hafiza aise
Sat 30 April 2011, 10:01 am GMT +0200
Rukiyye Validemizin Vefatı
Ramazan ayının yirmi üçiiydü. Kervanı takip için yola çıkalı on gün olmuştu. Ancak bu on gün, her anı yeni sürprizlerle geçen bir on gündü. Bu on gün içinde ashab, sıkıştırılmış bir program gibi bir ömürde öğrenilip çözülemeyecek meselelerle karşılaşmış ve derslerini Muallim-i Ekmel'lerinden alarak benzeri problemlerle karşılaştıklarında nasıl davranmaları gerektiğini de yine O'ndan öğrenmişlerdi.
Lütuf üstüne lütuflara mazhar olmuşlar ve üzerlerine ilahi rahmetin sağanak olup yağdığını görmüşlerdi. Medine'den çıkarken kervana niyet ettikleri halde Allah (celle celaluhü), karşılarına Kureyş ordusunu çıkarmış ve cebri olarak onlar da savaşın hakkını vermişler, şimdi de herkesin alkışladığı bir zaferle Medine'ye dönüyorlardı.
Ancak Medine'nin havasında bir burukluk vardı. Gerçi kendilerini karşılayıp Bedir'de elde edilen zaferi paylaşmak için yollara dökülrnüşlerdi ama içlerinde Efendimiz'in kızı Rukiyye Validemizin yokluğundan duyduklan hüzün hakimdi.
Meğer Rukiyye Validemiz, Bedir'de zafer yazılırken Medine'de son nefesini vermiş, ashab da, Efendimiz (sallallahu aleyhi ve sellem) gelinceye kadar onu toprağa emanet etmişti. Zeyd İbn Harise'nin Medine'ye geldiği gün onlar, Cennetü'l- Baki' de onun için son görevlerini yerine getirmekle meşgullerdi. Çünkü kervanı takip için yola çıkarken ağır hasta olan ve bu sebeple Efendimiz'in, yanında kalması için Hz. Osman' a izin verdiği Rukiyyi Validemiz hayata veda etmişti.
Cennetü'l-Baki'ye doğru yaklaşan bir tekbir sesi duymuşlardı.
Hz. Osman, miijdeli bir haber getirdiği belli olan bu sesin ne anlama geldiğini sordu. Daha sorusuna cevap almaya zaman kalmadan sesin sahibi çoktan yanlarına yaklaşmış ardı ardına tekbir getiriyordu.
Resülullah'ın, devesi Kasva üzerinde gelişini görünce bir anda yüzler O'na dönmüş ve vereceği haberi beklerneye başlamışlardı. Bir zaferden bahsediyordu. Allah (celle celaluhü), müşriklerin ileri gelenlerini Bedir'de yere sermiş ve Resülü'ne de zafer ihsan etmişti. Ne yapacaklarını şaşırmışlardı; Bedir'deki zafere sevinrnek mi, Resülullah'm yokluğunda toprağa verdikleri Rukiyye Validemize üzülrnek mi lazım!
Hem, Bedir'de zafer yazıldığına göre Resülullah da çok yakında gelecekti. Peki, şimdi bu haberi Allah Resülü'ne nasıl verecekler ve "Senin yokluğunda onu biz toprağa gömdük." diye nasıl söyleyeceklerdi!
Medine'de ayrı bir acı yaşanıyordu; daha önce erkek çocuklannın üçünü de kendi eliyle toprağa veren Efendiler Efendisi, kızlarını da kaybetmeye başlamıştı. Anlaşılan O, her fırsatta ebedi dostluğa yöneltiliyor ve zafer anlarında bile Allah (celle celaluhü) O'nun önüne,
hüznünü artıracak yeni hüzün alanlan çıkarıyor ve dünyada elde edilen hiçbir zaferden dolayı sevinmemesi gerektiğini söylüyordu.
Nihayet O da haberi almıştı; takdirin önüne geçilmezdi. Veren de O idi alan da. Rukiyye şimdi, dünya adına sıkıntılanndan kurtulmuş ve annesi Hz. Hatice ile daha küçük yaşta vefat eden erkek kardeşlerinin yanına gitmişti. N asıl olsa yolculuk devam ediyordu ve bugün geçici bir firak olsa da bir gün yine buluşacaklardı. Onun için kalktı ve Cennetü'l-Baki'nin yolunu tuttu. Kızı Rukiyye Validemizin mezanna gelmişti. Kalp mahzun olmuş, gözlere de yaş yürümüştü ve o gün Cennetü'l- Baki' de Efendimiz (sallallahu aleyhi ve sellern), mübarek ellerini açıp uzun uzun dua edecekti.