armi
Sat 4 July 2009, 07:52 am GMT +0200
Evliyânın büyüklerinden. İsmi, Muslihüddîn bin Muhlis eş-Şîrâzî, künyesi Ebû Abdullah'tır. Sa'dî mahlasıdır. 1193 (H.589) senesinde Şîrâz'da doğdu. 1292 (H.691) senesinde orada vefât etti. Kabri, Şîrâz'ın kuzeydoğusundadır. On iki sene çocukluğu dışında, Sa'dî-i Şîrâzî, yüz iki senelik ömrünün otuz senesini ilim tahsîli ile, otuz senesini seyahat ve askerlikle, otuz senesini de talebe yetiştirmekle ve ibâdetle geçirdi.
Sa'dî-i Şîrâzî, küçük yaşta yetim kaldı. İlk tahsîlini Şîrâz'da Abdülkâdir-i Geylânî'nin halîfesinin derslerinde tamamlıyarak kemâle geldi. Moğol istilâsı üzerine Bağdât'a gitti. Bağdât'taNizâmiyye Medresesinde meşhûr Sıbt İbni Cevzî'den ilim öğrendi ve bir müddet bu medresede ilim tahsîli ile meşgûl oldu. Burada tahsîlini tamamladıktan sonra, İslâm memleketlerini gezmeye başladı. Anadolu, Mısır, Sûriye, Dehli, Âzerbaycan ve Belh'e uğradı. Buralarda, Şihâbüddîn Sühreverdî başta olmak üzere birçok âlim ile görüştü. Bu esnâda Moğollar veHaçlılarla yapılan savaşlara katılıp, cihâd etti.
Bir defâsında Haçlılara esir düştü. 1257 senesinde tekrar Şîrâz'a döndü. Bu sırada, devlet başkanı Ebû Bekr, Moğollarla sulh yaptı. Memleketi rahata kavuşturdu. Bu hükümdar tarafından iyi bir kabûl gören Sa'dî, onun adına aynı sene Bostân adlı eserini ve bir yıl sonra aynı şekilde kendisine büyük saygı gösteren Veliahd İkinci Sa'd adına da Gülistân adlı eserini yazdı. Bu eserleri sâyesinde kısa zamanda şöhreti memleketinin dışına taştı. Birkaç sene sonra, hâmileri olan Ebû Bekr bin Sa'd bin Zengî ve oğlu İkinci Sa'd vefât etti. Yerine küçük yaşta bulunan İkinci Sa'd'ın oğluMuhammed geçti. Bu hükümdarla birlikte Salgurlu hânedanı çöktü. 1264 senesinde Moğol hâkimiyeti altına girdi. Bu karışıklıklar esnâsındaSa'dî tekrar Şîrâz'dan ayrıldı. Mekke'ye gitti.Hac yaptı. Ömründe on dört kerre hacca gitti.
Gülistan adlı eseri ibretli hikâyelerle doludur. Bunlardan bâzıları:
"Hikâye olunur ki: Bir sultan, halkına çok ezâ ve cefâ eder, halkın mallarını gasbederdi. Sultânın zulmü o kadar ileri gitti ki, halk o beldeden akın akın kaçmaya başladı. Halkın azalmasıyla, hazîne boşaldı, devletin gücü zayıfladı. Düşmanlar sağdan soldan saldırmaya başladı. Bir gün pâdişâhın meclisinde Şehnâme kitabını okuyorlardı. Okudukları bahis Dahhak'ın saltanattan hal'i ve Feridun'un sultan olması hakkında idi. Vezîr, Padişâha; "Feridun'un hazinesi, malı, mülkü, hizmetçileri ve adamları yok iken nasıl oldu da pâdişâh oldu?" diye sorunca, padişâh; "İşitmişsindir, bir takım halk onu büyük bir istekle desteklediler, onu kuvvetlendirdiler. Böylece pâdişâh oldu" diye cevap verdi. Bunun üzerine vezîr; "Madem ki halkın toplanmasına pâdişâh sebeb oluyor, sen niye halkını eziyor, perişân ediyorsun? Yoksa sen pâdişâh olmak istemiyor musun?" dedi. Beyt tercümesi:
Sevmek lâzım halkı ve askeri cân u gönülden,
Çünkü halkı sâyesinde hüküm sürer sultan.
Pâdişâh, vezîre; "Dağılan asker ve halkın toplanması için ne yapmalıdır?" diye sorunca, vezir; "Pâdişâh, âdil ve merhametli olmalıdır. Pâdişâh âdil ve merhametli olursa, halk onun etrafında toplanır ve rahat yaşar. Hâlbuki sende bu ikisi de yok" dedi. Fârisî şiir tercümesi:
Nasıl ki kurt çoban olamaz.
Zâlim de pâdişâhlık yapamaz.
Zulmün temelini atan hükümdar,
Saltanâtın direğini yıkmış olur.
Vezîrin bu sözleri pâdişâhın hoşuna gitmedi. Vezîri hapse attırdı. Çok geçmeden pâdişâhın amcasının çocukları saltanat dâvasına düştüler. Etraflarına bir ordu toplayarak pâdişâha hücûm ettiler. Pâdişahın zulmünden bezen halk da pâdişâha karşı baş kaldırdılar. Sonunda pâdişâh tahtını kaybetti. Saltanat, amcasının çocuklarının eline geçti. Şiir tercümesi:
Zâlim pâdişâha felâket gününde,
Güçlü düşmanı kesilir dostu bile.
İyi muâmelede bulunsa halka,
Olur bir ordu bütün halkı ona."
Sa'dî-i Şîrâzî, küçük yaşta yetim kaldı. İlk tahsîlini Şîrâz'da Abdülkâdir-i Geylânî'nin halîfesinin derslerinde tamamlıyarak kemâle geldi. Moğol istilâsı üzerine Bağdât'a gitti. Bağdât'taNizâmiyye Medresesinde meşhûr Sıbt İbni Cevzî'den ilim öğrendi ve bir müddet bu medresede ilim tahsîli ile meşgûl oldu. Burada tahsîlini tamamladıktan sonra, İslâm memleketlerini gezmeye başladı. Anadolu, Mısır, Sûriye, Dehli, Âzerbaycan ve Belh'e uğradı. Buralarda, Şihâbüddîn Sühreverdî başta olmak üzere birçok âlim ile görüştü. Bu esnâda Moğollar veHaçlılarla yapılan savaşlara katılıp, cihâd etti.
Bir defâsında Haçlılara esir düştü. 1257 senesinde tekrar Şîrâz'a döndü. Bu sırada, devlet başkanı Ebû Bekr, Moğollarla sulh yaptı. Memleketi rahata kavuşturdu. Bu hükümdar tarafından iyi bir kabûl gören Sa'dî, onun adına aynı sene Bostân adlı eserini ve bir yıl sonra aynı şekilde kendisine büyük saygı gösteren Veliahd İkinci Sa'd adına da Gülistân adlı eserini yazdı. Bu eserleri sâyesinde kısa zamanda şöhreti memleketinin dışına taştı. Birkaç sene sonra, hâmileri olan Ebû Bekr bin Sa'd bin Zengî ve oğlu İkinci Sa'd vefât etti. Yerine küçük yaşta bulunan İkinci Sa'd'ın oğluMuhammed geçti. Bu hükümdarla birlikte Salgurlu hânedanı çöktü. 1264 senesinde Moğol hâkimiyeti altına girdi. Bu karışıklıklar esnâsındaSa'dî tekrar Şîrâz'dan ayrıldı. Mekke'ye gitti.Hac yaptı. Ömründe on dört kerre hacca gitti.
Gülistan adlı eseri ibretli hikâyelerle doludur. Bunlardan bâzıları:
"Hikâye olunur ki: Bir sultan, halkına çok ezâ ve cefâ eder, halkın mallarını gasbederdi. Sultânın zulmü o kadar ileri gitti ki, halk o beldeden akın akın kaçmaya başladı. Halkın azalmasıyla, hazîne boşaldı, devletin gücü zayıfladı. Düşmanlar sağdan soldan saldırmaya başladı. Bir gün pâdişâhın meclisinde Şehnâme kitabını okuyorlardı. Okudukları bahis Dahhak'ın saltanattan hal'i ve Feridun'un sultan olması hakkında idi. Vezîr, Padişâha; "Feridun'un hazinesi, malı, mülkü, hizmetçileri ve adamları yok iken nasıl oldu da pâdişâh oldu?" diye sorunca, padişâh; "İşitmişsindir, bir takım halk onu büyük bir istekle desteklediler, onu kuvvetlendirdiler. Böylece pâdişâh oldu" diye cevap verdi. Bunun üzerine vezîr; "Madem ki halkın toplanmasına pâdişâh sebeb oluyor, sen niye halkını eziyor, perişân ediyorsun? Yoksa sen pâdişâh olmak istemiyor musun?" dedi. Beyt tercümesi:
Sevmek lâzım halkı ve askeri cân u gönülden,
Çünkü halkı sâyesinde hüküm sürer sultan.
Pâdişâh, vezîre; "Dağılan asker ve halkın toplanması için ne yapmalıdır?" diye sorunca, vezir; "Pâdişâh, âdil ve merhametli olmalıdır. Pâdişâh âdil ve merhametli olursa, halk onun etrafında toplanır ve rahat yaşar. Hâlbuki sende bu ikisi de yok" dedi. Fârisî şiir tercümesi:
Nasıl ki kurt çoban olamaz.
Zâlim de pâdişâhlık yapamaz.
Zulmün temelini atan hükümdar,
Saltanâtın direğini yıkmış olur.
Vezîrin bu sözleri pâdişâhın hoşuna gitmedi. Vezîri hapse attırdı. Çok geçmeden pâdişâhın amcasının çocukları saltanat dâvasına düştüler. Etraflarına bir ordu toplayarak pâdişâha hücûm ettiler. Pâdişahın zulmünden bezen halk da pâdişâha karşı baş kaldırdılar. Sonunda pâdişâh tahtını kaybetti. Saltanat, amcasının çocuklarının eline geçti. Şiir tercümesi:
Zâlim pâdişâha felâket gününde,
Güçlü düşmanı kesilir dostu bile.
İyi muâmelede bulunsa halka,
Olur bir ordu bütün halkı ona."