- Ruhun Mahiyeti Hakkında Araştırma Yapmanın Caiz Olması

Adsense kodları


Ruhun Mahiyeti Hakkında Araştırma Yapmanın Caiz Olması

Smf Seo Versiyon , -- Seo entegre sistem.

rray
saniyenur
Sat 22 October 2011, 10:32 pm GMT +0200
2- Ruhun Mahiyeti Hakkında Araştırma Yapmanın Caiz Olduğunu, Hatta Gerekli Olduğunu Belirtip Bu Konuda Görüş Belirtenler:

 
Bunlara göre; İsrâ: 17/85 ayetindeki “Ruh” kelimesiyle, bizim bildiğimiz hayat ruhu kastedilmeyip “Kur'an” kastedilmektedir. Buna, Şûra: 42/52 ayetinde geçen “Ruh” kelimesinin “Kur'an” anlamına gelmesiyle delil getirmişlerdir. Bunlara göre, dinde ruhun mahiyetini açıklayan ve varlığını sınırlayan bir nass gelmemiştir. Bu konu da, diğer konular gibi insanlann araştırmasına bırakılmıştır. Yalnız bu konuda söylenenler, kesin olmayıp zannidir.

Bunlarda, kendi aralarında iki gruba ayrılmışlardır:

a-  Ruhun müşahhas bir varlık olduğunu söyleyenler:

b- Ruhun mücerred ve soyut bir varlık olduğunu kabul edenler. Bunlarda kendi arala­rında konu ile ilgili çeşitli görüşler ileri sürmüşlerdir. Buna göre ruh; bir atomdur; bedende dolaşan, arışmayan ve bozulmayan cisimlerden ibarettir; kalpte, beyinde ve ciğerde olmak üzere üç kuvvettir; hayvani ruh, tabiî ruh ve insani ruh olmak üzere üç şeyden oluşmuş bir mecmuadır.

Kısacası; ruhun cesetten ayrı bir varlık olduğu bilinmekle birlikte, ruh için ileri sürülen görüşler ve yapılan tanımlar, çoğu kez, ruhun ne olduğundan çok ne olmadığını belirtmektedir.

2594- Berâ İbn Âzib (r.a)'tan rivayet edilmiştir:

“Peygamber (s.a.v.): Yüce Allah'ın;

“Allah, iman edenleri, “Sağlam bir söz” üzerinde tutar” [1184] ayeti, kabir azabı hakkında indi. Ölen kimseye:

“Rabbin kimdir?” diye sorulur. O da:

“Rabbim, Allah'tır. Peygamberim de Muhammed (s.a.v.)'dir” diye cevap verir. İşte Yüce Allah'ın,

“Allah, iman edenleri, dünya hayatında ve ahirette sağlam bir söz üzerinde tutar” [1185] ayetinin anlamı budur” buyur­du.[1186]

Açıklama:

Ehl-i Sünnet alimlerinin çoğunun görüşüne göre; ölü, kabirde meleklerin soracağı suali anlayacak ve cevap vermeye güç yetirecek ve yine kabirdeki azabın acısını, nimetin de zevkini duyacak kadar bir hayat ile diriltilir.

Kur'an-ı Kerimde;

“Muhakkak Allah kabirlerde olan kimseleri dirütecektir” [1187] buyurulmuştur ki, kabirdekileri kıyamet günü diriltmeye kadir olan Allah, pekala onları sual, ceza ve nimet için de, bunları hissedecek derecede bir hayatla diriltmeye de ka­dirdir.

Kabirde ölünün diriltileceğim söyleyenler de, ruhun tekrar bedene iadesi hususunda ihtilaf etmişlerdir.

Bazıları, ruh tamamen cesede iade edilir ve öylece diriltilir derken; bazı alimler de bunun tam bir hayat olmadığı için ruhun; yemeyi, içmeyi ve ihtiyari fiilleri gerektirecek şekil­de tamamen değil de, kabir hallerini idrak edecek ve yaşayacak derecede iade edileceğini söylemişlerdir.

Alimlerin bir kısmı da; kabirde sual, nimet ve azabın olacağına inanmayı gerekli ve yeterli görerek keyfiyetini, her şeyi en iyi şekilde bilen Allah'a havale etmenin ve bu hususta görüş belirtmemenin daha isabetli olacağı fikrini savunmuşlardır.

Kısacası: İster ruhun dönüşüyle, isterse ruhun taallukuyla olsun, kabirde ölüye o hal­leri idrak edecek derecede duyuları ve bir çeşit hayat verilir. Ehl-i Sünnet, böyle bir hayatın ölüde meydana getireleceği hususunda ittifak etmişlerdir. Hadislerde bildirilen durumlar, bedeni de hatırlattığı için bu hayatın, hem ruhi ve hem de bedeni olduğu görüşü, daha isa­betli olsa gerek.

2595- Ebu Hureyre (r.a)'tan rivayet edildiğine göre, Resulullah (s.a.v.) şöyle buyurmaktadır:

“Müminin ruhu bedeninden çıktığı zaman onu iki melek karşılayıp alırlar ve yükseklere götürürler. Gök halkı:

“Yeryüzü tarafından hoş ve güzel bîr ruh geldi. Allah sana ve dünyaday­ken yaşamını sürdüğün cesedine salat eylesin!” derler.

Daha sonra bu ruh, Yüce Rabbine götürülür. Bunun üzerine Yüce Allah:

“Bunu, ecelin sonuna/sidretu'l-munteha'ya götürün” buyurur. Resulullah (s.a.v.):

“Kafir kimseye gelince, onun ruhu da bedeninden çıktığı zaman, gök halkı: “Yeryüzü tarafından pis ve kötü bir ruh geldi” derler. Sonra da:

“Onu, ecelin sonuna/siccine götürün!” denilir” buyurdu. Ebu Hureyre:

“Resulullah (s.a.v.) hemen üzerinde bulunan ince örtüyü burnuna götürdü şöylece kapattı” dedi.” [1188]

Açıklama:

Ruhlar, cennette olmakla beraber aynı zamanda göktedir. Kabrin içiyle ve içindeki ce­setle temas halindedir. Harekette, semaya çıkışta ve inişte hızı, her şeyden daha fazladır. Serbest salıverilen ve hapis alıkonulan, ulvî yüce ve süflî adi kısımlara ayrılır. Cesetten ayrıldıktan sonra sağlığı, hastalığı, lezzeti, nimetleri, acıları vardır. Bu durumları, cesetle beraber olduğu zamanki duyduklarından daha büyüktür. Çünkü bedenden ayrıldıktan sonra alıkonulacağını, acı ve azab çekip hastalanacağını ve üzüleceğini veya lezzet, ra­hatlık, nimet, özgür olacağını ve bedende iken durumunun, annesinin karnında olan çocuğa ve bedenden ayrıldıktan sonraki durumu da, yeni dünyaya gelmiş çocuğa çokça benzediğini anlar.

Bu ruhlar, birbirinden farklı dört büyük yurtta bulunmaktadırlar:

Birincisi: Anne karnı. Burada sıkışma, daralma, sıkıntı ve ard arda üç kat karanlık yer vardır.

ikincisi: Doğup geliştiği, iyilik, kötülük gibi mutluluk ve mutsuzluk sebeplerinin kaza­nıldığı yurttur yani dünya.

Üçüncüsü: Berzah yurdu. Dünya yurdundan daha büyük ve daha geniştir. Berzah'ın dünyadan genişliği, dünyanın anne kamından genişliği gibidir.

Dördüncüsü: Karar yurdu. Bu da, cennet veya cehennemdir. Ondan sonra başka bir yurt söz konusu değildir.

Yüce Allah, bu ruhları, merhale merhale nakledip yaratılış amacı ve bu amaca ulaştıran amellerin emredildiği bu en son yurda kadar ulaştırır.

Bu her yurdun kendine özgü durumu ve hükmü vardır. Ruhları yaratan, yetiştiren, öldü­ren ve dirilten, mutlu veya mutsuz yapan Allah, nasıi ki onlann bilgilerini amellerini, güçlerini ve ahlaklarını farklı farklı kilmışsa, aynı şekilde onlara mutluluk ve bedbahtlık hususunda farklı farklı mertebelerde kılmıştır.

Gerektiği gibi bunları anlayan kimse; Allah'ın tek olup O'ndan başka ilâh olmadığını, or­tağı bulunmadığını, her türlü hükümranlığın ve hamdın O'na ait olduğunu, her çeşit hayırın O'nun elinde olduğunu ve bütün işlerin O'na döneceğini,; her türlü güç ve kudretin, izzet ve hikmetin bütün yönleriyle O'nda olduğunu bilir.

Bunun yanı sıra nefsini, Allah'ın gönderdiği nebilerin ve resullerin doğruluğunu, akıl ve fıtrat gereği bunların getirdikleri şeylerin doğru ve buna muhalif olan şeylerin ise batıl oldu­ğunu kabul eder. [1189]

2596- Enes b. Mâlik (r.a)'tan rivayet edilmiştir:

“Biz, Mekke ile Medine arasında Ömer'le birlikte bulunuyorduk. Birara hilâli görmeye çalıştık. Ben keskin gözlü bir adamdım ve onu gördüm. Benden başka onu gördüğünü söyleyen kimse olmadı. Ömer'e:

“Hilali göremiyor musun?” demeye başladım. Ömer, onu bir türlü göremiyordu. Sonra da:

“Onu döşeğimin üzerine yatmış vaziyetteyken göreceğim” dedi. Sonra bize Be­dir ehlinden bahsetmeye başladı ve şöyle dedi:

Gerçekten Resulullah (s.a.v.) bize akşamdan Bedir savaşına katılan müşrikle­rin yıkılıp düşecekleri yerleri gösterip:

“Şurası yarın inşallah filânın düşeceği yerdir” buyuruyordu. Ravi der ki: Daha sonra Ömer şöyle dedi:

“Onu hak dinle gönderen Allah'a yemin ederim ki, isimleri söylenen o müş­rikler, Resulullah (s.a.v.)'in çizmiş olduğu hududlardan ileri geçemediler. Nihayet Bedir'de öldürülen o müşriklerin cesetleri, birbirleri üzerine bir kuyuya atıldılar. Resulullah (s.a.v.)'de giderek yanlarına vardı ve:

“Ey filân oğlu filân! Ey filân oğlu filân! Sizler, Allah'ın ve Resulünün size vaat ettiklerini hak olarak buldunuz mu? Ben, Allah'ın bana vaat ettiğini hak olarak buldum” buyurdu. Ömer:

“Ey Allah'ın resulü! Ruhları olmayan cesetlerle nasıl konuşuyorsun?” de­di. Resulullah (s.a.v.):

“Onlara söylediklerimi siz onlardan daha iyi işitir değilsiniz. Su kadar var ki, bana bir cevab vermeye kadir değillerdir!” buyurdu. [1190]

2597- Enes b. Mâlik (r.a)'tan rivayet edilmiştir:

“Resulullah (s.a.v.) Bedir'de öldürülen müşriklerin cesetlerini üç gün bırakmış, sonra o cesetlerin yanlarına gelerek başlarında durmuş, onlara seslenerek:

“Ey Ebu Cehil b. Hişam! Ey Ümeyye b. Halef! Ey Utbe b. Rebia! Ey Şeybeb. Rebia! Rabbinizin size vaat ettiğini hak olarak buldunuz mu?” bu­yurdu. Ömer, Peygamber (s.a.v.)'in bu sözünü işitmiş, bunun üzerine ona:

“Ey Allah'ın resulü! Nasıl işitsinler, nasıl cevap versinler ki? Hepsi leş olmuşlar” dedi. Resulullah (s.a.v.):

“Nefsim elinde olan Allah'a yemin ederim ki, benim söylediklerimi siz onlardan daha iyi işitir değilsiniz. Fakat onlar cevap vermeye kadir olamaz­lar!” buyurdu.

Daha sonra Resulullah (s.a.v.) onlar hakkında emir verip cesetler sürüklenerek Bedir çukurlarına atıldılar. [1191]

2598- Ebu Talha (r.a)'tan rivayet edilmiştir:

“Bedir savaşı olduğu gün, Allah'ın peygamberi (s.a.v.) Mekkeli kafirlere ilip gelince, öldürülen Kureyş'in ileri gelenlerinden yirmi küsur kimse akkinda emir verdi. Bunlar, Bedir kuyularından bir kuyuya atıldılar.” [1192]


[1184] İbrahim: 14/27.

[1185] İbrahim: 14/27.

[1186] Buhârî, Cenâiz 86, Tefsiru Sure-i İbrahim 1; Ebu Dâvud, Sünnet 23-24, 4750; Tirmizî, Tefsİru'1-Ktır'an 15, 3120; Nesâî, Cenaiz 114; İbn Mâce, Zühd 32, 4269; Ahmed b. Hanbel, Müsned, 4/282, 291.

[1187] Hac: 22/7.

[1188] Beyhakî, İşba tu Azâbi 'I-Kabr, 33.

[1189] B.k.z; Seyyid Sabık, İnancı Sağlamlaştıran Unsurlar, s. 294-295.

[1190] Nesâî, Cenaiz 117; Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/26.

[1191] Ahmed b. Hanbel, Müsned, 3/287.

[1192] Buhârî, Cîhad 185, Meğâzî 8; Ebu Dâvud, Cihad 122, 2695; Tirmizî, Siyer 3, 1551; Müned b. Hanbel, Müsned, 4/729.


ceren
Wed 15 August 2018, 08:13 pm GMT +0200
Esselamu aleykum. Rabbim razı olsun bilgilerden kardeşim. ..

Sevgi.
Thu 16 August 2018, 05:23 am GMT +0200
Aleyküm Selam. Bilgiler için Allah Razı olsun. Rabbim ilmimizi artırsın inşaAllah