neslinur
Thu 29 July 2010, 05:16 am GMT +0200
Savaşta Kadınlar, Çocuklar, Din Adamları ve Yaşlılar Öldürülmez
îslam hiçbir zaman soykırımına cevaz vermez. Çünkü amaç şu ırkı, bu ırkı yok edip Öldürmek, ülkelerim veya bulundukları bölgeleri coğrafyadan silmek değil, onların iman ve irfanlarını belli düzeye getirip ırkçılık duygularım çok geri plana itmek ve tesirsiz kılmaktır. Hak din çerçevesinde dini duygular kuvvetlendikçe ırkî duygular zayıflar. Bu ters orantı tarih boyunca hep böyle olmuştur.
Resûlüllah (a.s.) Efendimiz, Selman el-Farisi'ye ırkçılık açısından sataşan Sa'd b. Ebi Vakkas'ı çağırarak üzüntüsünü belirtmiş ve: "Selman bendendir, Selman Ehl-i Beytim dendir" buyurarak islam'ın her yanı ve yönüyle ırkçılığın karşısında olduğunu bildirmiş ve Arap olmayan Selman'ı kendi ev halkından biri olarak ilan etmiştir.
Bunun içindir ki, gerek Resûlüllah (a.s.) Efendimiz zamanında, gerekse dört halife döneminde hiçbir zaman ırkçılığa prim verilmemiş ve islam'a giren Arap ile Acem arasında bir fark gözetilmemiştir.
Sonra bu yüksek ve birleştirici duygu ve kültür, esas ve prensip Emeviler devrinde uygulanmaz olmuş, ırkçılık ruhu hortlamaya başlamış ve bu yüzden Emeviler, Arap olmayan müslim, gayr-i müslim tebaya "mevali" yani hürriyetlerine kavuşturulmuş köleler demişlerdir.
Abbasiler devrinde bu zihniyete son verilmiş ve İslam kardeşliği yeniden ihya edilerek ırkçılıkla ilgili kapılar kapatılmıştır.
Konuya bu açıdan bakınca, Resûlüllah (a.s.) Efendimiz'in savaşlarda kadınların, çocukların, mabede kendini vermiş din adamlarının ve savaşacak durumda olmayan yaşlıların öldürülmesini niçin yasakladığı kendiliğinden anlaşılmaktadır. İslam sınıf farkını kaldıran, Allah'a, Peygamberine ve Ahiret'e iman eden herkesi kardeş kabul eden, birleştirici, kaynaştırıcı ve bütünleştirici bir dindir. O bakımdan son dindir ve cihanşümuldur...
Hatta Vakidi'nin Fütuhu'ş-Şam adlı eserinde, Hz. Ömer (r.a) m hilafet yıllarında İslam orduları Şam dolaylarında Bizans'a karşı koyup serhadleri güven altına almaya çalışırken bir yandan da Şam ve dolaylan fethediliyordu. Ancak İslam ordusunun girdiği her belde, kasaba ve köyde halkın korku ve endişesi bir anda güvene dönüşüyor, Bizans askerlerinin işlediği cinayet ve kötülüklerden hiç birinin İslam'da yeri olmadığını görünce son dine hayranlık duyarak İslam'a girmekte tereddüt bile etmiyorlardı. Iyaz b. Ganem kumandasında olan askerler Şam'a girip fütuhatı başarıyla sonuçlandırma gayreti içindeyken kadınlar korkularından ağlıyor ve başlarına ne felaketlerin geleceğini hesaplayarak saçlarını yoluyorlardı. Derken Iyaz b. Ganem ve etrafındaki askerlerle karşılaşıyorlar. Çeşmeden su almak isteyen bu kadınlar bir anda korkudan ellerindeki boş kaplar yere düşüyor ve kendilerinden geçer gibi oluyorlar. Kumandan lyaz onların bu halini görünce şöyle sesleniyor: "Bizler Allah'a ve son peygamber Hz. Muhammed'e iman eden bir orduyuz. Amacımız sizi kahretmek, esir alıp kullanmak değil, sizi gerçek hürriyete kavuşturmak, namus, iffet ve şerefinizi korumaktır. Üzülmeyin ve korkmayın. Hiçbir Müslüman asker sizin kılınıza dokunmayacak ve sizi asla rahatsız etmiyecektir. Bizim Peygamberimiz, iman, irfan ve ahlakımız bize bunu emretmektedir" deyince kadınlar rahatladılar ve sularını doldurup evlerine dönünce kocalarına, kardeşlerine, yakınlarına: "Ne duruyorsunuz? Bu gelen İslam ordusu Bizans askerleri gibi hayasız, namussuz, yağmacı, haysiyet kırıcı değillerdir. Biz kadınları görünce yüzlerini çevirip bize dikkatle bakmaktan bile sakınan bu insanlar.gibi neden dindar ve ahlaklı olmayalım?..."
Ancak kadınlar savaşa katılır, din adamları mabedi bırakıp cepheye elinde silahla savaşa iştirak ederse, o takdirde düşman ordusuyla çarpışma halinde bunlardan da öldürülenler olabilir. Bu bir istisna teşkil eder. [91]
Konuyla İlgili Hadisler
Yapılan rivayete göre, ashabdan îbn Ömer (r.a.) şu bilgiyi vermiştir: "Resûlüllah (a.s.) Efendimizin yaptığı savaşlardan birinde öldürülmüş bir kadın cesedine raslandı. Bunun üzerine -Resû-lüllah (a.s.) Efendimiz kadınların ve çocukların öldürülmesini yasakladı." [92]
Riyah (veya Ribah) b. RebV (r.a.) den yapılan rivayete göre, adı geçen zat, Resûlüllah (a.s.) Efendimizle beraber bir savaşa çıkıyor. Öncü kuvvet olarak da Halid b. Velid (r.a.) bulunuyordu. Riyah (Ribah) ve diğer ashab arkadan öncü kuvveti takip ederken öncü kuvvet tarafından öldürülmüş bir kadın cesedine rastladılar. Durup o kadına baktılar ve hılkatmdan dolayı hayret ettiler. Derken Resûlüllah (a.s.) Efendimiz arkadan gelip onlara ulaştı. Onlar da geri çekilip açıldılar. Resûlüllah (a.s.) bineği üzerinde durup o kadına (üzüntüyle) baktı ve şöyle buyurdu: "Bunun savaşır bir kişi olduğunu sanmıyorum." Sonra yamndakilerden_ birine şu emri verdi: "Derhal git Halid'e yetiş ve ona de ki: "Ücretle tutulmuş geri hizmet için getirilmiş kişileri ve çocukları öldürmesinler." [93]
Enes'den yapılan rivayete göre Rasulüllah Efendimiz şöyle buyurmuştur: "Haydi Allah'ın ismiyle, O'nun yardımıyla ve Resûlüllah (a.s.) milleti (dini) üzere yola çıkınız. İyice yaşlanmış kişileri, küçük çocukları ve kadınları öldürmeyin. Ganimet malını aşırmayın. Topladığınız, elde ettiğiniz ganimetleri bir araya getirin. İslah edici olun ve iyilikte bulunun. Çünkü gerçekten Cen-ab-ı Hak iyilikte bulunanları sever." [94]
Ibn Abbas (r.a.) dan yapılan rivayete göre, adı geçen şöyle demiştir:
"Resûlüllah (a.s.) Efendimiz askerlerini bir tarafa gönderdiğinde şöyle buyururdu: "Şanı Yüce Allah'ın ismiyle yola çıkın, Allah yolunda Allah'ı inkar edenlerle savaşıp vuruşun. Haksızlık, acımasızlık, ahde, anlaşmaya vefasızlık etmeyin. Ganimet malından aşırmayın. Diri bir kimseyi hedef alıp delik deşik etmeyin, insanların organlarını kesmeyin, bu tür azapta bulunmayın ve bir de çocukları, kendilerini mabede Vermiş (rahip, rahibe ve benzeri) kişileri öldürmeyin." [95]
îbn Kâb b. Malik'den yapılan rivayete göre, Peygamber (a.s.) Efendimiz Hayber'e İbn Ebi Hukayka'y* öldürmeye (asker) gönder ince onları kadınları ve çocukları öldürmekten men'etti. [96]
el-Esved b. Serî' (r.a.) den yapılan rivayete göre, Resûlüllah (a.s.) Efendimiz şöyle buyurmuştur: "Savaşta çocukları öldürmeyin." Bunun üzerine ashab: 'Ya Resûlüllah! Onlar müşriklerin evladı değiller midir?" denince Efendimiz onlara şöyle uyarıda bulundu: "Sizin hayırlılarınız ve seçkinleriniz de müşriklerin evladı değiller midir? [97]
İlim Adamlarının Tesbit ve İstidlalleri
îlim adamları ve müctehid imamların bu konuda görüşleri şöyledir: Kadınlar ve din adamları ellerine silah alıp îslam'a karşı bir vuruşmaya yönelmedikleri takdirde öldürülmezler. Eli silah tutup cephede savaşan ve fakat henüz ergin olmayan çocuklar ise imkânlar elverdiği, ortamın müsait bulunduğu Ölçüde öldürülmeyip korkutulurlar. Tehlikeli bir duruma geldikleri takdirde öldürülürler. Eline silah almayıp cephe gerisinde bulunan kadınlar ve çocuklar öldürülmezler. Müslümanlar üstünlük sağladıkları takdirde onları esir edinirler.
Kendini mabede ve ibadete veren adamları -genç olsunlar, yaşlı olsunlar- cepheye silahla gelip savaşmadıkları takdirde öldürülmezler ve ibadetlerine engel de olunmaz. [98]
Hadislerin Tahlilleri ve Rivayetleri
97 No'lu îbn Ömer (r.a.) hadisi sahih olup istidlale salihtir. Hadis, savaşlarda kadın ve çocukların öldürülmesinin caiz olmadığına delalet etmektedir. Buradaki nehiy, yani yasak vücup ifade ettiğinden, sözü edilen iki zayıfı öldürmek tahrimen mekruh olmuş oluyor.
98 No'lu Ribah (veya Riyah) hadisi üzerinde Buhari durmuş ve isinin (y) ile değil (b) ile başladığının daha sahih olçhığunu belirtmiştir.
îlim adamlarının çoğu bu hadisle de istidlal etmişlerdir. Zira bunu destekler anlamda birkaç sahih hadis daha bulunuyor.
Savaşta ücretle geri hizmetlerde iş gördürülen, kadın, köle ve benzeri eli silah tutmayan kimse için "asif' denilmiştir. Böylece Resûlüllah (a.s.) Halid b. Velid'e (r.a.) verdiği emirde vücup ifade etmekte ve geri hizmette çalıştırılanların ve bir de çocukların öldürülmem esiyle ilgili kesin bir hüküm taşımaktadır.
99 No'lu Enes hadisinin isnadında Halid b. Fizr bulunuyor. Bunun zayıf olduğunu söyleyenler olmuşsa da, bazı hadisçilere göre rivayetinde bir beis yoktur. [99]
100 No'lu îbn Abbas hadisinin isnadında İbrahim b. İsmail b. Ebi Habibe bulunuyor. Hadisçilerin çoğuna göre bu zat zayıftır. Ancak Ahmed b. Hanbel onun sika (güvenilir) olduğunu belirtmiş ve rivayetini kendi Müsned'ine almıştır. [100]
Aynı zamanda bu hadisi destekler anlamda sahih rivayet bulunuyor. O bakımdan istidlal edilmesinde bir sakınca görülmemiştir.
101 No'lu İbn Kab hadisini aynı zamanda İsmail kendi Müstahrac'mda tahric etmiş ve Ebu Davud, İbn Hibban da onu Zühri'den murselen nakletmişierdir.
Mecmeu'z-Zevaid'de İse bu hadisin Ahmed b. Hanbel tesbitiyle yapılan rivayetinde yer alan ricalin hepsi rical-i sahihtir denilmektedir. O bakımdan hadis istidlale saîihtir denebilir. :
îbn Abbas hadisiyle eli silah tutup savaşacak durumda olan her müslümanm gerektiğinde savaşa çıkmasının farz olduğu istidlal edilmiş ve savaşta aşağıdakilerin yasaklanıp haram kılındığı belirlenmiştir:
a) Gadretmek, yani verilen sözü, yapılan anlaşmayı bozmak, ahde vefa etmeyip haksız bir yol seçmek,
b) Ganimet malını aşırmak,
c) İnsan dahil bir canlıyı hedef alıp vücudunu parçalamak, organ-' îarını kesmek,
d) Çocukları öldürmek.
e) Kendini mabede veren din adamlarını öldürüp mamur yerleri yıkmak yasaklanmıştır.
Kab b. Malik hadisi, İbn Ömer hadisiyle birleşmekte ve savaşlarda iki sınıf insanın öldürülmesinin yasaklandığına delalet etmektedirler.
102 No'lu el-Esved hadisinin ricalinin hepsi rical-i sahihtir. Diğer hadislerle desteklenmekte ve savaşta çocukların öldürülmesinin caiz olmadığına delalet etmektedir. [101]
Bu bapta Beyhaki, Hz. Ali'nin (r.a.) İbn Abbas hadisinin bir benzerini rivayet etmiştir. îbn Ebi Hatim de el-Ilel'de Cerir'den bu anlamda bir hadis nakletmiş bulunuyor.
Diğer yandan Tirmizi ve Ahmed'in Semure'den yaptıkları ve sahih kabul ettikleri hadiste ise şöyle buyurulmuştur: "Müşriklerin şeyhlerini öldürünüz, sakalı bitmedik gençlerini diri bırakınız!.." [102]
Nitekim bu baptaki hadislerin hepsini dikkate alan İmam Malik ve İmam Evzai'ye göre, hiçbir durumda kadınlar ve çocuklar öldürülmezler. Hatta düşman tarafı kadınları ve çocukları siper edinerek savaşsalar bile bu iki sınıfa dokunulmaz. Bunun gibi kafirler kadın ve çocuklarla birlikte bir kalede veya gemide yer alıp o şekilde savaşı sürdürmek isteseler, Müslümanların o kale ve gemiyi yakmaları veya silah atıp içindekileri öldürmeleri caiz olmaz.
Rey tarafdarları ile İmam Şafiî'ye göre, kadınlar silah alıp bilfiil savaşa katılırlarsa, o takdirde öldürülmeleri caizdir.
Bu müctehidler daha çok şu rivayetle de istidlal etmişlerdir:
Peygamber (a.s.) Efendimiz Huneyn Savaşında öldürülmüş bir kadına rasladı ve sordu: "Bunu kim öldürdü?" Bir adam: "Onu ben öldürdüm. Sebebine gelince, zafer bizden yana tecelli ettiğinde bu kadını ganimet olarak yakalayıp arkama takıp getirirken bir ara Müslümanların hezimete uğradığını görünce kılıcımın kabzesine eğilip çekti ve beni öldürmek istedi. Bunun üzerine onu öldürmek zorunda kaldım."
Bu cevap üzerine Peygamber (a.s.) Efendimiz o adama: "Neden öyle yaptın, onu öldürmemeliydin" demedi. [103]
99 No'lu Enes hadisinde "şeyh-i faniyi Öldürmeyin" buyurulurken Tirmizi ve İmam Ahmed'in Semure'den rivayet ettikleri sahih hadiste "müşriklerin şeyhlerini öldürünüz" ibaresi yer almaktadır. İlk nazarda iki rivayet arasında bir tezad göze çarpıyorsa da aslında hiçbir tezad sözkonusu değildir. Zira Enes hadisinde "şeyh-i fani" derken, iyice yaşlanmış, eli ayağı tutmaz olup bir köşeye çekilip kendi haline bırakılmış çok yaşlı kişi kasdedilmiştir. Semure hadisinde ise, mutlak bir ifadeyle "şeyhler" denilirken, fazla yaşlılar değil, topluma akıl veren, umur bilir tecrübeli kişler kasdedilmiştir.
Unutmayalım ki, "şeyh" ismi Arapça'da üç manaya delalet eder ve yer aldığı cümle ve bağlı bulunduğu konuya göre o üç manadan biriyle m anal andırılır:
a) Uzman ilim adamları,
b) Tecrübeli, güngörmüş kabile başkanları,
c) Çok yaşlanıp iş hayatından çekilenler..
Nitekim Resûlüllah (a.s.) Efendimiz Huneyn Savaşı'nı tamamladıktan sonra ashabdan Ebu Amir'i Evtas'taki askerler üzerine gönderdi. Evtas'ta yüz kadar savaşçı müşrik toplanarak yaşlı tecrübeli Düreyd b. Samt'ten bilgi alıyor ve savaş taktiğini öğreniyorlardı. Ebu Amir onları kuşattı ve onları tahrik eden yaşlı Düreyd'i öldürdü. Böylece o yüz kişi de dağılıp kaçtı. Ebu Amir (r.a.) dönüp durumu Resûlüllah (a.s.) arzetti ve Düreyd'i öldürdüğünü söyledi. Resûlüllah'a (a.s.) Efendimiz hiçbir şey söylemedi ve böylece Ebu Amir'in bir yaşlıyı öldürdüğünü tasvip buyurdu. [104]
Resûlüllah (a.s.) savaşta kimlerin öldürülmesinin caiz, kimlerin caiz olmadığını net biçimde açıklaması ve savaşa çıkan birliklere her defasında bu emri vermesi, İslam'ın adil bir savaş taktiği uyguladığını masum insanları öldürmekten mutlaka kaçındığını ve özellikle de kendilerini mabede verip ibadetle, din işleriyle meşgul olan din adamlarını siyanet ettiğini koruduğunu göstermektedir.
Ne yazık ki, Müslümanlar aynı ölçüde veya ona yakın anlamda adil bir savaş anlayışını ve uygulamasını kitap ehlinden hiçbir zaman görememiş ve her fırsatta kitap ehlinin çok zalimve hunhar saldırılarına maruz kalmıştır. Haçlı seferlerini tertipleyen kilise islam'ın adil savaş taktiğinin tam aksine bir yol izlemiş ve girdikleri İslam ülkelerinde kadın, çocuk, yaşlı demeden herkesi öldürmekten namusa tecavüzde bulunmaktan derin zevk duymuşlardır.
Bunun gibi iki gözünde'n arızalı, sakat, topal, hasta ve benzeri kişilere dokunmanın, onları öldürmenin yasaklandığı da sahih rivayetler ve uygulamalarla sabit olmuştur. [105]
Çıkarılan Hükümler
1- Gerek kitap ehli olmayan müşriklerle, gerekse kitap ehli olan Yahudi ve Hırıstiyanlarla yapılacak savaşlarda bilfiil ön cephede savaşa katılmayan, geri hizmetlerde yer alan kadınları öldürmek caiz değildir.
2- Ergin olmayan çocuklar, savaşa katılsalar bile öldürülmez. Bunları öldürmek de tahrimen mekruh sayılmıştır.
3- Savaşa katılmayan, yaşlılıktan dolayı evinde oturan kişileri de öldürmek caiz değildir.
4- Savaşta geri hizmetlerde istihdam edilen köle, esir, kadın ve benzeri kişiler de fazla bir tehlike oluşturmadıkları takdirde öldürülmezler.
5- Kendilerini mabede ve ibadete veren, eline silah alıp savaşa katılmayan din adamlarını da öldürmek tahrimen mekruhtur.
6- Geri planda yer alıp savaş planını hazırlayan ve askerleri durmadan tahrik ve teşvik edip müslümanlar üzerine saldırtan yaşlı kişiler Öldürülür.
Cenab-ı Hak Kur'an-ı Kerim'de şöyle buyurmaktadır: "Ve eğer verdikleri sözden sonra yeminlerini bozar da dininize dil uzatıp saldırırlarsa, o takdirde küfrün ileri gelen (söz sahibi) elebaşlarıyla savaşın." [106]
Ayette geçen "eimme" birkaç manaya delalet eden bir kavrara özelliğindedir:
a) Askeri sevk-u idare eden kumandanlar,
b) Savaş planını hazırlayan kurmaylar,
c) Savaş tecrübesi olup askerle birlikte savaşa katılan yaşlılar,
d) Kabile reisleri ve söz sahipleri... [107]
îslam hiçbir zaman soykırımına cevaz vermez. Çünkü amaç şu ırkı, bu ırkı yok edip Öldürmek, ülkelerim veya bulundukları bölgeleri coğrafyadan silmek değil, onların iman ve irfanlarını belli düzeye getirip ırkçılık duygularım çok geri plana itmek ve tesirsiz kılmaktır. Hak din çerçevesinde dini duygular kuvvetlendikçe ırkî duygular zayıflar. Bu ters orantı tarih boyunca hep böyle olmuştur.
Resûlüllah (a.s.) Efendimiz, Selman el-Farisi'ye ırkçılık açısından sataşan Sa'd b. Ebi Vakkas'ı çağırarak üzüntüsünü belirtmiş ve: "Selman bendendir, Selman Ehl-i Beytim dendir" buyurarak islam'ın her yanı ve yönüyle ırkçılığın karşısında olduğunu bildirmiş ve Arap olmayan Selman'ı kendi ev halkından biri olarak ilan etmiştir.
Bunun içindir ki, gerek Resûlüllah (a.s.) Efendimiz zamanında, gerekse dört halife döneminde hiçbir zaman ırkçılığa prim verilmemiş ve islam'a giren Arap ile Acem arasında bir fark gözetilmemiştir.
Sonra bu yüksek ve birleştirici duygu ve kültür, esas ve prensip Emeviler devrinde uygulanmaz olmuş, ırkçılık ruhu hortlamaya başlamış ve bu yüzden Emeviler, Arap olmayan müslim, gayr-i müslim tebaya "mevali" yani hürriyetlerine kavuşturulmuş köleler demişlerdir.
Abbasiler devrinde bu zihniyete son verilmiş ve İslam kardeşliği yeniden ihya edilerek ırkçılıkla ilgili kapılar kapatılmıştır.
Konuya bu açıdan bakınca, Resûlüllah (a.s.) Efendimiz'in savaşlarda kadınların, çocukların, mabede kendini vermiş din adamlarının ve savaşacak durumda olmayan yaşlıların öldürülmesini niçin yasakladığı kendiliğinden anlaşılmaktadır. İslam sınıf farkını kaldıran, Allah'a, Peygamberine ve Ahiret'e iman eden herkesi kardeş kabul eden, birleştirici, kaynaştırıcı ve bütünleştirici bir dindir. O bakımdan son dindir ve cihanşümuldur...
Hatta Vakidi'nin Fütuhu'ş-Şam adlı eserinde, Hz. Ömer (r.a) m hilafet yıllarında İslam orduları Şam dolaylarında Bizans'a karşı koyup serhadleri güven altına almaya çalışırken bir yandan da Şam ve dolaylan fethediliyordu. Ancak İslam ordusunun girdiği her belde, kasaba ve köyde halkın korku ve endişesi bir anda güvene dönüşüyor, Bizans askerlerinin işlediği cinayet ve kötülüklerden hiç birinin İslam'da yeri olmadığını görünce son dine hayranlık duyarak İslam'a girmekte tereddüt bile etmiyorlardı. Iyaz b. Ganem kumandasında olan askerler Şam'a girip fütuhatı başarıyla sonuçlandırma gayreti içindeyken kadınlar korkularından ağlıyor ve başlarına ne felaketlerin geleceğini hesaplayarak saçlarını yoluyorlardı. Derken Iyaz b. Ganem ve etrafındaki askerlerle karşılaşıyorlar. Çeşmeden su almak isteyen bu kadınlar bir anda korkudan ellerindeki boş kaplar yere düşüyor ve kendilerinden geçer gibi oluyorlar. Kumandan lyaz onların bu halini görünce şöyle sesleniyor: "Bizler Allah'a ve son peygamber Hz. Muhammed'e iman eden bir orduyuz. Amacımız sizi kahretmek, esir alıp kullanmak değil, sizi gerçek hürriyete kavuşturmak, namus, iffet ve şerefinizi korumaktır. Üzülmeyin ve korkmayın. Hiçbir Müslüman asker sizin kılınıza dokunmayacak ve sizi asla rahatsız etmiyecektir. Bizim Peygamberimiz, iman, irfan ve ahlakımız bize bunu emretmektedir" deyince kadınlar rahatladılar ve sularını doldurup evlerine dönünce kocalarına, kardeşlerine, yakınlarına: "Ne duruyorsunuz? Bu gelen İslam ordusu Bizans askerleri gibi hayasız, namussuz, yağmacı, haysiyet kırıcı değillerdir. Biz kadınları görünce yüzlerini çevirip bize dikkatle bakmaktan bile sakınan bu insanlar.gibi neden dindar ve ahlaklı olmayalım?..."
Ancak kadınlar savaşa katılır, din adamları mabedi bırakıp cepheye elinde silahla savaşa iştirak ederse, o takdirde düşman ordusuyla çarpışma halinde bunlardan da öldürülenler olabilir. Bu bir istisna teşkil eder. [91]
Konuyla İlgili Hadisler
Yapılan rivayete göre, ashabdan îbn Ömer (r.a.) şu bilgiyi vermiştir: "Resûlüllah (a.s.) Efendimizin yaptığı savaşlardan birinde öldürülmüş bir kadın cesedine raslandı. Bunun üzerine -Resû-lüllah (a.s.) Efendimiz kadınların ve çocukların öldürülmesini yasakladı." [92]
Riyah (veya Ribah) b. RebV (r.a.) den yapılan rivayete göre, adı geçen zat, Resûlüllah (a.s.) Efendimizle beraber bir savaşa çıkıyor. Öncü kuvvet olarak da Halid b. Velid (r.a.) bulunuyordu. Riyah (Ribah) ve diğer ashab arkadan öncü kuvveti takip ederken öncü kuvvet tarafından öldürülmüş bir kadın cesedine rastladılar. Durup o kadına baktılar ve hılkatmdan dolayı hayret ettiler. Derken Resûlüllah (a.s.) Efendimiz arkadan gelip onlara ulaştı. Onlar da geri çekilip açıldılar. Resûlüllah (a.s.) bineği üzerinde durup o kadına (üzüntüyle) baktı ve şöyle buyurdu: "Bunun savaşır bir kişi olduğunu sanmıyorum." Sonra yamndakilerden_ birine şu emri verdi: "Derhal git Halid'e yetiş ve ona de ki: "Ücretle tutulmuş geri hizmet için getirilmiş kişileri ve çocukları öldürmesinler." [93]
Enes'den yapılan rivayete göre Rasulüllah Efendimiz şöyle buyurmuştur: "Haydi Allah'ın ismiyle, O'nun yardımıyla ve Resûlüllah (a.s.) milleti (dini) üzere yola çıkınız. İyice yaşlanmış kişileri, küçük çocukları ve kadınları öldürmeyin. Ganimet malını aşırmayın. Topladığınız, elde ettiğiniz ganimetleri bir araya getirin. İslah edici olun ve iyilikte bulunun. Çünkü gerçekten Cen-ab-ı Hak iyilikte bulunanları sever." [94]
Ibn Abbas (r.a.) dan yapılan rivayete göre, adı geçen şöyle demiştir:
"Resûlüllah (a.s.) Efendimiz askerlerini bir tarafa gönderdiğinde şöyle buyururdu: "Şanı Yüce Allah'ın ismiyle yola çıkın, Allah yolunda Allah'ı inkar edenlerle savaşıp vuruşun. Haksızlık, acımasızlık, ahde, anlaşmaya vefasızlık etmeyin. Ganimet malından aşırmayın. Diri bir kimseyi hedef alıp delik deşik etmeyin, insanların organlarını kesmeyin, bu tür azapta bulunmayın ve bir de çocukları, kendilerini mabede Vermiş (rahip, rahibe ve benzeri) kişileri öldürmeyin." [95]
îbn Kâb b. Malik'den yapılan rivayete göre, Peygamber (a.s.) Efendimiz Hayber'e İbn Ebi Hukayka'y* öldürmeye (asker) gönder ince onları kadınları ve çocukları öldürmekten men'etti. [96]
el-Esved b. Serî' (r.a.) den yapılan rivayete göre, Resûlüllah (a.s.) Efendimiz şöyle buyurmuştur: "Savaşta çocukları öldürmeyin." Bunun üzerine ashab: 'Ya Resûlüllah! Onlar müşriklerin evladı değiller midir?" denince Efendimiz onlara şöyle uyarıda bulundu: "Sizin hayırlılarınız ve seçkinleriniz de müşriklerin evladı değiller midir? [97]
İlim Adamlarının Tesbit ve İstidlalleri
îlim adamları ve müctehid imamların bu konuda görüşleri şöyledir: Kadınlar ve din adamları ellerine silah alıp îslam'a karşı bir vuruşmaya yönelmedikleri takdirde öldürülmezler. Eli silah tutup cephede savaşan ve fakat henüz ergin olmayan çocuklar ise imkânlar elverdiği, ortamın müsait bulunduğu Ölçüde öldürülmeyip korkutulurlar. Tehlikeli bir duruma geldikleri takdirde öldürülürler. Eline silah almayıp cephe gerisinde bulunan kadınlar ve çocuklar öldürülmezler. Müslümanlar üstünlük sağladıkları takdirde onları esir edinirler.
Kendini mabede ve ibadete veren adamları -genç olsunlar, yaşlı olsunlar- cepheye silahla gelip savaşmadıkları takdirde öldürülmezler ve ibadetlerine engel de olunmaz. [98]
Hadislerin Tahlilleri ve Rivayetleri
97 No'lu îbn Ömer (r.a.) hadisi sahih olup istidlale salihtir. Hadis, savaşlarda kadın ve çocukların öldürülmesinin caiz olmadığına delalet etmektedir. Buradaki nehiy, yani yasak vücup ifade ettiğinden, sözü edilen iki zayıfı öldürmek tahrimen mekruh olmuş oluyor.
98 No'lu Ribah (veya Riyah) hadisi üzerinde Buhari durmuş ve isinin (y) ile değil (b) ile başladığının daha sahih olçhığunu belirtmiştir.
îlim adamlarının çoğu bu hadisle de istidlal etmişlerdir. Zira bunu destekler anlamda birkaç sahih hadis daha bulunuyor.
Savaşta ücretle geri hizmetlerde iş gördürülen, kadın, köle ve benzeri eli silah tutmayan kimse için "asif' denilmiştir. Böylece Resûlüllah (a.s.) Halid b. Velid'e (r.a.) verdiği emirde vücup ifade etmekte ve geri hizmette çalıştırılanların ve bir de çocukların öldürülmem esiyle ilgili kesin bir hüküm taşımaktadır.
99 No'lu Enes hadisinin isnadında Halid b. Fizr bulunuyor. Bunun zayıf olduğunu söyleyenler olmuşsa da, bazı hadisçilere göre rivayetinde bir beis yoktur. [99]
100 No'lu îbn Abbas hadisinin isnadında İbrahim b. İsmail b. Ebi Habibe bulunuyor. Hadisçilerin çoğuna göre bu zat zayıftır. Ancak Ahmed b. Hanbel onun sika (güvenilir) olduğunu belirtmiş ve rivayetini kendi Müsned'ine almıştır. [100]
Aynı zamanda bu hadisi destekler anlamda sahih rivayet bulunuyor. O bakımdan istidlal edilmesinde bir sakınca görülmemiştir.
101 No'lu İbn Kab hadisini aynı zamanda İsmail kendi Müstahrac'mda tahric etmiş ve Ebu Davud, İbn Hibban da onu Zühri'den murselen nakletmişierdir.
Mecmeu'z-Zevaid'de İse bu hadisin Ahmed b. Hanbel tesbitiyle yapılan rivayetinde yer alan ricalin hepsi rical-i sahihtir denilmektedir. O bakımdan hadis istidlale saîihtir denebilir. :
îbn Abbas hadisiyle eli silah tutup savaşacak durumda olan her müslümanm gerektiğinde savaşa çıkmasının farz olduğu istidlal edilmiş ve savaşta aşağıdakilerin yasaklanıp haram kılındığı belirlenmiştir:
a) Gadretmek, yani verilen sözü, yapılan anlaşmayı bozmak, ahde vefa etmeyip haksız bir yol seçmek,
b) Ganimet malını aşırmak,
c) İnsan dahil bir canlıyı hedef alıp vücudunu parçalamak, organ-' îarını kesmek,
d) Çocukları öldürmek.
e) Kendini mabede veren din adamlarını öldürüp mamur yerleri yıkmak yasaklanmıştır.
Kab b. Malik hadisi, İbn Ömer hadisiyle birleşmekte ve savaşlarda iki sınıf insanın öldürülmesinin yasaklandığına delalet etmektedirler.
102 No'lu el-Esved hadisinin ricalinin hepsi rical-i sahihtir. Diğer hadislerle desteklenmekte ve savaşta çocukların öldürülmesinin caiz olmadığına delalet etmektedir. [101]
Bu bapta Beyhaki, Hz. Ali'nin (r.a.) İbn Abbas hadisinin bir benzerini rivayet etmiştir. îbn Ebi Hatim de el-Ilel'de Cerir'den bu anlamda bir hadis nakletmiş bulunuyor.
Diğer yandan Tirmizi ve Ahmed'in Semure'den yaptıkları ve sahih kabul ettikleri hadiste ise şöyle buyurulmuştur: "Müşriklerin şeyhlerini öldürünüz, sakalı bitmedik gençlerini diri bırakınız!.." [102]
Nitekim bu baptaki hadislerin hepsini dikkate alan İmam Malik ve İmam Evzai'ye göre, hiçbir durumda kadınlar ve çocuklar öldürülmezler. Hatta düşman tarafı kadınları ve çocukları siper edinerek savaşsalar bile bu iki sınıfa dokunulmaz. Bunun gibi kafirler kadın ve çocuklarla birlikte bir kalede veya gemide yer alıp o şekilde savaşı sürdürmek isteseler, Müslümanların o kale ve gemiyi yakmaları veya silah atıp içindekileri öldürmeleri caiz olmaz.
Rey tarafdarları ile İmam Şafiî'ye göre, kadınlar silah alıp bilfiil savaşa katılırlarsa, o takdirde öldürülmeleri caizdir.
Bu müctehidler daha çok şu rivayetle de istidlal etmişlerdir:
Peygamber (a.s.) Efendimiz Huneyn Savaşında öldürülmüş bir kadına rasladı ve sordu: "Bunu kim öldürdü?" Bir adam: "Onu ben öldürdüm. Sebebine gelince, zafer bizden yana tecelli ettiğinde bu kadını ganimet olarak yakalayıp arkama takıp getirirken bir ara Müslümanların hezimete uğradığını görünce kılıcımın kabzesine eğilip çekti ve beni öldürmek istedi. Bunun üzerine onu öldürmek zorunda kaldım."
Bu cevap üzerine Peygamber (a.s.) Efendimiz o adama: "Neden öyle yaptın, onu öldürmemeliydin" demedi. [103]
99 No'lu Enes hadisinde "şeyh-i faniyi Öldürmeyin" buyurulurken Tirmizi ve İmam Ahmed'in Semure'den rivayet ettikleri sahih hadiste "müşriklerin şeyhlerini öldürünüz" ibaresi yer almaktadır. İlk nazarda iki rivayet arasında bir tezad göze çarpıyorsa da aslında hiçbir tezad sözkonusu değildir. Zira Enes hadisinde "şeyh-i fani" derken, iyice yaşlanmış, eli ayağı tutmaz olup bir köşeye çekilip kendi haline bırakılmış çok yaşlı kişi kasdedilmiştir. Semure hadisinde ise, mutlak bir ifadeyle "şeyhler" denilirken, fazla yaşlılar değil, topluma akıl veren, umur bilir tecrübeli kişler kasdedilmiştir.
Unutmayalım ki, "şeyh" ismi Arapça'da üç manaya delalet eder ve yer aldığı cümle ve bağlı bulunduğu konuya göre o üç manadan biriyle m anal andırılır:
a) Uzman ilim adamları,
b) Tecrübeli, güngörmüş kabile başkanları,
c) Çok yaşlanıp iş hayatından çekilenler..
Nitekim Resûlüllah (a.s.) Efendimiz Huneyn Savaşı'nı tamamladıktan sonra ashabdan Ebu Amir'i Evtas'taki askerler üzerine gönderdi. Evtas'ta yüz kadar savaşçı müşrik toplanarak yaşlı tecrübeli Düreyd b. Samt'ten bilgi alıyor ve savaş taktiğini öğreniyorlardı. Ebu Amir onları kuşattı ve onları tahrik eden yaşlı Düreyd'i öldürdü. Böylece o yüz kişi de dağılıp kaçtı. Ebu Amir (r.a.) dönüp durumu Resûlüllah (a.s.) arzetti ve Düreyd'i öldürdüğünü söyledi. Resûlüllah'a (a.s.) Efendimiz hiçbir şey söylemedi ve böylece Ebu Amir'in bir yaşlıyı öldürdüğünü tasvip buyurdu. [104]
Resûlüllah (a.s.) savaşta kimlerin öldürülmesinin caiz, kimlerin caiz olmadığını net biçimde açıklaması ve savaşa çıkan birliklere her defasında bu emri vermesi, İslam'ın adil bir savaş taktiği uyguladığını masum insanları öldürmekten mutlaka kaçındığını ve özellikle de kendilerini mabede verip ibadetle, din işleriyle meşgul olan din adamlarını siyanet ettiğini koruduğunu göstermektedir.
Ne yazık ki, Müslümanlar aynı ölçüde veya ona yakın anlamda adil bir savaş anlayışını ve uygulamasını kitap ehlinden hiçbir zaman görememiş ve her fırsatta kitap ehlinin çok zalimve hunhar saldırılarına maruz kalmıştır. Haçlı seferlerini tertipleyen kilise islam'ın adil savaş taktiğinin tam aksine bir yol izlemiş ve girdikleri İslam ülkelerinde kadın, çocuk, yaşlı demeden herkesi öldürmekten namusa tecavüzde bulunmaktan derin zevk duymuşlardır.
Bunun gibi iki gözünde'n arızalı, sakat, topal, hasta ve benzeri kişilere dokunmanın, onları öldürmenin yasaklandığı da sahih rivayetler ve uygulamalarla sabit olmuştur. [105]
Çıkarılan Hükümler
1- Gerek kitap ehli olmayan müşriklerle, gerekse kitap ehli olan Yahudi ve Hırıstiyanlarla yapılacak savaşlarda bilfiil ön cephede savaşa katılmayan, geri hizmetlerde yer alan kadınları öldürmek caiz değildir.
2- Ergin olmayan çocuklar, savaşa katılsalar bile öldürülmez. Bunları öldürmek de tahrimen mekruh sayılmıştır.
3- Savaşa katılmayan, yaşlılıktan dolayı evinde oturan kişileri de öldürmek caiz değildir.
4- Savaşta geri hizmetlerde istihdam edilen köle, esir, kadın ve benzeri kişiler de fazla bir tehlike oluşturmadıkları takdirde öldürülmezler.
5- Kendilerini mabede ve ibadete veren, eline silah alıp savaşa katılmayan din adamlarını da öldürmek tahrimen mekruhtur.
6- Geri planda yer alıp savaş planını hazırlayan ve askerleri durmadan tahrik ve teşvik edip müslümanlar üzerine saldırtan yaşlı kişiler Öldürülür.
Cenab-ı Hak Kur'an-ı Kerim'de şöyle buyurmaktadır: "Ve eğer verdikleri sözden sonra yeminlerini bozar da dininize dil uzatıp saldırırlarsa, o takdirde küfrün ileri gelen (söz sahibi) elebaşlarıyla savaşın." [106]
Ayette geçen "eimme" birkaç manaya delalet eden bir kavrara özelliğindedir:
a) Askeri sevk-u idare eden kumandanlar,
b) Savaş planını hazırlayan kurmaylar,
c) Savaş tecrübesi olup askerle birlikte savaşa katılan yaşlılar,
d) Kabile reisleri ve söz sahipleri... [107]