Barla
Fri 31 December 2010, 10:50 pm GMT +0200

'Sabir disinda sükür' var midir? Cevap, "hayir" idi.
Sabredemeyenin, sükrü de olmuyordu.
Zira, sabrin ziddi, 'sikayet'ti ve O'ndan geleni sabirla karsilamayan bir insan,
ne kadar nimete mazhar olursa olsun, muhakkak bir sikayet konusu buluyor,
sonra herseyin eksenine bunu yerlestirerek (adeta bir karadelik gibi)
bütün sükür vesilelerini nisyan ve isyan kuyusuna atiyordu.
Bizim belki de durumlarina imrendigimiz bir çok kisinin
sükrederek degil sikayet ederek yasiyor olmasi bunun göstergesiydi.
Sikayeti meslek edinen birinin sükrü de meslek edinmesi imkansizdi.
Buna mukabil, sabri meslek edinen biri, sabretme durumunda oldugu seylerin disinda
binbir nimetle donatildigini görüp sükrediyor,
dahasi, sabirla karsiladigi hallerin dahi 'geçmis günahlara keffaret olmak' gibi
çok hikmetler ve rahmetler tasidigini düsünerek onlara dahi sükrediyordu.
Iste 'sabir içinde sükrür' ifadesi bu sirra bakiyor olmaliydi.
Ki, Resul-i Ekren aleyhissalatu vesselamin bir musibete muhatap kilindiginda
"Elhamdulillahi ala külli hal ve sive'l-küfri ve'd-dalal
(Küfür ve dalalet hali hariç, her hal icin elhamdulillah)!"
demesi de herhalde bu sirdan dolayiydi.
Risale okumalari 3 - Metin Karabasoglu - Sayfa 34-35