- Savaşın Başlaması

Adsense kodları


Savaşın Başlaması

Smf Seo Versiyon , -- Seo entegre sistem.

Array
sumeyye
Sat 19 December 2009, 10:44 pm GMT +0200
Savaşın Başlaması

Önce de söylediğimiz gibi Mekke-i Mükerremenin fethinden sonra Arap beldelerinde Hevazinlilerden başka güçlübir kabile kalmamıştı. Peygamber efendimiz de onların İslama girmeleri için azmetti ve gayret sarfetti. Buna karşılık Hevazinliler Pey gamber efendimize karşı savaş açmayı ve kendilerini İslama girmekten korumayı(!) düşünüyorlardı. İslama girenleri men etmek ya da peygamber efendimize saldırmak planını kuruyor lardı. Peygamber efendimiz, eman dileyip teslim olan kimselere hücum edecek bir kimse değildi. O, ancak kendisine karşı sava şan ya da tuzaklar hazırlayan kimselerin üzerine gitmek dü-şüncesindeydi.

Malik bin Avf el-Nadri, gelip asker toplamaya başladı. Heva-zinlilerin tümüona katıldılar. Nadir oğulları Cüşenliler ve Kays bin Ayla Kabilesinden de az sayıda kimseler onlarla güç birliği ettiler. Cüşenliler arasında tecrübeli ve savaşta dirayet sahibi biri vardı. Her ne kadar savaşamayacak bir ihtiyar idiyse de Düreyd bin Sımme adındaki bu kişi, savaş taktikleri konusun da uzmandı. Malik bin Avf, askerlerin yanısıra kadınlarını ve mallarını da savaş meydanına getirdi ki, onların kahramanlık larını ve hamiyetlerini galeyana getirsin, böylece onlar çocukla rını, kadınlarını ve mallarını korumak için cansiperane bir şe kilde düşmanın üzerine atılsınlar.

Düreyd bin Simme, üstüaçık bir hevdeç içinde savaş alanına getirildi. "Ne için deve böğürmelerini, eşek anırmalarını, çocuk ağlaşmalarını ve koyun melemelerini işitiyorum?" diye sorunca, etrafındakiler şöyle cevap verdiler: "Malik bin Avf, savaş alanı na getirdiği insanlarla beraber, onların mallarım, kadınlarını ve çocuklarını da getirdi." Bu defa Malik ´i sordu. Malik yanına gelince ona şöyle sordu: "Ey Malik sen kavminin reisi oldun. Bu günden sonra da günler gelecektir. Neler oluyor ki, burada deve böğürmeleri, eşek anırmaları, çocuk ağlaşmaları ve koyun melemelerini işitiyorum?" Malik: "Savaşa getirdiğim insanlarla birlikte onların mallarını, kadınlarını ve çocuklarım da getir dim" deyince, "Peki bunu niçin yaptın?" diye sordu.

Malik: "Ben, her savaş erinin ev halkını ve malını arkasına koydum ki, onlar için çarpışsın da kaçıp gitmesin," dedi.

Düreyd, Malik´in bu tedbirine el çırptı sonra da: "Vallahi sen, bir deve çobanısın! Bozguna uğrayanı hangi şey geri çevi rebilir? Sen yenersen ancak adamın kılıcı ve mızrağından ya rarlanarak yenersin! Yenilirsen ev halkını, kendi elinle esir ve malım ganimet olarak bırakmış, kendini de rezil rüsvay etmiş olursun" dedi.

Düreyd, Malik´in bu tedbirine el çırptı sonra da: "Vallahi sen, bir deve çobanısın! Bozguna uğrayanı hangi şey geri çevi rebilir? Sen yenersen ancak adamın kılıcı ve mızrağından ya rarlanarak yenersin! Yenilirsen ev halkını, kendi elinle esir ve malım ganimet olarak bırakmış, kendini de rezil rüsvay etmiş olursun" dedi.

Ancak Malik bin Avf, Düreyd´in bu sözlerine itaat etmedi.

Hevazinliler Malik ´e itaat ettiler. Öte yandan Peygamber efen dimiz (s.a.v.) bir elçiyi Hevazinlilere gitmekle görevlendirdi. Bu elçiye, halkın içine girip onlar hakkında bilinmesi gereken bü tün bilgileri elde edinceye kadar aralarında kaldıktan sonra ha ber getirmesini emretti. Elçi de çıkıp gitti. Hevazinlilerin ordu gahında dolaştı. Malik bin Avf m yanına kadar sokuldu. Hevazin başkan ve kumandanlarım onun yanında buldu. Sonra izle nimlerini gelip Peygamber efendimize bildirdi.

Hakkı müdafaa eden alicenap Peygamberimiz Hevazinlilere karşı hazırlanmaya başladı. Anlatıldığına göre o zaman Safvan bin Ümeyye´nin yanında epeyi zırh ve silah varmış. O günlerde henüz müşrik olan ve müslüman olmak için Peygamber efendi­mizden düşünme süresi isteyen Safvan´a Peygamber efendimiz haber saldı. Yanındaki zırhlardan yüz tanesini ve silahlarını iğreti olarak müslümanlara vermesini istedi. "Silah ve zırhla rını bize iğreti olarak ver ki onları kuşanıp yarın düşmanları mıza karşı gidelim" deyince Safvan "Ey Muhammed sen bu malımı gasbetmek mi istiyorsun?" diye sordu. Peygamber efen dimiz de: "Hayır sana geri vermeyi tekeffül edip iğreti olarak almak istiyoruz"-deyince Safvan: "Bunun bir sakıncası yoktur, verebilirim" dedi ve Peygamber efendimize yüz zırh ve yeteri kadar silah verdi.

Peygamber efendimiz on iki bin savaşçı ile yola çıktı. On bin kişi, kendisinin Medine´den getirdiği savaşçıları idi. Bu on iki bin kişilik ordunun tamamı muhacir ve ensardan değildi. İki bin kişi, fethin akabinde müslüman olan Mekkelilerdi. Ya da müslümanlıklarını ancak fetih esnasında izhar eden kimseler di. Bunlar arasında Ebu Süfyan bin Harb de vardı. Onun gibi birçok kimse de bu ordunun safları arasında bulunuyordu. Son ra Peygamber efendimiz Hevazin veya Huneyn veya Evtas -bü tün bunlar mezkur savaşa verilen addır- taraflarına yöneldi.

Önce de işaret ettiğimiz gibi îslam ordusunun safları arasın da cahiliyyetten henüz yeni kurtulmuş iki bin kadar savaşçı vardı. Haris bin Malik´ten rivayette bulunan îbn Ishak der ki: Haris şöyle dedi: "Biz Resulullah (s.a.v.) ile birlikte Huneyn´e doğru yola çıktık. O zamanlar biz cahiliyyetten yeni kopmuş tuk." Yolda gitmekte olan ordu büyük ve yeşil bir ağaçla karşı laştı. O ağaca "zat-ı envat" adı verilmişti. Kureyşliler ile çevre kabilelerin insanları o ağacı kutsal kabul etmiş oldukları için her sene gelip yanında kurbanlar keserlerdi. Ağacı görünce, ca-hiliyetten yeni dönmüş askerler sevindiler. Haris Bin Malik der ki: "Yolun iki tarafında bulunan bizler o ağacı görünce sevinip birbirimize seslendik ve dedik ki: Ta Resulullah! Bize takdis edeceğimiz, yanında kurban keceğimiz zat-ı envat gibi bir ağaç belirle." Resulullah (s.a.v.) efendimiz onların bu isteklerine kar şı şu cevabı verdi: "Allahü ekber... Nefsim kudret elinde bulu nan Allah´a andolsun ki sizler, kavminin Musa´ya dediğini di yorsunuz: "Ey Musa, onların nasıl tanrıları varsa bizim için de bir tanrı yap." Musa onlara dedi ki: "Siz cahillik içinde bulu nan bir kavimsiniz."

Doğrusu sizler önceki milletlerin adetlerine uymaktasınız!" Peygamber efendimizin Huneyn´e götürdüğü ordunun arasında bu düşüncede olanlar çoktu. Bunların tamamı ya da büyük bir kısmı kalplerine iman yerleşmemiş olan ve cahiliyetten henüz kopmuş olan kimselerdi.