ezelinur
Fri 19 February 2010, 02:22 pm GMT +0200
Feraiz İlminin Tarifi
İlim birşey gerçek olarak hangi sıfatta ise onu o şekilde idrak etmektir. Ayrıca zihnin gerçeğe mutabık olarak hükmetmesine de bazen ilim denir. Nitekim belli kaidelere, açıklanmış fenlere de ilim denilmektedir.
Feraiz kelimesi, fârize kelimesinin çoğuludur ve farzedilmiş anlamına gelir; yani Allah tarafından takdir edilmiştir. Çünkü burada şer´an takdir edilmiş şeyler vardır. Farz kelimesi lügatte takdir etmek anlamına gelir. Şu ayette bu mânâda kullanılmıştır:
Onlara farzettiğimizin (takdir ettiğimiz mehirin) yansı vardır. (Bakara/237)
Farz, şer´an varis olanlar için şeriatta takdir edilen pay demektir. Feraiz ilmi şer´an mirasların fıkhı ve her hak sahibine terekeden ne kadar -pay düşeceğini bildiren ilim demektir. Bazıları feraiz ilmini şöyle tarif etmişlerdir: ´Fıkhî ve hesabî kaidelerle mirasçının terekedeki hakkının ne kadar olduğunu gösLeren bir ilimdir´. Feraiz ilmine, mirasların ilmi de denir. Çünkü terekeden varise düşen paya miras denir. Bu isim şu sözden alınmıştır: ´Falan başkasına mirasçı oldu´; yani ´onun terekesinden bir pay elde etti veya adam onu vefatından sonra bir iş hususunda varis kıldı´ demektir. Şu ayet-i kerîmede böyledir:
Göklerin ve yerin mirası Allah´ındır.(Âlu İmran/180)
Varis ölen bir kişinin mülkünde ona halef olmaktır.
Mirasçı Olmanın Meşruiyeti
Mirasçı olmanın, miras almanın İslâm´da meşru olduğunda hiçbir şüphe yoktur. Bu Kur´an, Sünnet ve İcma ile sabittir. Mirasın meşruiyetini inkâr eden bir kimse kâfir olur.
Ana, baba ve yakınların bıraktıkları terekede erkeklerin hissesi vardır. Ana, baba ve yakınların bıraktıklarından kadınlara da pay vardır. O terekenin az veya çoğundan, bu, farz kılınmış bir paydır. (Nisa/7)
Miras hususundaki ayetler hem mâruf, hem de mirasın meşrûyetini takrir hususunda açıktır
Bu hususta Hz. Peygamber´den birçok hadîs nakledilmiştir. Onlardan bazılarını zikredelim:
Miras paylarını (Kur´an´da bildirildiği gibi) ehline veriniz. Bu paylardan geri kalan herhangibir şey de hyha iarafından en yakın ofan erkeğe aittir.[1]
Feraiz (ilmini) öğrenin ve halka öğretin...[2]
Mirasın meşru olduğu hususunda, ümmet icma etmiştir, hiçbir müslüman buna muhalefet etmemiştir.
Feraiz İlminin Dindeki Yeri
İslâm şeriatında miras hükümleri önemli bir yer tutmaktadır. Çünkü miras meselesi, İslâm nizamının mal hususundaki bir parçasıdır. Neredeyse bunlar Kur´an´da varid olan hükümlerin hepsinden daha fazladır. Hatta bazıları şöyle demişlerdir: ´UsuVid-Din (=akaid ilmi) hariç, feraiz ilmi diğer ilimlerin hepsinden üstündür´.
Feraiz İlmini öğrenmek ve Öğretmekle İlgili Teşvikler
Hz. Peygamber, müslümanlan miras ilmini öğrenmeye teşvik etmiş, onu ihmal edip ondan yüz çevirmekten de sakındirmıştır. Bu hususta şöyle buyurmuştur:
Feraiz ilmini öğrenin ve halka öğretin. Ben ölümlü bir kişiyim. Bu ilim gelecekte ortadan kalkacak, fitneler başgösterecektir. Hatta feraiz hakkında iki kişi ihtilafa düşecek, aralarında bu ihtilafı halledecek bir kişi bulamayacaklardır.[3]
Feraizi öğrenin. Çünkü feraiz ilmi dininizdendir, ilmin yarısıdır ve ümmetimden kaldırılacak ilk ilimdir[4]
Bazıları ´Feraiz ilmi, ilmin yansıdır´ demişlerdir; yani insanın biri hayat, diğeri de ölüm olmak üzere iki hali vardır. Hayat hali namaz, zekât gibi hususlarla, ölüm hali ise miras, vasiyet ve benzeri hususlarla ilgilidir.
Sahabe ve Fakihlerin Feraiz İlmine Verdikleri Önem
Ashab-ı kiram feraiz ilmine çok büyük önem vererek hem öğrenmiş, hem de öğretmişlerdir.
Hz. Ömer ´Feraiz ilmini öğrenin, zira o dininizdendir´ demiştir. Sahabîler arasında Ali b.Ebî Talib, Abdullah b- Abbas, Abdullah b. Mes´ud, Zeyd b. Sabit gibi zatlar feraiz ilmini iyi bilmekle tanınmışlardır.
Hz. Peygamber, Zeyd b. Sabit´in feraiz ilmindeki bilgisine şahitlik etmiş ve onu bu ilimde herkesin önüne geçirerek şöyle buyurmuştur:
İçinizde feraizi en iyi bilen Zeyd b. Sabit´tir.[5]
Hz. Ömer ´Kim feraiz ilmini öğrenmek istiyorsa Zeyd b. Sabite başvursun1 demiştir.
Zeyd b. Sabit vefat ettiğinde Abdullah b. Ömer şöyle demiştir: ´Bugün Medine´nin âlimi vefat etti´.
Tâbiin-i kiram da bu hususla ashabın izini takip ederek feraiz ilmine önem verip onu hem öğrenmiş, hem de öğretmişlerdir. Tabiin arasında meşhur olan yedi fakih vardır: Said h. Müseyyeb, Urve b. Zübeyr, Kasım b. Muhammed, Harice b. Zeyd, Ebubekir b. Haris b. Hişam, Süleyman b. Yesar, Ubeydullah b. Abdullah b. Mcs´ud. Bunlar Medine´nin yedi fakihi olarak bilinmektedir. Bunların arkasından da birçok fakih yetişmiştir. Allah hepsinden razı olup geniş cennetlere yerleştirsin. Bizi de onların yolundan gitmeye, hidayetlerinden faydalanmaya müyesser eylesin.
Mirasın Meşruiyetinin Hikmeti
Mirasın meşru kılınmasının birçok hikrru-i´ vardır ve bunlar apaçıktır. Onlardan bazılarını şöyle zikredebiliriz:
A. Miras, insan fıtratını mutmain eunek içjn meşru kılınmıştır.
Çünkü Allah Teâlâ insanda çocuk sevgisi yaratmıştır. Bu nedenle insan, çocuğunu hayatının zîneti, neslinin devamı olarak görür ve onun için bütün gücüyle çalışır yorulur, her türlü meşakkate katlanır. Bu çalışma neticesinde hayat gelişir ve birçok hayır meydana gelir. Eğer din, mirası haram kılsaydı, insanın çalışma isteği yok olur, ruhu daralır, hayatı kararır, çalışmasının anlamsız olduğunu ve çalışmasından sevdiklerinin değil belki sevmediklerinin faydalanacağını düşünerek çalışmaktan vazgeçerdi. Oysa bu durum fıtrata aykırıdır. Miras haram kıltnsaydı ve insanlar bu durumda olsalardı, dinin fıtrata aykırı davranarak insanın saadetini yok ettiği söylenirdi.
Mal ve oğullar dünya hayatının zînetidir.(Kehf/46)
Nitekim Kur´an´ın ifade ettiği gibi; kadınlardan, oğullardan, yığın yığın biriktirilmiş altın ve gümüşlerden, salma ve güzel atlardan, hayvanlar ve ekinlerden meydana gelen arzulara karşı aşırı sevgi beslemek insana gü/el gösterilmiştir.
B. Ailede sosyal dayanışmayı güçlendirmek için meşru kılınmıştır.
Bunun en etkili sebeplerinden biri de mirastır, yardımlaşmadır. Bundaki maslahatlar şayan-i takdirdir.
C. Akrabalık bağlarını güçlendirmek için meş´û kılınmıştır.
Miras sayesinde akrabalık bağlan güçlenir, aralarındaki sevgi ve saygı artar.
Feraiz İlminin Kaynağı
Feraiz ilminin kaynağı; Kur´an, Sünnet, İcma-ı ümmet ve ashabın ictihadlarıdir.
Feraiz İlminin Gayesi
Feraiz ilminin gayesi, her mirasçıya terekeden ne kadar pay düşeceğini belirtmektir.
Feraiz İlminin Konusu Feraiz ilminin konusu terekedir. Terekenin Tarifi
Vefat eden kişinin geride bıraktığı menkul gayr-ı menkul mallar, altın, gümüş ve diğer paralar, eşyalar ve benzeri şeylerin tümüne tereke denir. Bunları hak sahiplerine paylaştırmak farzdır.
Miras Hükümleriyle Amel Etmek Farzdır
Miras hükümleri; Kur´an, Sünnet ve İcma-ı ümmetle sabit olmuştur. Miras hükümleriyle amel etmek, tıpkı namaz, zekât ve benzeri emirler gibi farzdır. Bunlar Allah´ın kanunlarıdır. Allah bu kanunlarla hem havassın, hem de avamın maslahatını gözetmiştir. İnsanlar kendi, başlarına düşündükleri şeylerde hayır murad etseler de Allah´ın koyduğu hükümler onlar için daha hayırlıdır, daha yararlıdır.
İşte bunlar Allah´ın hududlandır. Kim Allah´a ve Rasûlü´ne itaat ederse, Allah o kimseyi (ağaçlarının) altından nehirler akan cennetlere yerleştirir. O cennetlerde ebedî kalıcıdırlar. Bu, büyük kurtuluşun ta kendisidir. Kim Allah´a ve Rasûlü´ne isyan eder, Allah´ın hududunu (koyduğu yasaları) çiğnerse, Allah, ebedi kalmak üzere onu cehenneme sokar ve onun için alçaltıcı bir azap vardır. (Nisa/13-14)
Allah ve Pasûlü bir işe ruıkiım verdikleri zaman mü´min erkekle mü´min kadın için kendi işlerinden "dolayı Allah´ın, ve Rasûlü´nün hükmüne aykırı olanı seçme hakkı yoktur. Kim Allah´a ve Rasûlü´ne isyan ederse şüphesiz o apaçık bir sapıklıkla yolunu sapıtmıştır.(Ahzab/36)
Tereke´ye Bağlı Olan Haklar
Tereke´ye bağlı olan hakların bazıları diğerinden önce gelir. Bu haklan şöyle sıralayabiliriz:
1. Ölen kişinin borçlan
Alacaklı isterse teçhiz ve tekfinden önce alacağını tahsil edebilir. .
2. Ölen kişinin teçhiz ve tekfin masraftan
Ölen kişinin teçhiz ve tekfini, vasiyetini yerine getirmeden ve miras paylaşımından önce gelir. Zira ölünün teçhiz ve tekfini farzdır. Ancak bu hususta cimrilik ve israftan kaçınmak gerekir. Ölen kişinin hanımı veya çocuğu ondan birkaç dakika önce ölürse onların teçhiz ve tekfin masrafları da terekeden karşılanır. Ölen kişi fakir olur da malı teçhiz ve tekfin masraflarına yetmezse, hayatta iken nafakası kimin üzerine ise teçhiz ve tekfin masrafları da onun üzerinedir. Fiu da olmazsa, onun teçhiz ve tekfin masrafı beyt´ul-mal´dan karşılanır, eğer beytu´î-mal´dan da karışilanamazsa, onun teçhiz ve tekfin masrafları zenginlerden alınarak karşılanır.
Ölen Kişinin Zimmetine Bağlı Olan Borçlar
3. Ölen kişinin borçlan, teçhiz ve tekfinden sonra ödenir ve fakat vasiyetin yerine getirilmesinden ve miras dağıtımından önce gelir. Bu borçlar ister adak, kefaret gibi Allah hakkı olsun, ister para ve benzeri gibi kul hakkı olsun hüküm değişmez. Ancak AJlah hakkı, kul hakkından önce gelir.
4. Ölen kişinin vasiyetleri
Borçlar ödendikten sonra kalan malın üçte biriyle vasiyetler yerine getirilir. Vasiyet, Ümmet´in icmaına göre borçlardan sonra, miras dağıtımından önce yerine getirilir,
Kur´an-ı Kerim´de ´Ölünün yaptığı vasiyetten ve borcunun ödenmesinden sonra´ buyurularak vasiyetin borçtan önce zikredilmesi, vasiyetin borçtan önce yerine getirilmesi gerektiğine delâlet etmez. Belki buna önem verilmesi gerektiğini gösterir. Çünkü mirasçıların´ vasiyet konusunda gevşek davranmaları mümkündür.
Hz. Ali şöyle demiştir: ´Rasûlullah, borcun vasiyetten önce ödenmesine hükmetti, oysa siz (Kur´an´da), vasiyeti borçtan önce okumaktasınız´.[6]
5. Miras
Miras, terekeye bağlı olan hakların sonuncusudur, mirasçılar arasında paylaştırılması gerekir.
İlim birşey gerçek olarak hangi sıfatta ise onu o şekilde idrak etmektir. Ayrıca zihnin gerçeğe mutabık olarak hükmetmesine de bazen ilim denir. Nitekim belli kaidelere, açıklanmış fenlere de ilim denilmektedir.
Feraiz kelimesi, fârize kelimesinin çoğuludur ve farzedilmiş anlamına gelir; yani Allah tarafından takdir edilmiştir. Çünkü burada şer´an takdir edilmiş şeyler vardır. Farz kelimesi lügatte takdir etmek anlamına gelir. Şu ayette bu mânâda kullanılmıştır:
Onlara farzettiğimizin (takdir ettiğimiz mehirin) yansı vardır. (Bakara/237)
Farz, şer´an varis olanlar için şeriatta takdir edilen pay demektir. Feraiz ilmi şer´an mirasların fıkhı ve her hak sahibine terekeden ne kadar -pay düşeceğini bildiren ilim demektir. Bazıları feraiz ilmini şöyle tarif etmişlerdir: ´Fıkhî ve hesabî kaidelerle mirasçının terekedeki hakkının ne kadar olduğunu gösLeren bir ilimdir´. Feraiz ilmine, mirasların ilmi de denir. Çünkü terekeden varise düşen paya miras denir. Bu isim şu sözden alınmıştır: ´Falan başkasına mirasçı oldu´; yani ´onun terekesinden bir pay elde etti veya adam onu vefatından sonra bir iş hususunda varis kıldı´ demektir. Şu ayet-i kerîmede böyledir:
Göklerin ve yerin mirası Allah´ındır.(Âlu İmran/180)
Varis ölen bir kişinin mülkünde ona halef olmaktır.
Mirasçı Olmanın Meşruiyeti
Mirasçı olmanın, miras almanın İslâm´da meşru olduğunda hiçbir şüphe yoktur. Bu Kur´an, Sünnet ve İcma ile sabittir. Mirasın meşruiyetini inkâr eden bir kimse kâfir olur.
Ana, baba ve yakınların bıraktıkları terekede erkeklerin hissesi vardır. Ana, baba ve yakınların bıraktıklarından kadınlara da pay vardır. O terekenin az veya çoğundan, bu, farz kılınmış bir paydır. (Nisa/7)
Miras hususundaki ayetler hem mâruf, hem de mirasın meşrûyetini takrir hususunda açıktır
Bu hususta Hz. Peygamber´den birçok hadîs nakledilmiştir. Onlardan bazılarını zikredelim:
Miras paylarını (Kur´an´da bildirildiği gibi) ehline veriniz. Bu paylardan geri kalan herhangibir şey de hyha iarafından en yakın ofan erkeğe aittir.[1]
Feraiz (ilmini) öğrenin ve halka öğretin...[2]
Mirasın meşru olduğu hususunda, ümmet icma etmiştir, hiçbir müslüman buna muhalefet etmemiştir.
Feraiz İlminin Dindeki Yeri
İslâm şeriatında miras hükümleri önemli bir yer tutmaktadır. Çünkü miras meselesi, İslâm nizamının mal hususundaki bir parçasıdır. Neredeyse bunlar Kur´an´da varid olan hükümlerin hepsinden daha fazladır. Hatta bazıları şöyle demişlerdir: ´UsuVid-Din (=akaid ilmi) hariç, feraiz ilmi diğer ilimlerin hepsinden üstündür´.
Feraiz İlmini öğrenmek ve Öğretmekle İlgili Teşvikler
Hz. Peygamber, müslümanlan miras ilmini öğrenmeye teşvik etmiş, onu ihmal edip ondan yüz çevirmekten de sakındirmıştır. Bu hususta şöyle buyurmuştur:
Feraiz ilmini öğrenin ve halka öğretin. Ben ölümlü bir kişiyim. Bu ilim gelecekte ortadan kalkacak, fitneler başgösterecektir. Hatta feraiz hakkında iki kişi ihtilafa düşecek, aralarında bu ihtilafı halledecek bir kişi bulamayacaklardır.[3]
Feraizi öğrenin. Çünkü feraiz ilmi dininizdendir, ilmin yarısıdır ve ümmetimden kaldırılacak ilk ilimdir[4]
Bazıları ´Feraiz ilmi, ilmin yansıdır´ demişlerdir; yani insanın biri hayat, diğeri de ölüm olmak üzere iki hali vardır. Hayat hali namaz, zekât gibi hususlarla, ölüm hali ise miras, vasiyet ve benzeri hususlarla ilgilidir.
Sahabe ve Fakihlerin Feraiz İlmine Verdikleri Önem
Ashab-ı kiram feraiz ilmine çok büyük önem vererek hem öğrenmiş, hem de öğretmişlerdir.
Hz. Ömer ´Feraiz ilmini öğrenin, zira o dininizdendir´ demiştir. Sahabîler arasında Ali b.Ebî Talib, Abdullah b- Abbas, Abdullah b. Mes´ud, Zeyd b. Sabit gibi zatlar feraiz ilmini iyi bilmekle tanınmışlardır.
Hz. Peygamber, Zeyd b. Sabit´in feraiz ilmindeki bilgisine şahitlik etmiş ve onu bu ilimde herkesin önüne geçirerek şöyle buyurmuştur:
İçinizde feraizi en iyi bilen Zeyd b. Sabit´tir.[5]
Hz. Ömer ´Kim feraiz ilmini öğrenmek istiyorsa Zeyd b. Sabite başvursun1 demiştir.
Zeyd b. Sabit vefat ettiğinde Abdullah b. Ömer şöyle demiştir: ´Bugün Medine´nin âlimi vefat etti´.
Tâbiin-i kiram da bu hususla ashabın izini takip ederek feraiz ilmine önem verip onu hem öğrenmiş, hem de öğretmişlerdir. Tabiin arasında meşhur olan yedi fakih vardır: Said h. Müseyyeb, Urve b. Zübeyr, Kasım b. Muhammed, Harice b. Zeyd, Ebubekir b. Haris b. Hişam, Süleyman b. Yesar, Ubeydullah b. Abdullah b. Mcs´ud. Bunlar Medine´nin yedi fakihi olarak bilinmektedir. Bunların arkasından da birçok fakih yetişmiştir. Allah hepsinden razı olup geniş cennetlere yerleştirsin. Bizi de onların yolundan gitmeye, hidayetlerinden faydalanmaya müyesser eylesin.
Mirasın Meşruiyetinin Hikmeti
Mirasın meşru kılınmasının birçok hikrru-i´ vardır ve bunlar apaçıktır. Onlardan bazılarını şöyle zikredebiliriz:
A. Miras, insan fıtratını mutmain eunek içjn meşru kılınmıştır.
Çünkü Allah Teâlâ insanda çocuk sevgisi yaratmıştır. Bu nedenle insan, çocuğunu hayatının zîneti, neslinin devamı olarak görür ve onun için bütün gücüyle çalışır yorulur, her türlü meşakkate katlanır. Bu çalışma neticesinde hayat gelişir ve birçok hayır meydana gelir. Eğer din, mirası haram kılsaydı, insanın çalışma isteği yok olur, ruhu daralır, hayatı kararır, çalışmasının anlamsız olduğunu ve çalışmasından sevdiklerinin değil belki sevmediklerinin faydalanacağını düşünerek çalışmaktan vazgeçerdi. Oysa bu durum fıtrata aykırıdır. Miras haram kıltnsaydı ve insanlar bu durumda olsalardı, dinin fıtrata aykırı davranarak insanın saadetini yok ettiği söylenirdi.
Mal ve oğullar dünya hayatının zînetidir.(Kehf/46)
Nitekim Kur´an´ın ifade ettiği gibi; kadınlardan, oğullardan, yığın yığın biriktirilmiş altın ve gümüşlerden, salma ve güzel atlardan, hayvanlar ve ekinlerden meydana gelen arzulara karşı aşırı sevgi beslemek insana gü/el gösterilmiştir.
B. Ailede sosyal dayanışmayı güçlendirmek için meşru kılınmıştır.
Bunun en etkili sebeplerinden biri de mirastır, yardımlaşmadır. Bundaki maslahatlar şayan-i takdirdir.
C. Akrabalık bağlarını güçlendirmek için meş´û kılınmıştır.
Miras sayesinde akrabalık bağlan güçlenir, aralarındaki sevgi ve saygı artar.
Feraiz İlminin Kaynağı
Feraiz ilminin kaynağı; Kur´an, Sünnet, İcma-ı ümmet ve ashabın ictihadlarıdir.
Feraiz İlminin Gayesi
Feraiz ilminin gayesi, her mirasçıya terekeden ne kadar pay düşeceğini belirtmektir.
Feraiz İlminin Konusu Feraiz ilminin konusu terekedir. Terekenin Tarifi
Vefat eden kişinin geride bıraktığı menkul gayr-ı menkul mallar, altın, gümüş ve diğer paralar, eşyalar ve benzeri şeylerin tümüne tereke denir. Bunları hak sahiplerine paylaştırmak farzdır.
Miras Hükümleriyle Amel Etmek Farzdır
Miras hükümleri; Kur´an, Sünnet ve İcma-ı ümmetle sabit olmuştur. Miras hükümleriyle amel etmek, tıpkı namaz, zekât ve benzeri emirler gibi farzdır. Bunlar Allah´ın kanunlarıdır. Allah bu kanunlarla hem havassın, hem de avamın maslahatını gözetmiştir. İnsanlar kendi, başlarına düşündükleri şeylerde hayır murad etseler de Allah´ın koyduğu hükümler onlar için daha hayırlıdır, daha yararlıdır.
İşte bunlar Allah´ın hududlandır. Kim Allah´a ve Rasûlü´ne itaat ederse, Allah o kimseyi (ağaçlarının) altından nehirler akan cennetlere yerleştirir. O cennetlerde ebedî kalıcıdırlar. Bu, büyük kurtuluşun ta kendisidir. Kim Allah´a ve Rasûlü´ne isyan eder, Allah´ın hududunu (koyduğu yasaları) çiğnerse, Allah, ebedi kalmak üzere onu cehenneme sokar ve onun için alçaltıcı bir azap vardır. (Nisa/13-14)
Allah ve Pasûlü bir işe ruıkiım verdikleri zaman mü´min erkekle mü´min kadın için kendi işlerinden "dolayı Allah´ın, ve Rasûlü´nün hükmüne aykırı olanı seçme hakkı yoktur. Kim Allah´a ve Rasûlü´ne isyan ederse şüphesiz o apaçık bir sapıklıkla yolunu sapıtmıştır.(Ahzab/36)
Tereke´ye Bağlı Olan Haklar
Tereke´ye bağlı olan hakların bazıları diğerinden önce gelir. Bu haklan şöyle sıralayabiliriz:
1. Ölen kişinin borçlan
Alacaklı isterse teçhiz ve tekfinden önce alacağını tahsil edebilir. .
2. Ölen kişinin teçhiz ve tekfin masraftan
Ölen kişinin teçhiz ve tekfini, vasiyetini yerine getirmeden ve miras paylaşımından önce gelir. Zira ölünün teçhiz ve tekfini farzdır. Ancak bu hususta cimrilik ve israftan kaçınmak gerekir. Ölen kişinin hanımı veya çocuğu ondan birkaç dakika önce ölürse onların teçhiz ve tekfin masrafları da terekeden karşılanır. Ölen kişi fakir olur da malı teçhiz ve tekfin masraflarına yetmezse, hayatta iken nafakası kimin üzerine ise teçhiz ve tekfin masrafları da onun üzerinedir. Fiu da olmazsa, onun teçhiz ve tekfin masrafı beyt´ul-mal´dan karşılanır, eğer beytu´î-mal´dan da karışilanamazsa, onun teçhiz ve tekfin masrafları zenginlerden alınarak karşılanır.
Ölen Kişinin Zimmetine Bağlı Olan Borçlar
3. Ölen kişinin borçlan, teçhiz ve tekfinden sonra ödenir ve fakat vasiyetin yerine getirilmesinden ve miras dağıtımından önce gelir. Bu borçlar ister adak, kefaret gibi Allah hakkı olsun, ister para ve benzeri gibi kul hakkı olsun hüküm değişmez. Ancak AJlah hakkı, kul hakkından önce gelir.
4. Ölen kişinin vasiyetleri
Borçlar ödendikten sonra kalan malın üçte biriyle vasiyetler yerine getirilir. Vasiyet, Ümmet´in icmaına göre borçlardan sonra, miras dağıtımından önce yerine getirilir,
Kur´an-ı Kerim´de ´Ölünün yaptığı vasiyetten ve borcunun ödenmesinden sonra´ buyurularak vasiyetin borçtan önce zikredilmesi, vasiyetin borçtan önce yerine getirilmesi gerektiğine delâlet etmez. Belki buna önem verilmesi gerektiğini gösterir. Çünkü mirasçıların´ vasiyet konusunda gevşek davranmaları mümkündür.
Hz. Ali şöyle demiştir: ´Rasûlullah, borcun vasiyetten önce ödenmesine hükmetti, oysa siz (Kur´an´da), vasiyeti borçtan önce okumaktasınız´.[6]
5. Miras
Miras, terekeye bağlı olan hakların sonuncusudur, mirasçılar arasında paylaştırılması gerekir.