ezelinur
Wed 27 January 2010, 05:34 pm GMT +0200
Sabah namazının vakti, fecr-i sâdığın doğmasından itibaren başlar. “Fecr-i sâdık”, güneşin önü sıra gelen, doğu ufkunda yayılarak tüm ufku kaplayan ve yaygın bir şekilde göğe yükselen ışıktır. “Fecr-i kâzib”e gelince buna itibar edilmez. Ki bu da güneşin önü sıra gelen ve fakat yayılmayan ince bir çizgi şeklinde göğe doğru yükselen ve yan taraflarında da karanlık bulunan ışıktır. Bu fecir, kara kurdun kuyruğuna benzer. Çünkü kara kurdun kuyruğunun alt tarafı beyaz olup bu beyazlığın iki tarafı siyahtır. Sabah namazının vakti, güneşin doğmasına kadar devam eder.
Malikiler dediler ki: Sabah namazının iki vakti vardır:
a. İhtiyarî vakit: Bu, fecr-i sâdığın doğmasından itibaren başlar, açık bir aydınlığın meydana gelmesine kadar devam eder. Açık aydınlıktan maksat, tavansız olan bir yerde normal gözün yüzleri görebileceği ve seçebileceği bir aydınlıktır. Yine bu aydınlıkta da yıldızlar görünmezler.
b. Zarurî vakit: Bu da ihtiyarî vaktin ardı sıra başlayıp güneşin doğuşuna kadar devam eder. Bu, Mâlikîlerin kuvvetli ve meşhur bir görüşüdür. Yine Mâlikîlere göre sabah namazının zaruret vakti olmadığını söyleyenler de vardır. Ki, bu meşhur ve fakat kuvvetli olmayan bir görüştür. Birinci görüş daha kuvvetlidir.[160]
Namazları Vakitleri İçinde Acelece Kılmak (Namaz Kılınması Caiz Olmayan Vakitler)
Namazları belirtilen vakitlerinde edâ etmenin müstehablık ve kerâhiyet gibi başka hükümleri de vardır ki bununla ilgili olarak mezheblerin detaylı görüşleri aşağıya alınmıştır.
Malikiler dediler ki: Vaktin en faziletlisi ilk başlangıcıdır. Çünkü Rasülullah (s.a.s.):
“Vaktin evveli, Allah´ın rızâsıdır” [161]buyurmuşlardır. Yine bir başka hadis-i şeriflerinde:
“Amellerin en faziletlisi, ilk vaktinde kılınan namazdır” [162]buyurmuşlardır.
Şu halde namaz, vaktinin girmesi mutlak olarak tahakkuk ettikten sonra yaz mevsiminde olsun kış mevsiminde olsun, kılınacak namaz sabah namazı olsun veya başka bir namaz olsun, tek başına kılınsın, cemaatle kılınsın, ihtiyarî vaktin başlangıcında kılmak mendubtur. “Namazı ilk vaktinde acele olarak kılmak gerekir” derken bu, kesinlikle tehir edilemez demek değildir. Bundan maksat, namazı vaktin ilki sayılabilen sürenin dışına aşırma-maktır. Yine bu söylemiş olduğumuz hususa, farz namazlardan önce kılınan nafile namazların da engel olacağı düşünülemez. Öğle namazını, başka namaz kılacak birini bekleyen bir cemaatin tehir etmesini ve her şeyin gölgesinin kendisinin çeyreğine kadar ulaşmasına dek beklemesinin mendub olduğu bilinen bir husustur. Bu tehir etme, şiddetli derecedeki sıcaklarda her şeyin gölgesinin kendi yansı miktarına ulaşması anına kadar yapılabilir.
Hanefîler: Güneş ısısının kırılmasına, duvarların gölgelerinin yere düşmesine, bu sayede mescidlere kolayca gidilinceye kadar öğle namazım serîn bir vakte kadar tehir etmek müstehab olur. Çünkü Rasûlüllah (s.a.s.) buyurmuşlar ki:
“Öğle namazını serin vakte kadar erteleyiniz. Çünkü sıcaklığın şiddeti, cehennemin kaynamasındandır” [163]
Kışa gelince öğle namazını vaktin evvelinde kılmak daha faziletli olur. Yalnız hava bulutlu olursa bu durumda vaktin girmemiş olmasından endişe edildiği takdirde azıcık geciktirmek daha iyi olur. Şimdi mescidlerde yaz olsun kış olsun vaktin ilk başlangıcında namaz kılınmaktadır. Bu durumlarda cemaati kaçırmamak için mescidin İmamına uymak gerekir. İmam, müstehâbı terk etse bile yine bu hususta kendisine uyulması gerekir.
İkindi namazına gelince bunu, güneş kursunun renginin değişmeyeceği şekilde vaktin başlangıcından biraz sonraya tehir etmek müstehab olur. Ama tehir edip de farkında olmaksızın güneş kursunun rengi sararırsa bu durumda tahrîmen mekruh işlenmiş olur. Tabiî bu söylediğimiz, havanın bulutlu olmadığı zamanlarda uygulanmalıdır. Hava bulutlu olursa kerahet vaktine girilmemesi için ikindi namazını vaktin ilk başlangıcında kılmak müstehab olur. Akşam namazına gelince bunu da vaktin ilk başlangıcında mutlak olarak, acele kılmak müstehabtır. Zîrâ Rasûlüllah (s.a.s.) buyurmuşlar ki:
“Şüphesiz ki benim ümmetim, yahûdîlere benzemeye sebeb olduğu için akşam namazını yıldızların görünmesine kadar geciktirmedikçe hayır üzere bulunmakta devam edecektir.” [164]
Ancak havanın bulutlu olması hâlinde vaktin girdiğinin tahakkuk etmesi amacıyla akşam namazını azıcık geciktirmek müstehab olur.
Yatsı namazına gelfrjce bunu da gecenin ilk üçte birinin sona ermesine az kalıncaya dek geciktirmek müstehab olur. Bu hususta da Resûlullah (s.a.s.) şöyle buyurur:
“Ümmetime sıkıntı vermiş olmasaydım yatsı namazını gecenin üçte birine veya yarısına kadar geciktirirdim.”
Bu hususta şayet geciktirildiği takdirde cemâati kaçırma endişesi mevcutsa, en faziletlisi cemaate uymaktır.
Sabah namazına gelince bunu da ortalığın aydınlanmasına kadar tehir etmek müstehab olur. Öyle ki güneşin doğmasından önce yeniden abdest alıp sünnete uygun bir şekilde sabah namazım kılacak kadar bir süre bırakmak gerekir. Zîrâ Rasûlüllah (s.a.s.) buyurmuşlardır ki:
“Sabah namazını aydınlığa kadar geciktirin. Çünkü öyle yapmak, sevâb bakımından daha üstündür.” [165]
Hanefîlere göre kerahet vakitleri beş tanedir:
1. Güneşin doğuş vakti.
2. Güneşin doğuşundan önce, namaz kılınamayacak kadar olan vakit. Sözgelimi bir kişi, güneşin doğuşundan önce sabah namazını kılmaya başlar da namazını tamamlamadan önce gün doğacak olursa namazı bâtıl olur.
3. Güneşin tam tepe noktasında bulunduğu zeval vakti.
4. Güneşin batış vakti.
5. Güneşin batmasından önceki vakit. İkindi namazı kılındıktan sonra başka namaz kılınması tahrîmen mekruhtur. Ama vaktin girmesinden sonra da olsa, ikindi namazını kılmadan önce güneşin gözleri kamaştırmayacak kadar değişmesine değin başka namazları kılması mekruh olmaz.
Şafiiler dediler ki: Namazın vakitleri sekiz kısma ayrılır:
1. Fazilet vakti: Bu, vaktin başlangıcından itibaren kırkbeş dakika sonrasına kadar devam eder. Bu süre içinde kişi, namazın sebebleri olan taharetini tamamlayabilir. Buna fazîlet vakti denmesinin sebebi, bu süre içinde kılman namazın bilâhare kılınacak olan namazlara nisbetle daha faziletli olmasından ötürüdür. Bu süre, bütün namaz vakitlerinde mevcuttur.
2. İhtiyarî vakit: Bu da vaktin girişinden başlayıp, vaktin sonundan, namaz kılacak kadarlık bir süre öncesine dek devam eder. Bu süre içinde kılman namazlar, daha sonra kılınan namazlardan daha faziletli olurlar. Ancak daha önce kılman namazlara nisbetle daha az faziletlidir. İhtiyarî vakit denmesinin sebebi, kendisinden sonraki vakte nisbetle tercih edilmesinden ötürüdür. Bu vakit öğle namazında, ikindi vaktinden önce öğle namazı kılınabilecek bir vakte dek devam eder. Yine bu vakit, ikindide, her şeyin gölgesinin ikinûsline varmasına kadar devam eder. Akşam namazında da fazîlet vaktinin sona ermesine kadar devam eder. Yatsı namazında da gecenin ilk üçte birinin sona ermesine kadar devam eder. Sabah namazında ortalığın aydınlanmasına kadar devam eder.
3. Kerâhetsiz olarak caiz olma vakti: Bu da ihtiyarî vakte eşit bir vakit olması nedeniyle onun hükmüne tâbidir. Ancak bu vakit ikindide, güneşin sararmasına kadar devam eder. Yatsıda fecr-i kâzibin doğmasına kadar devam eder. Sabah namazında da gün doğuşundan önceki kızıllığa kadar devam eder.
4. Haram vakit: Bu, namaz vaktinin sonunda, namaz kılacak kadar bir sürenin kalmadığı vakittir. Ki bu daha Önce de anlatılmıştır.
5. Zaruret vakti: Bu, kendisinden hayız, nifas, delirme, bayılma ve benzeri hallerin kalktığı kişi için muteber olan vaktin sonudur. Bu süre, kişinin iftitah tekbirine yetecek kadar olan bir süredir. Bu durumda vaktin çıkmasıyla da namaz, kişinin zimmetinde kalır ve kaza etmesi vâcib olur. Sözünü ettiğimiz bu özürler, vaktin sonunda kişinin üzerinden kalkar da iftitah tekbirini alacak kadar bir süre kalırsa bu kişinin o namazı ve onunla birlikte cem-i tehir yapmış olduğu namazı kaza etmesi vâcib olur. Meselâ öğle namazım özür nedeniyle kılamamış, ikindinin de son vaktinde iftitah tekbirini alacak kadar bir zaman kalmaması anında özür gitmişse bu durumda hem öğle, hem ikindi namazlarını kaza etmesi vâcib olur. Yine aynı şekilde akşam ve yatsı namazları için de bu hüküm sözkonusudur. Yalnız cem-i tehir yapılan bu iki namazın bir arada kaza edilmeleri için ikinci vaktin sonunda abdest alıp iki namazı kılacak kadar bir sürenin mevcut olması şarttır. Diyelim ki: Hayız hali ikindi vaktinin sonunda ortadan kalkmışsa bu kadının öğlen ve ikindi namazını, akşam namazı vaktinde kılması vâcib olur. Tabiî bu hayzın kesilmesi hem öğle, hem ikindi ve hem de akşam namazını kılmak için gerekli temizliği yapıp ve bu namazları kılmaya yetecek bir zamanın olması da gerekir.
6. İdrâk vakti: Bu da vaktin başlangıcıyla mânîin meydana gelmesi arasında mahsur kalan vakittir. Örneğin bir kadın, namaz vaktinin girmesinden itibaren abdest alıp namaz kılacak kadar bir süre geçer de abdest alıp namaz kılmazsa ve hayız kanaması da başlarsa temizlendikten sonra bu namazı kaza etmesi vâcib olur.
7. Özür vakti: Bu da sözgelimi sefer hâlinde öğle ile ikindi veya akşamla yatsı namazları arasında cem-i takdîm veya cem-i te´hîr etme vaktidir.
8. Kerahetle benaber caiz olma vakti: Bu vakit, öğle namazı için söz konusu olmaz. İkindi namazında bu vaktin başlangıcı, güneşin sararmasından itibaren başlar. Vaktin sonunda namaz kılacak kadar bir sürenin kalmamasına dek devam eder. Akşam namazında ise bunun başlangıcı, vaktin girişinden kırkbeş dakika sonra başlar. Yatsıdan önce, akşam namazını kılacak kadar bir sürenin kalmasına dek devam eder. Yatsı namazındaysa bu vaktin başlangıcı, fecr-i kâzibin doğmasından itibaren başlayıp fecr-i sâdıktan önce yatsı namazını kılabilecek kadar bir sürenin kalmasına dek devam eder. Sabah namazındaysa bu vakit, güneşin doğuşundan önceki kızıllığın görünmesinden itibaren başlar. Güneşin doğuşundan önce sabah namazını kılabilecek kadar bir sürenin kalmasına dek devam eder. Fazîlet vaktinde namaz kılmanın müstehab oluşundan bazı hususlar istisna edilmiştir. Şöyle ki:
a. Sıcak mıntıkalarda öğle namazını fazîlet vaktinde kılmayıp, duvarların gölgelerinin yere vurmasına kadar tehir etmek mendub olur. Cemaatle mescitte namaz kılmak isteyen kişi bunu yapabilir. Yine aynı şekilde mescid, çok uzak olduğu; oraya gidildiği takdirde insandaki huşûun mükemmelliğinin erimesinden korkarak namazını tek başına kılmak isteyen kişi de öğle namazını serin vakte kadar erteleyebilir.
b. Cemaati bekleyen kişinin de namazı fazîlet vaktinde kılmayıp tehir etmesi mendub olur.
c. Vaktin başlangıcında abdest almak için su bulamamış olan kişinin abdest nedeniyle namazı geciktirmesi de böyledir.
d. Haccın fevtinden veya ölünün dağılıp parçalanmasından korkulduğu takdirde veya boğulmakta olan birini kurtarmak gibi amaçlarla namazı tamamen vaktinden çıkarmak bazan vâcib bile olmaktadır.
Hanbeliler dediler ki: Öğle namazını vaktin başlangıcında kılmak daha faziletlidir. Yalnız üç durum bundan istisna edilmiştir:
1. Sıcak vakitte, hararetin düşmesine kadar öğle namazını ister cemâatle ister tek başına veya ister evde kılınsın tehir etmek sünnettir.
2. Hava bulutluyken öğleyi cemaatle kılmak isteyenin, namazı ikindiye yakın bir zamana ertelemesi sünnettir. Bunu yapan kişi, hem öğle hem ikindi için bir defa cemâate gitmiş olur.
3. Hacda olan kişinin şeytanı taşlamak istemesi hâlinde öğle namazını tehir etmesi sünnettir. Tabiî bu, cuma dışındaki günlerde sünnettir. Cuma günlerinde ve her halükârda cuma namazını öne almak sünnet olur. ikindiye gelince bu namazı her halükârda ihtiyarî vaktin başlangıcında acele edip kılmak daha faziletlidir. Akşam namazına gelince bunu da acele olarak vaktin başlangıcında kılmak daha faziletlidir. Ancak bulutlu günlerde cemâatle namaz kılmak isteyen kişinin bu namazı yatsıya yakın bir zamana dek tehir etmesi sünnet olur. Böylece hem akşam hem de yatsı için bir defa evinden çıkmış olur. Veya akşam namazıyla yatsı namazını cem-i te´hir etme müsaadesine sahip bir kişi bu iki namazı birleştirdiği takdîrde kendisi için dans kolay olacaksa bu akşam namazını yatsıya kadar tehir edebilir. Yine hac ibâdetini edâ etmekte olan ihramdaki kişinin Müzdelife´ye giderken cem-i tehir etmesine müsâade olunmuş ise, akşam namazından önce Müzdelife´ye varmadıkça akşam namazını tehir etmesi sünnet olur. Ama akşam namazından önce Müzdelife´ye varmışsa vaktinde kılması gerekir.
Yatsı namazına gelince bunu gecenin ilk üçte birinin sonuna kadar ertelemek daha faziletlidir. Ancak akşam namazı yatsıyla birlikte kılınmak üzere cem-i tehir edilmişse bu durumda akşam namazım yatsıyla birlikte vaktin başlangıcında kılmak gerekir. Yatsıyı tehir etmek bazı namaz kılanlara zor geliyorsa tehir etmek mekruh olur. Yine tehir etmek zor geliyorsa ilk vakitte kılmak daha faziletli olur. Sabah namazını ise her halükârda, acele olarak vaktin başlangıcında kılmak daha faziletli olur.
Bu anlatılanların yanı sıra şu hususa da değinmek gerekir ki: Farz namazları bazı durumlarda caiz olan vaktin sonunda namazı kılabilecek kadar bir sürenin kalmasına dek dehir etmek vâcib olur. Meselâ namaz kılacak olan bir kişinin babası cemâatle namaz kılmak üzere namazı tehir etmesini emrederse bu durumda o kişinin bu emri yerine getirmesi vâcib olur. Ama cemâatten başka bir nedenle emrederse tehir etmemesi gerekir. Yine namazın vakti gelmekle birlikte kişinin arzuladığı ve iştahla yiyeceği bir yemek hazır olursa bu durumda yine namazı tehir etmek daha faziletli olur. Veya farz namazın vakti gelir de güneş tutulmasıyla ilgili küsûf namazı veya benzeri ay tutulması dediğimiz hüsûf namazı kılınacak olur da vaktin geçmesinden korkulmazsa yine farz namazı tehir etmek daha faziletli olur.[166]