- Satın Alınan Malda Teslim Almadan Önce Tasarrufta Bulunmak

Adsense kodları


Satın Alınan Malda Teslim Almadan Önce Tasarrufta Bulunmak

Smf Seo Versiyon , -- Seo entegre sistem.

Array
ezelinur
Fri 5 February 2010, 07:10 pm GMT +0200

Fâsid satışlardan biri de, müşterinin satın aldığı mal üzerinde, henüz teslim almadan tasarrufta bulunduğu satıştır. Mezheblerin buna ilişkin taî-sîlâtlı görüşleri aşağıya alınmıştı.

Bu anlatılanlardan başka daha bir çok fâsid satış örnekleri vardır ki onlara ilişkin geniş açıklama aşağıda her mezhebe göre anlatılmıştı.

(154) Şafiîler dediler ki: Satıcı, malının bedelini teslim almış olsa bile, sa­tın aldığı malı henüz teslim almamış olan müşterinin onun üzerinde tasar­rufta bulunması sahih olmaz. Menkul veya gayrdı menkul bir mal satın alan kişi, onu teslim almadan satarsa, satışı bâtıl olur. Bu satış, tekrar kendisin­den satın almış olduğu kişiye de olsa bâtıl olur. Çünkü henüz teslim alma­mış olduğu için o mal üzerinde mülkiyeti, zayıf bir mülkiyettir. Dolayısıyla bu mal üzerinde, satış gibi bir tasarrufta bulunamaz. Yalnız üç durum bun­dan istisna edilmiştir:

1- Satın ahnan malı teslim almadan, aynı fiyatla tekrar satıcısına sat­mak sahihtir.

2- Satın alınan mal, müşteri tarafından teslim alınmadan satıcının yanındayken telef olursa, müşterinin o malı satıcıya eski fiyatına satması sa­hih olur. Bu da satıcının, telef olan malın mislini müşteriye vermesi şeklinde gerçekleşir.

3- Bir kişi henüz teslim almadığı bîr malı, bedelini bilâhare ödemek üzere borca satın almışsa, meselâ bir deveyi, parasını bilâhare ödemek üzere yüz-bin liraya borca satın almışsa; deveyi aynı satıcıya aynı fiyatla ve aynı şekilde borca satabilir. Bu satış akdi sahihtir. Bu üç durumda da satış, satış kelimesiyle yapılan bir ikâledir. Gerçek bir satış değildir. Bu nedenle de taşı­nır malın, satıcının mülkiyetinden müşterinin mülkiyetine intikal etmesi; ta­şınmaz malın ise (tarla, hurmalık v.b.) müşterinin üzerine el koyarak sahip olması için tahliye edilmesi şartı gerçekleşmemesine rağmen bu satış sahih olmaktadır. Bundan da, zarnıaıurmzda bilinen kontrat satışlarının hükmü öğ­renilmiş olmaktadır. Satılan malın bedeli para değil de bir eşya olursa, tes­lim almadan önce satıcının onun üzerinde, yukarıda belirtilen şekilde tasarrufta bulunması da sahih olmaz.

Satılan mal ve bu malın bedelinin teslim alınmadan satış yaparak üzer­lerinde tasarrufta bulunmak sahih olmadığı gibi, bunları ne satıcıya, ne de başkalarına rehin bırakarak veya kiraya vererek tasarrufta bulunmak da sa­hih değildir. İster satılan mal, bedelini sağlama almak amacıyla rehin bıra­kılsın; ister bedel, satın alman malı sağlama almak amacıyla rehin bırakılsın, ister bu rehin hiç bir şey karşılığında olmasın, aynı hükme tâbidir. Mûtemed olan görüş budur.

Kişi, vakıf veya paylaşma nedeniyle, teslim almadan da mal üzerinde tasarrufta bulunabilir. Götürü usûlde bir yiyecek maddesi; sözgelimi, ölçek­le ölçmeksizin bir buğday kümesi satın alan kişi, teslim almadan da o buğ­day üzerinde tasarrufta bulunabilir. Ama ölçekle ölçüp de satın alırsa, tasarruf etmeden önce o malı teslim alması gerekir.

Hanefîler dediler ki: Taşınır bir malı satm alıp da teslim almadan önce satmak, fâsîd satışlardandır. İkinci satış, asıl mal sahibine de yapılsa, başkasına da yapılsa aynı hükme tâbidir. Pamuk, elbise veya bir hayvan sa­tın alıp da teslim almadan önce tekrar sahibine veya bir başkasına satmak durumunda, ikinci satış fâsid olur. Satın alan kişi de o malı teslim almakla sahibi olur ve değerini ödemekle yükümlü olur. İlk satış ise kendi hâli üzeri­ne kalır. Zamanımızda bilinen ve taşınır malları kapsayan kontrat satışları da bu cümledendir. Bu malın teslim alınmadan ikinci ele satışı, maliyetine de olsa, daha eksiğine de olsa aynı hükme tâbidir. Arazi, akar, hurmalık, ev gibi taşınmaz ve telef olmasından korkulmayan sabit malları, satın alıp da teslim alnradan önce başkasına satmak, sahihtir. İmam Muhammed, bu satışın sahih olmayacağını söylemiştir. Yok olma tehlikesiyle karşı karşıya olan ve denizin tecâvüz etmesinden korkulan kıyıdaki araziler de taşınır mal­lardan sayılır. Böyle bir araziyi satın alan kişinin, teslim almadan önce baş­kasına satması câîz olmaz. Satın alındığı halde henüz teslim alınmayan taşınır

(menkul) malları, satıcısından başkasma hîbe etmek, sadaka olarak vermek, rehin bırakmak, doğru olan görüşe göre sahihtir. Ama satıcısına hîbe edilir ve o da kabul ederse, satış akdi bozulur. Satıcı, elbise gibi taşınır bir malın bedelini teslim almadan önce müşteri malı teslim almış olursa, başkasma sat­ması sahih olur. Tabiî müşterinin bu malı, satıcıdan başkasına satması şar­tıyla sahih olur ki, bu hüküm üzerinde ittifak vardır. Ama tekrar satıcıya satarsa, alış fiyatına veya daha fazlasına sattığı takdirde sahih olur. Alış fi­yatından daha eksiğine satması durumunda bu satış bazı şartlarla fâsid olur:

1- Kişi malını, satın aldığı şahsın kendisine veya vekiline veya oğlu, ya da babası gibi kendisi için şahitlik yapması caiz olmayan yakınlarına satar­sa, bu satış fâsid olur. Müşteri malını, satın aldığı kimseden başka birine satar, hîbe eder veya ona verilmesini vasiyet eder, sonra da satıcı o ikinci şahıstan, kendi sattığı fiyattan daha eksiğine satın alırsa, satış akdi sahih olur. Meselâ Mehmet, bir elbiseyi Abdullah´a on liraya satar. Abdullah da para­sını ödemeden elbiseyi teslim alır, sonra Mehmet, aynı elbiseyi Abdullah´­tan sekiz liraya satın alırsa, satış akdi sahih olmaz. Ama Abdullah, bu elbiseyi Murad´a satar, hîbe eder veya ona verilmesini vasiyet eder, daha sonra Meh­met gelip Murat´tan sekiz liraya satın alırsa, satış akdi sahih olur.

2- Semenlerin cinsi aynı olur. Meselâ parayla satın alman bir malı, müşteri tekrar parayla eski satıcıya daha düşük bir fiyat üzerinden satarsa, sahih ol­maz. Ama parayla satın alınan bir malı, paradan başka bir eşya karşılığında tekrar eski satıcısına satmak sahih olur. Bu durumda bedel olarak verilen eşyanın değeri, o malın fiyatından daha az olsa dahi akid sahihtir.

3- Satın alınan mal, eski hali üzere bulunmalı, yani kendisinde bir nok­sanlık meydana gelmiş olmamalıdır. Ama değerini düşürecek bir noksanlık­la ayıplanacak olursa, fiyatından daha eksiğine de olsa, eski satıcısına satmak sahih olur. Tabiî, ilk satıcının, bu malın bedelini teslim almasından önce bu satış yapılabilir.

Mâlikîler dediler ki: Satın alınan mal, menkul de olsa, arazi, hur­malık ve benzeri bir gayr-i menkul de olsa, teslim almadan müşterinin onun üzerinde satma tasarrufunda bulunması sahihtir. Yalnız buğday ve meyve gibi yiyecek maddelerini satın alma durumunda bunları teslim almadan baş­kalarına satmak sahih olmaz. Ancak bu gibi nesneleri ölçeksiz, tartısız, sa­yısız olarak götürü usûlde satın alma durumunda, bunları teslim almadan satmak sahihtir. Aynı şekilde tartısız olarak meyve satın alan kişi, bu mey­veyi teslim almadan başkasma satabilir. Çünkü sırf tartısız olarak satın al­ma akdiyle bu meyveler, müşterinin uhdesine girmiş olmaktadır. Ama ölçekli veya tartılı olarak yiyecek satın alan kişinin, bunu teslim almadan başkasına satması sahih olmaz. Zîrâ bu tür satışın yasak olduğu hususunda hadîs vârid olmuştur. Yiyecek maddesinin, ölçeklenmeden satılması, hadîs-i şerifle yasaklanmıştır. Bu yasaklamanın illetine ilişkin olarak denilmiştir ki: Bu tür yiyecek maddelerini satın alan müşterinin, teslim almasında işçilerin yararı vardır. Çünkü ölçeklemek, taşımak, tartmak ve benzeri işleri yapmakla işçi­ler kazanç sağlamış olmaktadırlar. Ama böyle bir mal satıldığı halde teslim alınmayıp sahibinin yanında bırakılacak olursa, işçiler yararlanamazlar.

Bu yasaklamanın illetine ilişkin olarak yine denilmiştir ki: Bu, kulluk icâbı uyulması gereken bir emirdir. Bir kişi kendi harmanından bir miktar buğdayı veya kendi bahçesinden bir miktar meyveyi başkasma sadaka ola­rak verirse; kendisine sadaka olarak verilen kişi, bunları teslim almadan baş­kasına satabilir. Hîbe etmek veya ödünç olarak vermek de bu bakımdan sadaka gibidir. Ama kişi, bir yiyecek maddesi satın alır ve bunu teslim al­madan önce sadaka veya ödünç olarak verir veya hîbe ederse, kendisine sa­daka veya ödünç verilen veya hîbe edilen kişinin, bunları teslim almadan satması sahih olmaz. Bundanda anlaşılıyor ki; bir yiyecek satın alan kişi, onu teslim almadan başkasına ödünç olarak verebilir. Yine bu cümleden ol­mak üzere bir yiyecek safın alıp da henüz teslim almamış olan kişi; kendisin­den daha önce ödünç olarak aldığı yiyecek borcunu ödemek amacıyla alacaklısını, satın aldığı malı yanında bulunduran satıcıya havale edebilir. Alacaklısı da satıcıya gidip o yiyeceği teslim alır. Bu, caizdir. Ama bir kişiye bir miktar yiyecek satan kişi, bu yiyeceği ona teslim etmez, bir başkasından da bir miktar yiyecek ödünç olarak alırsa; bu durumda yiyecek sattığı şahsı, yiyeceği ödünç olarak aldığı şahsa havale etmesi sahih olmaz. Meselâ Meh­met, Ali´den bir kile buğday satın alır ama henüz teslim almaz. Hâlid´in de Mehmed´ten bir kile buğday alacağı vardır. Bu durumda Mehmed´in borcu­nu ödemek maksadıyla Ali´den satın aldığı halde teslim almadığı bir kile buğ­dayı alması için Hâlİd´i, Ali´ye havale etmesi sahih olur. Ama Mehmed, Hâlid´e bir kile buğday satar ve Halid de henüz teslim almazsa, Mehmed´in satmış olduğu buğdayı Hâlid´e vermiş olmak için Hâlid´i, Ali´den ödünç al­dığı bir kile buğdayı teslim almak üzere Ali´ye havale etmesi sahih olmaz. Çünkü bu durumda Hâlid, Mehmed´ten satın almış olduğu bir kile buğdayı teslim almadan önce, Mehmed´in Ali´den ödünç aldığı bir kile buğday kar­şılığında satmış olmaktadır ki, bu da caiz değildir.

Hanbelîler dediler ki: Satın alınan mal; ölçekle ölçülüp, tartılan, metreyle ölçülen veya sayılan bir mal değilse, teslim almadan önce başkası­na satarak üzerinde tasarruf edilmesi sahih olur. Ama bu ölçülere gelen bir mal ise, teslim ahnmadan Önce satılması sahih olmaz. Sözgelimi bir kile buğday veya bir kantar demir, bir kaç tane portakal veya yirmi kulaç elbiselik satın alan kişi, bunları sahibinden önce satarsa, satış akdi sahih olmaz. Satılması sahih olmadığı gibi icara verilmesi, bedelsiz dahi olsa hîbe edilmesi, rehine bırakılması, ne onun üzerine havale edilmesi, ne de onunla havale edilmesi sahih olmaz. Ama mehir kılınması, onunla hul´ yapılması, vasiyet edilmesi sahih olur. Ölçekle ölçülen şeyleri ve benzerlerini ölçeksiz olarak veya tart­madan götürü usûlde; meselâ belirli bir buğday kümesini ölçüsüz ve tartısız olarak satın alan kişi, o kümeyi teslim almadan Önce satabilir; icara verebilir; rehine koyabilir; bunlara benzer diğer tasarruflarda bulunabilir.

Peşin veya vadeli olarak bir ma! satın alan kişi henüz o malı teslim al­mamışsa, satıcının o malı tekrar müşteriden satın alması haram olur. Satın alırsa bu satış, bazı şartlarla bâtıl olur:

1- Satıcı, bu malı müşteriden bizzat veya vekili aracılığıyla satın alırsa akİd bâtıl olur. Oğlu, babası, eşi veya hizmetçisi satın alırsa, bununla malın asıl satıcıya ulaştırılması amaçlanarak hile yapılmadığı takdirde akid sahih olur. Satıcı bu malı, satmış olduğu kişiden başka birinden satın alırsa yine akid sahih olur.

2- Satıcı, malını, müşteriden aynı fiyatla veya daha fazlasına satın alır­sa, akid sahih olur. Ama sattığı fiyattan eksiğine satın alırsa satış akdi bâtıl olur.

3- Satıcı malını, sattığı pahanın aynı cinsi bir pahayla müşteriden tek­rar satın alırsa akid bâtıl olur. Aynı cinsten olmazsa, meselâ parayla sattığı malını, bir ticâret eşyasıyla müşteriden tekrar satın alırsa, akid sahih olur. Eğer birinci satıştan maksadı, ikinci satışa kavuşmaksa, satış akdi bâtıl olur. İleride açıklaması yapılacak olan bu meseleye "iyne" meselesi denir.

(155) hanefîler dediler ki: Fâsid satışla bâtıl satış arasındaki fark anla­şıldıktan sonra şimdi de bunlardan her birine özgü örnekler vermeye çalışa­cağız: Bâtıl satış örneklerini ele alırsak, bu, şer´an mal sayılmayan bir şeyi satmaktır. Satışın (bey´in) tanımını yaparken de belirtildiği gibi, bir malın mal sayılabilmesi için onda iki özelliğin bulunması gerekir:

1- İhtiyaç anında kendisinden faydalanma özelliği olmalıdır.

2- Kendi­sinden faydalanılması, şer´an mubah olmalıdır.

Kendisinden faydalanma özelliği olmayan bir şey, meselâ mubah olma­yan şarap, domuz, boğulmuş ve boynuzlanmış olup şeriat nazarında ölü sa­yılan hayvan ve benzeri şeyler dînen mal sayılmazlar. Toprak, akmış kan, tek bir buğday tanesi gibi çok az bir şey asıl itibariyle kendisinden faydalanılamayan bir malı satan kişinin satışı bâtıldır. Aynı şekilde kendisinden fay-dalanılabilen, ama faydalanılması şer´an mubah olmayan şarap, domuz, boğulan ya da boynuzlanarak öldürülen hayvan gibi şeyleri satan kişinin sa­tışı da bâtıldır. Çünkü bu mallardan asıl itibariyle faydalanmak her ne ka­dar mümkünse de, şerîat bunlardan faydalanmayı yasaklamıştır. Dolayısıyla bunlar şer´an birer mal sayılmazlar. Şarap veya boğulmuş bir hayvan vere­rek bir mal satın alan kişi, bu haram malları bedel olarak verdiği için satış akdi fâsid olur. Ama satın alınan mal, müşteri tarafından teslim alınınca ar­tık onun mülkiyetine girer. Müşterinin de bu malın değerini satıcıya ödeme­si gerekir. Çünkü haram mallardan yararlanmak mubah değildir. Bu formülden deanlaşildığı üzere, satış akdinin gerçekleşmesi için esas olan husus, satış akdine konu olan malın, şer´î bir değerinin bulunmasıdır. Bazı zaman­larda değeri olmayan, ama daha sonra kendisini değerli kılan özelliğe sahip olan bir malın satışı sahih olur. Ama yine de bu maldan yararlanmanın şer´­an mubah olması şarttır. Meselâ toprağın, ekini gübrelemek veya başka bir İşte kendisinden yararlanılması şer´an mubah olmazsa, meselâ kan, yemeye elverişli hâle getirilse de satışı helâl olmaz. Çünkü şerîat koyucu, onun satı­şını (ve yenmesini) yasaklamıştır. Satışın caiz oluş hükmü, değerli olup ken­disinden yararlanılması şer´an mubah olan mallara dâirdir. Üzerine "besmele" çekilmeksizin kesilen hayvanların satışı da bâtıldır. Tarlayı nadaslamak üzere satmak da bâtıl satışlardandır. Bir kişi, icar ettiği bir tarlayı nadasladıktan sonra iade ederse, bu nadası tarla sahibine satması caiz olmaz. Yine bunun gibi bir kişi, nehire bitişik bir kanal kazarsa, bunu satması câİz olmaz. Ama kiraladığı arazide bir bina yapan veya ağaç diken bir kişi, kira süresi sonun­da bunu arazi sahibine terketmesi şart koşulmamişsa, arazi sahibine satması caiz olur. Mevcûd olmayan bir malı satmak, meselâ binası yıkılmış üst katı satmak da bâtıl satışlardandır. Diyelim ki, iki kişinin ortaklaşa bir binası vardır ve bu binanın alt katı ortaklardan birinin,üst katı da diğerinindir. Bu binanın iki katı veya sâdece üst katı yıkılırsa, bu durumda üst katı satmak caiz olmaz. Çünkü bu durumda satılan mal, yalnızca üstte bina yapma hak­kı olacaktır. Üst katta bina yapma hakkı ise, elle tutulabilen bir mal değil­dir. Bu hak, malla ilgili bir hak da değildir. Aksine hava ile ilgili bir haktır. Hava ise satılabilen bir mal değildir. Şu halde, satılacak şeyin elle tutulabi­len bir mal veya elle tutulabilen malla ilgili bir hak olması gerekir. Ama yı­kılmadan önce üst katı satmak sahih olur. Aynı şekilde yıkılmış olan üst kat, alt katın sahibine âit olursa, zemin kat mal sahibine kalmak şartıyla üst katı satmak sahih olur. Müşteri de üst katta (bina yapıp) yerleşme hakkına sahib olur. Hatta üst kat yıkılırsa önceki gibi bir binayı orada yapma hakkına sa­hip olur.

Mevcûd olmayan şeyleri satma cümlesinden olarak yer altında yetişen, ancak büyümemiş veya büyüyüp de satış esnasında mevcûd olduğu bilinme­yen havuç, turp ve soğanın satışını söyleyebiliriz. Ama biter ve satış esnasın­da mevcûd olduğu da bilinirse, satışı sahih olur ve yok mallar hükmünde olmaz. Yalnız bu malların yerden söküldükten sonra müşterinin bunları görme muhayyerliği vardır. Sonra satılan mal yerde bulunur ve soğan, sarımsak ve havuç gibi ölçeklenen veya tartılan mallardan olur ve müşteri de satıcının izniyle bunlardan az bir kısmını yerden sökerse veya satıcının kendisi, az bir kısmını yerden söküp müşteriye gösterirse, iki durumdan biri sözkonusu olur:

1- Sökülen kısım veya miktar ölçek veya tartıya gelecek bir değere sa­hip olur.

2- Veya çok az bir miktarda olur.

Birinci durumda müşteri, sökülen kısmı görür ve beğenirse, artık muhayyerlik hakkı düşer. Geri kalan mal aynı kalitede İse tamamını alması üze­rine satış akdi bağlanmış olur. Çünkü malın bir kısmını görmesi, tamamını görmesi gibidir.

İkinci durumda müşteri, yerden sökülen kısmı görürse, bu kısım çok az olduğu için, malın tamamını görmüş gibi olmaz. Ama sökülen kısım, yerden söküldükten sonra sayı ile satılan turp gibi bir mal ise, söküldükten sonra görülmesi, değeri olsa dahi muhayyerlik hakkını düşürmez. Çünkü turp ta­neleri, büyüklük ve küçüklük bakımından biribirlerinden farklı olurlar. Ara­larında ölçü eşitliği sağlanamaz. Satıcının izni olmadan müşteri, söküldükten sonra bu malları görürse, muhayyerlik hakkı düşer ve satış akdi bağlayıcı olur. Ancak sökülen, çok az miktarda olursa muhayyerlik hakkı düşmez. Gül ve yasemin gibi yerden tedricen bitip bir kısmı görünen ve bir kısmı gö­rünmeyen şeylerin satışına gelince, bunlar üzerinde fıkıhçılar görüş ayrılığı­na düşmüşlerdir: insanlar arasındaki teamülün bu yolda olması nedeniyle bazı fıkıhçılar, böyle eşyaların satışının caiz oluşu hakkında istihsânen fetva vermişlerdir. Bazı fıkıhçılarsa, bunların mevcûd olmayan eşyalar hükmün­de olduğunu söyleyerek satışının sahih olmayacağını belirtmişlerdir. Kırkıl­madan önce koyunun sırtındaki yünü satmak da bâtıldır. Çünkü bu yün, kırkılmadan önce kendi başına değer ifâde eden bir mal değildir. Diğer kı­sımları gibi hayvan, onunla varlığını sürdürdüğü için hayvanın bir parçası­dır. O yünü akidden önce bile teslim etse, bu satış akdi sahih bir akde dönüşmez. Çünkü bu akid, bâtıl olarak vukûbulmuştur. Yaratılış itibariyle satılan mala bitişik olan her şey bu hükme tâbidir. Hayvanın derisi, hurma­nın ve karpuzun çekirdeği gibi. Bütün bunlar, var olmayan eşyalar gibi sa­yıldıklarından satışları bâtıl olur.

Avlamadan önce balığı, kuruş ve benzeri paralarla satmak da bâtıldır. Bâtıl olması da, satılan malın mevcûd olmayıp müşteriye teslim edilmesine muktedir olunamaması nedeniyledir. Yine avlanılmamış herhangi bir balığı, değerli bir eşya karşılığında satmak da bâtıldır. Mesela, "avlayacağım bir balığı, şu karpuz karşılığında sana sattım" demek veya "şu karpuzu, avla­yacağım herhangi bir balık karşılığında bana sat" demek de bâtıldır. Ama balık belirlenir ve satın alınan da bir eşya olursa; meselâ, bir kişi adamın birine, "bu karpuzu senin için avlayacağım yunus balığı karşılığında bana sat" derse bu akid fâsid olur. (Bâtıl olmaz.) İki durum arasındaki fark şu­dur: Vasfı belirtilmeyen mutlak balığın, avlandıktan sonra mülkiyet altına alınsa bile, satın alman mala bedel kılınması mâkul olmaz. Niteliği belirtilen balığın, satın alınan mala bedel kıhnmasıysa mümkündür. Çünkü niteliği be­lirtilenden başka bir balık avlanacak olursa, o, satın alınan mala bedel kılı­nan olmaz. Nehrin veya su kanalının önünü, köprü ve benzeri bir şeyle kesip, balıkları bent yerine girdirirse ve bu bendi balık avlamak maksadıyla yap­mış ise, oraya giren balıklar kendi mülkü olur. Sonra bu balıkları hilesiz olarak yakalaması mümkünse, satması sahih olur. Çünkü bu balığı, müşteriye teslim etmek mümkündür. Mümkün olmazsa, satışı sahih olmaz. Avlanma ama­cıyla olmaksızın yaparsa; meselâ, sulama amacıyla bir kanal kazarsa, buraya giren balığın önünü tutarsa, balık kendisinin mülkü olur. Aksi takdirde mülkü olmaz ve satması da sahih olmaz. Kanal ağzında veya nehirde avladığı balığı ana kanala veya tâli kanala gönderirse kendi mülkü olur. Suda iken hilesiz­ce onu tutmaya muktedir ise, satması sahih olur.

İçinde balıkların toplandığı su havuzlarını kiraya vermenin sahih olup olmadığı hususunda ihtilâf vardır: Bazıları bunun caiz olduğunu söylerken bazıları da, meraları kiraya vermenin caiz olmadığı gibi, bunun da kiraya verilmesinin caiz olmadığını söylemişlerdir.

Doğru olan görüşe göre, memedeki sütü satmak da bâtıl satışlardandır. Çünkü memedeki nesnenin süt mü yoksa kan mı olduğu veya başka bir şey mi olduğu bilinemez. Bu" durumda memede süt bulunup bulunmadığı şüphelidir.

Sedef içindeki inciyi satmak, doğru olan görüşe göre fâsid değil, bâtıl­dır. Çünkü sedefin içinde incinin bulunup bulunmadığı belli değildir. Ama başak içindeki tanenin, kabuğu içindeki baklanın, kabuğu içindeki hindis-tan cevizinin ve benzeri şeylerin durumları bundan farklı olup satılmaları sa­hihtir. Bunların kabukları, ya da başakları içinde mevcûd oldukları bilinmektedir. Bilmek için de bunların bir kısmını tecrübe etmek mümkündür.

Vakıf malının satışı da bâtıldır. Çünkü vakıf malı, mülk etmeyi ve mülk edinmeyi kabul etmez. Vakıf malının satışı, mûtemed görüşe göre fâsid de­ğil, bâtıldır. Vakıf mala bir mülk eklenirse; meselâ bir kimsenin yarısı vakıf, yarısı mülk bir bahçesi bulunur ve bu bahçeyi satacak olursa; bahçenin mülk olan yarısının satışı sahih, vakıf olan yarısının satışı ise bâtıl olur. Ancak mâmur durumdaki bir mescid başka bir şahsın mülküne eklenerek satılırsa, satışın tümü bâtıl olur. Ama harap durumdaki bir mescid, başka bir şahsın mülküne eklenerek satılırsa, mescidin satışı bâtıl, geri kalan mülkün satışı sahih olur. İçinde mescid ve mezarlık bulunan bir akara sahip olan kişi, mescid ve mezarlığı istisna etmeksizin kendi akarını satacak olursa, bazıları bu satı­şın bâtıl olacağını söylemişlerdir. Çünkü bu kişi, mâmur durumdaki mesci­di, bir mülke ekleyerek onunla beraber satmıştır. Bazıları ise bu satışın sahih olacağını söylemişlerdir. Çünkü mescid ve mezarlık, adeten satıştan müstes­nadırlar. Burada mescidin mülke eklenmesi durumu sözkonusu değildir. Hattâ bu satış, sâdece mülkte vâkî olmuştur. Aklı ermeyen çocuğun ve delinin sa­tışı da bâtıldır. Mümeyyiz çocuğun ve satışın anlamını kavrayan bunağın sa­tışları gerçekleşir. Ama satışta fahiş bir aldatma olmadıkça velîlerinin izni olmaksızın satış yürürlüğe girmez. Aksi takdirde çocuğun satışı, velîsinin iz­ni olsa bile, sahih olmaz.

İnsan saçını satmak da bâtıl satışlardandır. Çünkü şu hadîs-i şeriften ötürü saçtan yararlanmak caiz olmamaktadır.

"Allah, saçım başkasmınkine iliştirene ve bunu ona yapana lanet etsin.[5]

Deve tüyünden alınan saçlardan, kadınların örgü ve saç bölüklerinde fazlalık olsun diye yararlanmaya ruhsat verilmiştir.

Mülk edinilecek bir malı, mülk edinmeden satmak ta bâtıl satışlardan­dır. Sözgelimi babasının, ya da mirasçısı olacağı bir kişinin ölümüyle bir mi­ras bekleyen kişi, bu mirası kendisine intikal etmeden satarsa; müşteriye teslim etmeye muktedir olamayacağı ortada bulunmayan bir şeyi satmış olur ki, bu satış bâtıldır. Yok olma tehlikesiyle karşı karşıya olan bir malı satmak da bu hükme tâbidir. Meselâ memedeki sütü satmak böyledir. Çünkü me­mede sütün bulunmaması muhtemeldir. Nitelendirilerek müşteriye teslim edilmesi taahhüd edilen bir borç durumundaki, ortada olmayan bir malı sat­mak sahihtir. İleride de açıklanacağı gibi bu, selemdir. Vekâlet yoluyla baş­kasının malını satmak sahih ve geçerlidir. Vekâlet olmaksızın başkasının malını satmaya gelince, bu, mal sahibinin onayı ile sahih olur. Buna "bey-i fuzulî" denir.

Yeryüzünde kendiliğinden bitip hayvanların otladıkları mera ve çimen­lik adını alan otların satımı da bâtıldır. Zîrâ hadîs-i şerifte, insanların su, ot ve ateşten ibaret olan üç şeyde ortak oldukları belirtilmiştir. Bu otları sat­mak sahih olmadığı gibi, bunları kiraya vermek de sahih değildir. Sahih ol­mamasına rağmen, fâsid midir, yoksa bâtıl mıdır? işte bunda ihtilâf vardır. Ama sulama ve diğer bakımlarla yerden bitirilen otları satmak sahihtir. Çünkü bunları sulayıp gerekli bakımı yapan kişi, bu otların sahibi olur. Bazı fıkıh-çılar, yetiştiren kişinin bu otlara sahip olamayacağı, dolayısıyla da satama-yacağı görüşünü benimsemişlerdir.

Suya olta atımını satmak da bâtıl satışlardandır. Bir kişi, "suya ataca­ğım bu olta ile çıkacak olanı, şu kadar fiyata sana sattım" veya atacağım şu ok darbesiyle avlayacağım kuşu sana sattım" derse buna avcı darbesinin satışı denir. Bu, kişinin mâlik olmadığı malı satmasıdır. Dalgıcın, dalışını satması da bu cümledendir. Yani suya dalan dalgıcın, dalışında çıkaracağı inci ve benzeri şeyleri önceden satması, bâtıl satışlardandır.

Bedeli vermemenin açıkça belirtildiği satışlar da bâtıldır. Meselâ: "De­veni bana bedelsiz olarak veya meccanen sat diyen kişiye, satıcı, "onu sa­na sattım" derse, bu satış bâtıl olur. Çünkü taraflardan biri, diğerine bir mal vermiş olmamaktadır. Bazıları ise bu satışın gerçekleşeceğini söylemiş­lerdir. Çünkü malın bedelini nefyetmek, satış akdini nefyetmek sayılacağın­dan, bu durumda malın bedelinden hiç söz edilmemiş gibi olur. Malın bedelinden söz etmemenin hükmü; onunla birlikte satış akdi gerçekleşir. İleride de açıklanacağı gibi, bu, fâsid bir satış akdidir. Müşteri, malı teslim almakla ona mâlik olur.

Bütün bu anlatılanlar, bâtıl satışla ilgili bazı misâllerdi. Bu satışın hük­müne gelince; önce de belirtildiği gibi bu satış, mülkiyet ifâde etmez. Müşte­ri teslim alsa da, satın aldığı mala mâlik olamaz. Teslim aldıktan sonra bu mal, müşterinin yanında telef olursa, ne gibi bir yol tutacağı hususunda gö­rüş ayrılığı vukûbulmuştur. Bir görüşe göre müşteri, bu malın bedelini öder. Çünkü önce yapılmış olan bir satın alma pazarlığı üzerine bu malı teslim al­mıştır. Başkaları da bu görüşü yeğlemişlerdir. İkinci bir görüşe göre müşte­ri bu malın bedelini ödemekle yükümlü olmaz. Çünkü bu mal, onun yanında emânet gibidir. Akdin bâtıl olmasından sonra sâdece satıcının izniyle malı teslim almış gibi olur ki, bu da nakit olmaksızın tazminatı gerekli kılmaz.

Fasid satışlara gelinep bunlarla ilgili bir çok misâller vardır: Kişinin, vâsisi olduğu yetimin malını, fahiş bir aldatma ile satması, kuvvetli görüşe göre fâsidtir. Mecburiyet karşısında çaresiz kalan kişinin satması ve satın alması da fâsid ahş verişlerdendir. Meselâ borcunu ödemesi için kadı tarafından zor­lanan kişi, malını fahiş bir şekilde aldatılarak emsal değerinden eksiğine sat­mak mecburiyetinde kalarak satarsa, bu satışı fâsid olur. Yemeğe, içeceğe veya bir giyeceğe aşırı derecede muhtaç olan bir kişiye, satıcı, değerinden fazlasına olmadıkça satmaya razı olmaz ve o da mecburiyet karşısında satın alırsa, bu satış akdi de fâsid olur.

Az önce de belirtildiği gibi semenden söz etmeksizin sükûtla geçiştirile­rek yapılan satış akdi fâsid olur. Değer taşıyan bir malı, şarap vererek satın almak da fâsid satışlardandır.

Şâfiîler dediler ki: Fâsid veya bâtıl satış örneklerinden biri de âmâ­nın alış-vcrişidir. Âmâ kişinin bir eşya satması veya satın alması sahih değil­dir. Nitekim onun icarı ve rehni de sahih olmaz. Ama yapması sahih olmayan akidlcri, zaruret nedeniyle vekîlinin yapması sahih olur. Yine böylece onun İçin zimmetteki bir şeyi satın alması sahih olur. Öyleyse onun için selem ver­mesi ve selem alması sahih olur.

Görme muhayyerliğiyle yapılan satışlar da bu kabildendir. Adamın biri görmediği bir eşyayı, görünce muhayyer olması şartıyla satın alırsa, satış akdi fâsid olur. Harap olmaya yüz tutmuş veya asla kendilerinden yararlanıla-mayacak hale gelmiş olsalar da, vakıf malları satılırsa, satış akdi bâtıl olur. Yalnız çürümüş eski hasırlar, kandiller ve önemsiz olan az miktardaki şeyler bundan müstesnadırlar. Faydasız olan bu şeyleri satıp elde edilen parayı va­kıf yararına harcamak daha faydalı olur. Teslim alındıktan sonra rehine bı­rakılan malı satmak da bâtıldır. Bir kişi, adamın birinden rehin aldığı eşyayı, teslim aldıktan sonra satarsa, satışı sahih olmaz. Meğer sahibinin izni olsun. Sahibinden izin almadan satarsa satış bâtıl olur. Teslim almadan satarsa, sa­hibinin izniyle olmasa bile sahih olur. Teslim aldıktan sonra sahibine satar­sa sahih olur. Kurbanlık hayvanı satmak da bu kabildendir. Kurbanlık olarak adanan hayvanı ne kesmeden önce, ne de kestikten sonra satmak sahih ol­maz. Ama nafile bir kurbanlıksa, kesimden sonra satmak sahih olmaz. Satı­cının teslim etmeye muktedir olmaması durumunda müşterinin, satın aldığı malı teslim alamayacağı alış-veriş de bâtıldır. Satıcının teslim etmekten âciz olması; gasbedilmiş bir mal gibi hissî de olsa, rehindeki bir ma! gibi şer´î de olsa aynı hükme tâbidir.

Başağın içindeki buğdayı satmak da batı! satışlardandır. Bu buğdayı sa­hibi ister benzeri bir buğday karşılığında satsın, ister arpa veya dirhem kar­şılığında satsın, bu satış bâtıldır. Başağında gizli bulunan diğer şeyler de buğday gibidirler. Örneğin Şam darısı gibi. Bu darı, kandilleri üzerinde bu­lunan yapraklarla örtülüdür. Yaz dansına gelince; bunu, kesmeden satmak sahihtir. Çünkü bu darının taneleri gizli değildir. Başaktaki buğdayı ve da­lındaki Şam darısını satmanın yasaklanışının illeti, önce de belirtildiği gibi tanelerinin görünmeyişidir. Yer altında gizli bulunan havuç, turp ve soğan da bu hükme tâbidir.

Satıcının, sahibi olmadığı bir malı satması da bâtıldır. Kişinin, hiç bir bakımdan üzerinde tasarruf hakkı bulunmayan bir malı satması, meselâ kar­deşinin veya bir arkadaşının bahçesini satması bâtıldır. Buna "bey-i fuzulî" denir ki, mal sahibi, satış akdine icazet verse de akid batıldır. Aynı cinsten olsa da olmasa da, eti yense de yenmese de canî hayvan karşılığında hazır et satın almak bâtıl ahş-verişlerdendir. Canlı bir kuzu veya balık veya eşek vererek karşılığında kasaptan et satın alma durumunda satış akdi bâtıl olur. Kanalda, arkta ve benzeri yerlerde akmakta olan suyu satmak da bâtıldır. Pınardan ve kuyudan kaynayan suyu yalnız başına satmak da bu hükme tâ­bidir. Bir kişinin, mülkü olan arazide akmakta olan suyu, araziden ayrı ola­rak satması bâtıldır. Arazi ile birlikte satması sahihtir. Sudan ayrı olarak araziyi satması da sahihtir. Satışta, suyun da satışa dâhil olduğu belirtilmez-se, su satılmış olmaz ve sahibinin mülkiyetinde kalır. Hem satış esnasında mevcüd olan su, hem satıştan sonra meydana gelen su, eski sahibinin mülki­yetinde kalır. Yukarıda akar ve kaynayan sular demekle, durgun suları kap­sam dışına çıkarmış olduk. Durgun suları yalnız başına satmak sahihtir.

Kesme (veya toplama) şartı koşulmaksızm, olgunlaştığı görülmeden mey­veleri satmak da bâtıldır. Kesmeyi şart koşmaksızın, yani ağaç üzerinde bı­rakılması şartıyla veya hiç bir şart koşmaksızın hurma ağacı üzerindeki hurmaları, olgunlaştığı görülmeden satın almak da bâtıldır.

Malîkîler dediler ki: Şerîat koyucunun ahş-verişini yasakladığı her şey fâsiddir. Bu, namaz ve oruç gibi ibâdetlerden de, satış ve nikâh gibi akid-lerden de olabilir. Ama bu yasağın, o şeyin aslı veya niteliğine veya kendisi dışında olmakla birlikte kendisiyle ilgili ve lâzımı olan bir hususa ilişkin ol­ması şarttır. Ama bu yasak, o şeyin dışında ve kendisinin lâzımı olmayan bir hususa ilişkin olursa, haram da olsa fâsid olmaz.

Yasağın, şeyin aslıyla ilgili olmasının örneği; kan, leş, domuz ve benze­ridir. Şeriat koyucu, asılları itibariyle bizi bunlardan men etmiştir. Bunlar satılacak olurlarsa satışları haram ve bâtıl o!ur. Yasağın, şeyin niteliğiyle il­gili olmasının Örneği şaraptır. Şeriat koyucu, sarhoş edici oluşu niteliğinden ötürü şarabı yasaklamıştır. Satıldığı takdirde satışı bâtıl olur. Yasağın, şe­yin lâzımı olup dışında bulunan bir hususla ilgili olmasının örneği; bayram günü oruç tutmaktır. Bayram günü oruç tutmak ne aslı, ne de niteliği dola­yısıyla yasaklanmış değildir. Ama bu, orucun dışında ve bu orucun lâzımı (ayrılmaz unsuru) olan bir husustan ötürü yasaklanmıştır ki, o da bayram günü oruç tutmuş olmakla Allah´ın ziyafetinden yüz çevirmektir. Bu anlam, bayram günü tutulan oruca kopmaz şekilde lâzım olmuş, bitişmiştir. Şu hal­de bayram günü oruç tutmak haram ve bâtıldır. Yasağın, şeyin dışında bu-îunan ve o şeyin lâzımı olmayan bir hususla ilgili olmasının örneği, gasbedilmiş bir evde namaz kilmaktfr. Namaz kılmak, ne aslı ne de niteliği dolayısıyla yasaklanmıştır. Kendi dışında ve kendisinin lâzımı olan bir husus dolayısıy­la da yasaklanmış değildir. Yasaklanışı, kendisinin lâzımı olmayan arızî bir durum nedeniyle vukûbulmuştur. Ki o durum da, namazın gasbedilmiş bir evde kılınmasıdır. Her ne kadar kılan kişi günahkâr da olsa, gasbedilmiş ev­de kılınan namaz sahihtir. Gasbedilmiş suyla abdest almak da böyledir. Çünkü suyun gasbedilip telef edilmesi, abdestin olmadığı zamanlarda da vukûbula-bilirler. Başkasının arazisini gasbetmek de namazın kılınmadığı zamanlarda vukûbulabilir. Ancak necs satışı (yalan arttırma yaparak başkasını, malı sa­tın almaya aldatmak) bu kuraldan istisna edilmiştir.

Musarrat hayvanın satışı, kervanları şehir dışında karşılayıp mallarını satın almak da bu kuraldan istisna edilmiştir. Bütün bunlar, fâsid olmadık­ları halde yasaklanmış satışlardır. Çünkü bu alış-verişlerin, yasaklanmış ol­malarına rağmen sahih oldukları hakkında hadîs vârid olmuştur. Bu nedenle de anılan kural ile tahsis edilmişlerdir.

Canlı hayvanı, hazır et karşılığında satmak da fâsid satış örneklerinden­dir. Sözgelimi bir kişi, yanında bulunan kuzusunu kasaba vererek karşılı­ğında hazır et alırsa, bu alış-veriş fâsid olur. Çünkü durumu ve miktarı belli olan et, durumu ve miktarı belli olmayan kuzu karşılığında satılmış olmak­tadır. Çünkü canlı hayvanın etinin iyi mi, kötü mü; az mı çok mu olduğu bilinemez. Kesilen hayvanın derisi yüzüldükten sonraki durumu bunun ak­sinedir. Pişirilmeden etinin iyi veya kötü olduğu bilinir ve hazır et ile değişti­rilmesi sahih olur. Ama kendi cinsinden olmayan bir et ile satılması caizdir. Meselâ canlı kuzuyu vererek karşılığında balık satın almak caizdir. Ancak bu gibi satışlarda akdin sahih olması için, satışın kesin ve peşin olması şart­tır. Çünkü bu gibi eşyalar, yaşamı uzayan canlılardan değildirler.

Garer satışı da fâsid satışlardandır. Garer, iki şey arasında tereddüt et­mektir kî, bu iki şeyden biri maksada uygun, diğeri muhalif olur. Sözgelimi, "bu hayvanı, çarşıda belli olacak değeri üzerinden veya bilirkişilerce takdir edilecek değeri üzerinden sana sattım" demek gibi. Zîrâ bu hayvanın açığa çıkacak değeri, satıcıyla müşterinin maksatlarına uygun olabileceği gibi ters de düşebilir. Satılan malın bedeli meçhul oldukça satış akdi sahih olmaz. Aynı şekilde satıcı, "bu malı, senin hükmedeceğin veya falanın hükmedeceği fi­yat üzerinden; ya da senin razı olacağın veya falanın razı olacağı fiyat üze­rinden sana sattım" demesi hâlinde de satış akdi sahih olmaz. Evin temeli gibi az değerli şeylerin satışında garer, müsamahayla karşılanır. Derinliği ve eni bilinmeksizin evin temelini satın almak, zaruret nedeniyle sahih olur. Ay­ların fazla veya eksik olması ihtimaliyle birlikte aylık olarak ev kiralamak da böyledir. Astarının nasıl ve ne şekilde olduğu bilinmeksizin cübbe ve yor­gan satın almak sahihtir, bu tür satışlarda âdet olarak insanlar, biribirlerini müsamahayla karışlarlar. Havadaki kurşun, sudaki balığın satışında oldu­ğu gibi garer, fazla miktarda olursa satış akdi sahih olmaz.

Fâsid satışlardan biri de, bir malı kesin olarak muhayyerlik hakkını ta­nımaksızın peşin on liraya, vadeli onbeş liraya satmaktır. Müşteri buna, se­sini çıkarmadan razı olup eşyayı teslim alır ve akdin tamamlanmasından sonra iki satıştan birini seçerse, bu satış fâsid olur ki, buna **bir satışta iki satış" denir. Ama satıcı, müşteriye muhayyerlik hakkı tanıyıp, "muhayyerlik hak­kı sende olmak üzere bu malı peşin on liraya, vadeli onbeş liraya sana sattım" derse, satış akdi sahih olur. Birincisinde satışın fâsid olması, satış anında fiyatın meçhul kalmasından; ikincisinde caiz olmasıysa, müşteriye düşünme fırsatının tanınmasından ötürüdür. Yine bunun gibi bir kişinin cins veya ni­telik bakımından muhtelif olan iki maldan birini satması durumunda da ay­nı hüküm sözkonusu olur.

Cins bakımından muhtelif olan iki maldan birinin satımına örnek ola­rak şu akdi gösterebiliriz: Adamın biri, müşteriye, "bu elbise ve hayvandan birini sana yirmi bin liraya sattım" der, akdin tamamlanmasından sonra müş­teri, bu ikisinden birini seçip alırsa ve şart muhayyerliği de yoksa satış akdi fâsid olur. Ama akid esnasında muhayyerlik hakkı şart koşulmuşsa, satış akdi sahih olur. Nitelik bakımından muhtelif olan iki maldan birini satma­ya örnek olarak ise şu satış akdini gösterebiliriz: Bir kişinin muayyen olma­yan elbise ve gömlekten birini satması durumunda, satış sahih olmaz. Çünkü her iki durumda da satılan mal, meçhul kalmaktadır. Meçhulün satışı ise sa­hih değildir. Muhtelif fiyatlarla satın alma durumunda satışın fâsid oluşu, daha da belirginleşir. Çünkü bu durumda hem mal, hem de fiyatı meçhul olmaktadır.

İyilik ve kötülük bakımından iki malın muhtelif oluşuna gelince; diye­lim ki bir kişi, müşterinin beğendiğini alması için muhayyerlik hakkını tanı­yarak biri iyi, diğeri kötü iki küme buğdayı aynı fiyatla satacak olursa, satış akdi sahih olur. Çünkü bu gibi durumlarda normal olarak malın kötüsü de­ğil de iyisi satın alınır.

Bir kişi, ürün veren birkaç tane hurma ağacından birini belirlemeksizin satış sahih olmaz. Ama bir kişinin bahçesi olur da, bu bah-esini meyve veren bir veya birkaç ağacını istisna ederek kendi beğenisiyle mesi şartı satarsa, satış akdi sahih olur. Çünkü satıcı, bahçesinin du­rumunu başkalarına nisbetle çok daha iyi bilir ve kendi beğenisine uygun olan ağaçları seçebilir. Havanın satışı sahihtir. Bu, bir binanın üstünü sat­maktır. Örneğin bir kişinin bir başkasına, "kendi yerinde yapacağın inşaa­tın üzerinde on metrelik havayı bana sat" demesi gibi. Bu satışın sahih olması için, binanın üst ve alt katlarının büyüklük, küçüklük, uzunluk, kısalık gibi boyutları, taş ve tuğla gibi yapı malzemeleri açısından vasıfları belirtilmeli­dir. Vasfının belirtilmesinin zorunlu olduğu şüphesizdir. Vasıf belirtilir kî, üst katın yükselmesi sonucu meydana gelen menfaatler, alt kat ile uyum sağ­lamadığı takdirde anlaşmazlık baş göstermesin. Her iki taraf, yapacakları binanın vasfını belirtirlerse paralarında anlaşmazlık meydana gelmez. Üst katı yaptıran, alttakinin rızâsı olmaksızın anlaşma dışı fazla bir inşaat yapamaz. O, alt katın üzerindeki havanın tümüne sahip olur. Bu satış akdi bağlayıcı olup kefalet altına alınmıştır ve alt katın yıkılmasıyla da fesh olmaz. Alt kat yıkıldığı takdirde, satıcının onu yeniden yapması zorunludur. Onun yerine geçmiş olan mirasçısı, ya da mülkiyet el değiştirmişse yeni sahibi, bunu yapmakla yükümlü olur. Üst kat yıkıldığı takdirde sahibinin, ya da onun yerine geçmiş olan mirasçının veya mülkiyet el değiştirmİşse yeni mâlikin, üst tarafta yeniden inşaat yapma hakları vardır.

Başaktaki buğday gibi, bir kısmı bilinmekle geri kalan kısmı hakkında bilgi edinilebilen mallan satmak sahihtir. Müşteri başağı ovalayıp içindeki buğdayı açığa çıkarma imkânına sâhibtir. Bu buğdayın bir kısmını görmek, geri kalan kısmın vasfı hakkında da bilgi verir. Yalnız bu satışın sahih olma­sı için başaktaki buğdayın biçim, dövme ve savurma işinin yarım aydan faz­la sürmemesi şarttır. Şu da var ki; satılan buğday, tane hâlinde olup da götürü olarak satın alınmışsa, samanından ayıklanmadıkça, satış akdi sahih olmaz. Ama ölçekle satılması, her halükârda sahih olur. Satılan mal bir tahıl olup biçilmeden başağıyla birlikte bulunuyorsa, ya da biçildikten sonra demet­lenmiş vaziyetteyse, götürü usulde satılması sahih olur. Ama harman gibi üst üste yığılı durumdaysa, götürü usulde satılması sahih olmaz.

HANBELÎLER dediler ki: Lahana,turp, havuç, şalgam, soğan ve sa­rımsak gibi, yer altındaki gizli ekinleri satmak, fâsid satış örneklerindendir. Bu sayılanları söküp görmeden satmak sahih olmaz. Ama bunların yer üze­rinde görülen yapraklarını satmak sahihtir. Dokuması tam olsa da, dürül-müş kumaşı satmak da fâsid satışlardandır. Bir kısmı dokunmuş olan kumaşı dokuması tamamlandıktan sonra vermek üzere satmak» durulmuş olmasa ve yaygın vaziyette olsa dahi sahih olmaz. Satıcı, dokumuş olduğu kısmı müş­teriye gönderir; sonra o kısma, geri kalan enlem ve boylam iplerini eklerse ve dokumayı tamamlama şartıyla tümünü satarsa, bu satış sahih olur. Çün­kü bu şartta satıcmm menfaati vardır. Koyunun sırtındaki henüz kırkılmamış yünü satmak, memedeki henüz sağılmamış sütü satmak, şu ağacın tutacağı meyveyi satmak ve şu koyunun doğuracağı yavruyu satmak da fâsid satış­lardandır. Çiçek tomurcuğunu, olgunlaşması göze görünmeyen meyveleri sat­mak, fâsid satışlardandır. Ama olgunlaşması göze göründükten sonra meyveleri satmak sahihtir. İster koparılmış ve isterse henüz koparılmamış olsun, başaktaki tahılı satmak sahihtir. Kabuğu içindeki ceviz, badem ve no­hudu satmak, koparılmış da olsa, henüz ağaç üzerinde de olsa sahihtir. Sa­tış akdinin, önceki sayfalarda belirtilen şart ve rükünlerine muhalif olan hususları taşıyan bütün satışlar, fâsiddir.