- Selefin Yaşamı

Adsense kodları


Selefin Yaşamı

Smf Seo Versiyon , -- Seo entegre sistem.

Array
sumeyye
Wed 5 October 2011, 09:55 am GMT +0200
Selefin (İlk Dönem Müslümanlarının) Yaşamı



3136. Ümmü Seleme demiştir ki: Allah Resulü (sallallahu aleyhi vesellem) için hiçbir zaman un elenmemiştir. (Müsedded) [30]
3137. Mus'ab b. Sa'd b. Ebî Vakkâs anlatmaktadır: Hafsa binti Ömer, Hz. Ömer'e: "Üzerine giydiğin elbisenden daha yumuşak bir elbise giysen, yediğin yemekten daha lezzetli bir yemek yesen olmaz mı?!" dedi. Ömer de: "Ben bu konuyu seninle kendinden delil getirerek tartışacağım. Sen bilmez misin ki Resûlullah (sallallahu aleyhi vesellem) şöyle, şöyle yaşardı" dedi. Sonunda Hafsa ağladı. Bunun üzerine Ömer: "Ben bunu sana şunun için söyledim: Ben şimdi (yaşantımla) o ikisinin (Hz. Peygamber ve Ebû Bekir'in) sade/zor yaşamlarını paylaşıyorum. Umarım, rahat yaşamlarına da ortak olurum" dedi.[31] (İshâk)
3138. Muhammed b. Ka'b (el-Kurazî) demiştir ki: Bana Ali b. Ebî Tâlib'i konuşurken dinleyen biri bildirdi. Anlattığına göre Hz. Ali şöyle demiş: Bir kış sabahı evimden aç ve bitkin bir halde çıktım. Soğuk beni mahvetmişti. Yanımızdaki tabaklanmış bir deriyi alıp kestim. Sonra onu boynuma geçirdim. Sonra belime bağladım ki, ısınayım. Vallahi evimde yiyeceğim bir şey yoktu. Eğer Peygamberin {sallallahu aleyhi vesellem) evinde olsa idi, bana da gelirdi. Bunun üzerine Medine'nin etraf bökelerinden birine çıktım. Duvar deliğinden bahçesinde çalışan bir Yahudi gördüm. "Ne istiyorsun bedevi? Çektiğin her kova suya karşılık bir hurmayla çalışır mısın?" dedi. "Evet. Bahçenin kapısını aç" dedim. Açtı. İçeri girdim. Başladım su çekmeye. Çektiğim her kovaya karşılık bana bir hurma verdi. Sonunda avucumu doldurdum. "Şimdilik bu bana yeter" dedim ve onları yedim. Sonra su içtim. Sonra Hz. Peygamber'e (sallallahu aleyhi vesellem) gittim. Mescid'de ashabından bir grupla beraber bulunuyordu. Gidip yanma oturdum. Derken üzerinde yamalı bir hırka ile Mus'ab b. Umeyr çıka geldi. Allah Resûîü (sallallahu aleyhi vesellem) onu bu halde görünce daha evvel onun sahip olduğu nimetleri hatırladı. Şimdiki halini gördü ve gözleri yaşardı, ağladı. Sonra: "Sizden bîrinizin sabah bir elbise, akşam başka bir elbiseyle geldiği, Kabe'ye örtü çekildiği gibi evlerinize de örtü çekildiği gün nasıl olacaksınız acaba?" buyurdu. "Biz o gün daha iyi oluruz. İhtiyaçlarımızı karşılayıp, kendimizi ibadete veririz" dedik. "Siz bugün o günkü halinizden daha iyisiniz" buyurdu.[32] (İshâkve Ebû Ya'lâ)
3139. Muhammed b. Ka'b el-Kurazî'nin anlattığına göre Irak halkı kıtlık yaşadı. Hz. Ali ayağa kalkarak şöyle hitap etti: Ey insanlar! Sevinin. Vallahi ben ümit ediyorum ki, üzerinizden çok zaman geçmeden sizi memnun edecek bolluk ve kolaylığı göreceksiniz. Geçmişte ben üç gün geçirdim de yiyecek bir şey bulamadım. Öyle ki açlıktan ölmekten korktum. Fatıma'yı bana yemek istemesi için Resûlullah'a (salkllahu aleyhi vesellem) gönderdim. Allah Resulü; "Ey kızcağızım! Vallahi evde -önündeki azıcık yiyeceğe işaretle- şu gördüğünden başka can taşıyan birinin yiyeceği bir yemek yoktur. Fakat sen şimdi geri dön. Allah rızkınızı mutlaka verecektir" buyurdu. Geri gelip, bana bunu söyledi. Kalkıp, Kurayza oğullarına gitmek üzere evden çıktım. Derken yolda bir kuyu kenarına bir Yahudi'ye rastladım. "Ali! Benim hurma bahçemi sular mısın? Ben de seni doyururum" dedi. "Evet. Yaparım" dedim ve çektiğim her kova suya karşılık bir hurma olmak üzere onunla pazarlık yaptım. Sonra su çekmeye başladım. Her bir kova çektiğimde bana bir hurma verdi. Nihayet iki elim hurmayla dolunca oturup onları yedim. Sonra su içtim. Sonra "Ey mide, bugün yiyecek buldun" dedim. Sonra Resûlullah'm (sallallahu aleyhi veseüem) kızı için su çektim. Sonra bırakıp geri döndüm. Bir süre gittikten sonra yolun bir yerinde atılmış bir dinar gördüm. Onu görünce durup ona bakmaya ve alayım mı almayayım mı? diye düşünmeye başladım. Ama gönlüm almaktan başkasına razı olmadı. Kendi kendime: "Allah Resûlü'ne (sailallahu aleyhi veseüem) danışırım" dedim ve onu aldım. Eve gelince olayı Fatıma'ya anlattım. Fatmıa: "Bu, Allah'ın verdiği bir rızktır ve Allah'tandır. Git de bize arpa unundan un satın al" dedi. Ben de satm aldım. Unu ölçtüğümde satıcı: "Sen Ebu'l-Kâsım'm neyi oluyorsun?" diye sordu. "Amcamın oğlu olur. Kızı da esimdir" dedim. Bunun üzerine dinarı bana geri verdi. Fatıma'ya gelince olayı kendisine anlattım. "Bu, Allah'ın verdiği bir rızktır ve aziz ve celil olan Allah'tandır. Onu götür de sekiz kırat altınlık ete karşılık rehin ver" dedi. Dediğini yaptım. Sonra eti getirip onun için parçaladım. O da gayret etti, hamur yaptı, ekmek pişirdi. Sonra yemek yaptık. Resûlullah'a (sallallahu aleyhi vesellem) haber göndererek çağırdık. Bize geldi. Yemeği görünce: "Bu nedir? Sen biraz evvel bana gelip yemek istemedin mi?" diye sordu. Dedik ki: "Ya Resûlallah otur da sana anlatalım. Sonra uygun görürsen, ondan sen de, biz de yeriz." Olayı anlattık. "Bu helaldir. Allah'ın adını anarak yiyiniz" buyurdu. Sonra kalkıp gitti. Derken bir bedevi kadına rastladı. Kalbi çıkarılmış gibi darlık çekiyordu. "Ya Resûlallah! Yanımda bir dinar taşıyordum. Üzerimden düşmüş. Vallahi nerede düştüğünü bilmiyorum. Anam babam sana feda olsun. Bir araştırıver. Sana söylenir" dedi. Allah Resulü (sallallahu aleyhi vesellem): "Bana Ali b. Ebî Tâlib'i Çağır dedi. Yanma gittim. Bana: "Kasaba git ve ona de ki: "Resûlullah (sallallahu aleyhi vesellem) sana Kırat alacaklarını ben üsleniyorum. Dinarı geri gönder diyor." Kasap dinarı geri gönderdi. Onu bedevi kadına verdi ve kadın gitti. (İbn Ebî Ömer)
3140. İbn Ömer anlatmaktadır: Bir gün Peygamber (sallallahu aleyhi vesellem) ile beraber yola çıktım. Ensar'a ait bahçelerden birine girdik. Resûlullah (sallallahu aleyhi vesellem) hurmalardan alıp yemeye başladı. Bana: "İbn Ömer! Sen neden yemiyorsun?" dedi. "Ya Resûlallah! İştahım yoktur" dedim.  "Fakat benîm iştahım var. Bu, dördüncü günün sabahıdır ki, hiç yemek yemedim, yiyecek bir şey   bulamadım.   Eğer  isteseydim   Rabbime  dua   ederdim.   Bana  Kisra  ve Kayser'in mülkleri gibi mülk verirdi. Ey İbn Ömer! Ya bir yıllık rızklarını stok yapan ve yakinleri (kesin inançları) zayıflayan bir topluluk içerisinde olursan, ne yaparsın?" buyurdu. Sonra daha biz oradan ayrılmadan "Nice canlılar vardır ki, rızıklanm kendileri elde edemezler. Sizin de onların da rızkım Allah verir. O, işitir ve bitir [33] âyeti nazil oldu. Sonra Allah Resulü (sallallahu aleyhi vesellem) şöyle buyurdu: "Aziz ve celil olan Allah bana ne dünyalık biriktirmeyi, ne de heva ve heveslere uymayı emretti.  Kim ebedi bir hayat elde etmek amacıyla dünyalık biriktirirse, (bilsin ki) hayat Allah'ın elindedir. Dikkat edin.
Ben ne bir dinar, ya da dirhem biriktirir ne de yarın için yiyecek saklarım." (Abd b. Humeyd) [34]
3141. Ebû Hazım demiştir ki: Urve b. ez-2übeyr, Âişe'ye bir yemek yaptı. Kapların birini kaldırıp birini indirmeye başladı. Bunu gören Âişe yüzünü duvara doğru çevirerek ağlamaya başladı. Urve: "Kursağımızda koydun" deyince Âİşe: "Peygamber'i hak ile gönderen(Allah)a yemin ederim ki, O (sallallahu aleyhi veseîlem), Allah kendisini peygamber yaptığı günden ruhunu kabzedene dek elek yüzü (elenmiş undan pişirilen ekmek) görmedi" dedi. (el-Hâris)
3142. Ümmü Seleme anlatmaktadır: Allah Resulü (sallallahu aleyhi veseîlem) dolgusu hurma lifi olan döşek ve yastıklarda uyudu. Sonra kalktığında lif, cildinde iz bırakmıştı. Onu görünce ağladım. Bana: "Ümmü Seleme! Neden ağlıyorsun?" diye sordu. "Gördüğüm şu izlere" dedim. "Ağlama. Allah'a yemin ederim ki, eğer dağların benimle birlikte yürümesini dileseydim, mutlaka yürürlerdi" buyurdu. (el-Hâris)
Fâtıma'nm evindeki kap kıssasına dair Câbir hadisi Fâtıma'nm menkıbelerinde gelecektir. [35]
3143. İbn Abbâs'ın bildirdiğine göre o, Ömer b. el-Hattâb'dan şöyle dediğini işitmiş: Bir gün Resûlullah (sallallahu aleyhi vesellem) Öğle vakti dışarı çıktı ve Ebû Bekir'i Mescid'de buldu. "Bu vakitte seni çıkaran neden nedir?" diye sordu. "Seni çıkaran neden neyse beni çıkaran neden de odur ya Resûlallah!" dedi. Derken Ömer b. el-Hattâb geldi. Resûlullah (sallallahu aleyhi vesellem) ona da: "Hattâb'ın oğlu! Seni çıkaran sebep nedir?" diye sordu. O da: "Sizi dışarı çıkaran sebep neyse beni çıkaran sebep de odur ya Resûlallah!" dedi. Sonra oturdu. Resûlullah (sallallahu aleyhi veseüem) dönüp onlarla konuşmaya başladı. Sonra: "Gücünüz, var mı? Şu hurma bahçesine varsanız da orada biraz yiyecek, içecek ve gölge bulsanız" dedi. Biz de: "Olur" dedik. Sonra: "Haydin Ebu'l-Heysem b. et-Teyyihân el-Ensârî'nin evine gidelim" dedi. Sonra ResûluUah (sallaüahu aleyhi vesellem) önümüze geçti. Selâm verip üç kere izin istedi. Ümrnü'l-Heysem kapının arkasında sesi duyuyor ve Resûlullah'ın (saUallahu aleyhi vesellem) selâmını daha da artırmasını istiyordu. Sonra dönüp gitmek isteyince Ümmü'l-Heysem arkalarından çıktı ve: "Ey Allah'ın Resulü! Vallahi selâmını duydum. Fakat selâmını artırmanı istedim" dedi. Bunun üzerine ResûluUah (sallallahu aleyhi vesellem) ona hayır söz söyledi. Sonra: "Ebu'l-Heysem nerede? Onu. göremiyorum " dedi. "Yakın bir yerde. Bize tatlı su getirmeye gitti. Siz içeri girin. O, inşallah hemen gelir" dedi. Sonra onlara ağacın altına bir yaygı serdi. Derken Ebu'l-Heysem geldi, onları görünce sevindi, mutlu oldu. Hemen bir hurma ağacına çıkarak hurma salkımı kesti. Resûlullah (sallallahu aleyhi vesellem): "Yeter Ebu'l-Heysem" buyurdu. O da: "Ya Resûlallah! Hurmanın olgunlaşmışından da, hamından da olgunlaşmaya başlamışından da yiyin" dedi. Sonra onlara su getirdi. İçtiler. Bunun üzerine Resûlullah (sallallahu aleyhi veseüem): ''İşte bu, hesaba çekileceğiniz, nimetlerdendir" buyurdu. Sonra Ebu'l-Heysem onlara bir koyun kesmeğe kalktı. Resûlullah (sallallahu aleyhi vesellem): "Süt verenine dokunma" buyurdu. Ümmü'l-Heysem de hamur yapıp ekmek pişirmeye kalktı. Resûlullah (sallallahu aleyhi vesellem), Ebû Bekir ve Ömer başlarını koyup öğle uykusuna yattılar. Uyandıklarında yemekleri olmuştu. Yemek önlerine kondu. Ondan yediler ve doydular. Allah'a hamd ettiler. Ümmü'l-Heysem kendilerine bir hurma salkımı daha getirdi. Onun olgunlaşmışından da, olgunlaşmaya başlamışından da yediler. Sonra Resûlullah (sallallahu aleyhi vesellem) onlara esenlik diledi ve dua etti.[36] (Ebû Ya'lâ)
3144. Ebû Halef Abdullah b. İsa aynı hadisin tamamını zikretmiş, ancak o rivayetinde "Nihayet Mâlik b. et-Teyyihân Ebu'l-Heysem el-Ensârî'nin evine vardık" ifadesine yer vermiş ve ayrıca sonunda şu ziyadeyi nakletmiştir: "(ResûluUah) onlar için hayır duada bulundu." Sonra Ebu'l-Heysem'e: "Eğer bize köle geldiğini duyarsan, bize gel" diye tembihledi. Ebu'l-Heysem demiştir ki: Sonra Resûlullah'a (salkllahu aleyhi vesellem) köle geldiği haberini alınca, Medine'ye gittim ve bana bir baş verdi. Onunla kırk dirhem üzerinden mükatebe anlaşması yaptım ve ondan daha bereketli bir baş görmedim." (Bezzâr)
3145. Yine Abdullah b. İsa'dan gelen rivayetin bir diğer varyantında şu ilave yer almıştır: Ümmü'l-Heysem: "Bizim için dua etsen" diye rica etti. Resûlullah da (sallallahu aleyhi vesellem): "Oruçlular yanınızda iftar etsinler, salihler yemeklerinizden yesinler, melekler size dua edip mağfiret dilesinler" diye dua etti. (Ebû Ya'lâ)
3146. Ebû Hureyre anlatmaktadır: Bana Ebû Bekir bildirdi. Dedi ki: Bir gece akşam yemeğini kaçırdım. Ailemin yanma giderek: "Akşam yemeğiniz var mı?" diye sordum. "Hayır, vallahi. Akşam yemeğimiz kalmadı" dediler. Ben de bu halde yatağıma yattım. Açlıktan gözüm uyku tutmadı. Kendi
kendime: "Mescid'e gidip namaz kılsam ve sabah oluncaya kadar meşgul olsam" dedim. Böylece Mescid'e çıktım. Allah'ın dilediği kadar namaz kıldım. Sonra Mescidin bir tarafına yaslandım. Ben bu haldeyken Ömer b. el-Hattâb çıkageldi. "Ebû Bekir, seni bu saatte dışarı çıkaran sebep nedir?" diye sordu. Olayı kendisine anlatınca: "Vallahi beni de seni çıkaran neden çıkarmıştır" dedi. Sonra yanıma oturdu. Biz bu haldeyken yanımıza Resûlullah (saMahu aJeyhi vesellem) çıkageldi ve (karanlıktan) bizi tanımadı. "Kimdir bu?" diye seslendi. Hz. Ömer benden erken davranarak "Ebû Bekir ve Ömer" diye cevap verdi. "Sizi bu saatte dışarı çıkaran neden nedir?" diye sordu. Ömer şöyle anlattı: "Ben dışarı çıkmıştım. Mescid'e girdim ve Ebû Bekir'in karaltısını gördüm. Kim o? diye sorduğumda Ebû Bekir dedi. Seni bu saatte dışarı çıkaran neden nedir? diye sordum. Olayı anlattı. Ben de Vallahi beni de seni çıkaran sebep çıkarmıştır dedim." Bunun üzerine Peygamber (salMahu aleyhi vesellem): "Vallahi beni çıkaran sebep de sîzi çıkarandan başkası değildir. Haydin Vâkıfî Ebu'l-Heysern b. et-Teyyihân'a gidelim. Belki onun yanında bize yedireceği bir şey buluruz" buyurdu. Böylece çıkıp yürümeye başladık. Ay ışığında bahçe duvarına kadar vardık. Kapıyı çaldık. Hanımı: "Kim o?" diye seslendi. Ömer: "Resûlullah, Ebû Bekir ve Ömer" diye cevap verdi. Kapıyı açtı ve içeri girdik. Allah Resulü (sallahu aleyhi vesellem): "Kocan nerede?" diye sordu. O da: Bize Harise oğulları merasından tatlı su getirmeğe gitti. Birazdan gelir" dedi. Az sonra sırtında bir kırbayla geldi. Kırbayı getirip bir hurma ağacının dalma astı. Sonra bize dönerek: "Merhaba. Hoş geldiniz. Beni ziyarete gelenler gibi biri, bu zamana kadar insanları
(ziyarete gitmemiştir" dedi. Sonra bize bir hurma salkımı kesip getirdi. Ay ışığında seçerek ondan alıp yemeğe başladık. Sonra bıçağı eline alıp davarın arasına girdi. Resûlullah "Sağılanına dokunma" veya "5ü? verenlerine dokunma" buyurdu. Sonra bir koyun yakaladı. Onu kesip yüzdü. Sonra hanımına: "Kalk!" dedi. O da kalkıp pişirdi. Ekmek yaptı. (Tencereye et doğrayıp altını yakmaya başladı. Derken et ve ekmek pişti. Tirit yemeği yapıp üzerine çorba ve et döktü. Sonra onu alıp bize getirdi ve önümüze koydu. Doyuncaya kadar ondan yedik. Sonra kalkıp kırbanın yanma gitti. Rüzgar kırbayı sağa sola sallayıp soğutmuştu. Bir kaba ondan biraz dökerek Resûlullah'a (sallallahu aleyhiveellem) verdi. Allah Resulü ondan içti. Sonra Ebû Bekir'e verdi. O da içti. Sonra Ömer'e verdi. O da içti. Sonra Allah Resulü (sallallahu aleyhi vesellem): "Allah'a hamdolsun. Yola çıktığımızda, bizi çıkaran açlıktan başkası değildi. Sonra bu nimetleri elde etmiş olarak döndük. Kıyamet günü mutlaka bunlardan hesaba çekileceğiz. Bunlar (hesabı verilecek) nimetlerdendir" buyurdu. Sonra Vâkıfî'ye: "Senin su taşıyacak hizmetçin/kölen yok mudur?" diye sordu. "Hayır vallahi yoktur, ya Resûlaîlah" diye cevap Verdi.  Bunun üzerine:   "Bize  esirler geldiğinde yanımıza  gel de sana  bir hizmetçi verilmesini emredelim" buyurdu. Fazla zaman geçmemişti ki, Resûlullah'a (sallallahu aleyhi vesellem) esirler geldi. Vâkıfı yanma gitti. Ona: "Neden geldin?" diye sorunca "Ya Resûlallah! Senin bana verdiğin söz için geldim" dedi. Bunun üzerine: "İşte esirler. Kalk içlerinde birini seç" buyurdu. O da: "Benim için sen birini seç" dedi. Bunun üzerine Resûlullah (sallallahu aleyhi vesellem): "Şu delikanlıyı al. ve ona iyilik yap" buyurdu. Sonra onu alıp hanımına götürdü. Hanımı: "Bu nedir?" diye sorunca Vâkıfı, olayı anlattı. Bunun üzerine hanımı: "İyi etmişsin. Sana Ona iyilik yap buyurmuş. Öyleyse ona iyilik yap" dedi. Vakıfî: "Ona iyilik nasıl olur?" diye sorunca: "Onu azat etmendir" diye cevap verdi. Bunun üzerine Vakıfı: "Aziz ve celil olan Allah rızası için o hürdür" dedi.[37] (Ebû Ya'lâ)
3147. Mesrûk, ölümü yaklaşınca şöyle demiştir: "Ben, ne Resûlullah'm (sallallahu aleyhi vesellem), ne Ebû Bekir'in ve ne de Ömer'in yapmadığı bir âdet üzere ölüyorum. Ben şu kılıcımdakiler dışında geride ne bir altın, ne de bir gümüş bırakıyorum. Dolayısıyla onu satıp parasıyla beni kefenleyin." (Müsedded)
3148. Hasan'ın bildirdiğine göre Ebû Berze şöyle demiştir: Araplar derdi ki: Ekmek   yiyen   semizler.   Hayber'i   fethettiğimizde,   onları   yenip ellerinden   ekmeklerini   aldık.   Oturdum  başına,   doyuncaya  kadar  yedim. Sonra semizlemiş mi? diye böğürlerime bakmaya başladım! (Ahmed b. Meni') [38]
3149. Ubeydullah b. Ali'nin bildirdiğine göre onun ninesi Selmâ kendisine şöyle anlatmış: Hasan b. Ali, Abdullah b. Abbâs ve Abdullah b. Ca'fer yanıma girdiler ve "Bize Resûlullah'm (salMahu aleyhi vesellem) sevdiği yemeklerden bir yemek yap" dediler. Selmâ, Hasan'a: "Oğlum, bugün artık o temekleri midemiz almıyor" dedi ve biraz arpa alıp öğüttü. Sonra onu 'oğurarak ekmek yaptı. Zeytinyağından katık yaptı, üzerine bir parça biber döktü. Sonra onu önlerine sürerek: "Allah Resulü (sallallahu aleyhi vesellem) bunu sever ve yemesini beğenirdi" dedi.
Tirmizî bunu Şemail'â tahrîc etmiştir. (Ebû Ya'lâ) [39]
3150. Muhammed b. Şîrîn anlatmaktadır: Bir kız kardeşimizin oğlu düğün yaptı. Düğünde yemek yapınca İbn Şîrîn: "Peygamber'in (sallallahu aleyhi vesellem) ashabından biri günlerce aç kalırdı. Bir deri parçası bulursa onu alır, yerdi. Bulamazsa, karnına taş bağlardı" dedi. (Ahmed b. Hanbei Kİtâbu'z-Zühd'ğe)
3151. Abdullah b. Ayyaş b. Ebî Rabî'a'nın azatlısı Ebû Salih, Abdullah b. Âmir b. Rabî'a yoluyla, onun babasından şöyle dediğini nakletmiştir: Allah Resulü (sallallahu aleyhi vesellem) bizi bir müfrezeyle gönderdi. Yânımızda Amr b. Sürâka da vardı. Yumuşak karınlı ve uzun boylu bir adamdı. Bir süre sonra acıktı ve beli büküldü. Yürüyemez hale geldi. Derken üzerimize yıkıldı. Yassı bir taş parçası alıp karnına bağladık. Sonra beline destek verdik de bizimle yürümeye başladı. Bir süre sonra bir Arap kabilesine geldik. Bizi misafir ettiler. Amr bizimle yürümeye devam etti. Dedi ki: "Sanırdım ki, ayaklar karnı taşıyor. Meğer karın ayakları taşıyormuş." (el-Hâris)




[30] Bûsîrî yorum yapmazken (III, 103), Heysemî demiştir ki: "Bunu Taberânî rivayet etmiş olup senedinde yer alan Nufey Ebû Dâvud metruktür." {Meana X, 312)
[31] MüsiîerfLj'de şu açıklama yer almıştır: "Bunu Nesâî es-Sünenü'l-kübrâ'da Süveyd b. Nasr'dan, o da İbnü'l-Mübarek'ten, o da İsmail'den rivayet etmiştir. Eğer Mus'ab hadisi Hafsa'dan işitmişse, hadis sahihtir. Değilse senedi sahih olup mürseldİr." Ben derim ki: Bunu pek çok kaynak zikretmiştir. Bkz. Kenzü'l-ummâl (VI, 329). Bûsîrî, Müsnede'deki metni zikrettiği halde gönderme yapmamıştır. İlave olarak hadisi İbn Ebî Şeybe ve Abd b. Humeyd'in rivayet ettiğini belirtmiştir. (III, 104)
[32] Heyscmî demiştir ki: "Tirmizî hadisin bir kısmını rivayet etmiştir. Aynı hadisi Ebû Ya'lâ da tahrîc etmiştir. Ancak senedinde ismi zikredilmeyen bir ravi vardır. Kalan ravileri ise güvenilir kimselerdir." (Mecma X, 314) Bûsîrî ise demiştir ki: "Ahmed b. HanbeL Mücâhîd yoluyla Hz. Ali'den hurma kıssasının bir kısmını rivayet etmiştir. Tirmizî de muhtasar olarak tahrîc etmiş, ancak kıssayı Hz. Ali'den nakleden ravinin ismini zikretmemiş ve "Bu hnsen garîb bir hadis olup Zikir bölümünde gelecek olan Hz. Ali hadisi onun şahididir" açıklamasını yapmıştır." (III, 104).
[33] Ankebût sur. 29/60.
[34] Bûsîri demiştir ki: "Bunu Ebu'ş-Şeyh rivayet etmiştir. İkisi de ismi zikredilmeyen bir ravinin bulunduğu bir senetle nakletmiştir." (III, 104)
[35] Bkz. 4001 nolu hadis.
[36] Bûsîrî demiştir ki: "Bunu Ebû Ya'lâ rivayet etmiş olup metin ona aittir. Ayrıca Ahmed b. Hanbel muhtasar olarak, Bezzâr ise tamamını rivayet etmişlerdir. Yine Taberânî ve Sahîh'inde uzun uzadıya Ibn Hibbân tahrîc etmiştir." (III, 105). Hcysemî de şu açıklamayı yapmıştır: "Hepsinin senedinde zayıf biri olan Abdullah b. İsâ Ebu'l-Halef yer almıştır." (Mecma X, 3T7).
[37] Bûsîrî demiştir ki: "Bunu Ebû Ya'lâ rivayet etmiş olup metin ona aittir. Aynı hadisi Mâlik ise "belağanİ" siygasıyla nakletmiştir. Müslim ve Tirmizî ise Ebû Hureyre hadisini muhtasar olarak nakletmişlerdir." (III, 106). Heysemî ise şu açıklamayı yapmıştır: "Bunu Taberânî ve ondan daha detaylı oiarak Ebû Ya'iâ rivayet etmişlerdir. Senedinde Yahya b. Mevhib vardır ki, çoğunluk onu zayıf görmüştür. Bununla beraber güvenilir da kabul edilmiştir. Geri kalan ravileri ise güvenilir kimselerdir." (Mecma X, 319)
[38] Hadisi Taberânî rivayet etmiş olup ravileri  Sahîh'kı ravileridir. Bkz. Heysemî (Mecma X, 324).
[39] Hadisi ayrıca Taberânî de rivayet etmiş olup ravileri, İbn Ebî Râfi'nin azatlısı Fâid dışında, Sahîh'in ravileridir. Fâid de güvenilir ravidir. Bkz.Heysemî, Mecma X, 325.