saniyenur
Sun 20 May 2012, 03:46 pm GMT +0200
3- Savaşa Hazırlık
Muhammed çok gerçekçiydi, bu nedenle savaş hazırlıkları konusunda habersiz olmadığı gibi, bu konuda kayıtsız da değildi. Maddî ve ruhî güçler arasında harika bir denge oluşturmuştu, insanlık tarihinin akışına aykırı bir biçimde, Peygamber adamlarında büyük bir maneviyat terkip etmesinde maharetle faydalandı. Ve, aynı zamanda, kuvvetlerini zamanının askerî araç ve gereçleriyle teçhiz etmek-üzere mümkün olan bütün teşebbüslerde bulundu. O hiçbir şeyi oluruna bırakmadı, aksine mevcut bütün kaynaklan kullanarak tekmil hazırlıkları yaptı. Aslında, İslâm bir ümitsizlik ya da kadercilik tavrını ne tavsiye ne de tasvip eder. Kadercilik, hayatın pratik problemlerine "tevekkülün hatalı bir uygulamasıdır. Tevekkül, Allah'ın her şeyin üzerindeki nihaî iradesine İnancı ifade eder: Yani O'nun istemesi olmadan hiçbir şey vuku bulmaz; fakat bu şahıs planında ne tembelliği mazur gösterir, ne de çalışmaya engel teşkil eder. Kişi amacını gerçekleştirmek için kabiliyeti ve gücü nisbetinde elinden geldiği kadar çalışmalı ve ondan sonra Allah'a güvenip, semeresini ondan beklemelidir. Bir keresinde, bir adam Rasulullah 'a, kadere razı olarak devesini koruda kendi başına otlamaya bırakıp bırakamayacağım sordu. Rasulullah ona şu cevabı verdi: "Ayağına önce kösteğini bağla, ondan sonra kadere rıza göster." Bu hadis, insanın gücü yettiği kadarım yapması ve ondan sonra da Allah'a güvenerek ondan hayırlısını dilemesi gerektiği gerçeğine açıkça ışık tutmaktadır.
Askerî konularda, topluluk-için ölüm-kahm meselesi söz konusu olduğu için, insanın faaliyeti çok daha önemli hale gelmektedir. Kur'an-ı Kerim bu ihtiyaçtan şu sözlerle bahsetmektedir: "Onlara karşı gücünüz yettiği kadar kuvvet ve cihad için bağlanıp beslenen atlar hazırlayın. Bununla Allah'ın düşmanını, sizin düşmanınızı ve onlardan başka sizin bilmediğiniz, Allah'ın bildiği (düşman) kimseleri korkutursunuz. Allah yolunda ne harcarsanız tam olarak size ödenir, hiç haksızlığa uğratılmazsınız." (8: 60). Düşmana karşı hazırlık yapma, yalnızca onları daha güçlü bir kuvvetle karşılama bakımından gerekli olmayıp, aynı zamanda onların yüreklerine korku düşürerek, müslümanlara saldırma cesaretini kendilerinde asla bulamamaları bakımından da gereklidir. Dolayısıyla, bariz olarak gereken şey, "daima gerekli askerî araç ve gereçlerle birlikte teşkilatlı bir ordu hazır bulundurulmalı ki, böylece düşman aniden üzerinize saldırırsa asgari gecikmeyle karşı-askerî harekâta başlamlabilsin. Bu hazırlıklar, aniden saldırıya uğramldığın-da düşmana karşı koymak için yarı eğitilmiş, yetersiz teçhizatlı adamları askere alırken ortaya çıkacak şaşkınlık ve tereddütleri önlemek için şart olmakla kalmaz, aynı zamanda düşman tarafından sınırlara karşı yapılacak sürpriz saldırılardan korunmak için de şart olur. Eğer böyle hazırlıklar zamanında yapılmazsa, düşman sizi habersiz yakalayabilir ve siz savunmanızı hazır hale getiremeden tamiri imkânsız hasarlara yol açabilir." (Ebu'l Âlâ Mevdudî, The Meaning of the Qur'an, Cilt IV, sf. 147).
Rasulullah her zaman müslümanların askerî hazırlık konusuna büyük önem verdi. Ukbe b. Âmir, Rasulullah'ı minberde şu sözleri söylerken işittiğini nakletmiştir: "Onlar için (düşmanlar) hazırlayabildiğiniz kadar kuvvet hazırlayın." Ve tekrar tekrar şunları söyledi, "Kuvvet atıcılıktır, kuvvet atıcılıktır, kuvvet atıcılıktır!' Aynı zamanda şöyle söyledi: "Hiçbiriniz, oklarını kullanmayacak kadar dikkatsiz olmasın." Rasulullah bir keresinde bir atıcılık yarışmasını gördü ve şöyle dedi: "Atın, ey İsmail oğulları, Çünkü sizin atanız bir okçuydu!' Ayrıca şöyle söylediği de rivayet edilmiştir: "Eğer bir kimse atıcılıkta maharetliyse ve atıcılıktan vazgeçerse bizden değildir!' Ve Ebu Hureyre, Ral'ın şöyle söylediğini rivayet etmiştir: "Eğer bir kimse Allah'a iman ederek ve O'nun vaadine inanarak Allah Yolu'na bir at hazırlarsa, o atın yediği, içtiği ve çıkardığı pisliği Kıyamet Günü'nde onun sevap kefesinde tartılacaktır." Ukbe b. Amir, Rasulullah'ın şöyle söylediğini rivayet etmiştir: "Bir oku, Allah en çok şu üç kişinin Cennete girmesine vesile kılacaktır: Çalışırken iyi bir niyet taşıyan imalâtçıyı, oku atan kişiyi ve onu taşıyan kişiyi, öyleyse atıcılık ve binicilik yapın, fakat benim gözümde atıcılık yapmanız binicilik yapmanızdan daha değerlidir.' ' Rasulullah ayrıca şunu da söylemiştir: "Her kim okçulukta usta olduktan sonra, ondan nefret duyarak okçuluğu bırakmaya kalkarsa, (bu işi) bırakması daha hayırlıdır." (Mişkât).
Bahsini ettiğimiz bu Kur'an ayetleri ve Rasulullah'ın hadisleri savaş için hazırlık yapmanın ve savaş çalışmalarını teşkilatlandırmanın büyük önemine işaret etmektedirler. Savaş çalışmalarının önemi gözönünde bulundurulduğunda, Peygamber 'in halkının askerî kuvvet ve güvenliği için gerekli adımları atmış olması hiç şaşırtıcı gelmez. Rasulullah , zamanın mevcut bütün kaynaklarından güç elde etti ve adamlarına, mümkün olan her yolla askerî güçlerini düşmanlarına göstermelerini emretti, ki böylece düşmanları onlara saldırmaya asla kalkışmayacaklardı. Rasulullah aynı zamanda adamlarına silah ve okçuluk konusunda askerî eğitim yapmalarını emretti ve bizzat kendisin gençlerin savaş sanatı üzerine eğitimleri konusunda bir takım talimatlarda bulundu. Daha sağlıklı olmak için ve silahları daha iyi kullanabilmek için talim yapmanın önemini vurguladı. Çünkü bu, onları daha iyi savaşçılar yapabileceği gibi psikolojik ve zihnî olarak kendilerine güvenlerini de artırarak daha etkin olmalarını sağlayabilirdi. Rasulullah @ bir keresinde "Allah, güçlü mümini zayıf olandan daha çok sever" buyurmuştur.
Rasulullah @ ata binmeyi ve at yarıştırmayı, gençlerin eğitilmesi maksadıyla teşvik etti.
Aynı zamanda, okçuluğu ve silah talimini de teşvik etti. Ebu Hureyre, Rasulullah'ın şöyle söylediğini rivayet etmiştir: "Bahise, yalnızca ok atma, deve ya da at yarıştırmada izin verilmiştir." Okçuluğu veya silah talimini öğrendikten sonra bırakanlardan hoşlanmazdı ve onların savaş sanatları konusunda eğitim ve talimlerine devam etmelerini tercih ederdi. Bedir Savaşı'nda adamlarını kendisi bizzat kuşandırdı ve Uhud Savaşı'nda da kendisi çifte koruma olsun diye iki zırh giydi. (Mişkât). Huneyn Savaşı'nda, 12.000 ki-şiIİk güçlü bir ordusu olmasına rağmen, savunma ve saldırı gücünü daha da artırmak için Saffan b. Umeyye isimli bir müşrikten silahlar ve zırhlar ödünç aldı. (İbn İshak, sf. 567). Taif Savaşı'nda surhlan yıkmak için mancınıklardan faydalandı. Kısacası, Muhammed her zaman daha fazla silah ve at elde etmek ve silah gücünü artırmak için mümkün olan her türlü tedbiri aldı. Bedir Savaşı'nda müslümanların sadece üç atı vardı, 100 kişiye bir at düşüyordu. Bu oranın üç adama bir at düşer hâle yükselmesi Rasulullah'ın bu husustaki gayretlerinden dolayıdır. Rasulullah yedi yıl gibi kısa bir sürede 30.000 adam için 10.000 at temin etti. Aynı şekilde, müslümanların araç ve silah gücü de bu yıllar zarfında kat kat arttı.
Hz. Peygamber, düşmanın sürpriz saldırılarına karşı korunmaya ve müdafaaya yönelik hazırlıklara da önem verdi. Müslümanların düşmanlarına karşı hazırlıklı bir vaziyette bulunmaları gerektiğini vurguladı.
Hangi şartlar altında olurlarsa olsunlar düşman onları asla hazırlıksız yakalamamalıydı. Kur'an-ı Kerim de bu hususa şu sözlerle işaret eder: "Ey inananlar, (uyanık bulunup) korunma tedbirlerinizi alın, bölük bölük, ya da hep birlikte savaşa gidin." (4: 71). Bu talimatlar, müslümanların her taraftan tehlike ile çevrildikleri Uhud Savaşı'ndan sonraki dönemde verilmişti. Müslümanlara her an düşmanla savaşmaya hazır olmaları ve ne durumda olurlarsa olsunlar asla hazırlıksız yakalanmamaları emredildi.
Aynı zamanda müslümanlara, savaş sırasında, silahsız ya da çarpışmaya hazırlıksız düşmanların yakalanma fırsatı vermemeleri için namaz kıldıkları zamanlarda korunmaya ve müdafaaya yönelik tedbirleri almaları emredildi. Kur'an-ı Kerim'de bu konudan şu sözlerle bahsedilmektedir: "Sen de içlerinde bulunup onlara namaz kıldırdığın vakit, onlardan bir bölük seninle beraber namaza dursun ve silahlarını da yanlarına alsınlar. (Namazda olanlar), secdeye vardıklarında arkanıza geçsinler, bu kez namaz kılmayan ötek. bölük gelsin, seninle beraber namaz kılsınlar, korunma tedbirlerini ve silahlarını da alsınlar. İnkâr edenler istediler ki, siz silahlarınızdan ve eşyanızdan gaflet etseniz de birden size bir baskın yapsalar. Yağmurdan zahmet çekerseniz, ya da hasta olursanız, silahlarınızı bırakmanızda size bir günah yoktur Korunma tedbirinizi alın (uyanık bulunun), Şüphesiz Allah, kâfirlere alçaltıcı bir azap hazırlamıştır." (4: 102). Bu hazırlık tedbirleri, müslümanlara, düşmanın saldırısına karşı müdafaa için gerekli fizikî gayretleri öğretme nokta-i nazarından önerilmektedir. Peygamber , bu hazırlık tedbirlerinin önemini şu sözlerle vurgulamıştır: "Ülke sınırlarında Allah yolunda bir gün nöbet tutmak bütün dünyadan ve içindekilerden daha hayırlıdır." Ayrıca şunu da söylemiştir: "Ölen herkesin amel defteri kapanır. Allah yolunda hudutta bekçilik yapanın ki hariç, çünkü onun amelleri kıyamet gününe kadar artmaya devam edecektir." (Mişkât).
Bu hadisler, İslâm'ın ve İslâm Peygamberi1 nin, düşmanı, müslümanlara karşı askeri harekâta geçmekten caydıracak gerekli ve etkili tedbirlerin alınması konusuna dikkat çekmektedir. Muhtemel düşman harekâtına karşı tedbir almak önemli bir stratejik askerî meseledir. Herhangi bir ani tehlikeyi bertaraf etmek için pratik metodlar olmalıdır. Müslümanların savunma hatlarında herhangi bir zayıflıktan faydalanacakları durumları kollayan düşmanın muhtemel planlarına karşı bu metodlar aynı zamanda bir uyarı vazifesi görür. Bu düşmanlar, müslümanların savunma sisteminde herhangi bir gevşeklik ya da ihmal gördüklerinde tıpkı bir kartalın savunmasız ve zayıf düşmüş bir güvercine saldırdığı gibi, müslümanlara saldırırlar. Ve böyle dikkatsizlikler topluma, bazan telafisi imkânsız olabilen büyük kayıplar ve hasar verdirmiştir. Bu Kur'an ayetleri ve Rasulullah'ın hadisleri, bir ülkenin savunmasında yapılan askerî hazırlıkların ve diğer tedbirlerin önemini vurgularlar.
Bu konularda, bir gevşeklik veya ihmal asla olmamalıdır. Uhud Savaşı'nda, Rasulullah 'in ordu galip de olsa, mağlup da olsa okçuların yerlerini terketmemeleri konusunu özellikle ve ısrarla vurgulamasına rağmen, bu okçular yerlerini terkederek savaşın gidişatını müslümanların aleyhine çevirdiler. Aynı şekilde, Huneyn Savaşı'nda, müslüman ordunun öncü birliklerinin düşman ordusu üzerine ilerlerken kendilerine aşırı güvenmeleri ve dikkatsiz davranmaları tüm ordunun bozgununa yol açtı. Eğer Muhammed @'ın hünerliliği ve üstün şahsiyeti rol oynamamış olsaydı, Uhud ve Huneyn Savaşlarında müslüman ordusu ağır bir yenilgiye uğrardı. Bu gerçekler, savaş için mümkün olan azamî asker ve silah hazırlığı yapmayı destekler mahiyetteki delil ve gerekçeleri teşkil ederler. Askerî kuvvet savunma için gerekli olduğu gibi düşmanı korkutarak müslüman ülkeye karşı saldırıya geçmesini önlemek için de gereklidir.
Her tehlikeye karşı harekete geçmek için en geniş imkânları hazır bulundurmak Rasulullahın temel bir ilkesiydi. Şu söyledikleri bunun ifadesidir: "İnsanların en hayırlısı, Allah için bir atın dizginlerini tutandır. Ve en hayırlı hayat ise şehid edilinceye ya da Ölüm onu yakalayıncaya kadar Allah yolunda bir atın dizginlerini elinde tutmuş olanın hayatıdır." Bu, bir kimsenin, düşmanın hakiki saldırıyı başlatmasından evvel ve herhangi bir muhtemel hareketinde karşısına dikilmek için azamî hareket kabiliyetine sahip olması gerektiğine işaret etmektedir. Rasu-lullah düşmanın kendini saldırı için teşkilatlandırmasından evvel onu vurmak için gerekli kuvvet ve yeteneği elde etmek maksadıyla daima girişimlerde bulundu. Rasulullah , kırkın üzerinde sefere çıktı ve nadiren düşmanına kendini savunma fırsatı verdi. Bu seferlerin çoğunda, düşman herşeyi-ni bırakarak canını kurtarmak için kaçtı ya da çarpışma olmaksızın ele geçirildi. On bir büyük seferde, harekât büyük başarıyla gerçekleştirildi, îlk üç savaş olan Bedir, Uhud ve Ahzab savaşlarında, zayıf olmaları dolayısıyla Muhammed savunmaya yönelik bir politika güttü, fakat buna rağmen savaşların ikisinde coğrafî avantajı ve insiyatifi elinde bulunduracak şekilde düşmanın üzerine yürüdü ve düşmanı Medine dışında karşıladı. Mekke'ye yaptığı seferde ve Benî Ku-rayza, Benî Kaynuka, Benî Nadir ve Hayber yahudilerine yaptığı dört seferde düşmana hiçbir hazırlanma fırsatı vermedi. Tebük seferinde de aynı sonuçlar elde edildi. Hu-neyn'de düşman direnç gösterdi, fakat yenilgiye uğratıldı. Taif kasıtlı olarak ya da Allah'tan gelen buyruk üzerine fethedilmedi, fakat kısa bir süre sonra Taifliler kendiliklerinden İslâm'a girdiler. Bu, belki de oranın fethedilmeden bırakılmasının bir hikmetiydi.
Rasulullah , zamanın ve yerin gerekleri veya arazi yapısının ve coğrafî konumun gerekleri ya da düşman teçhizatlarının nitelik ve niceliğinin gerekleri dolayısıyla ihtiyaç hasıl olduğu zaman savaş stratejisinde ayarlamalar yapmak hususunda çok hızlı davranırdı. Bedir Savaşı'nda askerî fikir açısından daha iyi bir yer teklif eden bir sahabenin tavsiyesine uyarak savaş yerini değiştirdi. Yine Uhud Savaşı'nda, genç sahabelerin Medine dışında çarpışma tekliflerini kabul etti. Ahzab Savaşı'nda, Selman-ı Farisî'nin, şehrin çevresine hendekler kazılarak savunulması teklifini kabul etti. Peygamber , sahabelerinin askerî açıdan daha iyi ve daha etkili görünen tekliflerini kabul etmeye her zaman hazırdı. Onun ana hedefi, düşmana karşı daima elinden geldiği kadar fazla güç ve kuvveti kullanmaktı.
Rasulullah Bedir'de Kureyşlilerle karşılaştığı zaman askerî kuvveti çok zayıftı. Beraberinde yalnızca zayıf teçhizatlı 313 kişi ve üç at bulunuyordu. Fakat Uhud gününe kadar bir sene içinde 100'ü zırh giymiş 700 adam ve güçlü bir okçu birliği elde etti. Sonra Ahzab savaşında altı günde kazdıkları hendekle Medine'yi çepeçevre iyice tahkim edilmiş bir kale haline getiren 3000 kişilik bir kuvvete komuta edebiliyordu. Dört yıllık bir zaman dilimi içerisinde, Muhammed, Medine içindeki ve dışındaki muhalefete rağmen sınırlı kaynaklarla askerî gücünü, 313 kişiden büyük bir okçu birliği ve çok miktarda silah ve zırhla birlikte 3000 kişiye, hemen hemen on kat artırmayı başardı. Bunlar tamamıyla Muhammed'ın savaş için askerî hazırlık yapmanın önemini bilmesi dolayısıyla gerçekleşmişti. Bu nedenledir ki Peygamber silah ve savaş araçları elde etmek ve gençlerini silah kullanma ve okçuluk konusunda eğitmek için bütün kaynaklarını ve gayretini sarfetti,
Rasulullah, Mekke seferinde birçoğu atlı ve tam teçhizatlı 10.000 kişilik heybetli bir orduya komuta ediyordu. Mekke'nin Arap Yarımadası'ndaki merkezî yeri dolayısıyla bu sefer için çok büyük hazırlıklar yapmıştı. Rasulullah Huneyn üzerine yürüdüğünde askerî kuvveti İyi silahlanmış 12.000 kişiye yükselmişti. Ve aynı askerî birlikle, yanına mancınıklar da dahil bir takım ağır silahlar alarak Taif üzerine yürüdü. Tebük üzerine yürümeye karar verince Peygamber bütün sahabelerine iyice hazırlık yapmalarım emretti, çünkü çıkacakları ağır ve zor bir yolculuktu ve düşman da güçlüydü. Böylece, bu sefere 10.000'i atlı ve tümü de" silahlı olan 30.000 kişilik bir orduyla çıktı. Muhammed'ın ordusu, silah ve savaş araçları bakımından Romalılardan üstün değildi ama, silah kullanma ustalığı ve moral bakımından üstündü ve Muhammed'ın savaş stratejisi ve taktik manevraları Romalılannkinden çok daha iyiydi.
Muhammed'ın adamlarım hazırlama konusundaki sıkı çalışması onların sekiz yıl gibi kısa bir sürede bölgelerindeki en kuvvetli vurucu güç olmaları sonucunu verdi ve heybetli savaşçılar olarak şöhretleri Arabistan sınırları dışına bile yayıldı. Peygamber, ilk dört yıl boyunca müdafaa sistemini kuvvetlendirdi, müşriklerin saldırılarına ve münafıklarla Medine yahudilerinin bozgunculak ve ihanet faaliyetlerine karşı şehrini ve halkını korumak için gerekli tedbirleri aldı. Hayatının son dört yılında, düşmanın bir daha İslâm Devleti'ne saldırmaya teşebbüsünü önlemek maksadıyla, silahların ve savaş araçlarının kullanılması konusunda adamlarını eğiterek, silah ve savaş araçlarını artırarak onları çok etkili bir vurucu güç kılacak geniş hazırlıkları yaptı.