendi imkanına göre harcama yapar. Kur'an bu hususta çok açıktır: "Eli geniş olan genişliğine göre nafaka versin. Rızkı kısılmış bulunan da Allah'ın kendisine verdiğinden versin. Allah bir kişiye ne vermişse ancak onu yükler." (65:7).
4- Ceza Hakkı: Kur'an'ın müteakip ayeti ceza prensibini şu sözlerle aydınlatmaktadır: "Dik kafalılık, şirretlik etmelerinden korktuğunuz kadınlara öğüt verin, yataklarınızdan ayırın. Ve onları dövün. Eğer size İtaat ederlerse artık onların aleyhine başka bir yol aramayın." (4:34)
Bu ayete göre, erkeğe zevcesine ceza uygulama hakkı verilmiş olup, bu hale yalnız zevce, meydan okuma tavrı içine girer ve itaatsizlik gösterirse uygulanır, hatta bu durumda bile, iki çeşit ceza konmuştur: Biri yataklarınızdan uzaklaştırma, ikincisi ise hafit ma olmadan ceza vermek günahtır, itaatsizlik halinde uygulanabilmesi teklif edilen ceza Hz. Peygamberin sözüyle Hayr müberri (sert olmayan ve iz bırakmayan ceza)dır. (Huquq ez-Zaujain).
5- Hakem Yoluyla Barışma: Bu, kan-koca anlaşmazlığını mahkeme dışında her iki tarafın nzasıyla akrabaları arasında birer hakem tayin etmek suretiyle arabuluculuk yoluyla giderme tavsiyesidir. Ondan sonra anlaşmazlıklarını gidermeye çalışmak hakemlere düşmektedir. "Eğer endişe ederseniz" ve "tayin et" kelimeleri hakem tayinini Müslümanların yetkililerine havale etmelerini işaret etniğini göstermektedir. Veya eğer hakem hiçbir karara varamazsa meseleler karar gücü elinde bulunan yetkililere havale edilir, denmektedir. Ayette şöyle buyurulmaktadır: "Eğer (karı-kocanın) aralarının açılmasından endişe duyarsanız, erkeğin ailesinden bir hakem ve kadının ailesinden bir hakem gönderin, bunlar arayı düzeltmek isterlerse, Allah onların arasını bulur." (4:35).
6- Mahkemelerin Vazifeleri: Aşağıdaki ayetler kan-koca meselelerini halletmede mahkemelerin vazifesini açıklamaktadır: "Eğer erkek ve kadının, Allah'ın smırlannda duramayacaklarından korkarsanız, o zaman kadının (ayrılmak için) verdiği fidyede (hakkından vazgeçmesinde) ikisine de bir günah yoktur." (2:229).
Bu ayet, hakime iki tarafın bu hususta İslami hükümlerin yüklediği sınırlar dahilinde yaşayıp yaşayamayacaklannı hesap etmesini tavsiye etmektedir. Eğer kanunun sınırını koruyamaya-caklan ihtimali yüksekse, o zaman onları bir arada tutmak hukuka uygun değildir. En önde gelen husus, Allah tarafından konan sınırları korumaktır, bunun için herşey feda edilebilir. "Allah'ın sınırlarını ihlal edenler günahkardırlar." ayeti alimlerin bu konudaki görüşlerini desteklemektedir.
7- Kadın Üzerinde Baskı Uygulanamaz: İslam Hukukunun maddi ilişkiye dayalı bir başka görüşü; şu ifadelerle izah edilmektedir: "Haklarına tecavüz edip zarar vermek için onları (yanınızda) tutmayın." (2:231). Bu ayet zevcesini sadece onu incitmek ve haklanndan mahrum etmek için alıkoyması hususunda kocayı ihtar etmektedir. Eğer onu geri almak isterse, o zaman insaf ve adalet üzerine olmalı, buna ümit yoksa ve haklanndan mahrum olma endişesi varsa, o halde onları adalete uygun bir şekilde serbest bırakmalıdırlar. Hz. Peygamber, İslamm hükmünü şu açık sözlerle İzah etmiştir: "Zarar vermek de yoktur, zarara uğratılmak da."
8- Kadının Muallakta Bırakılması: Bu kural şu sözlerle izah edilmiştir: "Öyle ise (birine) tamamen yönelip Ötekini muallakta (kocasızmış) gibi bırakmayın." (4:129) Kur'an'ın bu ayeti Müslümanların, zevcelerini tamamen muallakda bırakmalarının yasaklamaktadır. Muallakta olanlar ne hayatlannda kendi kocalanna eşlik edebilirler, ne de başkasıyla evlenmekte serbesttirler.
9- Azamî Bekleme Sının: Kur'an'ın aşağıdaki ayeti, bu hususu şu şekilde izah etmektedir: "Kadınlarına yaklaşmamağa yemin edenler için ancak dört ay bekleme (hakkı) vardır." (2:226). Bu ayet, kadının kocasız dayanma gücüne değinmektedir. Diğer bir ifadeyle zevceye hiçbir zarar gelmeden veya Allah'ın sınırlarını ihlal etme endişesi olmadığı takdirde, kocasına eşlik etmekten ve zevk almaktan mahrum edilebilir. Ondan sonradır ki, her ikisinin iffet ve dürütlüğünde tehlike ihtimali vardır.
10- Lian'ın Hükmü: Lian, kan veya koca tarafından ileri sürülen ciddi bir iddiadır, fakat bu iddia delilsiz desteklenmez. "Eşlerine (zina suçu) atan ve kendilerinden başka şahitleri bulunamayan kimseler(e gelince).." (24:6) bu ayet li'an kuralını izah etmektedir. Eğer koca, zevcesine zina İsnad ediyor ve fakat iddiasını destekleyecek hiçbir şahit göstererniyorsa, o zaman doğru söylediğine dair dört kez yemin etmesi istenir, yalan söylemiş olduğu takdirde beşinci yemin, kendi üzerine lanet etmesi olur. Zevcenin ise, kocasının iddiasında doğru olmadığına dair dört defa yemin etmesi halinde zina cezasından kurtulabilirse beşinci yemini (şayet kocası doğru söylüyorsa) onun üzerine lanet olur. Bundan sonra karı ve koca ayrılırlar.
11- Evlilik Bağlarını Koca Tutar: Bu husus şu ifadelerle tayin edilmiş bir başka prensiptir: "Ancak kadınlar vazgeçer veya nikah bağı elinde bulunan erkek vazgeçerse başka." (2:237). Kur'an ayeti, evlilik bağının, bunu tutmaya ve bırakmaya hakkı olan kocanın elinde olduğunu açıkça göstermektedir. Kur'an'ın neresinde boşanmadan bahsedilmişse, bu erkeğe atfedilmiş ve rol erkeğe dayandırılmıştır. Misal olarak
a- "Eğer boşanmağa kesin karar verirlerse.." (2:227);
b- "Erkek (üçüncü kez) boşarsa.." (2:230);
c- "Kadınları boşadığınız zaman.." (65:1);
d- "Kadınları boşadığınız zaman.." bu ayetlere göre erkeğin ya koca olarak zevcesini alıkoymasına veya serbest bırakmasına tam bir yetkisi vardır. Ve hiçbir kânun ondan bu hakkı alma yetkisine sahip değildir. (Mevdudi; Huquq az-Zaujain).
Adalet Kuralı: İslâm'daki bütün haklar Allah'ın koyduğu sınırları (hududulîah) ihlal etmeyecek durumdadır. ".. Bunlar Allah'ın sınırlarıdır. Allah'ın sınırlarını kim aşarsa, şüphesiz kendine yazık etmiş olur..." (65:1). Ayetin ortaya koyduğu bu prensibe göre, her kim, Allah'ın sınırlarını aşarsa kendine yazık etmiş olmaktadır ve bu da kendi kaybıdır. Bu sınırlara riayet ve Allah'tan sakınmanın karşılığı ise yine ayette belirtilinektedi:".. Böylece haksızlık etmemiş ve haksızlığa uğramamış olursunuz." (2:279). Bu, bütün yönleriyle genel kabul görmüş ve İslâmî hükümlerin insan haklarını hiçbir şekilde inkar etmeyen genel bir kaidesidir. Kur'an'da şöyle buyuruluyor: "Eğer herhangi bir şeyde anlaşmazlığa düşerseniz; -Allah'a ve ahiret gününe (gerçekten) inanıyorsanız- onu Allah'a ve Rasulüne götürün." (4:59). Evlilik süresince koca aleyhine bir şikayetin vukuu halinde yetkililerin kocanın boşama hakkını elinden alıp kullanmaları sözkonusudur. Kadı (hakim)'nın gücü evliliği fesh etme, kan-kocayı ayırma (tefrik), kocanın boşama hakkını elinden alma ve zevceyi boşama gibi bir takım prensipler üzerine dayalıdır. Fakihlerden bir grup, Kur'an'ın "evlilik bağı elinde bulunan" ifadesi üzerinde tartıştılar. Ayetteki (2:237) ifadeye dayanılarak; erkeğin boşama hakkı hiçbir suretle sımrlandır-ılmamiştır, denilmektedir. Bu kural için istisna yoktur. Eğer koca, karısını boşamaya razı değilse, hakimin (kadı'nın) hiçbir surette bu hakkı onun elinden alıp bizzat kullanmaya yetkisi yoktur. Bunun için Kur'an'dan da fikirlerini destekleyecek hiçbir delil çıkaramazlar. İslam devlet reisi veya Kadı, kamuya ait bir maslahatın gereği olarak dahi boşama hakkını erkekten alamaz veya boşamaya başka bir şekil veremez. Çünkü İslam hukuku açısından İslam devlet reisi veya kadı, ancak hakkında nas bulunmayan hususlarda bu yetkiye sahiptirler. Kesin delillerle sabit olmuş bir hakkın sahibinden alınması o delilleri iptal etmek demektir. Bu ise hiçbir mahlukun hakkı değildir. "Yaratana asi olacak yerde yaratılmışlara itaat yoktur." Boşanmanın erkeğe ait olduğu Kur'an'da açıkça beyan edilmiştir. Ancak, erkekte bulunan kusurlar sebebiyle ayrılmak için kadının islamı kabul edip erkeğin İmtina etmesi gibi bazı zaruri ve özel hallerde erkeğin bu selahiyetine müdahale edilebilir.
Kur'an erkeğin hak derecesini ve boşama prosedürünü gözden uzak tutulmayacak bir şekilde açıkça belirlemektedir: "Boşama iki defadır. (Bundan sonra kadını) ya iyilikle tutmak, ya da güzelce salıvermek (lazım)dır." (2:229). Yine Bakara suresinde şu ifadelere rastlıyoruz. "Erkek (üçüncü kez) boşarsa, artık bundan sonra kadın başka bir kocaya varmadan kendisine helal olmaz. O (vardığı adam) da bunu boşarsa..." (2:230). Kur'an'm bu ayetleri zulüm kapısını kapatmaktadır. Koca, hayatı boyunca boşama hakkını kullanabilir ve bir kadınla sadece ikinci kez birleşebilir. Ondan sonra eğer üçüncü kez boşadığını ilan ederse, o kadın ondan ebedî olarak ayrılmalıdır. (The Meaning of Quran, c.l, sh. 167). Bu, kocanın hakkının ne kesin, ne de sınırsız olduğunu göstermektedir. O dürüst davrandığı ve meşru sınırlar içinde olduğu müddetçe bu hakkı şeriat tarafından hürmet ile karşılanmaktadır. Ancak aykırı bir davranışta bulunduğu ve Allah'ın sınırlarını çiğnediği takdirde, koca bu hakkı kaybetmekte ve yetkililer boşama hakkını ondan alıp, bu hakkı zevcenin menfaatine kullanmaktadırlar.