sumeyye
Tue 20 September 2011, 12:29 pm GMT +0200
VIII. Selef-İ Salihinden Bazı Kimselerin İlmi Yazmaktan Hoşlanmaması Ve Bu Durumun Nedeni
Hadîslerin yazimiyla ilgili en geniş kaynak Haiîb el-Bağ-dadî'nin Takyîdu'l-İlm adlı eseridir.
Hatîb, kitabını üç kısma ayırır: Birinci kısım, ilmi yazıya geçirmekten hoşlanmama ile ilgilidir. Bu kısmın ikinci faslında ilmin yazımına sıcak bakmadıkları nakledilen alü şahabının ismiyle karşılaşmaktayız.[305] Bunlar
1- Ebu Said el-Hudrî
2- Abdullah b. Mesud
3- Ebu Musa el-Eş'arî
4- Ebu Hureyre
5- Abdullah b. Abbas
6- Abdullah b. Ömer'dir.
İkinci fasılda Hatîb, yazmaya sıcak bakmadıkları rivayet olunan on iki tabiî'nîn ismini zikreder. [306] İsimlerini zikrettiği şahıslar şunlardır:
1- Ebu İdrîs
2- Ebu'l-Âliye
3- İbrahim en-Nehâî
4- el-A'meş
5- ed-Dahhâk
6- Abdullah b. Abdillah
7- Ubeyde es-Selmânî
8- Amr b. Dînâr
9- el-Kâsım b. Muhammed
10- Muhammed b. Sirîn
11- el-Muğîre
12- el-Mansûr
Kitabın ikinci kısmında[307] Hatîb, yazmaya sıcak bakmayanlardan üç tanesinin ismini gerekçeleriyle beraber zikreder. Bunlar: İbni Avn, Ebu Musa el-Eş'arî ve İbni Mesud'dur.
Üçüncü kısımda[308] yazmanın caiz oluşuna ya da onun bilfiil gerçekleştiğine dair varid olan nebevi hadisleri ve sahabe ve tabiîn sözlerini aktanr.
Dr. Mustafa el-A'zamî, Dirâsât fi'l-Hadisi'n-Nebevt ve Tarihi Tedüînihi adlı kitabında yukarda verdiğimiz bilgileri aktardıktan sonra şunları kaydeder: "Bu inceleme sonunda şunu söyleyebiliriz: İlmi yazmaya sıcak bakmadığı nakledilen şahısların tamamından -bir veya iki kişi hariç- aksi doğrultuda rivayetler de nakledilmiştir. Kitabımızın dördüncü babında açıklandığı gibi bunların hadis yazdığı sabittir.
Hatîb el-Bağdadî, sahabeden bazı kimselerin Kur'an haricinde herhangi birşeyin yazımına sıcak bakmadıklarını anlatan rivayetleri verdikten sonra bunları şu şekilde özetler: "İlk zamanlarda bazılarının ilmin yazımına sıcak bakmayışının sebebi ya başka şeylerin Allah'ın Kitabı gibi telakki edilmesi endişesidir ya da insanların Allah'ın Kitabını bırakarak başka bir şeyle meşgul olmaları tehlikesidir... İlk dönemler, fakihlerin azlığı ve vahyi, vahiy dışı unsurlardan ayırdedebilen kimselerin fazla olmaması sebebiyle yazma İşi yasaklandı. Zira Bedevi Arablar ne
dinde fakih olan kimseler idi, ne de işe vakıf olan alimlerle oturmuş kişilerdi. Dolayısıyla bunların sahifelerde buldukları şeyleri Kur'an'a ilave edip, bunları da Allah'ın kelamı gibi telakki etmelerinden emin olunamazdı.[309]
Hatîb, başka bir fasılda yazma yasağının başka gerekçelerine de değinir:
"insanlar sünnetleri hıfzetmekle emrolunmuşlardı. Zira isnad yakın idi ve [hadislerin kaynağı ile kendi aralarındaki] zaman mesafesi pek uzak değildi. İnsanların yazıya dayanıp kalmalan yasaklandı. Çünkü bu durum ezberin zayıflamasına harta tamamen ortadan kalkmasına neden olabilirdi. Buna mukabil yazmanın zayıflamasıyla her yerde insana eşlik edecek olan ezber, kuvvet kazanabilirdi. Bundan dolayıdır ki, Süfyan Sevrî şöyle demiştir: Kağıtlar, ilim için ne kötü emanet yerleridir."
Bu sözün sahibi Süfyan es-Sevrî aynı zamanda ilmi yazan biriydi. O yazmaya dayanıp kalmayı yeriyor ve ezberi emrediyordu. Ancak bununla birlikte ihtiyat gereği yazma işini de yapıyordu. Seleften pek çok kimse ezberlediği hadisleri yazarak ve yazdıklannt okutarak pekiştiriyordu. Ezberlerini sağlamlaşürıp pekiştirdikten sonra yazdıklarını siliyoriardı. Bunu da yazılanlara dayanıp ezber güçlerine ve ezberlenen şeylere zarar gelir düşüncesiyle yapıyorlardı. [310] Bu da gösteriyor ki, seleften bazı kimselerin hadis yazmaktan çekinmesi Ebu Said el-Hudrî'nin rivayetinde geçen nehye değil, başka sebeplere dayanmaktadır. [311]
İnsanların tabiin dönemini müteakiben ilmi yazmaya baş-lamalanna gelince, Hatîb el-Bağdadî bu konuda şöyle der: "Rivayetlerin yaygınlaşması, isnadlann uzaması; ravilere ait isim, künye ve neseplerin çoğalması, ibarelerin farklılaşması ve hafızaların bunları ezberlemekten aciz hale gelmesi gibi nedenlerden dolayı insanlar, bir zamanlar sıcak bakmadıkları yazıyı yaygın olarak kullanıp, yazılı-ilmî eserlere itimad etmeye başladılar. Bu dönemde [yazılı haldeki] hadis ilmi, bir hadis hafızının sahip olduğu ilimden daha güvenilir hale geldi. Öte yandan Allah Rasûlü, hafızası zayıf olanların yazması için müsaade buyurmuştu. Sahabe, tabiin ve daha sonraki nesiller de bunu uygulamıştır.[312]
[305] Takyîdu'l-İlm, 36-44
[306] Takyîdu'1-İlm, 45-48
[307] Takyîdu'l-İlm, 49-57
[308] Takyîdul-İlm, 64-116
[309] Takyîdu'1-İlm. 57
[310] Takyîdu'1-İim, 58; Ayrıca bkz. İbni Abdilber, Camiu Beyani'tilm ve Fadlihi, 1/69
[311] Büyük alim Seyyİd Süleyman en-Nedvî, er-Risaletu'1-Muhammedîye adlı değerli eserinde bu sebepleri güzel bir üslûpla anlatmaktadır. İhtiva ettiği değerli noktalardan dolayı Nedvî'nin değerlendirmelerini buraya almayı uygun gördük:
"Sahabenin hadisleri yazmamasının üç sebebi vardır.
Birinci Sebep: Allah Rasûlü (SAV)'nün ilk sıralarda Kur'an'ın başka şeylerle karışmasını önlemek için Kur'an dışındaki şeylerin yazılmasını nehyetmesidir. Kur'an ezberlenip bilinir hale geldikten sonra -ki ona ne önünden ne ardından hiçbir batıl karışmaz- Allah Rasûlü, ashabın kendisinden duyduğu şeyleri yazmasına müsaade buyurdu. Buna rağmen sahabe büyük bir ihtiyat gösteriyor ve sahabenin önemli bir kısmı hadis yazmaktan kaçınıyordu.
İkinci Sebep: Sahabe, insanların yazdıklarıyla yetinmesinden ve hadisleri ezberleyip tefekkür etmede gevşeklik göstermesinden endişe duyuyordu. Nitekim sahabenin tahmin ettiği durum bilfiil gerçekleşti. Zira yazma ve tedvine verilen önem arttıkça ezbere verilen ehemmiyet azaldı. Bunun yanısıra sahabe elinde yazılı halde hadis bulunan herkesin alim olarak telakki edilmesinden endişe duyuyordu ki [daha sonraları] bu da tahakkuk etti.
Üçüncü Sebep: Arapların yazıya itimad etmeyi hafıza zaafı olarak görmeleri ve bunun kendi onurları açısından küçük düşürücü bir durum olduğunu düşünmeleriydi. Onlar, hafızalarına itimad ediyorlardı. Ezberlediklerinden herhangi bir şey yazacak olsalar onu gizli tutma yoluna giderlerdi. Bilindiği gibi, Araplar hafıza bakımından güçlü idiler. Bazen binlerce şiiri ezberler ve bunu hiçbir ilave veya eksiltme olmadan okurlardı. İnsanoğlu tabiatı gereği, sahip olduğu kuvvelerden birini çok kullandığında bu kuvvenin güç ve canlılığı artar. Ashab-ı Kiram ve tabiin hadisleri ezberlemede çok yüksek bir noktaya varmış bulunuyorlardı. Bir hadisle karşılaştıklarında onu alıp çocukların Fatiha Süresini ezberlemesi gibi ezberlerlerdi. Muhaddisler, binlerce hatta yüzbtnlerce hadisi ezberliyorlardı. Sonra da işitip ezberledikleri hadisleri yazıya geçiriyorlardı. Ancak buna rağmen onların ulema ve halk nezdindeki değeri ezbere bildikleri hadislerle ölçülürdü. Bundan dolayı onlar, defter ve sahifelerini insanlardan gizli tutuyorlardı. Ta ki insanlar onların bu sahifelere dayandıklarını ve sadece bu sahifeler-deki hadisleri ezbere bildiklerini sanmasınlar Muhaddisler, bir şeyi sadır (göğüs)da tutmanın satırda tutmaktan daha güvenilir olduğuna inanıyorlardı. Zira müstensihlerin yazarak aktarmaya ça-lıştıgı şeyler tahrife maruz kalabilir. Buna karşı hafızası güçlü ve zabtı muhkem insanların kendi emsallerinden aktardığı şeyler hata ve tahrif tehlikesinden uzaktır, s. 47-48
Hafız îbni Hacer el-Askalânî, Buharî'nin Müslim'e üstünlüğünü anlatırken şunu kaydeder: Buharı münferit kaldığı tenkitli ravilerin hadislerini fazla ak-tarmaz. İkrime İbni Abbas tercemesi hariç, bu ravilerden hiçbiri ya da geneli [yazılı] büyük hadis nüshalarına sahip değildir. Buna mukabil Müslim, bu nüshaların genelini aktarır. Ebu'z-Zübeyr—Cabir, Sehl—Babası gibi tercemeleri buna örnek verebiliriz. Hedyu's-Sârî, 1/22
Hadis alimleri, hadisi sahibinden duymaksızın kitaplardan nakledenleri zayıf addetmişlerdir. Ali b. el-Medînî, Amr b. Şuayb b. Muhammed hakkında şöyle der: Amr'in babasından, onun da dedesinden rivayet ettiği hadisler, bulduğu bir kitaba dayanmaktadır. Dolayısıyla o zayıf bir kimsedir. Mizanu'l-İ'tidal, 111/265 Tirmİzî de şuniarı kaydeder: Amr b. Şuayb'ın hadislerini tetkik edenlerin onu zayıf bulmasının nedeni Amr'ın dedesine ait bir sahifeden hadis nak-letmesidir. Onlar bir bakıma Amr'ın bu hadisleri dedesinden duymadığına hükmetmişlerdir. Sünenu't-Tirmizî, 2/140
Zehebî de Amr'ın babası aracılığıyla dedesinden aktardığı rivayetlerle ilgili olarak şunları ifade eder: Bazıları tenkitlerini, söz konusu sahifenin uicâde yoluyla rivayet edimesi nedenine dayandırmışlardır. Bu nedenle "sihâh" sahipleri bu sahifeden uzak durmuşlardır. Sahifelerden yapılan rivayetlere tashîf arız olabilir. Ancak semâ' yoluyla yapılan sözlü aktarıma olmaz, el-Mizân, 3/266
[312] Takyîdu'l-İlm, 54-94 Muhammed Salih Ekinci, Hüccet Değeri ve Tedvin Açısından Sünnet, Rağbet Yayınları: 122-126.