sumeyye
Thu 15 September 2011, 09:15 pm GMT +0200
Seninle Konuşasım Var
“Sür çıkar ağyârı dîlden tâ tecellî ede Hak
Pâdişah girmez saraya hâne mâmûr olmadan”
Şemseddin Sivasi (K.S)
Konuşasım var!
Ama...
Korkuyorum, bugüne kadar hep kulaklarını tıkayan, duymazdan gelen sen, gene duymayacaksın sesimi. Hiç umursamayacaksın terkettiğin dehlizlerdeki can çekişimi. Zaman zaman boğuluyormuşsun hissi ile seni rahatsız eden o içindeki çarpıntıya çare bulmak için hastane hastane gezerken, aklına bile getirmeyeceksin acıdan nasıl titrediğimi, aslımı özlediğimi... Oysa reçete gözünün önündeydi: “Kalpler ancak ALLAH'ı anmakla mutmain olur." (Râd/28)
Hatırladın mı beni?
Kalbinim senin!
Hani, en hoyrat kullandığın organın ve en çok unuttuğun... Katran karası sevdalarla, hırslarla, heveslerle kararttığın... Bir genç kızın özene bezene yerleştirdiği çeyiz sandığı gibi olmalıyken, yıllarca bir çöp kovası gibi kullandığın...
Kalbinim senin!
Leş kargalarına tünek, kokuşmuş ilişkilere mêkan kıldığın. Kılmadığın namazların ıstırabını duymamak için içi boş meşgalelerle oyaladığın.
Sen beni, sol yanına yaslanmış, kan pompalayan bir et parçasından ibaret zannettin.
Altını sevdin, evi sevdin, gezmeyi, yüzmeyi, güçsüz olanı ezmeyi, seni sevenleri üzmeyi sevdin. Masivaya dair, beni çürütecek ne varsa, meylettin.
Vicdanın olup seslendim, işitmedin.
İşitseydin, med-cezirlerin süt-liman olacaktı. Ruhunu, o sıkıştığı mengeneden azad edecektin.
İmanın oldum, tasdik etmedin.
Tasdik etseydin, rahmet hazineleri serilecekti önüne... Eşref-i mahlûkat tacını giyecektin.
Yol gösterdim, sen çıkmazları tercih ettin. Nasıl da kendine zulmettin?
Seni yücelere ulaştıracak burak iken ben, şehvet bıçağı ile boynumu kestin. Beni arzularına kurban ettin.
Hâlbuki, ilahi nurların tecelligâhı idim ben...
Arif-i billâh idim.
Zübdesiydim bedeninin.
Mir’at-ı Rahman’dım.
Hatırladın mı? Kalbinim senin!
Muradım o ki, nefsî aşklardan, fani lezzetlerden geçip aşkın kutlu iksirini yudumlayasın ve Aşk-ı Bâki’ye kavuşasın. Göreceksin bak, o dem hem sen mesrur olacaksın hem de beni mutmain kılacaksın.
Kalplerde olan ortaya dökülmeden evvel, tevhid cilası ile parlat âyineni; tevbe gözyaşı ile sil tozunu, pasını ki; duru, berrak bir ruhla Cemal esmasını seyredesin. Dua ve ubudiyete sarıl, sadrın şifasını bulsun, işte artık sen de “Gir cennetime” hitabına mazhar olan ashab-ı meymeneden bir kulsun.
Selam olsun.
Sevinç Durmuş
Pâdişah girmez saraya hâne mâmûr olmadan”
Şemseddin Sivasi (K.S)
Konuşasım var!
Ama...
Korkuyorum, bugüne kadar hep kulaklarını tıkayan, duymazdan gelen sen, gene duymayacaksın sesimi. Hiç umursamayacaksın terkettiğin dehlizlerdeki can çekişimi. Zaman zaman boğuluyormuşsun hissi ile seni rahatsız eden o içindeki çarpıntıya çare bulmak için hastane hastane gezerken, aklına bile getirmeyeceksin acıdan nasıl titrediğimi, aslımı özlediğimi... Oysa reçete gözünün önündeydi: “Kalpler ancak ALLAH'ı anmakla mutmain olur." (Râd/28)
Hatırladın mı beni?
Kalbinim senin!
Hani, en hoyrat kullandığın organın ve en çok unuttuğun... Katran karası sevdalarla, hırslarla, heveslerle kararttığın... Bir genç kızın özene bezene yerleştirdiği çeyiz sandığı gibi olmalıyken, yıllarca bir çöp kovası gibi kullandığın...
Kalbinim senin!
Leş kargalarına tünek, kokuşmuş ilişkilere mêkan kıldığın. Kılmadığın namazların ıstırabını duymamak için içi boş meşgalelerle oyaladığın.
Sen beni, sol yanına yaslanmış, kan pompalayan bir et parçasından ibaret zannettin.
Altını sevdin, evi sevdin, gezmeyi, yüzmeyi, güçsüz olanı ezmeyi, seni sevenleri üzmeyi sevdin. Masivaya dair, beni çürütecek ne varsa, meylettin.
Vicdanın olup seslendim, işitmedin.
İşitseydin, med-cezirlerin süt-liman olacaktı. Ruhunu, o sıkıştığı mengeneden azad edecektin.
İmanın oldum, tasdik etmedin.
Tasdik etseydin, rahmet hazineleri serilecekti önüne... Eşref-i mahlûkat tacını giyecektin.
Yol gösterdim, sen çıkmazları tercih ettin. Nasıl da kendine zulmettin?
Seni yücelere ulaştıracak burak iken ben, şehvet bıçağı ile boynumu kestin. Beni arzularına kurban ettin.
Hâlbuki, ilahi nurların tecelligâhı idim ben...
Arif-i billâh idim.
Zübdesiydim bedeninin.
Mir’at-ı Rahman’dım.
Hatırladın mı? Kalbinim senin!
Muradım o ki, nefsî aşklardan, fani lezzetlerden geçip aşkın kutlu iksirini yudumlayasın ve Aşk-ı Bâki’ye kavuşasın. Göreceksin bak, o dem hem sen mesrur olacaksın hem de beni mutmain kılacaksın.
Kalplerde olan ortaya dökülmeden evvel, tevhid cilası ile parlat âyineni; tevbe gözyaşı ile sil tozunu, pasını ki; duru, berrak bir ruhla Cemal esmasını seyredesin. Dua ve ubudiyete sarıl, sadrın şifasını bulsun, işte artık sen de “Gir cennetime” hitabına mazhar olan ashab-ı meymeneden bir kulsun.
Selam olsun.
Sevinç Durmuş