ezelinur
Wed 3 February 2010, 07:54 pm GMT +0200
Selâm anlam olarak selâmet ve emniyeti ifâde eder. Başkasına selâm veren bir kişi, ona: "Sana zarar verecek her şeye karşı selâmet ve emniyet bırakıyorum" demek istemektedir. Açıkça bilinmektedir ki selâm vermek, üstün ve yüce olan İslâmiyet´in sünnetlerindendir. Çünkü selâm vermekle, insanlar arasında emniyet ilân edilmiş olmaktadır. Emniyet, insanların zarûjî.İhtiyaçlarından biri ve onu, şehvetini tatmin edip avını parçalamaktan başka amacı olmayan yırtıcı hayvanlardan ayıran bir özelliğidir. Selâm, İslâmî bir paroladır. Selâm vermekle insanların bir kısmı, malına, canına haksız yere taarruz etmekten geri durmak için diğer kısmıyla işâretleşip anlaşmış olurlar. Selâmı vermekle, kötü ve şerli insanların İslâmî esasların dışına çıkmış oldukları ilân edilmiş olmaktadır. İslâmî kural ve esaslar, müslümanlar arasında dostluk, kardeşlik, yardımlaşma, birbirlerinin kötülüklerine karşı emniyet ve selâmeti gerekli kılar. Bu nedenle Rasûlullah (s.a.v.), bir çok hadîslerinde selâma teşvikte bulunmuştur. Bunlara örnek olarak Abdullah İbn Amr İbn Âs (r.a.) in rivayet ettiği şu hadîs-i şerîfi nakledebiliriz:
"Adamın biri Rasûlullah (s.a.s.) a: "İslâm´ın hangi şeyi daha hayırlıdır?" diye sordu. Rasûlullah (s.a.s.) kendisine şu cevabı verdi: "Tanıdığın ve tanımadığın herkese yemek yedirmen ve selâm vermendır.[34]
Bir başka hadîs-i şeriflerinde de Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurmuşlardır:
"İmân etmedikçe cennete giremezsiniz. Birbirinizi sevmedikçe de imân etmiş olamazsınız, yerine getirdiğiniz takdirde birbirinizi sevebileceğiniz şeyi size haber vereyim mi? Aranızda selâmı ifşa edin.[35]
Selâmın Ve Selâma Karşılık Vermenin Hükmü
Tek kişinin selâm vermesi sünnet-i ayn, cemaatin selâm vermesi ise sünnet-i kifâyedir. Yani cemaatten biri selâm verdiği takdirde, diğerleri selâm verme yükümlülüğünden kurtulurlar. Ama hepsinin birer birer sünnet sevabını kazanmaları için ayrı ayrı selâm vermeleri daha faziletli olur. Selâm vermenin iki kalıp cümlesi vardır: Biri, "es-selâmü aleyküm", diğeri ise "selâmün aleyküm" dür. Bunların birincisiyle selâm vermek daha faziletlidir.
"Aleyke´s-Selâm" veya "selâmullahi aleyke", şeklinde selâm vermek mekruhtur. Çünkü bu kalıplarla sağ olanlara değil, ölülere selâm verilir. İster bir kişiye olsun, ister cemaate olsun selâm vermede sünnet, yalnızca "es-selâmü aleyküm" veya "selâmün aleyküm" demekle yerini bulur..
Selâma karşılık vermeye gelince; bu, tek kişi için farz-ı ayn, cemaat için İse farz-ı kifâyedir. Cemaatten biri verilen selâma karşılık verirse diğerleri yükümlülükten kurtulur. Selâma karşılık vermede acele edilmesi vâcibtir. Mazeretsiz olarak selâma geç karşılık veren kişi günahkâr olur. Selâm veren kişinin, karşı tarafın mukabelesini işitmesi gereklidir. İşitmediği takdirde, selâmı alan selâma karşılık verme farzını yerine getirmiş olmaz. Selâm veren kişi sağır İse, alanın, onun anlayacağı şekilde işarette bulunması veya dudaklarını oynatması yahut da benzeri şekillerde mukabelede bulunması gerekir. Mukabelede bulunmanın en faziletlisi, "Ve Aleykûmü´s-Selâm" demektir. "Selâmün aleyküm" diyerek karşılık vermek de sahihtir.
Müslümanın, karşılaştığı kimseyle bir şey konuşmadan önce ona selâm vermesi sünnettir. Karşılaşan iki kişi aynı anda selâm verirlerse, her İkisinin de verilen selâma karşılık vermeleri vâcib olur. Karşılık verirken de, selâm vermiş olanın muhakkak surette işitebileceği şekilde sesi yükseltmek gerekir.
(92) Hanefîler dediler ki: Selâm vermek bazan farzdır. Bu da çölde gitmekte olan suvâri bir kişinin, yaya gitmekte olan biriyle karşılaşması hâlinde olur. Eman ve güvenlik için, süvarinin selâm vermesi farzdır,
(93) Mâlikîler dediler ki: Selâmın sünneti ancak "es-selâmü aleyküm" demekle yerine getirilir. "Selâmün aleyküm" diyerek selâm veren, mûtemed görüşe göre selâm vermiş sayılmaz.
Hanbelîler dediler ki: Selâm vermenin sünneti, "es-selâmü aleyke" demekle de yerini bulmuş olur.
Bir müslümanın, evine her girişinde, aile efradına selâm vermesi sünnettir. Kimsenin bulunmadığı bir eve giren kişinin, "Esselâmü aleynâ ve alâ ibâdillâhis-sâlihîn" demesi sünnettir. Küçüğün büyüğe, süvarinin yaya olana, ayakta olanın oturmakta olana, az sayıda olanların çok sayıda olanlara selâm vermeleri sünnet olur. Bunun tersi yapılırsa da sünnet yerini bulmuş sayılır vebuna karşılık vermek de vâcib olur. Ancak bu durumda tertib fazileti kaçırılmış olur.
Gıyabta bulunan birinin bir başkasına selâm göndermesi hâlinde, selâmına mukabelede bulunmak vâcib olur. Mukabelede bulunurken de önce selâmı getirene, sonra da gönderene selâmla karşılık verilmesi müstehabtır. Mektupla selâm gönderen kişinin de selâmına karşılık vermek vacib olur. Erkeğin yabancı bir kadına selâm vermesi mekruhtur. Ancak bu yabancı kadın, çok yaşlı veya genç olduğu halde çirkin görünümlü bir kadın olursa, selâm vermek mekrtı olmaz. Mahrem kadınlara gelince, kişinin kendi ailesine selâm verdiği gibi bunlara da selâm vermesi sünnettir. Hamamdayken selâm vermek, çıplak olana selâm vermek mekruhtur. Karşılık verememekten ötürü günaha girmesine sebep olmamak için, selâma mukabelede bulunmaktan alıkoyabilecek bir işle meşgul olan birine selâm vermek mekruhtur. Sesli olarak Kur´ân-ı Kerim okuduğu esnada, ilim müzâkeresi esnasında, ezan okunurken, kamet yapılırken selâm vermek, yargı meclisindeyken kadıya, va´z etmekte iken vaize selâm vermek mekruhtur. Herhangi bir kişi bunlara selâm verirse, mukabelede bulunmaları vâcib olmaz.
(94) Şâfiîler dediler ki: Erkeğin yalnız başına bir yerde bulunan genç kadına selâm vermesi haramdır. Aynı şekilde kadının da o selâma karşılıkta bulunması veya erkeğe selâm vermesi haramdır. Bu kadının çirkin veya şehvetli olup olmaması durumlarında hüküm aynıdır. Kocakarılar da bu hususta erkek gibidirler. Kadın başka erkek veya kadınlarla birarada bulunursa, selam verme ve alma bakımından erkeklerin hükmüne tâbidir.
(95) Şafiî ve Mâlikîler dediler ki: Kur´an okuyana selâm vermek mutlak surette sünnet değildir. Zikir, duâ, namaz, yemek ve içmekle meşgul olan kimseye de selâm vermek sünnet değildir.
(96) Şâfîîler dediler ki: Ezan ve kamet hâlinde selâm vermek, yargı meclisinde kadıya ve yukarıda anılan diğer kimselere selâm vermek mekruh değildir. Şâfiîler, yalnız başına bulunan genç kadın dışında, selâm vermenin haklarında sünnet olduğu kimselerden hiç birini istisna etmemişlerdir. Yalnız başına bulunan genç kadına selâm vermek haram olduğu gibi onun selâm vermesi de haramdır. Bu kadının verdiği selâma erkeğin karşılık vermesi haramdır. Açıkça günah işleyen fâsığa selâm vermek de haramdır. Bilinen erselikler de selâm hususunda genç kadın statüsüne tabidirler. Hatibi dinlemekte olan kimseye selâm vermek mekruhtur. Ancak selâm verilmesi hâlinde mukabelede bulunması vâcib olur.
Selâm veren kişi, cemaat içinden sâdece birini belirterek yalnızca ona selâm verirse; meselâ, "es-selâmü aleyke ya Muhammed" derse, o kişinin selâmına bizzat Muhammed´in karşılık vermesi farz olur. Orada hazır bulunanlardan herhangi birinin mukabelede bulunması, Muhammed´in selâma karşılık verme yükümlülüğünü kaldırmaz. Ama Muhammed´e işaret ederek isim vermeksizin "es-selâmü aleyke" der ve buna orada hazır bulunanlardan birisi mukabelede bulunursa, Muhammed´in selâma karşılık verme yükümlülüğü kalkar. Çünkü işaretin, cemaatin tümüne yapılmış olma ihtimali vardır. Aynı şekilde işaret etmeksizin "es-selâmü aleyke" der ve buna cemaatten birisi mukabelede bulunursa, diğerlerinin karşılık verme yükümlülüğü düşer. Çünkü tekil hitâbıyla çoğula hitâb etmek sahih olur. Ders vermekle veya ilim dinlemekle meşgul bulunanlara selâm vermek mekruhtur. Yemek yemekte olan bir topluluğa rastlayan kişi, mezheble-rin belirtilen tafsilâtı çerçevesinde onlara selâm verir.
Çocuklara selâm vermek mekruh değildir. Hattâ onlara edebi öğretmek için selâm vermek daha fazîletlidir. Yükümlü olmadıkları için çocukların selâma karşılık vermeleri vâcib değildir. Mümeyyiz çocuğun verdiği selâma mukabelede bulunmak vâcibtir. Aralarında çocuk bulunan iki mükellefe selâm verilir de, bu selâma aralarındaki çocuk mukabelede bulunursa, sahîh kavle göre onun mukabelesi geçerli olmaz. Aksine, iki mükelleften birinin mukabelede bulunması vâcib olur. Deliye, sarhoşa, uyuyana, telbiye getirene selâm vermek mekruhtur. Selâm cümlesi, "Ve berekâtühü" kelimesiyle sona erer. Selâm verenin ve mukabelede bulunanın bundan fazlasını söylemesi mekruhtur.
(97) Hanefîler dediler ki: Yemek ihtiyacı duyan bir kişi yemek yiyen birine rastladığında, eğer selâm verdiği takdirde kendisini yemeğe davet edeceğini bilirse, selâm verir. Aksi takdirde selâm vermez.
Mâlikîler dediler ki: Önce de belirtildiği gibi, yemek yiyen kişiye mutlak olarak selâm verilir.
Hanbelîler dediler ki: Bu meselede iki görüş vardır:
a) Yemekle meşgul olana selâm vermek mekruhtur. Hanbeîîlere göre yemekle meşgul olan da önce selam vermekle yükümlü değildir.
b) Yemekle meşgul olana selam vermek mekruh değildir.
Şâfîîler dediler ki: Yemek yiyen kişiye selâm verilir. Ama onun mukabelede bulunması, ağzında lokma bulunduğundan dolayı mümkün olmaması halinde vâcib değildir. Bu gibi kimselere, yukarıda istisna edilenler dışında selâm vermek mekruh olmaz.