- Sarih Talâk

Adsense kodları


Sarih Talâk

Smf Seo Versiyon , -- Seo entegre sistem.

Array
ezelinur
Wed 3 March 2010, 02:19 pm GMT +0200
Bilindiği gibi sîgası itibariyle talâk, sarîh ve kinaye olmak üzere iki kısma ayrılmaktadır. Sarih talâk da yine, ric´î ve bâin olmak üzere iki kısma ayrı­lır. Mezheblerin bütün bunlara ilişkin olarak ileri sürdükleri tafsîlât aşağı­da ele alınmıştır.

(18) Hanefîler dediler ki: Sarih, "ric´î sarih" ve "bâin sarih" olmak üzere iki kısma ayrılır. Ric´î sarih, kendisinde beş kayıt bulunan talâktır:

Birinci kayıt: Boşama sözü, talâk harflerini kapsamalıdır. Meselâ koca­nın, karısına "tallaktüki" (seni boşadım), "enti tâlikun" (sen boşsun), "en mutallakatün" (sen boşanmışsın) demesi gibi. Ama şeddesiz olarak mutlakatün" dediğinde bu söz, kadının evde hapsedilme bağından kurtul­ması ve dışarıya çıkmasına izin verilmesi anlamına da gelebileceğinden, ki­naye olur ki, bunun hükmü ileride anlatılacaktır. Kocanın, karışma "kûnî tâlikaten" (sen boş ol) veya "Tekûni tâlikaten" (sen boş olacaksın) demesi de sarih talâktandır. Zîra "tekûnî" (olacaksın) yüklemi her ne kadar gelecek zaman için kullanılmaktaysa da, örfe göre şimdiki zaman için de kullanılmaktadır. Hatta karısına "utallikuki" (seni boşayacağım) dediğinde, bu ke­lime çoğunlukla şimdiki zaman için kullamlmaktaysa, karısı boşanır. "Utlukî" (kendini boşa ey kadın) sözü de sarih talâktandır. Kocanın, karısına "talâkı­nı al" demesi, kadının da "onu aldım" cevabını vermesi yine sarih talâk olur. "Bunun sarih talâk olması için, boşama niyetinin mevcud olması gerekir" diyenler de olmuştur. "Karını boşadın mı?*´ sorusuna karşı verilen "neam" veya "belâ" (evet) cevabı da, boşama niyeti olmasa bile sarih talâktan sayı­lır. Adamın biri, bir erkeğe "karım boşamadın mı?** diye sorar, o da "neam" veya "belâ" (evet) diye cevap verirse, karısı boşanır. Çünkü örfe göre "neam" ve "belâ" kelimeleri arasında bir fark yoktur. Ama lügate göre bu iki kelime arasında fark vardır. "Neam" kelimesi, olumsuz sorulara cevap olarak veri­lemez. "Belâ" kelimesi ise bunun aksine, olumsuz soruların cevabında kul­lanılabilir. İleride de anlatılacağı gibi, Hanbelîler bu görüşe muhaliftirler. Tahrif edilmiş bazı kelimeler de sarih talâktan sayılır. Bunlar beş tanedir:

1- Kaf harfinin "ğayın" harfine çevrilmesiyle "tallağtüki" (seni boşa­dım) demek.

2- Tı" harfinin "te" harfine, "kaf" harfinin de "ğaym" harfine çevri­lerek "telleğtüki" demek.

3- Kaf" harfinin "kef" harfine çevrilmesiyle "tallektüki" demek.

4- Ti" harfinin "te" harfine, "kaf" harfinin de "kef" harfine çevril­mesiyle "tellektüki" demek.

5- Ti" harfinin "te" harfine çevrilmesiyle "tellaktüki" demek. Bazıları bunlara altıncı bir kelime eklemişlerdir. Bu da "kaf" harfinin Iâm" harfine çevrilmesiyle, "sen boşsun" anlamında "enti tâlilün" demektir. Bu lâfızlar, Hanefîlere göre sarih talâk lâfızlarıdırlar. Adam, karısına "ya hanım" diye seslenmek ister de kastı olmaksızın dili sürçer ve "talil" derse; karısı, diyâneten değil, fakat yargı bakımından boşanmış olur. Ama şaka olsun diye "tâlık" kelimesini söylemeyi kasdeder de karısının boşan­masının vukuunu kasdetmezse, karısı hem diyâneten, hem de yargı bakımın­dan boşanmış olur.

Bununla da öğrenmiş oluyoruz ki, boşayan kimsenin dili bozuk olmasa dahî, tahrif edilmiş kelimelerle yapılan boşama tahakkuk eder. Kocanın, ka­rışma "Tıeleka" demesi veya "ta-elif-lâm-kaf" şeklinde, hece harflerini bir­birine bağlamaksizın talâkı telâffuz etmesi, doğru görüşe göre kinayedir. Bu durumda boşamaya niyet edilmezse kadın boşanmış olmaz.

İkinci kayıt: Talâkın gerçek bir zifaftan sonra vukübulması. Bir kimse, zifaftan önce karısını sarih bir talâkla boşarsa, bu ric´î değil, bâin talâk olur. Gerçek zifaftan kasıt, mehir bahislerinde anlatılan tarzda, karı-kocanın cin­sel temasta bulunmalarıdır. Kocanın karısıyla cinsel temasta bulunmaksızın tenha bir yerde başbaşa kalması, hükmî bir zifaftır ki, burada bu geçerli de­ğildir. Bir kişi, kendi karısıyla halvette (tenhâda) buluştuktan sonra cinsel te-nıasta bulunmadan onu sarih talâkla boşarsa, kadın bâin şekilde boşanmış olur.

Üçüncü kayıt: Talâk kelimesi, bir bedel sözüne bitişik olarak söylenmiş olmamalıdır. Meselâ koca, karısına "mehrinin geri kalan kısmı karşılığında seni boşadım" derse, kadın ric´î değil, bâin talâkla boşanmış olur.

Dördüncü kayıt: Talâk kelimesi, sözle veya işaretle üç sayısıyla bir arada telâffuz edilmemiş olmalı ve bâinliği hissettirecek veya atıf harfi olmaksızın bâinliğe delâlet edecek bir sıfatla nitelenmiş olmamalıdır. Birincisinin misâli bellidir. Kocanın, karısına "sen üç talâkla boşsun" demesi gibi. İkincinin mi­sâli, kocanın karısına üç parmakla işaret ederek "sen boşsun demesi gibi­dir. Her iki durumda da kadın, üç talâkla boşanmış olur. Üçüncünün misâli, karısına "sen şiddetli bir talâkla boşsun" veya "sen dağ gibi bir talâkla boşsun" demesi gibidir. Kocanın, talâkı "şiddet" sıfatıyla nitelemesi, onu bâin kılar. Böylelikle tek bir bâin talâk vukûbulmuş olur. Nitekim bu, ileride de ele alı­nacaktır.

Sarih olan bâin talâka delâlet eden boşama sözüne örnek olarak da ko­canın: "Sen boşsun, bâinsin" demesini gösterebiliriz. Talâkın bâinlikle nite­lenmesi, onu tek bir bâin talâk olarak gerçekleştirir. "Atıf harfi olmaksızın. kaydını koymakla, kocanın karısına "sen boşsun ve bâinsin" sözü kapsam dışına çıkarılmış oldu. Birincisi, ric´î talâk olur. İkincisi ise buna katılır ve bâin olur.

Beşinci kayıt: Talâk kelimesi, bâinliğe delâlet eden bir sıfat veya sayıya teşbih edilmemelidir. Örneğin kocanın, "seni üç gibi bir talâkla boşadım demesi gibi. Böyle derken bir talâka niyet ederse, bir bâin talâk vâki olur. Aksi takdirde üç talâk vâki olur. Kocanın, karısına: "Sen güneş veya ay gibi bir talâkla boşsun" demesi de, aynı şekilde kadının bir bâin talâkla boşan­masına neden olur.

Ric´î olan sarih talâk, gerdekten sonra kocanın talâk harflerini içeren bir lâfızla karısını boşamasıdır. Talâk kelimesini telâffuz ederken, bu lâfzın bir bedelle veya sözle yahut işaretle de olsa üç sayısıyla birlikte ağzından çık­maması gerekir. Ayrıca bâinlikten haber veren bir sıfatla nitelenmemeli veya atıf harfi olmaksızın bâinliğe delâlet eden bir sıfat yahut sayıya benzetilme-melidir.

Bâin talâksa bunun hilâfmadır. Bu talâk, kocanın talâk lafzıyla da olsa, gerdekten önce boşamasıdır. Ya da gerdekten sonra üç sayısıyla birlikte olan bir talâkla veya içinde talâk harfleri olmayan bir lâfızla veya içinde talâk harf­leri bulunan ama bâinlikten haber veren, ya da bâinliğe delâlet eden bir sı­fatla muttasıf bir lâfızla veyahut da bâinliğe delâlet eden bir sıfat veya sayıya benzetilen bir lâfızla boşamasidır.

Böylece sarih olan ric´î ve bâin talâkın tanımını öğrenmiş olduk. Sonra bâin talâk eğer üç ise, geçerli olur. Bu şekilde boşayan kocaya karısının helâl olması için, araya hullecİ koyması gerekir. Bir veya iki eğer ric´î talâkla boşa-mışsa, karısına dönmesi için yeniden nikâh akdi yapmasına gerek kalmaz. Ama bir veya iki bâin talâkla boşamışsa, yeniden nikâh akdetmesi gerekir. Sarih ve ric´î olan talâkın hükmüne gelince; bununla birden fazla talâka veya bâin talâka niyet edilse bile, yalnızca bir ric´î talâk vâki olur. Meselâ bir koca, karısına "sen boşsun" der ve bunu derken de üç talâka niyet eder­se, sadece bir talâk vâki olur. Talâk kelimesini telâffuz ederken, boşamadan başka bir şeye, meselâ karısının bir kayıttan veya bağdan çözülmesine niyet ederse (ve bunu dile getirirse) iddiası yargı bakımından onaylanmaz. Ama boşama dînen gerçekleşmez ve karısına yanaşması helâl olun Eğer karısı bu sözü bizzat ondan duymuşsa, ya da âdil bir şahit kocasının böyle söylediğine onun yanında şehâdette bulunursa, kadının cinsel temas için kocasına izin vermesi helâl olmaz. Ama kocası bağ ve kayıt kelimesini açıkça ifade ederse, meselâ ona, "sen bağdan (veya kayıttan) boşanmışsın** derse, karısı diyâne-ten boşanmayacağı gibi, yargı bakımından da boşanmaz. "Talâk senin üze­rine olsun" der ve bunu derken de boşanmaya niyet ederse, karısı boşanmış olur. Ama "benim talâkım senin üzerine vâcib olsun" derse, niyete gerek kal­maksızın karısı boşanmış olur. "Seni boşamak, senin üzerine vâcib olsun" demesi de aynı hükme tâbidir. "Talâkın benim üzerimedir" der de karısı su­sarsa, bununla boşama vukûbulmaz. Ama karısına, "senin talâkın üzerime vâcibtir" veya lâzımdır, farzdır, sabittir derse, bunda ihtilâf vardır. Bazıları­na göre niyet etse de etmese de, bununla ric*î bir talâk vukûbulur. Bazılarıy-sa böyle demekle boşamanın vuku bulmayacağım söylerler. Bu âlimlerden ba­zıları niyet etmeden, "senin talâkın üzerime vâcibtir dese bile boşamanın vukûbulacağını belirtirler. "Lâzımdır" sözündeyse boşama vukûbulmaz. Bazı kimseler, bu sözlerin hepsinde de talâkın vâki olacağını sahih bulmuşlardır.

Mâlîkîler dediler ki: Sarih talâk lâfızları, dört tanedir:

1- Tallaktü" (boşadım).

2- Ene tâükun minki" (ben seni boşayanim).

3- Enti tâlikun" (sen boşsun); veya "mutallakatun minnî" (sen ben­den boşanmışsın).

4- Et-talâku lî lâzimun" (boşamak, benim için gereklidir.) veya "et-talâku aleyye lâzimun" (boşamak, benim üzerime gereklidir) veya "et-talâku lâzimun minnî" (boşamak benden gereklidir) veya "et-talâku lâzimün leki" (Boşanma, senin için gereklidir) veyahut "et-talâku aleyki lâzimun" (Senin üzerine boşanmak gereklidir) ve bunlara benzer lâfızlar...

Bu dört maddede sayılan talâk lâfızları sarihtir. Söyleyen kişi, bir şeye niyet etmemişse, bu lâfızlarla sadece bir talâk vâki olur. Ama iki veya üç ta­lâka niyet etmişse, niyet ettiği sayıdaki talâk vâki olur. Ancak Hanefîler bu görüşe muhaliftirler. Onlar derlerirî: Sarih talâkta niyet yoktur. Karısını bu lâfızlarla boşayan kişi, birden fazla talâka niyet etmişse bile, sadece bir talâk vâki olur. Sonra kendisiyle bir talâkın vâki olduğu sarih lâfız, gerdekten ön­ce veya bir bedel karşılığında söylenirse ki buna hul´ denir- bâin talâk; aksi takdirde ricî talâk olur. Hul gerdekten önce boşama ve kesin (batt) talâk, bâin talâk olur. Kesin talâkın üç sayısı söylenerek üç talâk olmasıyla, açıkla­ması ileride gelecek olan açık kinayelerle veya hâkimin hükmüyle olması ara­sında bir fark yoktur. Nitekim bu, ric atin şartları anlatılırken de ele alına­caktır. Ric´î talâksa, bâin talâkın hilâfinadır. Koca, karısına hitaben "sen boşanmışsın" anlamına? gelen" enti muntalikatun" veya "matlukatun", ya­hut "mutlakatun" derse ve böyle derken de boşamaya niyet ederse, açıkla­ması ileride yapılacak olan gizli kinayelerde olduğu gibi, talâk vâki olur. Ama böyle derken boşamaya niyet etmezse, talâk vâki olmaz. Çünkü örfe göre bu lâfızlar, talâk lâfızları değildirler.

Şâfiîler dediler ki: Talâk lâfızları, kendi başına sarih ve başkasıyla sarih olmak üzere iki kısma ayrılır. Kendi başına sarih olan lâfızlar, "talâk veya "serah" kökenli olan lâfızlardır. "Serahtüki" (seni serbest bıraktım) gi­bi. "Firak´-´ kökenli olan lâfızlar da böyledir. "Faraktüki" (senden ayrıldım) gibi. Talâk kökenli olan lâfızlara Örnek olarak "enti tâlikun", "tallaktüki" ve "mutallakatün" lâfızlarını gösterebiliriz. "Mutlakatun" lafzı ise kinaye­dir. Ama talâk kelimesinin kendisi böyle değildir. Bu kelime bazan mübteda olur. örneğin "aleyye´t-talâku le ef´alenne gibi. Burada "talâk kelimesi mübteda, "aleyye" ise onun haberidir. Evet bu, sarih talâktır. Bir grup ulemâ, bunun kinaye olduğunu, niyet olmaksızın sadece bu sözün söylenmesiy­le talâkın gerçekleşmeyeceğini söylemişlerdir. Ama tercîhe şayan olan birinci görüştür.

"Talâkuki vâcibün aleyye" veya "lâzimün aleyye lâ ef´alu keza (Seni boşamak üzerime vâcib veya lâzım olsun ki, şu işi yapmayacağım) demek de böyledir ve bu lâfız, sarihtir. Ama "seni boşamak üzerime farz olsun" sözü, kuvvetli görüşe göre kinayedir. Zîra farz kelimesi, ibâdetler için kullanılan bir kelime olarak bilinmektedir. Kocanın bu sözü, bir yanılgı sonucu söyledi­ği muhtemeldir. Çünkü boşamak, bir ibâdet değildir. Vâcib kelimesi ise farz gibi değildir.

Talâk kelimesi, cümle içinde mef ul olarak yer alabilir. Örneğin, "Talâ­kı senin Üzerine ikâ ettim gibi. Talâk kelimesi cümle içinde fail olarak da yer alabilir. "Bana talâk lâzım olur" cümlesinde olduğu gibi. Bu iki durum­da da talâk sarihtir. Bunun dışında kinaye olur. Kişinin, "talâka and olsun ki bu işi yapmıyacağım" cümlesinde olduğu gibi yemin ettirilmesi halinde, talâk kelimesi ittifakla kinaye olur. Talâk kelimesi, tahrif edilmiş kelimelerle telâffuz edilirse, meselâ bir kimse, karısına hitaben "enti telikun", yani "sen boşsun" derse; bu şekilde telâffuz etmek onun lehçesi ise, böyle demesi sarih talâk olur. Lehçesi değilse, meselâ "tâlikun" demek isterken dili sürçüp de "telikün" derse veya bunu kasden böyle söylerse, bu kinaye talâk olur. Şâfiî-Ierce mûtemed olan görüş budur.

Özetle, kendi başına sarih olan lâfızlarda, Şâfiîlere göre iki şartın bu­lunması gerekir:

1- Bu lâfız Kur´an-ı Kerîm´de defalarca zikredilmiş olmalıdır. Bu şart, talâkta ve talâk kökenli olan lâfızlarda açıkça görülmektedir. "Serah" keli­mesi ise, aşağıdaki âyet-i kerîmelerde de görüldüğü gibi mükerrer olarak Kur´an-ı Kerîm´de zikredilmiştir:

"Onları (kadınları) ya iyilikle tutun (ric´at edin) veya iyilikle boşaym. [8]

"(Kadınları) ya iyilikle tutmak, ya da güzellikle salmak vardır.[9] "Firak" kelimesine gelince; Cenâb-i Allah buyuruyor ki:

"Onları (kadınlarınızı) güzellikle (ric´at ederek kendi nikâhınızda) tutun veya güzellikle (haklarını ödeyerek) onlardan ayrılın.[10]

"Firak", Kur´an-ı Kerîm´de lâfız olarak değil, fakat anlam olarak teker­rür etmiştir. Böylelikle, tekerrür edenler grubunda mütâlâa edilmiştir.

2- Kendi başına sarîh olan lâfızda bulunması gereken ikinci şart, bu lâf­zın yaygın olarak boşamalarda kullanılmakta olmasıdır. "Serah" ve "firak" lâfızları, görüldüğü gibi boşamalarda yaygın olarak kullanılmaktadır. Bu se­beple bu iki lâfız sarihtir.

Bu anlatılanlar, kendi başına sarih olan lâfızlarla ilgiliydi. Başkası vası­tasıyla sarih olan lâfızlara gelince; bunlar, hul´ veya müfâdât kökünden türe­yen lâfızlardır. Yalnız bu kelimelerin lâfız veya niyetle mala izafe edilmesi şarttır. Izâfe edilmezse kinaye olur. Sonra başkası vasıtasıyla sarih olan lâfızda da, kendi başına sarih olan lâfızlarda bulunması gereken ve yukarıda anlatılan İki şartın bulunması gerekir. O da, tekerrür etmese bile bu lâfzın Kuran-ı Kerîm´de geçmesidir. Kur´an-ı Kerîm´de anlam olarak geçen veya boşamalar­da yaygın olarak kullanılan lâfızlar da böyledir. Müfâdât kelimesi, Kur´an-ı Kerîm´de geçmektedir:

Kadınm ayrılmak için hakkından vazgeçmesinde, artık ikisine de gü­nah yoktur.[11]

Bu âyette hulun mânâsı geçmektedir. Hul´ ile müfâdât, boşama için yay­gın olarak kullanılmaktadırlar. Sarih lâfızlardan geriye bir tek şey kaldı ki, o da; sarih talâk sorusu karşılığında cevap olarak verilen "neam" (evet) keli­mesidir. Adamın biri, bir başkasına "karını boşadın mı?" diye sorar, o da "evet" diye cevap verirse, bu sarih olur. Sarih talâk, beş kelimede toplanır:

1- Talâk kelimesi ve bundan türeyen kelimeler.

2- Serah kelimesinde^ türeyenler.

3- Firak kelimesinden türeyenler.

4- Hul´ ve müfâdât kelimesi, lâfız veya niyetle mala izafe edildiklerinde.

5- Sarih talâk sorusu karşılığında cevap olarak verilenneam(evet)kelimesi.


Kendi basma sarih olan talâkın hükmü şudur: Bir kimse daha Önce ka­rısını iki talâkla boşamamışsa veya karısıyla gerdeğe girmemişse, bu talâkla, ric´î bir talâk vâki olur.

Başkası vasıtasıyla sarih olan talâkın hükmü şudur: Talâk kelimesini te­lâffuz eden kişi, boşamaya niyet etse de etmese de, hatta boşamamaya bile niyet etse, bir bâin talâk vâki olur. Birden fazla talâka niyet ederse, kaç talâ­ka niyet etmişse, o kadar talâk vâki olur. Çünkü şeriat koyucu, talâk için üç sayı koymuştur. Şer´an buna muhtemel olduğu için, niyet edilen şey, sanki talâk lâfzının içine girmektedir. Koca, karısına "enti tâlikun vâhideten" der­se, yani "vâhideten" kelimesini mahfuz bir masdarm sıfatı olarak mansup kılarsa, "sen bir talâkla boşsun" anlamında "enti tâlikun talkâten vâhideten" demiş gibi olur. Böyle derken birden fazla talâka niyet ederse bunda ihtilâf vardır: Bazıları bunu demekle sadece bir talâkın vâki olacağını söylerler. Birden fazla talâk için edilen niyet geçersizdir. Çünkü bu cümlede talâk kelimesinin "vâhideten" (bir) sıfatıyla sıfatlandırılması, talâkın iki tane olmasına ihti­mal bırakmamaktadır. Lâfzın niyet edilen şeye ihtimali bulunmazsa, niyet mu­teber olmaz. Diğer bazılarıysa, niyet edilen sayıda talâk vâki olacağını söy­lerler. Çünkü niyet, "vâhideten" (bir) kelimesine, talâkın sıfatı değil de, eş­ten ayrılma anlamını vermiştir. Koca, böyle derken güya karısına "enti tâli­kun hâle kevniki vâhideten" (sen yalnız başına bîrthalde boşsun) demiştir.

Hanbelîler dediler ki: Sarih talâk, örfî konumu bakımından baş­kasına ihtimali olmayan talâktır. Talâk kelimesi, evlilik bağının çözümünde sarihtir ve Örfe göre başkasına ihtimali yoktur. Bu aslî anlamı itibariyle her ne kadar te´vile açık olsa bile, bu böyledir. Bağdan ve kayıttan çözülüp kur tulma (talâk) gibi. Bu sırf talâk kelimesi ve örfe göre bundan türeyen "tâ-lık", "mutlakatün", "tallaktüRi" lâfızları gibi. Ama "talhkî", "utluk", "mutlikatün" lâfızları bunların aksine olarak örfen evlilik bağının çözülme­si a lamında kullanılmazlar. Böylece Öğrenmiş oluyoruz ki hul*, serah, mü-fâdât ve firak lâfızları sarih talâktan değildirler. Hanefîlerle Mâlİkîler bu görüşe muvafık Şâfiîlerse muhaliftirler. Zîra bu kelimeler, çoğunlukla boşama (ta­lâk) amacı dışında kullanılmaktadırlar. Bunları sarih talâk lâfızlarından say­mak mümkün değildir. Sarih talâk sorusu karşılığında cevab olarak verilen "neam" kelimesi de sarih talâktandır. Adamın biri, bir başkasına "karını bo-şadın mı?" diye sorar, o da "evet" derse, yalan da söylemiş olsa, bu sarih talâk olur. Yine bunun gibi adamın biri, bir başkasına "karını boşamadın mı?" diye sorar, o da "belâ" (evet) derse, karısı boşanmış olur. Zîra "belâ" kelimesi, olumsuz sorulara karşı cevap olarak verilir. Adamın biri, diğerine "Zeyd´i dövmedin mi?" dediği zaman o da "belâ" derse; bunun mânâsı "dövdüm" olur. Ama buna neam (evet) diye cevap veren kişi nahiv ilmini biliyorsa, karısı boşanmaz. Zîra neam kelimesi, olumsuz soruya cevap ola­rak verilmez. Adamın biri, diğerine "Bizim yanımızda yemek yemedin mi?" diye sorar, öbürü de ´neam´ diye cevap verirse "yemedim" demiş olur. Ama neam ile belâ arasındaki farkı bilmiyorsa, "karını boşamadın mı?" sorusu­na ´neam´ diye cevap verince, karısı boşanmış olur. Sarih talâkın hükmü şu­dur: Boşayan kişi, niyet etse de etmese de, bu lâfızları kullanmakla, karısı bir talâkla boşanmış olur.