- Sâdıklardan olabilmek

Adsense kodları


Sâdıklardan olabilmek

Smf Seo Versiyon , -- Seo entegre sistem.

Array
sumeyye
Sun 12 September 2010, 03:43 pm GMT +0200
Sâdıklardan olabilmek


(Ey şefkatli Resûl!) Eğer (seni dinlemeyip senden) yüz çevirirlerse, artık de ki: ‘Allah bana kâfîdir.’” (9/129) buyurarak Habîbine ders veren Allah ü Teâlâ, Habibi olan Resûl-i Ekrem (asm)’ın şahsında, bütün ümmet-i Muhammed’e, sıdkı ve sadâkati, yani imanı ve tevekkülü, metaneti ve teslimiyeti, fedakârlığı ve cefakârlığı ders veriyor.

Yine Kur’ân-ı Azîmüşşan’da, “Eğer Allah’ı seviyorsanız, o hâlde bana tâbi olun!” (3/31) meâlindeki âyetle, kalplerin sevgilisi, akılların hocası, nefislerin terbiye edicisi ve ruhların sultanı olan Habîb-i Ekrem’i bizlere bir rehber olarak gösteriliyor.

Allah Resûlü’nün bizlere örnek olan hayatına baktığımız zaman, kalpleri iman nuruna karşı mühürlenmiş, gözleri Hakk’a karşı kör, kulakları hakikat karşısında sağır olan, hak gelince batılın zâil olacağını hazm etmeyen, kavm-i araba ve bütün insanlığa “Lâ ilâhe illallah” davasını ilan ederken, inkârda firavunlaşmış Ebû Cehil ve Ebû Leheb’lerin bütün hakaret ve zulümlerine, “Allah bana kâfidir” diyerek büyük bir sadakat ve teslimiyet ile cevap verdiğini görürüz.

Hatta kıyâmete kadar, her asırda, gönül erleri katlanarak çoğalacak olan, “Lâ ilâhe illallah” davasından, zulüm, işkence, iftira, tahkir ve tecrid ile vazgeçiremeyince, son bir ümit ile fıtratı acz ve fakr ile yoğrulmuş olan bütün insanlar için red edilmesi imkansız olan dünyayı, bütün ihtişamıyla önüne sermişler, “İşte Kâbe’nin anahtarları, Mekke’nin saltanatı ve en güzel kadınları ve nefsin arzuladığı bütün dünya nimetleri senin olsun” demişler. Bu tekliflerin karşılığında “Bir elime ayı, bir elime güneşi verseniz de ben davamdan vazgeçmem” cevabını almışlardır. İşte yeryüzünü bir mescid, Mekke’yi bir mihrab, Medine’yi bir minber olarak asr-ı saadeti gönlümüze nakş eden Allah Resûlü’nün meclisinde ve sohbetinde bulunan bütün sahabeler “Allah bana kâfidir” dersini dinleyerek sıdkı ve sadakatı, metaneti ve teslimiyeti, fedakarlığı ve cefâkârlığı, O’nun hayatından ders almışlardır. Ve asırlar ötesinde onları nazar-ı ibretle, muhabbet-i kalp ile ve hicran-ı vuslatla izleyen bizlere aynı dersi kendi hayatları ile miras bırakmışlardır.

Gökteki yıldızlar hükmünde olan ve hangisine tutunsak kurtuluşa ereceğimize dair şüphemiz olmayan sahabe-i güzin efendilerimizin hayatından çıkaracağımız çok dersler ve örnekler var.

Herkes inkara ve redde koşarken Hz. Ebû Bekir (ra) gibi, “O söylüyorsa mutlak doğrudur” deyip tereddüt ve şüpheden hiçbir iz taşımayan bir itminan-ı kalp ile, iman edip sadakat gösterebilmek…

Hz. Bilaller, Hz. Sümeyyeler, Hz. Habbablar (r.anhüm) gibi, zulüm bir kasırga olup, her yeri yakıp yıksa da, “Ben davam ve dinim üzereyim” diyecek bir sebat ve metanet sahibi olabilmek…

Hz. Rumeysa (ra) gibi, zengin ve ihtişamlı bir dünya hayatına sırtını dönüp, yamalı eski bir çadır ve hırkaya gönlünü açabilmek hatta “Yâ Rasûlallah kıymetliye en kıymetli gerek!” deyip, bir anne için en kıymetli olan evladını Hak yoluna Hakk’ın Habibi’ne hediye edecek bir aşk ve fedakarlıkla dolu olabilmek…

Hz. Enes (ra) gibi, cihada çıkacak ordu için, mücahit ve teçhizat çağrısı yapılırken, bir erkek olup, iman safında kılıç kuşanamayan ve Allah yolunda verebileceği üzerindeki yamalı bir hırkadan ve çadırdan başka bir şeye sahip olamadığı için, gamlanan annesine, “Anne beni Allah Resûlü’ne hediye etsene!” diyebilecek ulvî bir ruha sahip olan, hak aşığı pervane olabilmek…

Hz. Hubeyb (ra) gibi, ölümün soğuk yüzüyle karşı karşıya gelince, “Senin yerinde Muhammed (asm) olsaydı da, seni serbest bıraksaydık, ne güzel olurdu değil mi?” diyenlere “O’nun ayağına bir diken batmasın, ben canımı vereyim” diyebilen Hak yolunun kahraman ve civanmert bir eri olabilmek…

Hz. Mus’ab gibi, kabilesinin en zengin, en ihtişamlı ve en güzide genci iken, her şeyi elinin tersi ile geriye atıp, Hak yolunda şehadete koşmak ve çıktığı cennet yolculuğunda, üzerine örtecek kefene bile sahip olamayacak kadar, dünya saltanatından ve nimetlerinden uzak çilekeş bir hayat yaşayabilmek…

Şehitlerin efendisi Hz. Hamza ve çift kanatlı Cafer-i Tayyar gibi, Hak yolunda katıksız bir ihlas ile, değil malını ve evlad ü iyâlini bırakmak, belki parça parça azalarını o yolda feda ederek fedakarlığın zirvesinde bulunabilmek…

Ya da Hz. Talha gibi, yeryüzünde yürüyen şehit olabilmek…

Hiç şüphemiz yok ki, denizde damla misal olabilecek bu saydığımız sadakat ve teslimiyet misalleri; Sahabe-i Güzin efendilerimizin Kur’ân ahlâkı ile ahlaklanmış olan Resûl-i Ekrem (asm)’ın hayatından aldıkları nurlu derslerin tezahürüdür.

Evet şimdi sıra bizde! Gökteki yıldızlara tutunmaya ve kurtuluşa ermeye var mısınız?

Sıddıkıyyet makamındaki sâdıklarla beraber olmak dileğiyle.

Hz. Bilaller, Hz. Sümeyyeler, Hz. Habbablar (r.anhüm) gibi, zulüm bir kasırga olup, her yeri yakıp yıksa da, “Ben davam ve dinim üzereyim” diyecek bir sebat ve metanet sahibi olabilmek…



Zübeyde KAYRICI