hafiza aise
Thu 5 May 2011, 11:13 am GMT +0200
Şekki Kamer Mucizesi
Beri tarafta Kureyş, her fırsatta Allah Resülü'nü zor durumda bırakma gayretlerine devam ediyordu. Bir gün, Mekke ileri gelenleri, Mina' da bir araya gelmiş ve ashabıyla beraber burada bulunan Efendimiz' den yine bir mucize talep etmişlerdi. Hatta, görmeyi arzu ettikleri mucizeyi de tarif etmişler ve şayet bunu yapabilirse iman edeceklerini beyan etmişlerdi. Onlann da iman etmeleri konusunda olabildiğince arzulu olan ve kendilerince sürekli alayetseler bile her taleplerini ciddiye alan Habib-i Zişôrı Hazretleri, bu istekleri karşısında da ümitlenmiş ve bu ümitle, ayı iki parçaya ayırdığı zaman iman edeceklerinin teyidini almıştı:
- Evet, şayet ayı iki parçaya ayınrsan o zaman Sana iman ederiz, diyorlardı. Efendimiz (sallalIahu aleyhi ve sellem) de, mübarek elini semaya kaldırdı ve işaret parmağıyla ayı göstererek bir hamle yaptı. Etrafında bulunan herkes, mübarek parmağının işaret ettiği yere bakıyordu. Bu arada birden olan oldu ve ay, gerçekten de iki parçaya aynlıverdi. O kadar ki, bir parçası
Ebu Kubeys dağının üzerine; diğeri de Kuay1aô.n denilen diğer bir dağın üstüne kadar aynlıp sanki üzerine düşüvermişti. Bunun üzerine Efendiler Efendisi, etrafındakilere döndü ve:
- Şahid olun, buyurdu. İstediklerine bin pişman olan müşrikler, büyük bir şaşkınlık yaşıyorlardı. Nasılolur da, yanıbaşlannda duran birisinini işaretiyle koskoca ay ikiye aynlır ve daha sonra da tekrar eski haline gelebilirdi? Hem, verdikleri söz vardı; iman etme niyetinde olmadıklanna göre bu işin içinden nasıl sıyınp da kendilerini temize çıkaracaklardı? Aralannda, şeytana papucunu tersten giydirecek kimseler de yok değildi ve birisi ileri atılıp:
- Bu, İbn Ebi Kebşe'rıins> sihrinden başka bir şey değildir! Bununla O, sizin gözünüzü boyamıştır. Hem, etraftan gelen insanlara bir sorun bakalım; onlar da bunu görmüşler mi? Şayet, sizin gördüklerinizi onlar da görmüşlerse o zaman Muhammed doğru söylüyor demektir. Ancak, bütün bu olanlan başka kimse görmemişse, o zaman Muhammed size sihir yaptı demektir, deyiverdi. En azından bu, o an için bir çıkış yoluydu. Her tarafa haber salınıp o an için dışanda olan kimseler tespit edilmeye çalışıldı ve karşılaştıklan insanlara da bu hadise soruldu. Aldıklan cevap, müşriklerin hiç de hoşlanna gidecek cinsten değildi; adeta ağız birliği yapmışçasına herkes, garip bir hadiseye şahit olduğunu ve ayın ikiye ayrılarak iki farklı dağın üstüne kadar gidip arkasından da tekrar eski haline geri geldiğini anlatıyordu. Umduklan her kapı yüzlerine kapatılıyordu. Gözleriyle de gördükleri, başkalan da şahit olduğu için inkar da edemiyorlardı. Geriye tek bir alternatif kalıyordu; önceki iftiralanna yapışacak ve inatlanna kurban olmaya devam edeceklerdi:
374 İbn Ebi Kebşe, Efendimiz'in süt annesi Halime-i Sa'diye'nin kocasının künyesiydi ve Mekke müşrikleri, O'nu küçümsemek için bu tabiri kullanıyorlardı.
- Bu, İbn Ebi Kebşe'nin sihrinden başka bir şey değil!375 Güneş, balçıkla sıvanmazdı ki! Gözünü kapayan, sadece kendine gece yapardı. Çok geçmeden yine Cibril-i Emin gelmiş ve müşriklerin, inkar edememekle birlikte bir kulp takarak çarptırmaya çalıştıklan hakikati ebediyen tescil eden ayetleri getiriyordu:
- Kıyamet saati yaklaştı ve ay ikiye aynIdı. Ama o müşrikler, her ne zaman bir mucize görseler sırtlannı döner ve "Bu, kuvvetli ve devamlı bir sihirdir," derler.376