- Rüya4

Adsense kodları


Rüya4

Smf Seo Versiyon , -- Seo entegre sistem.

Array
armi
Fri 30 April 2010, 02:51 pm GMT +0200
5- BAZI HÜKÜMLER

Ulemâ, bu hadisten birçok hükümler çıkarmıştır. Mühim olan birkaçı:

1- İsrâ (Mi´raç) hadisesi bazan uyanık, bazan da uykuda olmak üzere birçok kereler vukua gelmiştir.

2- Âsilerden bir kısmı berzahta (kabir) hayatında azab çekmektedirler.

3- İlmi önce mücmel olarak verip, sonra tefsir etmek evlâdır, böylece zihin, derli toplu olarak yakalama imkânına kavuşur.

4- Farz namazlarda uyumaya ve ezberledikten sonra Kur´ân´ı terke karşı tahzir (sakındırma) var.

5- Zina, riba, yalan gibi belli başlı günahlara karşı tahzir ve uyarı var.

6- Şehidlerin fazileti, cennette en yüce makamı tuttukları belirtilmiştir.

7- Hz. İbrahim´in makamı, şehidlerinkinden de yüksektir.

8- Günah ve sevapları eşit olanları Allah affedecektir. Ya Rab! Bizi de bu affedilenler arasına kat!

9- Sormak, (anlatmak) tâbir ettirmek gibi davranışlarla rüya meselesine ihtimam göstermek gerekir.

10- Rüyanın sabah namazından sonra tâbir edilmesi efdaldir.

11- Farzdan sonra, namaza bağlı nafile (ratibe) yoksa selam verince imamın cemaate dönmesi müstehabtır. Hitap, vaaz, ifta gibi maksadlar hâsıl olunca kıbleye dönmeyi terkedip, cemaate yönelmek mekruh değildir.[25]



ـ2ـ وعنه رَضِىَ اللّهُ عَنْه قال: قال رسولُ اللّه #: نَحْنُ اŒخِرُونَ السَّابِقُونَ وَبَيْنَا أنَا نَائمٌ إذْ أوتِيتُ خَزَائنَ ا‘رْضِ فَوُضِعَ في يَدِى سِوَارَانِ مِنْ ذَهَبٍ فَكَبُرَا عَلىَّ وَأهمَّانِى. فَأُوحِىَ إلىَّ أنِ انْفُخْهُمَا فَنَفَخْتُهُمَا فَطَارَا فَأوَّلْتُهُمَا الْكَذَّابَيْنِ اللَّذَيْنِ أنَا بَيْنَهُمَا: صَاحِبُ صَنْعَاءَ، وَصَاحِبُ اليَمَامَةِ[. أخرجه الشيخان والترمذى .



2. (965)- Ebu Hüreyre (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki: "Biz öne geçen sonuncularız. Ben uyurken bana arzın hazineleri getirildi. Elime altından iki bilezik kondu. Bunlar benim nazarımda büyüdüler ve beni kederlendirdiler. Bana: "Bunlara üfle" diye vahyedildi. Ben de üfledim, derken uçup gittiler. Ben bunları, çıkacak olan ve aralarında bulunduğum iki yalancı olarak te´vil ettim: Birisi San´a´nın lideri , diğeri de Yemâme´nin lideridir." [Buharî, Ta´bir 40, 70; Müslim, Rüya,22, (2274), Tirmizî, 10, (2293).][26]



AÇIKLAMA:



Hadiste Resul-i Ekrem (aleyhissalâtu vesselâm), Müslümanların, dünyada iken en son kitap verilen ümmet de olsalar, âhirette hesabı ilk defa verecek ve ilk defa cennete girecek ümmet olacaklarını ifade buyurmaktadır. Resûlullah´a getirilmiş olan hazinelerden muradın İslamî fetihlerle İran, Bizans gibi fethedilen yerlerden elde edilen ganimetler olduğu belirtilmiştir.

Bileziklerin Hz. Peygamber´in "nazarında büyülmesi"ni, hayret etmesi, şaşırması, ağrına gitmesi, dikkatini çekmesi gibi mânalarda anlamak gerekmektedir; maddî ağırlık veya hacimlerinin artması şeklinde bir büyüme değil. Kurtubî´nin açıklamasına göre, altından mâmul zinet eşyası Müslüman erkeklere haram olması sebebiyle Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm) eline konan altın bilezikleri (rüyasında) taaccüble, hayretle karşılayıp kederleniyor, üzülüyor.

Hadiste geçen vahiyden murad ilhamdır, irşaddır. Üflemek, kolay bir amel olması sebebiyle, rüyada üfleme görmenin, kolaylığa, önüne çıkan herhangi bir engelin kolaylıkla izale edileceğine delil olduğu belirtilmiştir. "Üfleme kelâmdır" diyen de olmuştur.

Üflemekle uçup gitmeleri, ortaya çıkacak yalancıların çok fazla zahmet çekilmeden bertaraf edileceklerine, mânen hakâret, değersizlik içinde bulunduklarına delâlet ettiği, "aralarında bulunduğum" tâbiriyle, rü´yanın anlatıldığı sıra onların hayatta olduğuna delâlet ettiği ifade edilmiştir.

Bunlardan maksad San´a´da çıkıp peygamberlik iddia eden Esved el-Ansî ile, Yemâme´de çıkıp yine aynı bâtıl iddialara girişen Müseylimetü´l-Kezzâb´tır. Bunlardan her ikisi de daha Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)´ın sağlığında ortaya çıkıp, etrafında adam toplamış kimselerdir. Esved, Resûlullah henüz hayatta iken tepelenebilmiş ve öldürülmüş, Müseylime ile Resûlullah´ın vefatından sonra savaşılmış ve Hz. Ebu Bekir zamanında tepelenmiştir.

Hz. Peygamber´in altın bilezikleri yalancılarla te´vil etmesi, erkeğe zinet verilmiş olmasına dayanır. Çünkü erkeğe, haram olan bir şeyin verilmesi, yerinde olmayan bir iş yapılmasıdır. Yalancılar da böyledir, yerini bulmayan, sahte iddialarda bulunurlar.

Bu rüyada geçen "iki el" iki memleketle te´vil edilmiştir. San´a ve Yemâme ahalileri aslında Müslüman olarak İslâm´a "iki el", iki yardımcı durumuna gelmişlerdi. Buralarda çıkan iki sahtekâr, yalancı ve aldatıcı sözlerle halkı etrafında toplayıp iğfal etmiştir. Şu halde altın bilezikler iki yalancıya delâlet etmiş, o iki "el"de (beldede) çıkmışlardır.[27]



ـ3ـ وعن أبى موسى رَضِىَ اللّهُ عَنْه قال: ]قال رسولُ اللّه #: رَأيْتُ في المَنَامِ أنِّى أُهَاجِرُ مِنْ مَكَّةَ إلى أرْضٍ بِهَا نَخْلٌ، فَذَهَبَ وَهَلِى إلى أنَّهَا اليَمَامَةُ. أوْ هَجَرُ، فَإذَا هِىَ الْمَدِينَةُ يَثْرِبُ، وَرَأيْتُ في رُؤْيَاىَ هذِهِ أنِّى هََزَزْتُ سَيْفاً فَانْقَطَعَ صَدْرُهُ فَإذَا هُوَ مَاأصِيبَ بِهِ الْمُؤمِنُونَ يَوْمَ أحُدٍ، ثُمَّ هَزَزْتُهُ أخْرى فَعَادَ أحْسَنَ مِمَّا كانَ، فَإذَا هُوَ مَا جَاءَ اللّهُ بِهِ مِنَ الْفَتْحِ وَاجْتِمَاعِ الْمُؤْمِنِينَ، وَرَأيْتُ فِيهَا أيْضاً بَقَراً وَاللّهِ خَيْرٌ. فَإذَا هُمُ النَّفَرُ مِن الْمُؤمِنِينَ يَوْمَ أحُدٍ، وَإذَا الخَيْرُ مَا جَاءَ اللّهُ تَعالى بِهِ مِنَ الْخَيْرِ وَثَوَابِ الصِّدْقِ الَّذِى آتَانَا اللّهُ تَعالى بَعْدُ يَوْمَ بَدْرٍ[. أخرجه الشيخان.»وَالْوَهَلُ« بالتحريك الوهم.



3.(966)- Ebu Musa (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki: "Rüyamda kendimi Mekke´den, hurma ağaçları bulunan bir beldeye hicret ediyorum gördüm. Ben bunu, hicretimin Yemâme´ye veya Hacer´e olacağı şeklinde tahmin etmiştim, meğer Yesrib şehrine imiş. Bu rüyamda kendimi bir kılıncı sallıyor gördüm, kılıncın başı kopmuştu. Bu, Uhud Savaşı´nda mü´minlerin maruz kaldıkları musibete delâlet ediyormuş. Sonra kılıncımı tekrar salladım. Bu sefer, eskisinden daha iyi bir hal aldı. Bu da, Cenab-ı Hakk´ın fetih ve Müslümanların biraraya gelmeleri nev´inden lutfettiği nimetlerine delâlet etti. O aynı rüyamda sığırlar ve Allah´ın (verdiği başka) hayrını gördüm. Sığırlar Uhud gününde mü´minlerden bir cemaate çıktı, (gördüğüm başka) hayır da Allah´ın Bedir´den sonra (nasib ettiği fetihlerin) hayrı ve bize Rabbimizin lutfettiği (Bedru´l-Mev´id) sıdkının sevabı olarak çıktı." [Buhari, Ta´bir 39, 44, Menakıb 25, Meğazî 9, 26, Menâkıbu´l-Ensâr 45; Müslim, Rü´ya 20, (2272).][28]



AÇIKLAMA:



Bu hadis, rüya mübhemiyetine uygun bir mübhemlik ve anlaşılmasında zorluk hasıl olmuş bir rüya´yı Nebevîdir. Şârihler rivayetin muhtelif tâbirlerini açıklamada farklı yorumlara gitmişlerdir.

Biz mealdeki mânayı tesbit ederken İbnu Hacer´in izahını esas aldık. Buna göre:

1- Hecer, Bahreyn´de Abdulkays kabilesinin ikamet ettiği bir diyarın ismidir. Medine yakınlarında aynı ismi taşıyan küçük bir köyün kastedildiği de söylenmiş, hatta başka ihtimaller üzerinde de durulmuştur, ancak sahih olan önceki söylediğimizdir.

2- Yesrib, Medine´nin eski adıdır, kaliteli hurmalarıyla meşhur idi.

3- Resûlullah ashabını kılıçla ifade etmiştir. Kılıç sallaması, düşmanla cihadıdır. Başının kopması Uhud´da Müslümanların maruz kaldığı musibete yorulmuştur. Bazı rivayetlerde kılıçta gedik açılmış olduğu ifade edilmiş ve bu da ailesinden birinin (Hz. Hamza´nın) şehid düşeceği şeklinde, tarafından, yorumlanmıştır. Bazı rivayetler bu kılıncın Zülfikâr olduğunu tasrih eder.

4- Kılıncın tekrar sallanması, mücâdelenin devamı, kılıçtaki kopukluğun düzelmesi, müteakip savaşlarda Müslümanların zafere ereceklerinin alâmeti bilinmiştir. Tâbirciler kılıcı değişik yorumlara tâbi tutmuşlardır: Meselâ rüyada kılıç elde eden "kuvvet elde eder", "valilik elde eder", "emanet (vedia) elde eder", "zevce elde eder", "çocuk elde eder", keza "kılıncı kınına koyan evlenir", "birisiyle onun kılıncından daha uzun kılıçla vuruşan ona galebe çalar", "kılıç kuşanan bir işe girer" vs. gibi.

5- Görülen sığırlar, Uhud´da şehid düşen Müslümanlara yorulmuştur. Hadisin farklı rivayet ve okunuşları, "Allah´ın bu ölümde hayır kılacağı" veya "bu ölümden sonra Allah´ın hayırlar (zaferler) vereceği" gibi değişik yorumlara imkân tanımıştır. Bir yoruma göre, Hz. Peygamber: "Allah´a kasem olsun Allah´ın yaptığında (Uhud´daki musibette) hayır gördüm, hayır var" demiştir.

6- Bedir´den sonraki fetihlerden maksad, Hayber´in fethi ve Mekke´nin fethidir. Hadiste geçen, اتانَا اللّهُ تَعالى بَعْدَ يَوْم بَدْرٍ ibaresinde بعد kelimesi bâzı rivayetlerde بعْدُ bazı rivayetlerde بَعْدَ şeklinde gelmiştir. Buna göre te´vil de farklı olmuştur. بَعْدُ Okununca mânâ Uhud´dan sonra demektir ve bu durumda يوم kelimesi de nasb yapılarak يَوْمَ بَدْرٍ okunması icabeder. Mâna şu olur: "(Gördüğüm başka) hayır da, Allah´ın (Uhud´ dan) sonra Bedr(u´l-Mev´id) günü sıdkımıza sevab olarak verdikleri ile sonradan verdiği (ganimet, başarı nev´inden) hayra çıktı." Bunun mânası şudur: "Bedir günü verilen" deyince, müşkil bir durum çıkmaktadır. Çünkü, Bedir Savaşı Uhud Savaşı´ndan öncedir. Halbuki anlatılan tarihî ve mantıkî sıraya göre Uhud´dan sonrası sözkonusu. Alimler bunu şöyle çözerler: Hadiste geçen Bedir´den maksad Bedrü´l-Mev´id denen ikinci Bedir Gazvesi´dir. Bu ikinci Bedir, Uhud´dan sonradır. Uhud Savaşı bitip, Mekkeliler muzafferâne çekilirken Müslümanlarla aralarında söz düellosu olur. İşte bu düello esnasında, müteâkip sene Bedir´de ikinci kere buluşmak üzere anlaşırlar. Resûlullah, ertesi yıl hacc mevsiminde Bedr´e gider, fakat Mekkeli müşrikler gelmezler. Böylece Müslümanlar savaş yapmadan bol ticaret yaparak dönerler. Bu ikinci Bedir Gazvesi, önceden anlaşılarak tesbit edildiği için buna Bedrü´l-Mev´id denmiştir.

Hadiste geçen sevâbu´ssıdk tâbiri gerçekten bu seferin vasfını ifade eder. Zira Müslümanlar, müşriklere verdikleri sözü tutmakla sıdk üzere hareket etmiş oldular. Bunun Allah indinde uhrevî sevâbı olduğu gibi, Müslümanlara moral, müşriklere gözdağı ve korku olması haysiyetiyle siyasî, dünyevî sevab da elde edilmiştir. Hadisin son kısmında geçen ve Allah´ın verdiklerinden olarak zikredilen "hayır" ile bu Bedri´l-Mev´îd Seferi sırasında yapılan kârlı ticaret dahi kastedilmiş olabilir.

İbnu Hacer, hadisin bu veçhinden şu sonucu çıkarır: "Hz. Peygamber rüyasında sığır ve hayır görmüştür. Sığır, Uhud´da öldürülenlerle te´vil edilmiştir. Hayır da Mekke fethine kadar yapılan Bedir ve diğer savaşlarda cihad için Müslümanların izhar ettikleri sıdk ve sabırdan dolayı kazandıkları sevabla te´vil edilmiştir. Cenab-ı Hakk da onlara mükâfeten, Uhud´dan sonraki Kureyza, Hayber ve diğer zaferleri müyesser kılmıştır."[29]



ـ4ـ وعن أنس رَضِىَ اللّهُ عَنْه قال: ]سَمِعْتُ رسولَ اللّه # يَقُولُ: رَأيْتُ اللَّيْلَةَ فِيمَا يََرَى النَّائمُ كَأنِّى في دَارِ عُقْبَةَ بْنِ رَافِعٍ، وَأُتِيتُ بِرُطَبٍ مِنْ رُطَبِ ابْنِ طَابَ فَأوَّلْتُهُ أن الرِّفْعَةَ لَنَا في الدُّنْيَا، وَالْعَاقِبةَ في اŒخِرَةِ، وَأنَّ دِينَنَا قَدْ طَابَ[. أخرجه مسلم وأبو داود .



4. (967)- Hz. Enes (radıyallahu anh) anlatıyor: "Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm)´in şöyle söylediğini işittim:

"Ben bu gece, rü´yamda, kendimi Ukbe İbnu Râfi´in evinde imişim gördüm. Orada bana İbnu Tâb denen cinsten taze hurma getirildi. Ben bu rüyayı şöyle te´vil ettim: "Yükselme dünyada bizimdir, âhirette de hayırlı âkibet bizimdir, dinimiz de tamamlanmıştır." [Müslim, Rü´ya 18, (2270); Ebu Dâvud, Edeb 96, (5026).][30]



AÇIKLAMA:



Bu rivayette Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm)´in güzel isimlerle tefe´ülü rüyaya da tatbik ettiğini görmekteyiz. Tefe´ül, uğur çıkarmak, hayra yormaktır. Resûlulah (aleyhissalâtu vesselâm) teşâümü, yani şundan bundan uğursuzluk çıkarmayı reddederken, uğur çıkarmayı reddetmemiştir.

Bu rivayete göre, Hz. Peygamber rüyada kendisini Ukbe İbnu Râfi´in evinde görmüş. Ukbe´yi aynı kökten gelen ukbâ, âkibet kelimeleriyle te´vil etmiştir.

Râfi, yüksek, yükselen gibi mânâlar ifade eder. Bundan rif´at (yükseliş)´e geçerek bu isimleri: "Dünyada yükseliş bize, ahirette hayırlı âkibet bize" şeklinde te´vil etmiştir. Esasen bu mânalarda ayetler mevcuttur:

والْعَاقِبَةُ لِلْمُتَّقِينَ "Akibet muttakilere aittir" (A´raf 128), keza: وَاَنْتُم ا‘عْلَوْنَ إنْ كُنْتُمْ مُؤْمِنِينَ "İnanıyorsanız mutlaka galipsiniz" (Âl-i İmran 139) gibi..

Keza, ikram edilen hurmanın ismi İbnu Tâb´dır. Burada tâb, tayyib yani güzel, mükemmel mânâsına gelir. Medineli bir şahsın adı ise de bir hurma çeşidi de o adla şöhret bulmuştur. Resûlullah, bu ismi de dinin kemâle ermesiyle te´vil buyurmuştur. Dinin kemâli, kâide ve hükümlerinin kesinleşip istikrarını bulması, medenî hayatta ihtiyaç duyulmakta olan hususta gerekli prensiplerin, kaidelerin konmasıdır. Nitekim en son nâzil olan âyetlerin birinde meâlen: "Bugün size dininizi tamamladık" (Mâide 3) buyurulmuştur.

Bu rivayetlerden hareket eden Müslüman tâbirciler, rüyada iyi isim görmeyi hep iyiye yorma prensibini vaz´ etmişlerdir. Hadiste ifâde edilen hükümlerin, Kur´ân ayetleriyle tesbit edildiği nazar-ı dikkate alınınca, Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)´ın bu hadisi irad etmede asıl gayelerinden birinin, rüya tâbirinde bu prensibi vaz´etmek olduğu söyenebilir. Ayrıca, çocuklara ve diğer eşyaya verilecek isimlerin güzel olması hususundaki tavsiyelerine bir takviye gâyesi de gözükmektedir.[31]



ـ5ـ وعن ابن عمر رَضِىَ اللّهُ عَنْهما قال: ]قال رسولُ اللّه #: رَأيْتُ امْرَأةً سَوْدَاءَ ثَائِرَةَ الرَّأسِ خََرَجَتْ مِنَ الْمَدِينَةِ حَتَّى نَزَلَتْ بِمَهْيَعَةٍ وَهِىَ الجُحْفَةُ؛ فَأوَّلْتُ أنَّ وَبَاءَ الْمَدِينَةِ نُقِلَ إلَيْهَا[. أخرجه البخارى والترمذى .



5. (968)- İbnu Ömer (radıyallahu anhümâ) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) şöyle demişti:

"Ben (rüyamda), saçları karma karışık siyah bir kadının Medine´den çıkıp Mehyea´ya indiğini gördüm. Burası Cuhfe´dir. Ben bunu, Medine´deki vebanın oraya nakledilmesine yordum." [Buharî, Ta´bir 41, 42, 43; Tirmizî, Rü´ya 10, (2291).][32]



AÇIKLAMA:



1. Hadiste Mehyea ile ilgili bir açıklama var: "Burası Cuhfe" diye. Bu açıklamanın, birçok rivayette bulunmamasından hareket eden şârihler, bunun bir derc olduğunu ve bu açıklayıcı derci hadisin râvilerinden Musa İbnu Ukbe´nin ilâve ettiğini söylemişlerdir.

2- Cuhfe, Mu´cemu´l-Büldan´ın verdiği bilgiye göre, Mekke-Medine yolu üzerinde, Mekke´den dört merhale mesafede bir yerin adıdır. Mekke´ ye gelen Mısır ve Şamlıların, Medine´den geçmedikleri takdirde, mîkat (ihram giyme) mahalleridir. Medine´den geçerlerse Zü´l-Huleyfe olur.

3- Müslümanlar Medine´ye hicret ettikleri zaman buranın havası Mekkelilere yaramamış, hep hummaya (ateşli hastalık, sıtma) yakalanmışlar, Mekke´ye karşı özlem duymaya başlamışlardır. Bunun üzerine Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm): اَللّهُمَّ حَبِّبْ اِلَيْنَا الْمَدِينَةَ... وَانْقُلْ حُمَّاهَا إلى الْجُحْفَةِ "Ya Rabb, bize Medine´yi sevdir... hummâsını da Cuhfe´ye naklet" diye dua buyurmuştu. Şu halde Resûlullah bu duasının Allah tarafından kabul edildiğini, hummanın Medine´den çıktığını bu rüya ile ashabına (radıyallahu ahnüm ecmain) müjdelemiş olmalıdır.

4- Yorumcular siyah (sevdâ) kelimesi ile kötülük السوء ve hastalığın الداء ifâde edildiğini kabul etmişlerdir. Saçların karışıklığını da kötülük ve şer yaymakla yorumlamışlardır.[33]



ـ6ـ وعن ابن عمر رَضِىَ اللّهُ عَنْهما قال: ]كانَ الرَّجُلُ في حَيَاةِ رسولِ اللّهِ # إذَا رآى رُؤْيَا قَصَّهَا عَلَيْهِ، وَكُنْتُ غَُماً شَابّاً عَزَباً أنَامُ في الْمَسْجِدِ، فَرَأيْتُ في الْمَنامِ كَأنَّ مَلَكَيْنِ أخَذَانِى فَأتَيَا بِى إلى النَّارِ، فَإذَا هِىَ مَطْوِيَّةٌ كَطَىِّ الْبِئْرِ، وَإذَا لَها قَرْنَانِ كَقَرْنَى البِئْرِ، فَإذَا فِيهَا أنَاسٌ قَدْ عَرَفْتُهُمْ فَجَعَلْتُ أقُولُ أعُوذُ بِاللّهِ مِنَ النَّارِ ثََثاً. فَلَقِيَهُمَا مَلَكٌ آخَرُ فَقالَ لِى: لِمَ تُرَعْ؟ فَقَصَصْتُهَا عَلى حَفْصَةَ فَقَصَّتْهَا حَفْصَةُ عَلى رسولِ اللّه # فقَالَ: نِعْمَ الرَّجُلُ عَبْدُاللّهِ لَوْ كانَ يُصَلِّى مِنَ اللَّيْلِ. قَالَ سَالم: فَكَانَ عَبْدُاللّهِ بَعْدَ ذلِكَ َ يَنَامُ مِنَ اللّيْلِ إَّ قَلِيً[. أخرجه الشيخان



6. (969)- İbnu Ömer (radıyallahu anhümâ) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) zamanında kişi, bir rüya görecek olsa onu aleyhissalâtu vesselâm efendimize anlatırdı. O sıralarda ben genç, bekâr bir delikanlıydım, mescidde yatıp kalkıyordum. Bir gün rüyamda, iki meleğin beni yakalayıp cehennemin kenarına kadar getirdiklerini gördüm. Cehennem kuyu çemberi gibi çemberlenmişti. Keza (kova takılan) kuyu direği gibi iki de direği vardı. Cehennemde bazı insanlar vardı ki onları tanıdım. Hemen istiâzeye başlayıp üç kere: "Ateşten Allah´a sığınırım" dedim. Derken beni getiren iki meleği üçüncü bir melek karşılayıp, bana: "Niye korkuyorsun? (korkma)" dedi.

Ben bu rüyayı kızkardeşim Hafsa (radıyallahu anhâ)´ya anlattım. Hafsa da Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)´a anlatmış. Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm):

"- Abdullah ne iyi insan, keşke bir de gece namazı kılsa!" demiş.

Sâlim der ki: "Abdullah bundan sonra geceleri pek az uyur oldu!" [Buhârî, Ta´bir, 35, 36, Salât 58, Teheccüt 2, Fedâilu´l-Ashâb 19; Müslim, Fedâilu´s-Sahâbe 140, (2479).][34]



AÇIKLAMA:



1- Kurtubî diyor ki: "Şâri (Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm) Abdullah (radıyallahu anh)´ın rüyasını iyiye yormuştur, çünkü Abdullah önce ateşe getirildiği halde kendisine "niye korkuyorsun, korkma!" tesellisiyle ateşe atılmaktan affedilmiştir, bu onun salih oluşuna delildir. Kusuru, gece namazı kılmaması idi. Böylece bu rüya onun salâbetine mükâfaten bir tembih ve uyarı oldu. Bu sayede anladı ki, gece namazı, ateşten, ateşe yakınlaşmaktan koruyan belli başlı tedbirlerden biridir. Bunun için Abdullah (radıyallahu anh) ölünceye kadar gece namazını terketmemiştir."

2- Şârih Mühellib: "Bundaki sır Abdullah´ın mescidde yatmasıdır. Zira mescidin şe´ni ve hakkı, içinde ibadet edilmesidir. Ateşle korkutulmak suretiyle bu eksikliği uyarılmış oldu" der.

3- Hadis, gece namazının ehemmiyetini, bu namazın cehennemden korunmaya müessir bir çare olduğunu göstermektedir.

4- Hadiste, "Kadına rüya anlatılmamalı" diyen yorumculara da cevap var. Bunun câiz olduğu görülmektedir. Ayrıca mescidde yatıp kalkmanın câiz oluğu da anlaşılmaktadır. [35]



ـ7ـ وفي روايةٍ قال: ]رَأيْتُ في المَنَامِ كَأنَّ في كَفِّى سَرَقَةً مِنْ حَرِيرٍ َ أرِيدُ بِهَا مَكَاناً في الجَنَّةِ إَّ طَارَتْ بِى إلَيْهِ فَقَصَصْتُهَا عَلى حَفْصَةَ فَقَصَّتْهَا عَلى رسولِ اللّهِ # فقَالَ: إنَّ أخَاكِ رَجُلٌ صَالِحٌ[»السَّرَقَةُ« بتحريك الراء: قطعة من جَيِِّد الحرير .



7. (970)- Abdullah İbnu Ömer (radıyallahu anhümâ) bir başka rivayette şöyle demektedir: "Rüyamda, avucumda seraka denen iyi cins ipekten bir parça gördüm, cennette, her nereyi arzu etsem beni oraya uçuruyordu. Bu rüyamı Hafsa (radıyallahu anhâ)´ya anlattım. O da Resûlullah´a anlatmış. Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm): "Kardeşin sâlih bir kimse" diye yormuş." [Buhârî, Ta´bir 25; Müslim, Fedâilu´s-Sahâbe 139, (2478).][36]



AÇIKLAMA:



1- Abdullah İbnu Ömer´in cehenneme götürülmesi gibi cennete götürülmesiyle de ilgili rüyası var. Bunlar ayrı ayrı rüyalardır. Yukarıda cennete girişiyle ilgili rüyayı görüyoruz. Muhtemelen bunu muahharan, gece ibadetlerine başladıktan sonra görmüş olmalı. Hadisin bir başka vechinde Resûlullah önceki hadiste olduğu gibi, "Abdullah sâlih bir kimsedir, bir de gece namazı kılsa" buyurmuştur.

2- Bazı şârihler, bu hadisin kaydedildiği babtan bir önce yer alan, عَمُودُ الْفُسْطَاطِ تَحْتَ وِسَادَتِهِ "Rüyada yastığının altında çadır direği gören" adındaki bab başlığı ile bunu birleştirip, İbnu Ömer´in rüyada, yastığının altında çadır direği de gördüğünü ifade edip, yorumlarının vüs´atini geniş tutmuşlardır. Kaydedilecek "şârih yorumları" yorum olarak muteber kabul edilse de İbnu Hacer´in açıklamasına göre, Abdullah İbnu Ömer´in rüyada yastığının altında çadır direği görmesini rivayetler doğrulamamıştır.

3- Rüyada görülen direk İslâm´la yorumlanmıştır. Keza ipek de din ve ilimle, dinle kazanılan şerefle yorumlanmıştır. "Onu elde eden, ahirette, cennette istediği yere, onun sayesinde gidebilir" denmiştir.

4- Rüyada cennete girmek, uyanık halde girmeye delil kabul edilmiştir. Çünkü hadisin bir vechinde rüyası cennete girenin yakaza halinde gireceğine dair nassî ifade vardır. Rüyada, cennete girmek, İslâm´a girmekle de yorumlanmıştır, çünkü cennete girmenin yegâne vasıtası İslâm´a girmektir.

5- İpeğin uçması kuvvete delildir. Yâni cennette istediği yere gidebilecek güce, mânevî yüceliğe sahip demektir.[37]



ـ8ـ وعن أبى بكرة رَضِىَ اللّهُ عَنْه قال: ]قال رسولُ اللّه # ذَاتَ يَوْمٍ: مَنْ رآى مِنْكُمْ رُؤْيَا؟ فقَالَ رَجُلٌ: أنَا رَأيْتُ كأنَّ مِيزاناً نَزَلَ مِنَ السَّمَاءِ فَوُزِنْتَ أنْتَ وَأبُو بَكْرٍ فَرَجَحْتَ أنْتَ بِأبِى بَكْرٍ، وَوُزِنَ أبُو بَكْرٍ وُعَمَرُ فَرَجَحَ أبُو بَكْرٍ وَوُزِنَ عُمَرُ وَعُثْمَانُ فَرَجَحَ عُمَرُ. ثُمَّ رُفِعَ الْميزَانُ فَرَأيْنَا الْكَراهَةَ في وَجْهِ رسولِ اللّهِ #[. أخرجه أبو داود والترمذى .



8. (971)- Ebu Bekre (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) bir gün:

"- Sizden bir rüya gören var mı?" diye sual buyurdular. Cemaatten bir adam:

"- Evet ben (şöyle bir rüya gördüm): Sanki gökten inmiş bir terazi vardı. Siz ve Ebu Bekir tartıldınız. Sen, Ebu Bekir´den ağır geldin. Ebu Bekir´le Ömer de tartıldılar. Ebu Bekir ağır geldi. Sonra Ömer´le Osman tartıldılar. Ömer ağır bastı. Sonra terazi kaldırıldı" dedi.

(Adam sözünü bitirince) Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)´ın mübarek yüzlerinde memnuniyetsizlik gördük." [Ebu Dâvud, Sünnet 9, (4634), Tirmizî, Rüya 10, (2288).][38]



AÇIKLAMA:



1- Bu rivayette Hz. Ali ile Hz. Osman (radıyallahu anhümâ) arasında efdaliyet hususunda bazılarınca ileri sürülen ihtilafın bir sebebi görülmüştür.

2- Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm)´in memnuniyetsizlik izhar etmesini, şârihler terâzinin kaldırılmış olma haberinden, işlerin Hz. Ömer´in hilâfetinden sonra kötüleşerek fitne çıkacağı yorumuna ulaşması ile izah ederler. Mamafih: "Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm)´ in, Ashab´tan sadece cüz´î bir kısmının hayırlı kılınmalarına ve efdaliyetin üç kişiye inhisar ettirilmiş olmasına vâkıf olmaktan üzüldüğünü" söyleyenler de olmuştur. Üzüntünün sebebini bunda görenlere göre, Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) ashabından birçoğunun bu şekilde müstesna bir fazilete erdiklerini ümid etmiş idi. Bu rüya ile Cenab-ı Hakk, tafdilin bunlarda son bulduğunu bildirmiş oldu, bu da Resûlullah´ı üzdü.

3- Mizan´dan muradın, Hz. Osman zamanına kadar devam eden ictimâî hayattaki intizam ve İslâm´ın parlaması olabileceği de söylenmiştir. Bir de muvâzene herhangi bir münâsebetle birbirine yakın olan farklı şeyler arasında mevzubahis olur. Fark büyürse, muvâzene bozulur, intizam kalmaz ve terazilemeye gerek kalmaz, terazi de kaldırılır. Öyle ise Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) terazinin kaldırılmasını bu şekilde te´vil ettiği için üzülmüş olmalıdır. [39]



ـ9ـ وعن ابن عباس رَضِىَ اللّهُ عَنْهما قال: ]أتى رَجُلٌ النَّبىَّ # فقَالَ: رَأيْتُ اللَّيْلَةَ كَأنَّ ظُلَّةً تَنْطفُ السَّمْنَ وَالْعَسَلَ، وََأرى نَاساً يَتَكَفَّفُونَ مِنْهَا بِأيْدِيِهِمْ فَالْمُسْتَكْثِرُ وَالْمُسْتَقِلُّ، وَإذَا سَبَبٌ وَاصِلٌ مِنَ ا‘رضِ إلى السَّمَاءِ وُارَاكَ أخَذْتَ بِهِ فَعَلَوْتَ، ثُمَّ أخَذَ بِهِ رَجُلٌ بَعْدَكَ فَعََ، ثُمَّ أخَذَ بِهِ أخَرُ فَعََ، ثُمَّ أخَرُ فَانْقَطَعَ بِهِ، ثُمَّ وُصِلَ لَهُ فَعَ، فقالَ أبُو بَكْرٍ: يَا رسُولَ اللّهِ بِأبِى أنْتَ وَأمِّى؛ لَتَدَعَنِّى فَأعَبِّرُهَا. فقَالَ: اعْبُرْهَا. فقَالَ: أمَّا الظُّلَّةُ فَظُلّةُ ا“سَْمِ. وَأمَّا الَّذِى يَنطُفُ مِنَ السَّمْنِ وَالْعَسَلِ فَالْقُرآنُ حََوَتُهُ وَلِينُهُ. وَأمَّا مَا يتَكَفُّفُ النَّاسُ مِنْ ذلِكَ: فَالْمُسْتَكْثِرُ مِنَ الْقُرآنِ والمُسْتقلُّ. وَأمَّا السَّبَبُ الوَاصِلُ مِنَ السَّمَاءِ إلى ا‘رْضِ فَالحَقُّ الَّذِى أنْتَ عَلَيْهِ، تَأخُذُ بِهِ فَيُعْلِيكَ اللّهُ، ثُمَّ يَأخُذُ بِهِ رَجُلٌ بَعْدَكَ فَيَعْلُو بِهِ، ثُمَّ يَأخُذُ بِهِ رَجُلٌ آخَرُ فَيَعْلُو بِهِ ثُمَّ يَأخُذُ بِهِ رَجُلٌ فَيَنْقَطِعُ بِهِ، ثُمَّ يُوصَلُ لَهُ فَيَعْلُو بِهِ. فَأخْبِرْنِى يَا رسَول اللّهِ بِأبِى أنْتَ وَأمِّى؛ أصَبْتُ أمْ أخْطَأتُ؟ فقَالَ رسولُ اللّه #: أصَبْتَ بَعْضاً وَأخْطَأتَ بَعْضاً. فقَالَ: وَاللّهِ لَتُحَدِّثَنِّى بِالَّذِى أخْطَأْتُ. فقَالَ # َ تُقْسِمْ[. أخرجه الخمسة إ النسائى.»الظُلَّةُ« شبه السحابة. »واَلسَّبَبُ« الحبل .



9. (972)- İbnu Abbas (radıyallahu anhümâ) anlatıyor: "Bir adam Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)´a gelerek şu rüyayı anlattı:

"Bu gece rüyamda buluta benzer bir şey gördüm, ondan yağ ve bal yağıyordu. İnsanlar da ellerini açıp bu yağmurdan almaya çalışıyorlardı. Azıcık alan da vardı, çokça alabilen de. Derken arzdan semaya kadar uzanan bir ip gördüm. Siz o ipe yapışıp çıktınız. Sizden sonra birisi ona tutunup o da çıktı. Sonra bir diğeri yükseldi, sonra bir diğeri daha ipe tutundu, ama ip koptu. Ancak onun için ipi eklediler, o da yükseldi."

Hz. Ebu Bekir (radıyallahu anh) atılarak:

"- Ey Allah´ın Resûlü, Annem babam sana kurban olsun, müsâade buyursanız ben yorayım!"

dedi. Resûlullah da:

"- Pekala, yor!" dedi. Hz. Ebu Bekir şunları söyledi:

"- O bulutumsu gölgelik, İslâm bulutudur. Ondan yağan bal ve yağ Kur´ândır. Kur´ân´ın (bal gibi) halâveti ve (yağ gibi) yumuşaklığıdır. İnsanların bundan avuç avuç almaları Kur´ân´dan kiminin çok, kiminin az miktarda istifadeleridir. Arzdan semaya inen ip ise, senin getirdiğin hakikattir. Sen buna yapışmışsın, Allah o sebeple seni yüceltecektir. Senden sonra bir adam daha ona yapışacak ve onunla yücelecek, ondan sonra biri daha ona yapışıp o da yücelecek. Ondan sonra biri daha yapışır, fakat ip kopar, ancak onun için ip ulanır o da yapışıp yükselir. Ey Allah´ın Rasûlü, annem babam sana fedâ olsun, doğru te´vil edip etmediğimi haber ver!"

Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) şu cevabı verdi:

"- Bazı te´vilinde isabet ettin, bazı te´vilinde de hata ettin."

"- Öyleyse, Allah´a kasem olsun, hatalarımı söyleyeceksin!"

"- Hayır, dedi, Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) yemin verme!" [Buharî, Ta´bir 11, 47; Müslim, Rü´ya 17, (2269); Tirmizî, Rü´ya 10, (2294); Ebu Dâvud, Sünnet 9, (4632); İbnu Mâce, Rü´ya 10, (3918).][40]



AÇIKLAMA:



1- Rivayet, Hz. Ebu Bekir´in te´vili ile yeterli açıklığa kavuşturulmuştur. Fazla izaha gerek yoktur. Ancak Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm)´in "Yemin etme!" deyip kesmesi merakımızı celbetmektedir.

Dâvudî bunu şöyle anlamıştır: "Yemini tekrar verme, hata ettiğin noktaları söylemiyeceğim." Ancak bunu, "İpin kopmasını, Hz. Osman´ın şehadeti ve onu takip eden harpleri ve fitneleri bildiği için bunların zikrini, duyulup şuyû bulmasını istememiş, bu sebeple sükût etmiştir" diye te´vil eden de olmuştur.

2- Hz. Ebu Bekir´in hata ettiği te´vil ne idi? Bu husus farklı yorumlara sebep olmuştur. Bazıları şöyle:

a) Rüyayı te´vil hakkı Hz.Peygamer´e ait idi. Hz. Ebu Bekir, te´vil için acele edip izin istemekle hata etmiştir. Buna itiraz edilmiş, hatanın bizzat yapılan te´vilde aranması gerektiği belirtilmiştir. Hatta "yemin etme" sözünün "Düşünürsen hatanı anlarsın" mânâsına geldiği belirtilmiştir.

b) Hatanın yağla balı ayrı ayrı şeylerle te´vil etmeyip sadece Kur´ân´la te´vil etmesinden, "Kur´ân´ın halâveti ve yumuşaklığıdır" denmesinden ileri geldiği belirtilmiştir. Bu, çoğunluka mâkul karşılanmış bir açıklamadır. "Yağ ve bal iki ayrı şeye te´vil edilebilirdi:

1) Kur´ân ve sünnet.

2) İlim ve amel.

3) Fehm (anlayış) ve hıfz (ezberleme)" demişlerdir.

c) Hz. Ebu Bekir´in hatası, mezkur kimseleri belirleme ve ismen söyleme işini terketmesinde olabilir, denmiştir.

d) "Hem isabet hem de, hata ettin" demesinden maksat şu da olabilir: Tâbir esas itibariyle zanna dayanır, kesin ilim ifade etmez. Öyle ise isabet etmek de, hata etmek de her zaman ihtimal dâhilindedir." denmiştir.

e) Bazıları: "Hz. Ebu Bekir´in Resûlullah´tan tâbir için izin taleb etmesi hata ise Hz. Ebu Bekir´in te´vilindeki hatayı aramak daha büyük hatadır. Dinin iktizası bu konuda ileri gitmemektir" denmiştir.

3- Rivayetten anlaşılacağı üzere, ipten tutunup çıkanlar, Hz. Peygamber´den sonra, Hz. Ebu Bekir, Hz. Ömer ve Hz. Osman´dır. Hz. Osman zamanında ip kopmuştur. Hz. Osman (radıyallahu anh)´da ipin kopup tekrar bağlanması, onun öldürülmesi, hilâfetin başkasının eline geçmesidir.[41]



ـ10ـ وعن عائشة رَضِىَ اللّهُ عَنْها قالت: ]رَأيْتُ ثََثَةَ أقْمَار سَقَطْنَ في حُجْرَتِى فَقَصَصْتُ رُؤْيَاى عَلى أبِى بَكْرٍ فَسَكَتَ. فَلَمَّا تُوفِّىَ رسول اللّه # وَدُفِنَ في بَيْتِى قال أبُو بكْرٍ: هذَا أحَدُ أقْمَارِكِ وَهُوَ خَيْرُهَا[. أخرجه مالك .



10. (973)- Hz. Aişe (radıyallahu anhâ) anlatıyor: "Rüyamda hücreme üç ayın düştüğünü gördüm. Rüyamı babam Ebu Bekir (radıyallahu anh)´e anlattım. Sükût etti, cevap vermedi. Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) vefat edip de odama defnedilince Ebu Bekir:

"- İşte (rüyanda gördüğün) üç aydan biri ve en hayırlısı!"dedi." [Muvatta, Cenâiz 10, (1, 232).][42]