Eslemnur
Sat 25 September 2010, 08:48 am GMT +0200
SEÇiMLE HİLÂFET
Nebî Sallallahu aleyhi ve sellemin yerine geçmek için, Hazret-i Ömer, Hazret-i Ebu Bekir Radiyallahu anhı münasip görüp, bu fikrini ileri sürdü. Bütün Medine halkı — ki, o zaman bunlar, bütün ülkenin amelen ve fiilen mümessilleri vasfını taşımakta idiler. — arasında kimse bu seçime karşı gelmedi; niçin ve ne sebeple demeden rıza ve rağbet ile, memnuniyetle bu işi karşıladılar ve Hazret-i Ebu Bekir'e biat elini uzattılar.
Hazret-i Ebu Bekir radıyallahu taalâ anh, kendisi de hayata veda edeceği sırada Hazret-i Ömer'in hakkında vasiyet etmek için ahaliyi camiye (Mescid-i Nebeviye) topladı ve halkın önünde şöyle konuştu:
"Ey halk, siz arzu ediyoruz ki, ben kendi yerime geçecek birisi hakkında size bir şeyler bildireyim, siz de ondan memnun olasınız? Allaha yemin ederim ki, bu hususta karar vermek için zihnimi çok zorladım, çok düşünüp taşındım. Kendi yakınlarımdan değil belki benimle alâkası bulunmayan Ömer ibn-i Hattab'ı size münasip gördüm. Onun benim yerime geçmesini size tavsiye ederim. Ben böyle kararlaştırdım. Siz de onu dinleyecek ve ona itaat edeceksiniz."
Bu tavsiye üzerine halk şu cevabı verdi:
"Biz de senin sözlerini duyduk ve itaat ettik."[156]
Hazret-i Ömer Radıyallahu anh da ömrünün son senesinde Hacca gittiği zaman birisinin şöyle söylediğini duydu:
"Eğer Ömer Radıyallahu anh vefat ederse, o zaman filan kimseye biat edeceğiz. Nitekim Ebu Bekir'ede biat edildiği zaman bu biat tesadüfen olmuştu. Fakat muvaffak oldu."[157]
Hazret-i Ömer Radıyallahu Taalâ anh, böyle bir konuşmaya karşı şu beyanatta bulundu:
"Halk bilmelidir ki, bazıları gâsibane bir şekilde tasallut etmeğe kalkışmak niyetindedirler."
Nitekim Medineye döner dönmez hemen bu meseleyi ele aldı, ilk hutbesinde mufassal olarak anlattı. Sakife-i Benî Sâide hadisesini nakletti. Şu noktayı da bilhassa açıkladı ki, sözü edilen hadise özel bir durumda olan bir meseledir. Hazret-i Ebu Bekir'in hilâfeti ani olarak ileri sürülmüş, halkın kendisine biat etmeleri için de ilk önce kendisinin Ebu Bekir Sıddıka biat ettiğini anlattıktan sonra bu tarihi hadise hakkında şu bilgiyi de cemaate arzetti:
"Ben eğer o zaman böyle yapmasaydım ve bu şekilde hilâfet işini halletmemiş olsaydım, bizlerle toplantıda bulunanlar o zaman meclisten kalkar giderlerdi ve ihtimal, günler ve geceler boyunca hep bu iş üzerinde münakaşa edeceklerinden bir netice de alamaz ve kimseyi de ikna edemezdik. Bu mühim işin telâfisi de pek zor olurdu. Bu iş bu şekilde bir muvaffakiyete erişti ise, bu demek değildir ki, istikbalde de hep bunu gözönünde bulundurmak icabedecektir. Sizin aranızda acaba Ebu Bekir gibi olgun ve iş bilen, makbul bir şahsiyet bulunuyor mu? Şimdi eğer sizin içinizden herhangi bir müslüman, müşavere olmaksızın bir kimseye biat yolunda elini uzatacak olursa, biat edecek olan da, biat edilecek kimse de, her İkisi de kendilerinin katledilmelerini hazırlamış olacaklardır."[158]
Hazret-i Ömer Radıyallahu Taalâ anh, kendisinin teşrih ettiği bu kaideye istinaden vefat edeceği sırada, halifelik meselesinin halledilmesi için bir seçim meclisi kurulmasını emretti ve buyurdu ki:
"Her kim, müslümanlarla müşavere olmaksızın kendisini emir kılmak isterse ve bu yolda çalışmağa girişirse, onu öldürünüz."
Yine bu kaideye istinaden kendi oğlunu halife olmaktan men etti. Bunun sebebi de halifeliğin bir nevi irsî şekle girme ihtimalini önlemek idi.[159]
Bu seçim meclisi altı kişiden ibaretti. Bu meclisin üyeleri Hazret-i Ömer'e göre İslâm Ümmeti arasında en makbul ve en sevilmiş ve en güvenilir kişiler idi.
Bu meclis işe girişti. Çalışmaya başladı. Kendi azalarından biri olan ve herkes tarafından da güvenilen Hazreti Abdurrahman İbn-i Avf Radıyallahu Taalâ anhı bu işle vazifelendirdi. Hazret-i Abdurrahman İbn-i Avf arayacak tarayacak ve çalışacak, nihayet kimin halife olacağını tesbit edip, onu ileri sürecekti. Bu muhterem sahabi işe girişti. Halk ile temas etti. Cemiyetin fikrini ve temayülünü yokladı. Acaba halk kimin halife olmasını istiyor ve kime daha çok güveniyordu? Hattâ Hac'dan dönmekte olan kafileler de gereken temasa geçti. Nihayet halkın fikirlerinden şu neticeyi çıkardı: Halk ekseriyetle Hazret-i Osman Radıyallahu Taalâ anh'a daha fazla itimat gösteriyordu.[160] Bu esas üzerine Hazreti Osman da halifeliğe seçildi. Müslümanların umumî toplantısında da kendisine biat edildi.
Hazret-i Osman şehid olduktan sonra, halkın bir kısmı Hazret-i Ali'yi halife seçmek için uğraşıyordu. O zaman Hazret-i Ali bu zümreye şu sözleri söyledi:
"Bu iş size düşmediği gibi böyle bir şey de yapamazsınız. Bu salahiyet size verilmemiştir. Bu, Şûra Ehli ile Bedr ehlinin yapacağı bir iştir. Ne zaman Şûra Ehli ile Bedr ehli, birini halife yapmak isterlerse, o kimse halife olacaktır. Şimdi hep birlikte toplanalım da bu iş üzerinde düşünüp, konuşalım.[161]
Taberînin rivayetine göre, Hazret-i Ali şu şekilde beyan buyurmuştu:
"Bana biat etmek gizliden gizliye olamaz, bu müslümanların rızasına bağlı bir iştir. Onların rızası olması lâzımdır."[162]
Hazret-i Ali'nin vefatından biraz önce, halk kendisine şu suali sormuştu: Acaba biz, Zat-ı Hilafetpenahilerinin büyük mahdumları Hazret-i Hasan'a biat edelim mi? Dediler. Zat-ı Hilafetpenahileri de onlara şu cevabı vermişti:
"Ben size ne böyle yapınız ne de böyle bir şey yapmayınız diyebilirim. Siz kendiniz işin daha iyisini bilirsiniz."
Zat-ı Hilafetpenahileri hayatlarının son demlerine doğru, mahdumlarına son vasiyetlerini söylerken bir şahıs şöyle bir sual sordu: Ya Emirel Müminin, neden kendinize bir veliahd (yerine geçecek kimse) tayin buyur muyorsunuz?
Bu suale de şu cevabı verdiler:
"Ben de müslümanları Resulullah Sallallahu aleyhi ve sellem'in bıraktığı vaziyette bırakmak istiyorum."
Bu hadiselerden ve bu vak'alardan açıkça anlaşılıyor ki, Hilâfet meselesine ait, Dört Örnek Halifenin ve Ashâb-ı Resulullah Sallallahu aleyhi ve sellem'in müttefik olarak düşünceleri şu olmuştur ki, bu hilâfet mansıbı, bir seçim mansıbıdır. Müslümanlar, toplanacak birbirleriyle müşaverede bulunacak ve serbestçe, rızaları ile aralarında birini seçeceklerdir. Bu işte soy veya kuvvet ve zor kullanılarak, kendini atamayla iş başına gelmek ve emirlik elde etmek Hülâfa-i Raşidîn ve Sahabeyi Kiramın düşüncelerine göre, doğru değildir.