ezelinur
Fri 29 January 2010, 07:05 pm GMT +0200
Sehiv Secdesinin Tanımı
“Sücûd”, lügatte ister alnı yere koyarak olsun, ister itaat gibi boyun büküp teslim olma emarelerinden biriyle olsun, mutlak olarak zelîlâne bir şekilde boyun büküp teslim olmak demektir.
“Sehiv” ise lügatte, bilmeksizin bir işi yapmaktır. Sehiv ile nisyan (unutma) arasında lügat bakımından bir fark yoktur. Fıkıhçılar da bu ikisi arasında bir fark gözetmezler. Hatta bunlara göre sehiv, nisyan ve şek kelimeleri arasında da bir fark yoktur. Ama fıkıhçılar bu kelimelerle zan kelimesi arasında fark olduğunu ileri sürerek şöyle demektedirler: Zan, işin ağır basan yönünü uygulamaktır. Bir kişi, iki şeyden birini tercih ederek yaparsa, zanna göre hareket etmiş olur. Ama sehiv, nisyan ve şek böyle değildir. Şek’te, bir işi yapmakla yapmamak arasında tercih yapılamamakta, iki taraf da birbirine denk olmaktadır. Sehiv secdesinin lügat anlamı buydu. Fıkıhçıların ıstılahına göre tanımı, ne zaman yapılacağı, niyeti gibi hususlara gelince, mezheblerin buna ilişkin görüşleri aşağıya alınmıştır.
Hanefiler dediler ki: Sehiv secdesi, namaz kılan kişinin sadece sağ tarafına selâm verdikten sonra iki secde etmesi, bundan sonra teşehhüdde bulunup selâm vermesinden ibarettir. Sehiv secdesinden sonra teşehhüdde bulunmayan kişi vacibi terk etmiş olur. Ama namazı sahîh olur. Sehiv secdesinden sonra teşehhüdde bulunduktan sonra selâm vermesi vâcib olur. Selâm vermediği takdirde vacibi terk etmiş olur ve namazdan çıkış selâmı olan ilk selâm da yeterli olmaz. Çünkü sehiv secdesi, bu ilk selâmı ortadan kaldırdığı gibi, bu selâmdan önceki teşehhüdü de ortadan kaldırır. Peygamber Efendimize salât ve dua meselesine gelince; bunları, selâmdan önceki son teşehhüdde okumalıdır. Bunları sehiv secdesinden sonraki teşehhüdde okumaya gerek yoktur. Seçkin olan görüş budur. Bir rivayete göre sehiv secdesinden sonraki teşehhüdde de ihtiyat gereği olarak bu duaları okumak gerekir.
“Sadece sağ tarafa selâm verdikten sonra iki secde etmesi” sözüne gelince bu sözle, sağla birlikte sol tarafa da selâm veren kişi kapsam dışına çıkmış olmaktadır. İki tarafa da selâm veren kişi, sehiv secdesi yükümlülüğünden kurtulmuş olur. Sahîh olan görüş budur. Kasıtlı olarak iki tarafa selâm veren kişi, vacibi terk ettiğinden ötürü günahkâr olur. Unutarak yapan günahkâr olmayıp sehiv secdesi yükümlülüğünden kurtulur. Sehiv secdesini iade etmesine de gerek yoktur. Zîrâ unutmaktan ötürü sehiv secdesi sakıt olur. Yine bunun gibi sehiv secdesinden önce namazla alâkası olmayan bir sözü unutarak veya kasıtlı olarak konuşan kişi de sehiv secdesi yükümlülüğünden kurtulur. Kasıtlı olarak namazın rükünlerinden birini yapmayan veya vacibi terk eden kişinin de sehiv secdesi yapması gerekmez, Çünkü vacibi kasıtlı olarak terk eden kişinin, günahkâr olmakla birlikte namazı sahîh olur. Sehiv secdesi yükümlülüğü de düşer. Kasıtlı olarak bir rüknü terk eden kişinin namazı batıl olur. Secde yapmak, eksikliği tamamlamaz. Hanefîlere göre bu secde, sadece unutma hâlinde vâcib olur. Sehiv secdesi, kasıtlı olarak terk edilen rüknün yerini doldurmaz. Sehiv secdesini yaparken niyetin gerekli olup olmadığı hususunda ihtilâf vardır. Bazıları niyetin gerekli olmadığını söylemişlerdir. Zîrâ sehiv secdesi, namazın eksik kalan bir vacibinin yerini doldurmak için veya bir rükünde vuku bulup da sonra düzeltilen bir noksanlığın gediğini kapatmak için yapılmaktadır. Namazın her parçası için niyet etmek vâcib olmadığına göre, sehiv secdesi içinde niyet etmek gerekli olmamaktadır.
Diğer bazıları da sehiv secdesi için niyetin vâcib olduğunu söylemişlerdir. Çünkü bunlara göre sehiv secdesi namazdır. Namaz da niyet olmaksızın sahîh olmaz. Tilâvet ve şükür secdeleri için niyet vâcib olduğu gibi, sehiv secdesi için de vâcibtir. Bunların hepsi de namaz gibidir. Namaz için niyet etmek vâcib olduğu gibi, sehiv secdesi için de niyet vâcib olur. Bu ikinci görüş daha kuvvetli olup buna göre amel etmek ihtiyata daha yakındır.
Şafiiler dediler ki: Sehiv secdesi, namaz kılan kişinin selâmından önce, teşehhüdde bulunup Peygamber (s.a.s.)e ve âline salât getirdikten sonra niyet eder tıpkı namaz secdesi gibi iki secde etmesidir. Niyet ederken sadece kalben niyet etmelidir. Çünkü dille niyet etmek, namazı bozar. Bilindiği gibi bu mezhebe göre sehiv secdesi, ancak namazın selâmından önce yapılabilir. (Sehiv secdesi için de olsa) selâmdan önce konuşma halinde, doğal olarak namaz bozulur. Kasıtlı olarak (kalben) niyet etmeksizin sehiv secdesi yapan kişinin namazı batıl olur. Sehiv secdesi için niyet etmek, imam ve yalnız başına namaz kılan kişi için şarttır. İmama tâbi olarak kılanların, sehiv secdesi için niyet etmeleri şart değildir.
Bu kişinin imamının niyeti, kendisi için de yeterli olur. Şâfiîlere göre bu secdenin sadece sehiv nedeniyle yapılması gerekli değildir. Aksine, ileride de açıklanacağı üzere, bilerek veya unutarak da olsa namazının bir cüz’ünü terk etmek nedeniyle de sehiv secdesi yapılır. Sehiv secdesi denmesi, çoğunlukla insanın namaz cüzlerini kasıtlı olarak terk etmeyeceğinden ötürüdür. Bu secdeyi sehiv dolayısıyla yapmakta olan kişinin, secdedeyken:
“Uyumayan ve unutmayan Allah, noksanlıklardan münezzehtir” demesi iyi olur. Bu secdeyi, kasıtlı olarak namazın bir cüz’ünü terk etmekten ötürü yapmakta olan kişinin secdedeyken Allah’tan afv dilemesi ve bağışlanma talebinde bulunması iyi olur. Bununla da Hanefîlerin, sehiv secdesi için niyeti şart koşma hususunda Şâfiîlerle hemfikir oldukları anlaşılmış olmaktadır. Zîrâ Şâfiîler, sehiv secdesinin selâmdan önce, Hanefilerse selâmdan sonra yapılması gerektiğini ileri sürmüşlerdir. Şâfiîler sehiv secdesi için sadece iki selâmla yetinmişler, Hanefilerse iki secdenin yanı sıra bir teşehhüd ve oturmayı gerekli görmüşlerdir.
Malikiler dediler ki: Sehiv secdesi, namaz kılan kişinin selâmdan önce yaptığı iki secdedir. Bunlardan sonra sadece teşehhüdde bulunulur, fakat Peygamber (s.a.s.) Efendimize salât ve duâ okunmaz. Eğer bu secdeyi selâmdan sonra yapmışsa bundan sonra teşehhüdde bulunur. Vâcib olarak da selâmı iade eder. İâde etmediği takdirde namazı batıl olmaz. Hanefi ve Şafiî mezheblerinin bu husustaki görüşleri bilinmektedir. Ancak Şâfiîler derler ki: Sehiv secdesi her zaman selâmdan önce yapılır. Secdeden sonra selâm vermek zorunludur. Hanefilerse, selâmı sehiv secdesinden sonra vermenin vâcib olduğunu söylemişlerdir. Öyle ki bu selâmı terk eden kişi, günahkâr olmakla birlikte secdesi sahîh olur. Şu da var ki: Mâlikîlere göre selâmdan önce yapıldığı takdirde sehiv secdesi için niyete gerek yoktur. Bunlara göre sehiv secdesi, namazın cüzlerinden biri olduğu için, namaz niyeti secdeye de yeterli olur. Secde, selâmdan sonra yapıldığı takdirde, namaz dışında kaldığından dolayı niyet gerekli olur. Bu hususta Mâlikîler, Hanefilerle ittifak içinde olup Şâfiîlerle görüş ayrılığına düşmüşlerdir.
Şu hususu da belirtmekte yarar vardır: Bir noksanlık yapıldığından dolayı Cuma namazında sehiv secdesi gerekir de yapılmaz ve selâm verilirse, bu secdeyi namazın kılındığı camide yapmak zorunlu olur. Bir fazlalık yapıldığından ötürü Cuma namazında sehiv secdesi gerekir de yapılmaz ve selâm verilirse, bu secdeyi herhangi bir camide yapmak caiz olur. Çünkü bu secde, selâmdan sonradır. Ancak bu secdeyi edâ ettiği cami, içinde Cuma namazı kılınan bir cami olmalıdır.
Namazda sadece bir noksanlık veya hem noksanlık hem fazlalık olmuşsa, sehiv secdesi selâmdan önce yapılmalıdır. Meselâ namazda zamm-ı sûreyi unutup okumayan ve rükûa eğilinceye kadar hatırlamayıp ancak bundan hemen sonra hatırlayan kişi, sûreyi okumak için geri dönmez. Döndüğü takdirde namazı batıl olur. Geri dönmezse, namazı son teşehhüde kadar devam ettirir. Teşehhüdde bulunup Peygamber Efendimize salât getirir ve duâ okur! Sonra da iki sehiv secdesini yapar. Yine teşehhüdde bulunur ve salât ile duayı okumaksızın selâm verir.
Namazda sadece bir fazlalık olmuşsa, sehiv secdesi selâmdan sonra yapılır. Geciktirmek mekruh olur. Selâmdan sonra yapılması gereken sehiv secdesinin kasıtlı olarak selâmdan önce yapılması veya selâmdan sonra geciktirilmesi haramdır. Ama bu bir kasıtla yapılmışsa ne mekruhtuk, ne de haramlık söz konusu olmaz. Her iki durumda da namaz batıl olur.
Hanbeliler dediler ki: Sehiv secdesi, tekbir alarak iki secde etmektir. Bunun bu kadarında ittifak vardır. Aşağıda açıklanacak sebeplerden ötürü sehiv secdesinin selâmdan önce ve selâmdan sonra yapılması caizdir. Sehiv secdesi, selâmdan sonra yapılması gerektiği halde selâmdan önce yapılırsa, secdeden sonra ve selâmdan önce teşehhüdde bulunmak gerekir. Sehiv secdesinin selâmdan önce yapılması gerekiyorsa, kendisinden önceki teşehhüdle yetinilerek ayrıca secdeden sonra teşehhüde gerek kalmaz. Şâfiîler de bu görüştedirler. Yalnız Hanbelîler, iki durum dışında sehiv secdesinin selâmdan önce yapılmasının mutlak olarak daha faziletli olduğunu söylerler. Bu iki duruma gelince:
1. Namazda bir veya daha fazla rek’atteki noksanlıktan ötürü secde yapmak için, önce noksanlık ikmâl edilip selâm verilir. Sonra da sehiv secdesi yapılır.
2. İmam, namazdaki bir husustan ötürü şüpheye düşer, sonra da geri kalan kısmı kendi kuvvetli zannına dayanarak devam ettirirse, bu durumda sehiv secdesini selâmdan sonra yapmak daha faziletli olur. Mûcib sebepleri muhtelif olsa bile, birden fazla olan sehivler için sadece iki secde yapmak yeterli olur. Bir namazda hem selâm öncesi, hem de selâm sonrası sehiv secdesini gerektiren sebepler vukû bulursa, önceki sehiv secdesi diğerine tercih edilir.[83]