sidretül münteha
Sun 23 October 2011, 03:54 pm GMT +0200
7. Seferi Olan Kimsenin Sünnetleri Kılışı, Binek Üzerinde Namazın Kılınışı
22. Nâfî anlatıyor: Abdullah b. Ömer seferi iken farzdan ne önce ne de sonra hiç namaz kılmazdı. Yalnız gece hariç. Ayrıca o, namazını sabit yerde kıldığı gibi, gittiği yöne doğru bineği üzerinde de kılardı.[21]
23. îmanı Mâlik'ten: Duyduğuma göre Kasım b. Muhammed, Urve b. Zübeyr ve Ebû Bekir b. Abdurrahman seferî iken namazların sünnetlerini de kılıyorlardı.
Yahya naklediyor: îmam Mâlike seferî iken namazın sünnetlerinin kılınıp kılınmıyacağı soruldu. «Kılınsa da olur, kılınmasa da. Sünnetin gece veya gündüz namazının sünneti olması da fark etmez. Duyduğuma göre bazı ulema seferî iken sünnetleri de kılıyorlarmış.»
24. Nâfi anlatıyor: Abdullah b. Ömer, oğlu Ubeydullah'ın seferi iken sünnetleri de kıldığını görür, ona bir şey demezdi.
25. Abdullah b. Ömer'den: Resûlullah'ı (s.a.v.), bir merkep üzerinde yolculuk yaparken Hayber'e müteveccihen namaz kıldığını gördüm.[22]
26. Abdullah b. Ömer'den: Resûlullah (s.a.v.) seferde (yolculukta) iken binek üzerinde gittiği yöne doğru namazını kılardı.[23]
Abdullah b. Dinar: «Abdullah b. Ömer de böyle yapardı.» der.[24]
Yahya b. Said'den: Bir yolculuk esnasında Enes b. Mâlik'i gördüm. Bir merkep üzerinde namaz kılıyordu. Yönü kıbleye karşı olmadığı gibi, yüzünü bir yere koymadan ima ile rükû ve secde yapıyordu.[25]
[21] Şeybanî, 209.
[22] Müslim, Salâtu'l-Musafırîn, 6/35, Ayrıca bkz. Şeybanî, 207.
[23] Buharı, Taksîru's-Salât, 18/8; Müslim, Salâtu'l-Musafırin, 6/37.
[24] Yolculukta, kıbleye dönülmesi mümkün olmayan binek üzerinde namaz kılan kimse bineğinin gittiği yöne doğru namazını kılar, kalben de kıbleye yönelir.
tbn Sîrîn'in Enes'den rivayet ettiği hadiste şu ziyade vardır; Enes der ki: "Resûlullah'in böyle yaptığını görmeseydim, yapmazdım.»
[25] Buhari, Taksîru's-Salât, 18/10; Müslim, Salâtu'I-Musafirin, 6/41.
îbn Şîrîn *Enes yoluyla yapılan rivayette ziyade vardır: "Rasulullah'ın bunu yaptığını görmeseydim, ben de yapmazdım." Aynca bkz. Şeybanî. 205, 208.