armi
Mon 6 July 2009, 05:40 pm GMT +0200
Hindistan evliyâsının büyüklerinden. İsmi, Mevlânâ Muhammed Sâlih Gülâbî'dir. Doğum târihi bilinmemektedir. 1628 (H.1038) senesinde Hindistan'da vefât etti. Fakirlik ve gurbet (garîblik) sâhibi olup, devamlı susmayı tercih edenlerdendi.
Sâlih Gülâbî kendisi şöyle anlatır: Kalbime büyükler yoluna girmek arzusu düşünce, civârımızda bulunan âlimlerin çoğuna gittim. Talebe olmak istedim. Fakat hiçbirisinden bir cezbe hâsıl olmadı. NihâyetAkra beldesinde bir câmide İmâm-ıRabbânî hazretlerini görünce, gördüğüm anda kalbimde o büyük zâta karşı çekilme, şiddetli arzu ve cezbe zâhir oldu. Ellerine sarılıp duâ ve teveccühlerini taleb ettim. Sonra evlerine gidip bana bu yolun esâsını tâlim edip, öğretmelerini ricâ ettim. Kabûl ettiler. Bir müddet o dergâhta hizmet etmekle, o yüksek kapının hizmetçileri arasında bulunmakla şereflendim. O sene Ramazân-ı şerîf ayında İmâm-ı Rabbânî hazretleri îtikâfa çekildiler. Bu îtikâfta leğen ve ibrik tutmak hizmeti bana verilmişti. Bir gece ellerini yıkadıktan sonra, artan suyu, bir kenara çekilerek tamâmen içtim. Bu içtiğim su, beni mest eden bir şerbet oldu ve bu suyu içer içmez hâlimde bir açılma meydana geldi."
Bundan sonra İmâm-ı Rabbânî'nin teveccüh ve inâyetleri bereketiyle kısa zamanda yetişerek kemâle gelen Mevlânâ Sâlih'e, bu yüksek yolu başkalarına anlatmak ve onların da bu yolda yetişip, ilerlemelerine vesîle olmak için, hocası tarafından icâzet verildi. Bu yolda bulunmak ve ilerlemek arzusunda olan birçok talebeye ilim ve feyz saçtı.
Muhammed Hâşim-iKeşmî buyurdu ki: "Mevlânâ'nın mârifetlerini ve yüksekliklerini, İmâm-ı Rabbânî'nin mübârek dilinden defâlarca işittim. Bir gün; "Mevlânâ Sâlih, bu yolun yüksekliklerinden, sıfatların seyrinden ve tecellîlerinden büyük pay almıştır" buyurdu."
Mevlânâ Muhammed Sâlih, İmâm-ı Rabbânî'ye yazdığı bir mektubunda diyor ki:
"O mukaddes makâmın süpürgecilerinin en aşağısı olan Muhammed Sâlih, o kapının hizmetçilerine arz ederim ki, bu garîb zerre, o makâmın kölelerinin sadakasına kavuşarak, muhlislerinize ihsân buyurduğunuz hâller içindeyim. Hep tecellîlerle şereflenmekteyim. Her tecellîde, başka bir fenâ hâsıl olmaktadır. Bir tecellîde, bundan başka tecellî olmaz sanıyorum. Bu sonsuz tecellîlerden anlaşılıyor ki, isimlerde ve sıfatlarda ayrı ayrı seyr edip ilerlemek nasîb olmaktadır. Böyle ayrı ayrı tecellîlerle, bu yolda ilerlemek pek güç olacaktır. O hakîkî kapınıza sığınarak, bu hiçbir şeye yaramıyan beceriksizi, alçak olan yerinden kaldırdığınız, böyle şerefli hâllere ulaştırdığınız ve bu alçağın hatırına, hayâline bile gelmeyen nîmetlere kavuşturduğunuz gibi, lütuf ve ihsân buyurarak, husûsî bir teveccühünüz ile, bu yolun sonuna ulaştırmanızı, noksanlıktan, yolda kalmaktan kurtarmanızı, kendi muradlarından, isteklerinden vazgeçerek, Allahü teâlânın rızâsından başka hiçbir şey söylememek, yapmamak ve düşünmemek saâdetine kavuşturmanızı, yalvarırım. Arayanların özlediği o yüksek teveccühünüz ve ihsânınız olmadıkça, bunlara kavuşmak imkânsızdır. Ucu bucağı olmayan, o merhamet deryânızdan bu fakîre birkaç damla serpmekle şereflendireceğinizi ümîd ediyorum. Bunları yazmak, bunları istemek, bu alçak için çok yersiz olduğunu düşünüyorum. Bu garîbi, doğru olarak, size lâyık olarak sevebilmekle şereflendiriniz. İnsanı, bütün saâdetlere, bütün yüksekliklere kavuşduracak, ancak, sizi böyle sevebilmekdir. Allahü teâlâ, sizin yetiştirme, yükseltme gölgenizi bütün insanların başları üstünden ayırmasın! Âmîn."
Mevlânâ Sâlih, İmâm-ı Rabbânî hazretlerinin her gün ve her gece yaptığı ibâdetleri ve vazifeleri, mübârek oğullarının işâret ve emirleri üzerine, toplamış ve yazmışdır. Bu yazılarının bir yerinde diyor ki: "İbâdetlerinin, vazifelerinin hepsini yapmaklığım için izin vermelerini ricâ ettim. "Yapılacak, uyulacak iş, yalnız Resûlullah efendimizin yaptıklarıdır. Bunları öğrenip, hepsini yapmaya çalışmalı." buyurdu. "Efendim sizin her hareketiniz, her işiniz, o insanların ve cinnin en yükseğinin işleri gibidir." dedim. "Evet öyledir. Fakat, her yapacağınızı iyi düşününüz! Sünnete uygun olan her sözü, her işi yapınız. Uygun olmayanı yapmayınız." buyurdu.
İmâm-ı Rabbânî hazretlerinin, bu yüksek talebesine yazdıkları bir mektubu:
"Allahü teâlâya hamd olsun. O'nun seçtiği kullarına selâm olsun!
Sâlih Gülâbî kendisi şöyle anlatır: Kalbime büyükler yoluna girmek arzusu düşünce, civârımızda bulunan âlimlerin çoğuna gittim. Talebe olmak istedim. Fakat hiçbirisinden bir cezbe hâsıl olmadı. NihâyetAkra beldesinde bir câmide İmâm-ıRabbânî hazretlerini görünce, gördüğüm anda kalbimde o büyük zâta karşı çekilme, şiddetli arzu ve cezbe zâhir oldu. Ellerine sarılıp duâ ve teveccühlerini taleb ettim. Sonra evlerine gidip bana bu yolun esâsını tâlim edip, öğretmelerini ricâ ettim. Kabûl ettiler. Bir müddet o dergâhta hizmet etmekle, o yüksek kapının hizmetçileri arasında bulunmakla şereflendim. O sene Ramazân-ı şerîf ayında İmâm-ı Rabbânî hazretleri îtikâfa çekildiler. Bu îtikâfta leğen ve ibrik tutmak hizmeti bana verilmişti. Bir gece ellerini yıkadıktan sonra, artan suyu, bir kenara çekilerek tamâmen içtim. Bu içtiğim su, beni mest eden bir şerbet oldu ve bu suyu içer içmez hâlimde bir açılma meydana geldi."
Bundan sonra İmâm-ı Rabbânî'nin teveccüh ve inâyetleri bereketiyle kısa zamanda yetişerek kemâle gelen Mevlânâ Sâlih'e, bu yüksek yolu başkalarına anlatmak ve onların da bu yolda yetişip, ilerlemelerine vesîle olmak için, hocası tarafından icâzet verildi. Bu yolda bulunmak ve ilerlemek arzusunda olan birçok talebeye ilim ve feyz saçtı.
Muhammed Hâşim-iKeşmî buyurdu ki: "Mevlânâ'nın mârifetlerini ve yüksekliklerini, İmâm-ı Rabbânî'nin mübârek dilinden defâlarca işittim. Bir gün; "Mevlânâ Sâlih, bu yolun yüksekliklerinden, sıfatların seyrinden ve tecellîlerinden büyük pay almıştır" buyurdu."
Mevlânâ Muhammed Sâlih, İmâm-ı Rabbânî'ye yazdığı bir mektubunda diyor ki:
"O mukaddes makâmın süpürgecilerinin en aşağısı olan Muhammed Sâlih, o kapının hizmetçilerine arz ederim ki, bu garîb zerre, o makâmın kölelerinin sadakasına kavuşarak, muhlislerinize ihsân buyurduğunuz hâller içindeyim. Hep tecellîlerle şereflenmekteyim. Her tecellîde, başka bir fenâ hâsıl olmaktadır. Bir tecellîde, bundan başka tecellî olmaz sanıyorum. Bu sonsuz tecellîlerden anlaşılıyor ki, isimlerde ve sıfatlarda ayrı ayrı seyr edip ilerlemek nasîb olmaktadır. Böyle ayrı ayrı tecellîlerle, bu yolda ilerlemek pek güç olacaktır. O hakîkî kapınıza sığınarak, bu hiçbir şeye yaramıyan beceriksizi, alçak olan yerinden kaldırdığınız, böyle şerefli hâllere ulaştırdığınız ve bu alçağın hatırına, hayâline bile gelmeyen nîmetlere kavuşturduğunuz gibi, lütuf ve ihsân buyurarak, husûsî bir teveccühünüz ile, bu yolun sonuna ulaştırmanızı, noksanlıktan, yolda kalmaktan kurtarmanızı, kendi muradlarından, isteklerinden vazgeçerek, Allahü teâlânın rızâsından başka hiçbir şey söylememek, yapmamak ve düşünmemek saâdetine kavuşturmanızı, yalvarırım. Arayanların özlediği o yüksek teveccühünüz ve ihsânınız olmadıkça, bunlara kavuşmak imkânsızdır. Ucu bucağı olmayan, o merhamet deryânızdan bu fakîre birkaç damla serpmekle şereflendireceğinizi ümîd ediyorum. Bunları yazmak, bunları istemek, bu alçak için çok yersiz olduğunu düşünüyorum. Bu garîbi, doğru olarak, size lâyık olarak sevebilmekle şereflendiriniz. İnsanı, bütün saâdetlere, bütün yüksekliklere kavuşduracak, ancak, sizi böyle sevebilmekdir. Allahü teâlâ, sizin yetiştirme, yükseltme gölgenizi bütün insanların başları üstünden ayırmasın! Âmîn."
Mevlânâ Sâlih, İmâm-ı Rabbânî hazretlerinin her gün ve her gece yaptığı ibâdetleri ve vazifeleri, mübârek oğullarının işâret ve emirleri üzerine, toplamış ve yazmışdır. Bu yazılarının bir yerinde diyor ki: "İbâdetlerinin, vazifelerinin hepsini yapmaklığım için izin vermelerini ricâ ettim. "Yapılacak, uyulacak iş, yalnız Resûlullah efendimizin yaptıklarıdır. Bunları öğrenip, hepsini yapmaya çalışmalı." buyurdu. "Efendim sizin her hareketiniz, her işiniz, o insanların ve cinnin en yükseğinin işleri gibidir." dedim. "Evet öyledir. Fakat, her yapacağınızı iyi düşününüz! Sünnete uygun olan her sözü, her işi yapınız. Uygun olmayanı yapmayınız." buyurdu.
İmâm-ı Rabbânî hazretlerinin, bu yüksek talebesine yazdıkları bir mektubu:
"Allahü teâlâya hamd olsun. O'nun seçtiği kullarına selâm olsun!