- Şafii için Vakıf

Adsense kodları


Şafii için Vakıf

Smf Seo Versiyon , -- Seo entegre sistem.

Array
ezelinur
Fri 19 February 2010, 07:21 am GMT +0200
Vakfın Tarifi

Vakfın lügat mânâsı, birşeyi hapsetmek, durdurmaktır. Vakfın ıstılahı mânâsı ise bir malın menfaatinin halka tahsis edilerek mülkiyetinin ferdî olmaktan çıkarılması ve Allah´ın mülkü haline getirilmesidir.

Vakfın Meşruiyetinin Delili

Kur´an ve Sünnet, vakfın meşruiyetine delâlet etmektedir. Hatta vakıf şer´an teşvik edilen, Allah´a yaklaştıran bir iştir. Vakfın Kur´an´dan delili şu ayetlerdir:

Sevdiğiniz şeylerden (Allah yolunda) infak etmedikçe asla iyiliğe (=birr´e) ermiş olmazsınız. İnfak ettiğiniz herşeyi Allah kesinlikle bi­lendir.(Âli İmran/92)

Enes b. Mâlik şöyle rivayet ediyor: ´Siz sevdiğiniz şeylerden (Allah yolunda) infak etmedikçe iyiliğe (=birr´e) ermiş olmazsınız´ ayeti inince (üvey babam) Ebu Talha, Rasûlullah´a gelerek dedi ki:

- Ey Allah´ın Rasûlü! Allah Tebareke ve Teâlâ kendi kitabında ´Siz sevdiğiniz şeylerden infak etmedikçe iyiliğe (=birr´e) ermiş ol- . mazsınız´ buyuruyor. Mallarımın bana en sevgili olanı da Bîruhâ´dır. [Ravi Enes b. Mâlik şöyle diyor: ´Bîruhâ,- mescidin karşısında bir bahçe idi. Rasûlullah, bu Bîruhâ denilen bahçeye girer, orada gölge­lenir ve onun içindeki güzel sudan içerdi´]. İşte bu Bîruhâ bahçesi aziz ve celil olan Aîlah ve O´nun Rasûlü yoluna sadakadır. Ben bu sadakamın hayrını ve ahiret azığı olmasını ümit ediyorum. Ey Allah´ın rasûlü! Sen bu bahçemi, Allah´ın sana gösterdiği yere sarfet.

Güzel, ey Ebu Talha! Bu, sahibine kazanç getiren bir maldır. Biz bu malı senden kabul ettik ve onu tekrar sana verdik. Sen onu en yakın akrabalarına sarfet.

Ebu Talhada onu akrabaları üzerine sadaka yaptı. Akrabaları arasında Ubey b.´Ka´b ve Hasan b. Sabit de vardı.[1]

Vakfın meşruiyetine delâlet eden ayetlerden biri de şudur:

Ne iyilik yaparlarsa asla karşılığı kaybolmayacaktır. Allah sakınanları bilendir.(Âliİmran/115)

Ayetin metninde geçen hayr geneldir ve tüm hayırları kapsar. Vakıf da o hayırlardan birisidir. Vakfın meşruiyetine delâlet eden hadîslere ge­lince, bu hususta birçok hadîs vardır. Biz onlardan bazılarını nakle­deceğiz.

- İnsan ölünce, kendisinden bütün amelleri kesilir. Ancak üç şeyden (ötürü) amel kesilmeyip (lehine sevap) devam eder: Devam eden sa­dakadan, faydandan bir ilimden, kendisine dua eden iyi birevlattan.[2]

Hadîste belirtilen ´devam eden sadaka´, âlimler tarafından vakfa hamledilmiştir. ´İyi bir evlat´, Allah´ın ve insanların hukukuna riayet eden evlat demektir,

İbn Ömer şöyle rivayet etmektedir: "Ömer b. Hattab, Hayber´de bir araziye nail olmuştu. Birgün bu arazi hususunda kendisiyle istişare etmek için-Peygamber´e geldi ve ´Ey Allah´ın Rasûlü! Ben Hayber´de bir araziye sahip oldum ki kendi nazarımda ondan daha kıymetli bir mala asla nail olmamışımdır. Bu mal hususunda bana ne emredersin?´ diye sordu. Rasûlullah ´Eğer istersen aslını hapsedersin (vakfedersin), mahsûlünü de sadaka yaparsın´ buyurdu. Ömer onun aslını (kökünü) alınıp satılmamak, miras olmamak ve hibe edilmemek üzere tasadduk etti. Gelirinden de fakirlere, hısımlara, mükâteb (kendi hürriyetini satın alma mukavelesi yapmış olan) kölelerin hürriyete kavuşturulmasına, Allah yolundaki işlere, yolculara, konuklara tasadciukta bulundu. Onun idaresini üzerine alan kimseye, mal toplamamak şartıyla örf çerçevesinde ondan yemesinde ve bir arkadaşına yedirmesinde üzerine bir günah yoktur".[3]

İbn Şirin, vakfedilen mal hakkında ´Onu kendine mal edinmeksizin başka yerlere sarfedebilir´ demiştir.

Hayber fethedilip de araziler taksim edilirken Hz. Ömer´e de bu arazi düşmüştü. Meşhur olan görüşe göre Hz. Ömer´in bu vakfı, İslâm´da yapılan ilk vakıftır.

Vakıf, sahabîler arasında yaygındır. Hatta Cabir ´Sahabîlerden servet sahibi ölüp da vakıf yapmayan hiç kimse yoktur´ demiştir.

İmam Şafii de ´Kulağıma geldiğine göre Ensar´dan seksen sahabî, ha­ram olan sadakalarla tasadduk etmişlerdir´ demiş ve arkasından ´Haram olan sadakalardan maksat vakıftır´ diye ilave etmiştir.

Vakfın Meşruiyetinin Hikmeti

Vakfın meşru olduğunu, hatta Allah´a yaklaştırıcı ve sevap olan bir ibadet olduğunu söylemiştik. Şimdi vakfın hikmet ve faydalarını beyan edelim:

1. Malını Allah yolunda vakfettiğinden ötürü, mü´mini Allah´a yaklaştırır.

Mü´min bundan dolayı bol sevaba nail olur ve onun gözünde hayırlı amellerden daha sevimli hiçbirşey olmaz,

2. Mü´minin Allah´a kul olduğunun, Allah´ı sevdiğinin alâmeti olur.

Allah Teâlâ´nın muhabbetine ancak hayırlı ameller sayesinde nail olunabilir.

Sevdiğiniz şeylerden (Allah, yolunda) infak etmedikçe asla iyiliğe (=birr´e) erişmiş olmazsınız. (ÂIi İmran/92)

3. Vakfı sayesinde vefat eden mü´minin amelleri kesilmeden devam eder.

Mü´min ölüp de amelleri kesildiğinde, vakıf sayesinde ameli devam ederek sevabı ruhuna gider. Ölen mü´minin ameli, vakıftan başka salih bir evlat veya faydalanılan bir ilim bırakmakla da devam eder.

4. Vakıf sayesinde müslümanların ihtiyaçları karşılanır, îslâmî masla­hatlar yerine getirilir.

Meselâ camiler, medreseler bina edilir. Âlimlerin ihtiyaçları karşılanır, imamlar ve müezzinler gözetilir. İlimlerin ihya edilmesi için zemin hazırlanır. Fakir, miskin, yetim ve yolda kalmışların ihtiyaçları yerine geti­rilir. Allah hakikati daha iyi bilir.

Vakfın Rükûnları

Vakfın dört rüknü vardır:

1. Vakfeden kişi

2. Vakfedilen mal (mevkuf) . ´

3. Kendisi için vakfedilen (mevkiifun-aleyh)

4. Vakıf sigası

Bu rükûnlann da şartlan vardır. Şartlar tahakkuk ettiğinde vakıf kur rulmuş olur. Şimdi her rüknün şartlarını zikredelim:

1. Vakfeden Kişi

Vakfın şer´an sahih olması için vakfeden kişide şu şartların bulun­ması gerekir: ,

A. Vakfeden kişinin sözü muteber olmalıdır.

Vakfeden kişi hür, baliğ ve akıllı olmalıdır. Bu bakımdan kölenin vakfetmesi sahih olmaz. Çünkü kölenin mülkü yoktur veya efendisine aittir. Çocuğun ve delinin de vakfı sahih olmaz, hatta velileri onların ye­rine vakfetseler de hüküm değişmez. Zira çocuk ile delinin sözü şer´an muteber değildir. Ayrıca çocuk ve delinin velilerinin, onlar adına vakfet­mesi caiz değildir.

B. Vakfeden kişide teberru yetkisi olmalıdır.

Sefihlikten ötürü hacr altına alınan bir kişinin vakfı sahih olmaz. İflas eden bir kimsenin de vakfı sahih olmaz. Çünkü bunların, mallarında tasarruf etme yetkileri yoktur. Bu bakımdan onların teberru etmesi sahih olmadığı gibi, mallarını kendilerine teslim etmek de caiz değildir. Bunda sefihin ve müflisin alacaklılarının maslahatı vardır.

Sefihlere, Allah´ın sizin için geçim kaynağı olarak kıldığı mallarını sakın vermeyin!(Nisa/5)

İmam Şafii sefih kelimesini ´Malını haram yollarda sarfeden israfçı bir kişi´ şeklinde tefsir etmiştir.

Allah Teâlâ´nın ´Allah´ın sizin için geçim kaynağı olarak kıldığı mal­larınızı sefihlere vermeyin1 sözünden maksat, o malların müslümanlarm tasarrufunda, onların geçim kaynağı olduğudur.

Allah Teâlâ bu ayette malı -mal sefihlerin olduğu halde- sefihlerin velisine nisbet etmiştir. Çünkü mal velilerin tasarrufundadır. Veliler, o mallan çalıştınr, muhafaza eder ve sefihlerin ihtiyaçlarını karşılarlar.

Ka´b b. Mâlik şöyle rivayet ediyor: "Hz. Peygamber, Muaz b. Cebel üzerine hacr koydu ve onun malını borçlarından ötürü sattı, alacaklılara dağıttı. Satılan mal, borcun 5/7´ine tekabül etti. Hz. Peygamber, ala­caklılara ´Artık sizin için bundan fazlası yoktur1 buyurdu".[4]

C. Vakfeden kişi, kendi irade ve gönlüyle vakfetmiş olmalıdır. Vakıf yapmaya zorlanan kişinin yaptığı vakıf sahih olmaz.

Ölüm Halindeki Kişinin Vakfı

Sa´d b. Ebî Vakkas´tan şöyie rivayet edilmektedir: Veda Haccında ölüme yaklaştığım bir hastalıktan dolayı Rasûlullah beni ziyarete geldi. Ben dedim ki:

- Ey Allah´ın Rasûlü! Görmekte olduğunuz şu hastalık, bende bu de­receye varmıştır. Ben servet sahibiyim. Bir tek kızımdan başka .da vâ­ris olacak kimsem yoktur. Bu bakımdan malımın 2/3´sinİ tasadduk edeyim mi?

- Hayır, tasadduk etme!

- Yarısını edeyim mi?

- Hayır! 1/3´ini tasadduk et, hatta 1/3 de çoktur. Ey Sa´d! Senin, vâris­lerini zengin bırakman, onları muhtaç ve halka (sadaka için) ellerini açar bir halde bırakmandan daha hayırlıdır.[5]

Kâfir Bir Kişinin Vakfı

Şafii mezhebi uleması şöyle demiştir: ´Kâfirin vakfı -cami için de olsa, vakfın Allah katında bir hayır olduğuna inanmasa da- sahihtir. Çünkü kâfir, teberru etmeye yetkilidir. Kâfir, verdiği sadaka ve nafakadan ötürü dünyada mükâfat görür, fakat ahirette hiçbir mükâfatı yoktur´.

Hz. Peygamber şöyle buyurmuştur:

Şüphesiz Allah mü´mine hiçbir haseneyi eksik mükâfatlandırmaz. Mü´mine, hasenesinin karşılığı hem dünyada verilir, hem de ahirette onunla mükâfatlandırılır. Kâfire gelince, o, dünyada iken Allah için (Allah´ın çalışma kanununa uygun olarak) yapmış olduğu amellerin, güzel olmaları (başarılan ve kazançları) sebebiyle doyurulur. Nihayet ahirete gittiği zaman kendi lehine mükâfatlanabileceği hiçbir hasenesi kalmaz.[6]

2. Vakfedilen Mal

Vakfedilen malda bulunması gereken şartlar şunlardır:

A. Malın, bizzat kendisi vakfedilmelidir.

Malın bizzat kendisi değil de kârı vakfedilirse, sahih olmaz. Bu kârın sürekli veya geçici olması hükmü değiştirmez. Meselâ bir evin kirası, bir yıllığına veya ebedî olarak vakfedilse, bu vakıf sahih kabul edilmez. Bunun nedeni, malın asıl, kârının (menfaatinin) fer olup fer´in daima asl´a (köke) tabi olmasıdır. Malın aslı, vakfedenin mülkü olarak kaldıkça, menfaati de onun mülkünde sayılır. Malın menfaati, malın aslından ayrılmaz.

Vakfedilen mal, belli değilse, vakıf sahih olmaz. Meselâ iki evinden veya iki arabasından birini tayin etmeden (hangisini vakfettiğini belirtme­den) vakfeden kişinin vakfı sahih kabul edilmez. Çünkü vakfedilen mal belli değildir. Böyle bir vakıf ciddiyetten uzak bir şaka mahiyetindedir.

B. Vakfedilen mal, vakfedenin sahip olup devredeceği bir mal ol­malıdır.

Buna binaen insanın elinde olmayan bir malı vakfetmesi sahih ol­maz. Çünkü kişinin vakfettiği mal onun mülkünden çıkar. Kişinin sahip olmadığı bir malın elinden çıkması mümkün olmadığına göre, böyle bir vakıf boş ve bâtıldır. Hür bir insanın kendisini vakfetmesi de bu türdendir. Çünkü kişinin nefsi, kendisinin mülkü değildir. Kişinin mülkiyeti Allah´a aittir.

Annenin, karnındaki çocuğu vakfetmesi de sahih olmaz, ancak an­nesi vakfedilirse, çocuk da onunla beraber vakfedilmiş olur. Çünkü anne karnında bulunan çocuğun, kimseye faydası olmaz. Anne vakfedilirse, karnındaki çocuğu da onunla beraber vakfedilmiş olur ve bu vakıf sahihtir. Böyle bir vakfın faydası olur.

Bina yapmaya elverişli olmayan bir arsayı, giyilmeyecek yırtık bir el­biseyi vakfetmek de sahih olmaz. Çünkü vakfedilen malın bir faydası ol­malıdır.

C. Vakfedilen malın, gelir sağlayan bir mal olması gerekir.

Vakfedilen şeyin, yemek ve benzerleri´ gibi bizzat asıllarının yendiği mallardan olması halinde vakıf sahih olmaz. Çünkü vakfedilen şeyin, hiç olmazsa bir müddet kiraya verilip gelir getirmesi lâzımdır. Bir anda yeni­lip tüketilen yiyecekler ve benzerlerini vakfetmek caiz değildir. Bunlar ancak sadaka olarak verilir.

Bir araba veya bir hayvanı vakfetmek sahihtir. Her ne kadar bunlar­dan sürekli gelir sağlanamasa da bunlar kiraya verilerek bir müddet gelir sağlanabilir. Vakfın sahih olması için ebedî gelir getirmesi şart değildir. Zira araba trafik kazasında heder olabilir, hayvan da hastalanabilir veya ölebilir. Vakfın sahih olması için, malın bir müddet gelir getirmesi yeterli­dir.

Vakfın sahih olması için vakfedilen maldan hemen gelir sağlamak şart değildir. O maldan ileride faydalanmak mümkünse vakıf sahih olur. Bir hayvan yavrusu vakfedilirse, vakıf sahih olur. Çünkü ileride o hay­vandan faydalanılabilir.

D. Vakfedilen malın masiyete vesile olacak bir mal olmaması gerekir.

Çalgı aletleri ve benzerleri gibi masiyete vesile olacak malların vakfe-dilmesi sahih olmaz. Çünkü vakıf insanı Allah´a yaklaştıran bir hayır işidir. Masiyet (günah) ise ona ters düşer.

Halife´nin Beyt´ul-Mal´dan Vakfetmesi

Şafii mezhebi ulaması, halifenin beyt´ul-mal´dan (devlet arazisinden) vakfetmesini caiz görmüşlerdir. ´Vakfedilen mal vakfedenin mülkünde olmalıdır´ şartı burada aranmamış, halife için istisna yapılmıştır. Halİfe´nin -beyl´ul-mal´daki malların sahibi olmamasına rağmen- vakfetmesini caiz görmüşler ve buna delil olarak da Hz. Ömer´in Irak arazisini vakfetmesini göstermişlerdir.

İmam Nevevî er-Ravza isimli eserinde şöyle demiştir: ´Eğer halife -Hz. Ömer´in yaptığı gibi- ganimet arazisini vakfetmeyi münasip görürse, ganimet sahipleri de buna -para karşılığı veya parasız- razı olurlarsa vakfedebilir´.

Akarları Vakfetmek

Akarların vakfedilmesi caizdir. Bunlar ister arazi, ister ev, ister ticaret­haneler, ister kuyular, ister çeşmeler olsun, gelir getiriyorlarsa veya ileride getirmeleri mümkünse vakfedilebilirler. Hem Kur´an, hem Sünnet, hem de ashabın fiilleri bunun caiz olduğuna delâlet etmektedir.

Cabİr´in ´Sahabîlerden servet sahibi olup da vakıf yapmayan hiç kimse yoktur´ dediğini nakletmiştik.

İmam Şafii´nin de ´İşittiğime göre Ensar´dan seksen kişi vakıf yapmıştır´ dediğini zikretmiştik.

Müslümanların vakfettikleri şeylerin çoğunun araziler, evler, kuyular ve mallar olduğu malumdur.

Menkul Malların Vakfedilmesi

Hayvan, araba, savaş aletleri, elbise, hah, kilim, mutfak eşyaları ve kitaplar gibi menkul mallan vakfetmek caizdir. Menkul malların vakfedil-mesinin caiz olduğunun delili şu hadîslerdir:

Kim Allah´a iman ederek, vaadini tasdik ederek bir atı Allah yolunda vakfederse, atın yemesi, içmesi, dışkısı, kıyamet günü onu vakfedenin mizanında hasenat olur.[7]

Halid´e gelince, siz ona zulmediyorsunuz. Halid zırhlarını, bütün savaş aletlerini ve hazırlıklarını Allah yolunda vakfetmiştir.[8]


Ortak Bir Malın Vakfedilmesi

Ortak mal ister menkul, ister gayr-i menkul olsun, ister ortaklardan biri,! ister hepsi vakfetmiş olsun, mallar birbirinden ayrılamayacak şekilde kanşıksa vakıf caiz olur.

İbn Ömer şöyle rivayet etmektedir: Ömer (b. el-Hattab), Rasûlullah´a gelerek dedi ki:

- Hayber (gazası sonunda, ganimet taksimin)de bana isabet eden 100 hisse, şimdiye kadar hiç sahip olmadığım derecede güzel. Ben onu tasadduk etmek istiyorum.

- Aslını vakfet, mahsulünü de Allah yolunda tasadduk et![9]

Enes b. Mâlik söyler rivayet ediyor: "Rasûlullah Medine´ye geldiği zaman mescid yapılmasını emretti ve ´Ey Neccar oğulları! Şu arsanızın bedelini bana söyleyiniz´ dedi. Onlar da ´Olmaz vallahi, biz onun bede­lini ancak Allah´tan isteriz´ dediler".[10]

Hatib Şirbinî, İmam Nevevî´nin el-Minhac isimli eserine yazdığı şerhte şöyle diyor: ´Ümmet-i Muhammed, hasır ve kandilleri camilere vakfetmek hususunda ittifak etmişler,, hiç kimse de buniann vakfedilmeyeceğini söylememiştir1.

3. Kendisine Vakıf Yapılan

Kendilerine vakıf yapılanlar iki kısma ayrılır: üa a. Belirli bir kişi veya kişiler , .

b. Belirli olmayan kişiler; (meselâ fakirler)

a. Kendisine Vakıf Yapılan Belirli Kişide Bulunması Gereken Şartlar

Üzerine vakıf yapılan belirli ise, ister kişi, ister birçok kişi olsun, şu şartlara sahip olması gerekir:

Vakıf yapılan kişi, ona sahip olacak durumda olmalıdır; yani kendi­sine vakıf yapılan kişi, hâlihazırda mevcut olmalıdır. Meselâ kişinin doğacak çocuğuna vakıf yapması caiz olmaz. ´Falan adamın evladından gelen fakirlere vakfedilmiştir´ dendiğinde, eğer o adamın vakıf yapılırken fakir evlatları yoksa, yapılan vakıf sahih olmaz. Cenin, ölü, hayvan ve ev üzerine vakfetmek de sahih olmaz. Çünkü üzerlerine vakıf yapılanların, vakfa sahip olacak durumda olmaları şarttır. Buna binaen mushafîan ve kitapları müsfüman olmayan bir kişiye vakfetmek sahih olmaz. Çünkü müslüman olmayan kişinin bunları mülk edinmesi caiz değildir. Kişinin kendi nefsine asaleten vakıf yapması da sahih olmaz. Çünkü bunun bir anlamı yoktur. Bu tahsil-i hasil´dir (olan bir işi ikinci defa oldurmak kabı-ündendir). Zira vakfettiği mal zaten kendisinin mülkündedir, onu kendi­sine vakfetmekle yeni birşey yapmış olmaz. Bu yüzden böyle bir vakıf caiz değildir.

Kâfir Üzerine Vakfetmek

Şafii mezhebi uleması, kâfir belirli bir zımmî olursa, vakıf da mâsiyete vesile olmazsa, kâfir üzerine vakıf yapmanın caiz olduğunu kabul etmişlerdir. Çünkü zımmî´ye sadaka vermek caizdir. Öyleyse zımmî üzerine vakıf yapmak da caiz olur. Ancak zimmî´ye vakıf yapılırken onun kiliseye hizmet etmesine binaen yapılırsa, bu vakıf kilise´ye vakıf yapmak gibidir ve caiz değildir. Çünkü bu, vakfın meşruiyetine ters düşer. Muahid (anlaşmalı) ve müstemm (canını kurtarmak şartıyla teslim olan) kimse üzerine vakıf yapmak da tıpkı zımmî´ye olduğu gibi caizdir. Ancak bu vakfın sahih olması, onların İslâm diyarında kalmalanyla kayıtlıdır. Onlar İslâm diyarında kaldıkları sürece vaadleri geçerlidir. Harbî kâfir ile mürted bir kişi üzerine vakıf yapmak caiz değildir. Zira harbî kâfir ile mürted böyle kaldıkları sürece, yakalandıkları yerde Öldürülürler. Oysa vakıf câri bir sadakadır. Bu nedenle sürekli olmaya.ı bir vakıf sahih olmadığı gibi, sürekli aynı durumda bırakılmayacakların üzerine de vakıf yapmak sahih olmaz. Çünkü şeriat harbî kâfirin ve rnürted´in yakalandıkları yerde öldürülmelerini emretmiştir.

Hz. Peygamber (s.a) şöyle buyurmuştur;

Allah´tan başka hak ilah olmadığına ve Muhammed´in Allah´ın Rasûlü olduğuna şehadet, namazı ikame ve zekâtı da eda edinceye kadar insanlarla muharebe etmekle emrolundum. Onlar bunları yapınca kanlarını ve mallarını benden korumuş olurlar. Ancak İslâm´ın hakkı mukabili olmak müstesna! İnsanların (gizli işlerinden doiayı olan) hesaplan da Allah´a aittir.[11]

Dinini değiştiren kimseyi öldürün.[12]


b. Belli Olmayan Şey Üzerine Vakıf Yapmanın Şartları

Fakirler, mescidler, medreseler ve benzerleri gibi belli olmayan şeyler için yapılan vakfın sahih olması bir şarta bağlıdır, o da yapılan vakfın mâsiyete vesile olmamasıdır. Oysa vakıf Allah´a yaklaşmak amacıyla meşru kılınmıştır, vakıf ile rnasiyet birbirine zıddır. Buna binaen vakfın geliri, kâfirlerin mabedlerine, kiliselerine, havralarına ve onların bakıcılarına hiçbir şekilde sarfedilemez.

Fitnecilere, yol kesicilere silah vakfetmek de caiz değildir. Zira burada mâsiyete yardım sözkonusudur.

Bütün bunlardan anlaşılıyor ki fakirler, âlimler, kurralar, mücahidler, Kabe, mescidler, medreseler, hastahaneler, ölülerin kefenlenmesi, İslâm ülkesinin sınırlarının korunması için vakıf yapmak şer´an caizdir, hatta müstehabdır. Bunların delili, vakfın meşruiyetine delâlet eden umumi delillerdir. Bunları Vakfı Teşvik Eden Deliller bölümünde zikretmiştik.

Ölüm Döşeğindeki Kişinin Vakfetmesi

Ölüm döşeğinde olan bir kişinin, malının üçte birinden fazlasını vak­fetmesi caiz değildir. Zira mirasçıların haklarının da gözetilmesi gerekir. Malının 1/3´ni veya daha azını vakfetmesi ise, kendisinin maslahatı (vakıf sayesinde ölümünden sonra da ecrinin devam etmesi) gözetilerek caiz kabul edilmiştir.

Zenginler İçin Vakıf Yapmak

Zenginlere sadaka vermek caiz olduğuna göre, zenginler için vakıf yapmak da caizdir. Zenginlere ^yapılan vakıfta masiyet olmadığı gibi, onlar mülk edinmeye de ehildir.

Fakirlik ile Zenginliğin Sınırı

Bir kişi, bir evi vakfederek ´Bu evin geliri fakir ve zenginlere vakfe-dilmiştir´ dese, bu caizdir. Şimdi fakirlik ve zenginliğin sınırını izah ede­lim.

a. Fakir

Vakıfın gelirinden faydalanacak fakir şöyle tarif edilmiştir: ´Kendisine zekât düşen kişi fakirdir´. Fakirin zekât alması caiz olduğu gibi, vakfın ge­lirinden faydalanması da caizdir. Kendisine zekât düşmeyen kişi, fakirlere vakfedilen vakfın gelirinden faydalanamaz. Fakat vakfın geliri miskinlere sarfedilebilir. Çünkü miskinler, fakirlere göre daha iyi durumda olmalarına rağmen zekât alabilirler. Geçimi, kocası tarafından karşılanan kadına, nafakaları babalan tarafından karşılanan çocuklara zekât düşmediği gibi, onlara vakfın gelirinden sarfetmek de caiz olmaz.

b. Zengin

Zenginlik şöyle tarif edilmiştir: ´Kendisine malından, azığından, çalışmasından veya nafakasını başkasının vermesinden dolayı zekât düşmeyen kişi zengindir´.

Hayır İçin veya Allah Yolunda Vakfetmek

Bir kişi ´Şu arazimin gelirini hayır İçin (veya hayır ve hasenat için veya sevap olan hususlarda) sârfedilmek üzere vakfediyorum´ derse, ara­zinin gelirinden kimler istifade eder ?

Böyle bir vakfın gelirinden, vakıf yapanın akrabaları yararlanır. Vakıf yapanın akrabaları yoksa mtiellefet´uMailub ve zekât memurları hariç kendilerine zekât düşen altı sınıf yararlanır. . . .

Eğer vakıf yapan kişi ´Allah yolunda vakfediyorum´ derse, bu vakfın gelirinden ancak savaşan ve zekât ehli olan gaziler istifade edebilirler. Fakat vakıf yapan kişi ´Allah yolunda, hayır için ve sevap için vakfediyo­rum1 derse, bu vakfın gelirinin 1/3´i gazilere, 1/3´i vakıf yapanın akraba­larına, 1/3´î de müellefet´ul-kulub ve zekât memurları hariç, zekât ehli olan diğer altı sınıfa sarfedilir.

Mescidlerin Süslenmesi ve Kabirlerin Tamiri İçin Vakıf Yapmak

Fakihler, mescidlere nakışlar yapıp onları süslemek için vakıf yap­manın caiz olmadığını söylemişlerdir. Yine onlara göre kabirlerin tamiri için vakıf yapmak da caiz değildir. Kabirlerdeki ölüler çürüyüp gittikleri için, mal faydasız bir yere sarfedilerek telef edilmiş olur. Fakihlerin bu sözleriyle günümüz müslümanlarının avamının yaptıkları arasında hiçbir münasebet yoktur. Günümüzde avam halkın yaptıklarına, bugünkü âlim­ler neredeyse ´çok güzel´ diyecek kadar hoş görüp seslerini çıkarmamaktadırlar. Bugün halk, zengin ve fakirlerden topladıkları mallarla, vakıfların gelirleriyle camileri süslüyor, nakışlar yapıyor, minberi veya mihrabı boyuyorlar. Fakat bunun Allah katında buğzedilen bir israf olduğunu, namaz kılanların kafa ve kalplerini karıştırdığını, mal zayi etmek olduğunu bilmiyorlar. Sanki onlar şu ayeti hiç duymamışlardır:

Mü´minler felaha ermişlerdir; onlar namazlarında huşu (Allah kor­kusu ve heybeti ile tevazu) içindedirler.(Mü´minûn/1-2)

Camileri süslemek israf olduğu gibi, kabirleri tamir etmek, onların üzerine türbe ve zaviye gibi şeyler yapmak da israftır. Kabirlerin üzerine yapılan türbe ve zaviyelere bakan, bunların kabir değil köşk olduğunu zanneder. Sanki kabirdekiler hayatta imiş de bu binalardan istifade edi­yorlarmış gibi, insanların bazıları mallarını kabirlerin üzerine bina yapmak için sarfediyorlar. Bununla da yetinmiyorlar, öldüklerinde kabir­lerinin büyük ve güzel yapılmasını vasiyet, ediyorlar. Bu tür vasiyetler bâtıldır, bu tür şeyler için vakıf yapmak da bâtıldır.

İmam Nevevî el-Minhac adlı eserinde şöyle diyor: ´Kabirleri kireçle­mek, kabir üzerine bina yapmak ve yazı yazmak mekruhtur. Allah için vakfedilen bir kabristanda böyle şeyler yapılırsa, bunların kadı tarafından yıktırılması gerekir1.

Hatib Şirbinî de Muğni´I-Muhtaç isimli eserinde şöyle demektedir: ´Kabir üzerine yapılan binanın yıkılması gerekir. Çünkü bunlar halkın mezarlığını daraltır. Bu binaların kubbe şeklinde veya ev şeklinde olması veya mescid olması arasında bir fark yoktur. Müslümanların umumi kab­ristanında yapılan bu tür binaların yıkılması gerekir1.

Kâfirlerin Kendi Mabedleri İçin Vakıf Yapması

Bir müslümamn, kilise ve benzeri mabedler için vakıf yapmasının caiz olmadığını, çünkü mâsiyet olduğunu söylemiştik. Bir zımmînin de kilise ve benzeri mabedler için vakıf yapmasını caiz görmüyoruz. Ancak bunu kendi şeriatımızla amel etme açısından, kendi itikadımıza göre söy­lüyoruz; yani bir zımmî, bize böyle bir dava getirir de hükmünü sorarsa, kilise veya havra için vakıf yapmasının caiz olmadığını söyleriz. Fakat bize böyle bir dava getirip fetva istemezlerse, onların yaptıkları vakfa karışmayız, onları dinleriyle başbaşa bırakırız. Hz. Peygamber´in bi´setin-den önceki kiliselerin yaptıkları vakıflara hiçbir şekilde müdahale etmeyiz, onları iptal etmeyiz, oldukları gibi bırakırız.

4. Vakıf Sigası

Siga kişinin maksadını başkalarına bildiren söz (ibare) veya dilsizin İşareti ve yazısı gibi aynı amaca yönelik şeylerdir. Siga, mutlaka gereklidir, çünkü sigasız vakıf gerçekleşmez.

Büyük Şafii Fıkhı Sığanın Kısımları

Siga sarih ve kinayî olmak üzere iki kısma ayrılır.

A. Sarih (açık) siga

Sarih siga, kasdedilen mânâdan başka bir mânâya gelme ihtimali ol­mayan sigadır. Meselâ ´Evimi fakirler için vakfettim´ veya ´Evim fakirler için vakfedil m iştir´ veya ´Evimi fakirler için başkasının istifadesinden alıkoydum´ veya ´Evimi fisebilillah kıldım´ gibi ibareler sarih sigadır. Böyle sarih sığalar kullanan kişinin, vakfın sahih olması için ayrıca niyet etmesine gerek yoktur. Akidlerde, siganın sarih şekilde söylenmesi yeterlidir,

B. Kinayî lafızlar

Kinayî lafızlar, kasdedilen mânâya da, başka bir mânâya da gelebile­cek lafızlardır. Meselâ ´Benim malım fakirler üzerine sadakadır´ veya ´Malımı fakirler için başkasına haram kıldım´ veya ´Malımı fakirler için ebedî kıldım1 gibi ibareler, kinayî lafızlardır. Konuşabilen bir kişinin yaz­ması da kinayî lafızlardan sayılır. Akidlerde olduğu gibi kinayî lafızla be­raber niyet şarttır.

Vakıf Sigasının Şartları

İster sarih, ister kinayî lafızla olsun, vakıf sığasının birtakım şartları vardır:

a. Kişinin maksadını insanlara bildiren bir lafız olmalıdır.

Eğer kişi dilsiz ise maksadını bildiren bir işaret veya yazı olmalıdır.

b. Siga mutlak olmalıdır (belli bir süre ile sınırlandmlmamahdır).

Meselâ kişi ´Arazimi ilim öğrenenler için bir yıllığına vakfettim´ derse, bu vakıf bâtıldır. Zira sigada vakit belirtilmiştir. Oysa vakfın gereği, sürekli olmasıdır, vakfı belli bir süre ile sınırlamak buna aykırıdır.

Vakit Şartından îstisna Edilenler

Âlimler mescidleri, ribatlan, kabirleri, kölelerin âzad edilmesini ve aynı mânâda olan hususları istisna etmişlerdir. Bu da siganın mümkün olduğu kadar tashihine rağbet göstermelerinden ileri geliyor. Zeyd ´Şu arazimi mescid olarak vakfettim´ veya ´Makber veya ribat olarak bir yıllığına vakfettim´ dese, vakfı sahih olur ve ebedî kabul edilir, bir yıllık şart ise ilga olur.

c. Vakfın gelirinin nereye sarfedileceği belirtilmelidir.

Kişi ´Ben vakfettim´ veya ´Fisebilillah kıldım´ dese, gelirinin nereye sarfedileceğini belirtmese, vakıf akdi sahih olmaz. Çünkü sarfedilecek yön belli değildir.

d. Vakıf herhangibir şarta bağlanmamalıdır.

Vakıf yapmak, bir akid olduğundan derhal mülk olmayı gerektirir. Vakfı herhangibir şarta bağlamak sahih olmaz. Kişi ´Evimi, Zeyd geldiği zaman fakirlere vakfedeceğim´ veya ´Eğer hanımım razı olursa arabamı fisebilillah kılacağım´ dese, vakıf bâtıl olur. Çünkü bu şartlar, vakfın amacına ters düşmektedir. Nitekim bunu daha önce zikretmiştik. Ancak şartlı olarak köleleri âzad etmek ve benzeri şeyler bundan istisna edilmiştir. Meselâ kişi ´Ramazan ayı geldiğinde evimi mescid olarak vak­fettim´ derse, vakfı sahih kabul edilir.

e. Vakıf derhal gerçekleşmeli ve mutlak olmalıdır.

Kişinin, kendisi veya bir başkasının faydalanması şartıyla vakıf sahih olmaz. Meselâ kişi ´Şu hayvanımı fakirlere vakfettim, fakat üç gün içinde caymak şartıyla´ veya ´Hayvanımı, fakirlere, istediğim zaman satabilmek şartıyla vakfettim´ dese, vakıf bâtıl olur. Çünkü vakfın gereği olan mutlak vakfetme burada yoktur.