saniyenur
Wed 3 August 2011, 10:36 am GMT +0200
Saray Ahırındaki Eşek
Yoksul bir sakanın, zayıf bir eşeği vardı. Eşeğin sırtında, ağır yük taşımaktan yüzlerce yara oluşmuştu. Arpayla beslenmek şöyle dursun kuru ot bile bulamıyordu. Eşek hem açlıktan hem ağır yük altında olmaktan hem de sahibinin demir çubukla dürtüklemesinden perişan olmuştu. Padişahın ahır ve atlarının sorumlusu İmrahor ile, eşeğin sahibi sakanın tanışıklığı vardı. Bir gün karşılaştıklarında sakaya sordu: ''Bu eşeğin hali ne böyle? Neredeyse zayıflıktan ölecek.'' Saka, ''Sevgili dostum, yoksulluğumu biliyorsun. Zavallı hayvana yedirecek saman bile bulamıyorum'' dedi. İmrahor, ''Eşeği birkaç gün bana ver. Padişahın ahırında beslensin. Kendine gelip güçlensin'' dedi. Saka eşeğini merhametli dostuna seve seve verdi. Eşeği alıp, padişahın ahırına bağladılar. Eşeğin etrafında semiz, tavlı, güzel ve genç Arap atları vardı. Ayak bastıkları yerler bile, ihtimamla temizlenirdi. Arpa ve samanları tam vaktinde önlerindeydi. Eşek, atların kaşağılarla tımar edilip, silinip temizlendiğini görünce dayanamayıp, ''Ey büyük Allahım! Ben bir eşeğim ama beni de sen yarattın. Neden böyle perişanım? Her tarafım yara bere içerisinde. Bakımsızlıktan öleceğim. Bir onların şu haline bak, bir de bana bak. Bu azap, bu belâ yalnız bana mı mahsus?'' diyerek serzenişte bulundu. Kısa bir zaman sonra savaş borusunun sesi duyuldu. Arap atlarına eğerler vuruldu, kemerleri sıkıldı. Hepsi savaş alanına götürüldü. Savaş dönüşü sağ kalan o güzelim atlar, bitkin ve perişan bir halde ahıra girip yerlere yıkıldılar. Her tarafları yara içerisindeydi. Savaşta yedikleri okların uçları, vücutlarında duruyordu. Nalbantlar gelip atların ayaklarını sıkıca bağladılar. Sonra da sivri bıçaklarla yaraları yarıp, okların uçlarını çıkarmaya başladılar. Eşek bunları görünce, ''Yâ rabbi! Ben fakirliğime ve sağlığıma razıyım. Ne o güzel gıdaları isterim ne de o çirkin yaraları'' diyerek haline şükretti.
***
Bu hikâyede eşek, halinden memnun olmayan, gözünü kendinden daha iyi durumda olan kimselere dikerek, haset içerisinde yaşayan kimseleri temsil etmektedir. Kurtuluş isteyen kişi, dünyayı terkederek kanaatle yaşar.