sidretül münteha
Sun 23 January 2011, 08:24 pm GMT +0200
2. Sermayelerin Veresiye Satılamayan Şeylerden Olması:
Birinin sermayesi altın, diğerinin gümüş para veyahut birinin sermayesi buğday, diğerinin arpa olması gibi, sermayeler birbirleriyle veresiye olarak satılmalan caiz olmayan değişik cinsli eşyalar olduğu zaman, İmam Mâlik bir kez «Caizdir» , bir kez «Caiz değildir» demiştir [6]Çünkü birinci surette altınla gümüşün birbirleriyle, ikinci surette de değişik cinsli iki yiyecek maddesinin birbirleriyle değiştirilmesi kabilinden olur, ki bu durumda -ribaya girilmemesi için- peşin ödeşme şart olduğu halde buna riayet olunmuyor. Bu sebeplere itibar etmeyenler ise «Caizdir» demişlerdir. [7]
3. Sermayelerin Aynı Cinsten Yiyecek Maddesi Olusu
Cinsleri bir olan iki yiyecek maddesinde ortaklık kurmaya gelince: Îbnu'I-Kasım «Sermayelerin ikisi altın veya gümüş para olduğu zaman ortaklığın cevazında ihtilaf bulunmadığına göre, bu da onun gibi olduğu için caiz olması lazım gelir» demiştir. İmam Mâlik ise; iki kavlinden birindeki meşhur olan kavli budur; peşin Ödeşme bulunmadığı için caiz olmadığını söylemiştir. Çünkü îmam Mâlik'e göre, esasında caiz olmayıp, şeriatın kolaylık olsun diye müsaade ettiği şeylere kıyas olunamaz. Kimisi de «İmam Mâlik'in bu ortaklığı caiz görmeyişinin sebebi şudur: Çünkü ortaklık iki sermayenin kıymet bakımından, satış da ölçek bakımından aynı olmalarını gerektirir. Bunun için eğer sermayelerin ikisi de aynı cinsten bir yiyecek maddesi olurlarsa, hem kıymet, hem miktar bakımından eşit olmalan gerekecektir, ki bu da ender olur. Bunun içindir ki İmam Mâlik bu ortaklığı uygun bulmamıştır» demiştir.
İşte hangi malların Ortaklık sermayesi olabildiği konusundaki ihtilaflan budur.
Ulema, iki sermayenin biribirine kanştınlmalan da şart mıdır, değil midir diye ihtilaf etmişlerdir.
İmam Mâlik «Sermayelerin birbirine ya hissen veyahut -her iki sermayenin de bir sandıkta olup sahiplerinin de ellerinde sandık anahtanmn bulunması gibi- hükmen karıştırılmış olmaları şarttır» demiştir. İmam Şafiî de «Sermayeler biribirinden ayrılamayacak derecede biribirine katılmadıkça ortaklık sahih olamaz» demiştir. îmam Ebû Hanife ise «Her biri kendi sermayesini diğer sermayeye katmayıp kendi elinde tutsa bile, ortaklık yine sahihtir» demiştir. Buna göre îmam Ebû Hanife, ortaklığın sıhhati için ortaklık akdinin icrasıyle yetinmişken, İmam Mâlik bundan başka, ortaklann her iki sermayede de tasarruf imkânına sahip olmalarını da şart koşmuştur. İmam Şafiî de bu iki şarta ilâveten, sermayelerin biribirine bilfiil kanştınlmış olmalarını da şart görmüştür. îyi düşünülecek olursa îmam Şafiî'nin görüşü daha makul görünür. Çünkü sermayelerin biribirine bilfiil katılmalan ile ortaklann birbirine bağlılıklan daha artar ve kendi menfaatim istedikçe ortağının da menfaatini istemiş olur.
Bu rükün ile bu rüknün şartlanna dair konuşmamız bu kadardır. [8]
B- Kârın Bölüşümü:
Ulema, kârın sermayeye tabi olduğunda, yani sermayeler eşit olduğu zaman kânn da eşit bir biçimde bölüşülmesi gerektiğinde müttefik iseler de, sermayelerin miktarı eşit olmadığı zaman kânn eşit olarak bölüşülmesinin caiz olup olmadığında ihtilaf etmişlerdir.
İmam Mâlik ile îmam Şafiî caiz olmadığını, Irak uleması ise, caiz olduğunu söylemişlerdir..
Caiz görmeyenler, kârı da zarara kıyas ederek, «Ortaklardan birinin, sermayesinin oram dışında bir zararı üzerine alması nasıl caiz değilse, sermayesinin oranından fazla, kâr istemesi de caiz değildir» demişlerdir. Bunlar kân, herhalde iki ortak arasında müşterek bulunan kânn gelirine de kıyas etmişlerdir Yani akarın geliri, ortaklar arasında nasıl akardaki hisselerinin oranına göre ise, sermayenin getirdiği kâr da, ortakların sermayedeki hisse oranlarına göredir.
Irak uleması ise, ortaklık akdini Kırâd akdine kıyas etmişlerdir. Çünkü Kırâd akdinde sermaye sahibi ile sermayeyi işleten kimse, kânn ne kadarı üzerinde anlaşırlarsa, caizdir. Halbuki orada, sermayeyi işletenin sadece bir çalışması vardır. Burada ise hem sermayesi, hem çalışması vardır. Orada çalışması karşılığında, istediği kadar kârdan hisse alması caiz olduğuna göre, burada niçin caiz olmasın? Çünkü insanlann hepsi -diğer şeylerde bir olmadıkları gibi- çalışmada da bir değillerdir. [9]
[7] İbn Rüşd Kadı Ebu'l-Velid Muhammed b. Ahmed b. Muhammed b. Rüşd El-Hafîd, Bidayetü’l-Müctehid ve Nihayetü’l-Muktesid, Beyan Yayınları: 3/368.
[8] İbn Rüşd Kadı Ebu'l-Velid Muhammed b. Ahmed b. Muhammed b. Rüşd El-Hafîd, Bidayetü’l-Müctehid ve Nihayetü’l-Muktesid, Beyan Yayınları: 3/368-369.
[9] İbn Rüşd Kadı Ebu'l-Velid Muhammed b. Ahmed b. Muhammed b. Rüşd El-Hafîd, Bidayetü’l-Müctehid ve Nihayetü’l-Muktesid, Beyan Yayınları: 3/369-370.