- Rubailer VI

Adsense kodları


Rubailer VI

Smf Seo Versiyon , -- Seo entegre sistem.

Array
hafız_32
Mon 18 October 2010, 10:49 am GMT +0200
RUBAİLER VI


351

Yastığa yaslanıp uyuyan baş, ondan haberi olmayan, onu bilmeyen baştır. Ondan haberi olan, onu idrak eden, onun yüce varlığını gönlünde hisseden! nasıl olur da uyur? Aşk gelir, bütün gece iki gözüme bakarak: "Onsuz uyu yan kişiye yazıklar olsun!" diye söylenir durur.

352

Benim gönlümle, gözümle hiç bir işim yok. Ancak sevgilimle buluşunca¦ gönlüme, gözüme işim düşer. 0 zaman gözüm onun güzel yüzüne bakıncai nürlanır, gönlüm de buluşma zevkiyle heyecana kapılır, sevinir, oyalanır. Gönül kanıyla gözyaşımı yağmur gibi akıttığım zamanlar, benim gönlüm ve gözüm olan, sevgilimin kucağıma düştüğünü sanırım.

353

Zamanede şerefsizlik rağbet bulursa, şerefli erlerin, iyi insanların adları kötüye çıkarsa, böyle insanların ilahî takdire boyun eğmeyerek kendilerini iyiye çıkarmaya uğraşmaları, ada, sana, nama düşmeye kalkışmaları, onların şereflerini büsbütün düşürür. Inci arıyorsan, denizin dibinde ara! Kıyıya vuran ancak köpüktür.

354

Ey can! Hizmetinde ben yerlere kapanınca o secdem benim kendi bahtıma karşı oluyor. Böylece ben bahta kavuşuyor, devlete erişiyorum. Ayağına her kapanışta, canım da içimde benim ayağıma kapanıyor.

355

Bu bir şaşılacak şeydir ki yar, benim gönlüme sığıyor. Binlerce tenin canı, bir tene sığıyor. Bir buğday tanesinin içinde binlerce harman bulunuyor. Bir iğne gözüne de, yüzlerce alem sığmış.

356


Seviniyorum ki, gamın gönlüme sığıyor. Çünkü senin gamın, aydınlık bir yere sığar. Göklere ve yere sığmayan o gam bir iğne gözü gibi olan bir gönü-lün içine sığar.

"Buradaki gam, ilahî tecellînin, ilahî sevginin sembolüdür. Bu ruba'îde "Ben, yere, göğe ağmam, mümin kulumun gönlüne sığanm kudsî hadîsine işaret var."

 

357


Benden yüz çevirdiğin gün, elinle öldürülmem bana zor gelmez. Fakat şuna üzülüyor, gam yiyorum ki, gözlerin benim matemimle yaşanrsa, canıma kıydığım için ne özür bulacaksın? Ve özrünü ne vakit, kime söyleyeceksin?

358

Varlığın, yokluğun mahiyetini anlayan ve bu görüşün derinliklerine inen bir kişi için, artık varlık, yokluk inancı onun Hakk yolunda yürümesine engel olamaz. Böyle bir kişi. sıfatlara ve yaratılan şeylere, yapılan işlere takılıp kalır tnı? 0 Allah'ın güzel eserlerinin, sanatının dışına çıkarak, yaradanı bulmaz mı? ona hayran olup kalmaz mı?

359

Gam, nasıl olur da aşıkları tedirgin eder, gönülsüz bir hale getirir? Aşıkın gönlü, daima sevgilinin saçlarının zincirine bağlıdır. Aşıkın rühunun derinlik-j lerinde anlaşılması güç, karışık sesler çıkaran bir rebab inlemektedir.

360

Sevgili güneş gibi panldamaya başlayınca aşık zerre gibi oynar, titrer, döner. Aşk baharının rüzgarı esince, her şey canlanır, kum olmayan her dalj oynamaya başlar... ;

361

Gam kim oluyor ki Hakk aşıklannın gönlü etrafında dolaşsın? Gam aşıkara yanaşamaz. 0 ancak duyguları donmuş, buz kesilmiş, kalpleri nasırlaşmı$¦ kişilerin çevresinde dolaşır. Başlarına bela olur. Allah adamlarının gönülle-j rinde öyle bir deniz vardır ki onun çok hoş bir dalgalanışından aşka gelir de gökyüzü dönmeye başlar.

362

Bu aşk, yiğitlerin yanlarına gelir. 0 arslanlarla dönüp dolaşan bir ceylandır. Bu aşk evi, ezelden beri mamurdur. Sensiz yıkılıp gideceğini mi sanıyorsun?
Ey müşkülümü çözen, zorluklarımı kolaylaştıran yüce varlık! Serviler, güller, bağlar, bahçeler senin lütfunla, ihsanınla mest olmuşlardır. Gül, senden hoş bir koku almış, senin güzelliğini görmüş, hayran olmuş, kendinden geçmistir. Gülün yanındaki diken de sarhoş ve baygın bir haldedir. Bana bir sevei kadehi lütfet de ben de kendimden geçeyim, böylece hepimiz senin sarhoşun olup çıkalım.

364


Gam, padişahın kullarma hiç yaklaşabilir mi? Padişaha gönül vermiş sadık kullarının başında bahtlar, devletler, mutluluklar döner dolaşır. Onların ya-şayışlarında, neşeden de üstün, bambaşka bir hal, bambaşka bir şey vardır. 0 şey onların sermest, mahmur başlarında döner durur.

"Bu ruba'î; Şeyh Galip hazretlerine; "Aşıkta kader neyler, gam halk-ı cihanındır" dizelerini yazdırtmıştır.


365

Kendini göstermeyen o gizli güzel meydana çıkıp da salına salına yürü-meye başlayınca, her gizli şey, her örtülü güzel, elbiselerini, örtülerini üstlerinden atarlar, oldukları gibi görünürler. 0 zamana kadar, güzelliklerini giz-^yen nice hasisler, onun güzelliği karşısında, her şeylerini ortaya korlar. Hasis, taş bile olsa, gizli güzeli görünce, inciler satan bir maden kesilir.

"Bu ruba'î'yi Hz. Mevlana her halde bir ilkbahar günü bahçelerin uyandığı,"

366

Bizim gönlümüzde dönüp duran bir sır vardır. Yaratılan her şey o sırra bağlıdır, hatta kat kat şu gökyüzü bile, onun yüzünden dönüp duruyor. 0 sır, yüzündendir ki, ne başın ayaktan, ne ayağın baştan haberi vardır. Baş da, ayak! da o sır ile başsız, ayaksız dönüp duruyor.

" Bu ruba'îde eşref-i mahlük olan insanın yaradılışına ve her şeyin bu yaradılışa bağlı bulunuşuna işaret var."

367

Bu gece, ne güzel, ne hoş geçiyor. Bu gecenin öyle bir letafeti, öyle anlatılamaz bir güzelliği var ki, hiç kimse, bu güzelliğe akıl erdiremez. Ruhların gezip dolaştıkları gül ve sünbül bahçelerinde, uyku, bu güzelliğe hayran olmuş, şaşırıp kalmıştır. Aşıklar, ise yüz yüze bakarak, gecenin bu letafeti ile mest olmuşlardır.

368

Ramazan ayında gereği gibi oruç tutarsan, senin vücut toprağmı altınj ederier. Senin fanî varlığını taş gibi ezerler de göğe sürme yaparlar. Iftar vaktinde yediğin yemek lokmasının her biri, birer mana incisi olur. Ramazan'da, yemekte, içmekte, kötü söz söylemekte, kötü iş işlemekte sabırlı olduğun için, bu sabır, senin manevî görüşünü artırır, gönlünün gözünü açar.

369

Her ne kadar söz, ağızda dönüp dolaşıyor ve biz dilimizin, dudaklarımızın hatta dişlerimizin yardımı ile konuşabiliyorsak da, şaşılacak bir halde, sözün, sözümüzün etrafında dönüp dolaşmasıdır. Söz bize demek istiyor ki: "Benim, kendi çevremde dolaştığıma ve söz söylediğime şaşkın şaşkın bakma! Benim çevremde dönüp dolaşanı, bana bu sözleri söyleteni düşün, bul!"

"Görünüşte sözü biz ama, sözü bize söyleteni göremiyoruz."

370

Her gönül ki, sevgilinin, o güzel dudaklarının hasretiyle yıkılmış, harab olmuştur. 0, bahar mevsiminde bağlarda, bahçelerde, ırmak kenarlarmda ne-den dolaşsın dursun? Küçük dallar, birbiri ardınca Hakk'a secde etsinler diye, rüzgar, ağacın dalı etrafında dönüp dolaşmakta...

371


Aşıkların gönüllerinin yanışlannda kıvılcımlar vardır. Gönüllerini, sevgiliye vermiş olanların gönüllerindeki derdin belirtileri vardır. Sen, hiç duymadın mı? Yanıp yakılanların gönüllerinden çıkan, ateşli bir "ah" ta Allah'ın rahmet huzuruna geçer, gider.

380

Canında senin aşk havalarından bir feryad, bir şikayet bulunmaktadır. Ruhumun muratlardan öte bir muradı, isteklerden başka bir isteği vardır. Bu aşk şarabıyla, kendimi bir kuru yaprak misali, senin sevgi rüzgarının önüne atmışım. Çünkü, bu aşk şarabında senin sevdandan esip gelen bir hava, bir sevgi kokusu var.

381

Balçıktan yaratılmış bir sevgilisi olan, bir gün ona kavuşur, sükün bulur, rahatlar. 0 kimse ne acayip, ne şaşılacak nadir bir kimsedir ki, şu balçık be-deninden dışarı çıkar, kendi kirli maddî varlığından kurtulur da, senin gibi eşsiz bir sevgilinin muhabbetine düşer, nadir bir sultanın sevgisini kazanır.

382

Sevgilim! Senin yüzünden, yüzümde bir güzellik var. Gözlerimde, yüzünün güzel hayali bulunuyor. Gönlüm senin feyzinle, rahmetinle dolu. Bugün, sema'mızda da ayrı bir kemal, ayrı bir güzellik mevcut.

383

Dünyada yarım ekmeği olanın, oturmak için bir de yuvası bulunanın iyi bir hali vardır. 0, kimseyi dilemez, istemez. Kimse de onu istemez, dilemez. Böyle bir kişiye: "Neşe ile yaşa!" de! Çünkü, o isteklerden, arzulardan kurtulmuş, mutlu olmuştur. Onun kendine göre hoş bir alemi vardır.

384

Gece karanlığı, nasıl güneşi alır, başka taraflara götürürse, uyku da gelir. Hakk aşıkının yanan, yakılan gönlünü alır götürür. Fakat aşık ağlamaya, gözyaşları dökmeye başlayınca uyku kaçar gider, gelmez. Geri gelirse, aşıkın gözyaşı seline kapılıp, gideceğinden korkar.

385


Sevgilinin güzel yüzünün mehtabını bulup seyreden kişi ne mutlu bir kişidir. îyilik yapmasını seven sakînin sunduğu rnana şarabıyla kendinden geçmek, harab olmak da hoş bir şeydir. Aşıkların gözyaşları akar durur da uykuları gelmez, çünkü, uyku gelirse gözyaşı seline kapılıp gideceğinden korkar.

386

Aşkın cihandan rahatlığı, esenliği aldı götürdü. Ayrılığın ecel kesildi, can alıyor. Yüzbinlerce cana karşılık vermeyeceğim gönlü, senin bir gülüşün bedava aldı götürdü.

387

Canı, Hakk'a, Hakk'ın huzuruna tertemiz bir halde, hiç bir şeye bağlı olmadan, mahrem olarak götürmelidir. Gönlü, sahte neşelerden, zoraki kahkahalardan arınmış, fakat aşk gamıyla, ahlarla, ızdırapla dolu olarak götürmelidır. Sen kendinden, kendi varlığından kurtulmadıkça, bize asla yol bulamazsın. Bize yol bulmak için, kendi benliğinden vazgeçerek, bizden bize doğru

388


Gönüller alan sevgilim, beni ne hoş, ne güzel bir yere götürüyor! 0, benim cismimi de, canımı da alıyor, cihandan ötelere götürüyor. "Gitmem." dedim, bahanelere başvurdum. "Gitmezsen, seni çeke çeke alır götürürüm." dedi.

389

Melek ülkesinin kuşu gökyüzüne doğru; o yönü olmayan yöne doğru uçar, o yana uçar gider. Simurg'un yunıurtasından doğan kuş, Simurg'un bulunduğu yerden, başka bir yere nasıl uçar gider; söyle?

" Simurg = zümrüdü anka: Efsanevî bir kuş; ismi var, cismi yok. Tasavvuf dilinde, seyr ve sülükünü iyice bitirerek, asil maksadına eren salikten kinaye olur."

390

Gönlün, sevgilinin derdiyle dolduğu gün, şükrane olarak binlerce can feda etmelidir. Ey iyi ve seçkin adam! Aşk yolunda, aşıklık yolunda şükretmeden iyilerin sillesini yiyemezsin, onların yaptıkları kötülükleri hoş göremezsin.

391

Hem safım, duruyum, hem de tortuluyum. Hem çok yaşlıyım, pîrim, hem küçücük bir çocuğum. Ben, ölürsem sakın bana "öldü" demeyin. Aslında ben ölü idim, dirildim, beni dost aldı götürdü.

"Bundan sonra gelecek ruba'î, bu ruba'î'nin aynıdır. Belki de, Hz. Mevlana bu ruba'îyi söy-lerken, yazanların yazışlan yüzünden, bir ruba'î iki ruba'î"

392

Ben hem küfürüm, hem dînim, hem duruyum, hem de tortuluyum. Ben hem ihtiyarım, hem gencim, hem küçük çocuğum. Ben ölürsem bana "öldü" demeyin. Deyin ki: "0 ölü idi dirildi, onu dost aldı götürdü."

393

Sevgilim, yanımızdan geçerken toprağa bakıyor, istiyor ki, benim yüzüm, onun tatlı bakışları ile nürlanan toprağı kıskansın. Onun önünde, toprak olmaktan daha güzel bir şey olamaz ki! Böylece, umulur ki, yolu bize düşer de, bizi çiğneyip, geçmek lütfunda bulunur.

394

Hayat denizinde, geçip giden bir gemide bulunan kişi, karşı kıyılardaki kamışlığı seyrederken, kamışlığın yürüyüp geçtiğini sanır... Tıpkı bunun gibi dünyadan göçüp gidiyoruz da sanıyoruz ki dünya gidiyor.

395

Gönlümü, aşk gamına düşüreceğim. Canımı bela okuna hedef yapacagım... Senin aşkında harcanmayan ömrümü, bugün gönül kanına kaza edeceğim...

396


Bu gece sakî, şarabı kadehte değil, testi ile döndürüp sunmadadır. sunduğu şarabla o gönlü yağma etmiş gitmişti; geldi, şimdi de imana el attı, onu da alıp gidecek. Gönlü de, imanı da bende bırakmayan sakî, o kadar çok şarap sundu ki, sunduğu şarap bir tüfan oldu, bu tüfan aklın evini barkını yıktı götürdü.

397


Sus, senin sözlerin, güzel, hoş konuşman beni susturdu, konuşmaz bir lale getirdi. Senin işlerindeki tatlılık, üstünlük, tertip, düzen, beni işlerimden utandırdı, işsiz güçsüz bıraktı. Ben senin tuzağından kaçtım, gönül evine sığındım. Fakat, gönül kendisi senin tuzağın oldu da beni tuttu.

398

Dün bağlar, bahçeler, kıştan kurtulduklan için sana şükür selamları gönderiyorlardı. Çiçeklerin yüzlerinde senin lutfunun, ihsanının belirtileri görülüyordu. Yemyeşil çayırdaki selvi boy atmış, öteki ağaçlarla üstünlük davasına kalkışmıştı. Gül ise gülerek göz göre göre rengi ile, kokusu ile neşeleniyor, kıyametler koparıyordu.

399

Aşkın gönlünün dünyaya bakmasın; dünyaya kapılmasına imkan yoktur. Haşa bu olamaz. Zaten aşktan başka bakılacak, görülecek ne vardır? Ecel günü aşkı bırakıp da, korkudan, can derdine düşen, cana bakan gözden bıkmışım, usanmışım.

400

Yarattığı eserlerini kendine perde yaparak kendini gizlemiş olan, eşsiz güzeli mana gözüyle gören gönül, nasıl olur da, gelip geçici olan dünya mülküne bakar? Ben ecel gününde bile, gizli sevgilinin yüzünü bırakıp da, canını düşünen ve canını gören gözden memnun olmam.

401

Dışarıya da, içeriye de bakan, gören, aşkın divanelerinden yüz çeşit bakıp gören göze dikkat et bak, o nasıl göriiyor? Gözden dışarı bakan ve gören bi-risi

. Acaba o kimdir? Biliyor musun?, çiçeklerin güldüğü bir zamanda söylemiş.

402

"0 ebedî diri öldü." diyen kimdir? "Umut güneşi söndü." diyen kimdir? güneş düşmanı dama çıktı, iki gözünü yumdu, güneşi görmez oldu da:

îüneş söndü." dedi.24

403

Bir adamın birçok hünerler, fenler, bilgiler, sahibi olduğuna bakma! îrdiği sözde, ahdinde duruyor mu? Vefası var mı? Asıl ona bak. Hakk ile ;iği ahdi yerine getiriyor, insanlara verdiği sözde duruyorsa, vefalı ise, onu fidiğin kadar öv, onun iyi vasıflannı bir bir say! 0 senin övgünden, saydığın sziyetlerinden de daha üstün bir kişidir.

404

Gün neşe günüdür, ne diye gam yiyelim, üzülelim? Bugün, sevgiliye ndan bağlı olma günü, vefa kadehiyle şarap içmek gerek... Ne zamana ka-r bir ekmekçinin, bir sakanın elinden rızkımızı yiyip, içeceğiz? Biraz da in-ndan değil, Hakk'dan rızık talep etmemiz gerek.

Bu ve bundan sonraki ruba'î Hz. Şems için söylenmiş.

405

Aşk sarabı içmek, bir baş belası olan akıldan kurtulmak ve utanmanm nerdesini yırtmak için insanın aşık olması lazımdır. Benim şarap içmeme lü-zurn var mı? îçsem bile, başımda zaten akıl kalmadı ki, şarap neyi alıp götüre-

cek?

406

Senin aşkın, feleğin beyninde yer tutunca, arşa kadar, bütün alemi fitne-ler kaplar, alem kavgalarla dolar. Senin aşkın, yükselen rühu yakalayınca, ci-hanın üstü de, altı da baştan başa rüh olur.

407


Varlıklann gerçek sevgiye kavuştukları, benlikten kurtulup yokluğun yü-celıklerine ulaştıkları gün, bakalım kimin kılıcı, Hakk uğrunda ta kabzasına kadar kana bulanacak? Kim ikbal ateşi ile yanmadan kendini kurtaracak, ma-nen yükseltecek?

408

Kendini koyverme! Zira vesvese seni perişan eder, zebün eder. Vesvese, yılan gıbi hile ile, efsunla seni tutar, bağlar. 0 hikmetinden sorgusuz olan K^ ın nüranî ay'ı, seni nürlandınncaya kadar vesveseye meydanı bırakma. 0

senı öyle korur ki, gök bile buna hayran olur.

ROhumun, göklerin yolunu tuttuğu, tenimin her cüz'ünü, toprak dağıtıp;

perişan ettiği vakit, sen mezarımın başına gelip, toprağıma parmağmla "kalk" diye yaz! Yaz ki, bedenime can gelsin de, mezardan sıçrayıp kalkayım.


Su yalnızlık, binlerce candan, binlerce kişi ile beraber bulunmaktan daha havırlıdır, daha kıymetlidir. Bu azadlık, bu hürlük, cihan mülküne sahip ol-maktan da daha iyidir. Az bir zaman halvette Hakk ile yalnız kalmak, candan da değerlidir, cihandan da; şundan da üstündür, bundan da!

Seni anınca, yüreğim heyecanla çarpmaya başlar. Gözlerimden kanlı yaşlar dökülür. Nerede, dostun geleceğine dair bir haber duyarsam zavallı gönlüm kanatlanır, bedeninden uçar gider.


Aşkın, gönlümle savaştığı gün, can telaşa düşer. Yalınayak aradan kaçar, gider. Ben aşık bir kişiyim, beni akıllı sanan delidir. Benden sakınan, çekinen kişi de akıllıdır.

Hakk sevgisinin sabahı aydınlanmağa başlayınca, dirilerin tenlerindeki can, nOrlu bir hava içinde uçmaya başlar. Hakk aşığı, öyle bir yere varır ki, her nefeste gözü, zahmet çekmeden, rahatça dostu görmeye başlar.


Aşk, insanın başına tatlı belalar getiren hoş bir şeydir. Bu yüzdendir ki, aşkın getirdiği belalardan çekinen, korkan kişi aşık değildir. Aşk işinde mert kişi odur ki, aşk ateşi canına düşünce o uğurda canını verir, canından geçer.

412

Hizmetinde bulunmak için, beline kemer kuşanan güneş, senin önünde can verir. 0 solgun benizli, ciğeri yaralı, hasta ay da senin karşında ölür gider. 0 boy atmış selvi huzurunda yerlere kapanır, hayatını kaybeder. 0 yeni açılmış, saçılmış gül de, boynunu büker, yapraklannı döker, ölür. Bu gönlünü sana kaptırmış aşık ise, zaten senin önünde her zaman ölüp durmadadır.


Senin aşkından gençlik ateşi çıkar. Aşkınla aşık gençleşir, gönülde eşsiz bır canın güzellikleri belirir. Sevgilim! Beni öldüreceksen öldür! Bu öldürmen ^nın ıçin günah değildir, helaldir. Çünkü dostun öldürmesinde hayat vardır "ırilik vardır.25

Surada: "Öldüriilmemde hayat vardır"hatıra gelir.

Sevgilim! Deniz senin aşkından coşmada, köpürmede, hırçın dalgalarla kıyılara çarpmadadır. Bulutlar, yağmur halinde senin mübarek ayaklarına inciler saçmadadır. Aşkından bir şimşek çakmış, yeryüzüne düşmüştür de bu yüzden §u duman göklere yükselmededir.


Dün gözlerin görenleri büyülüyordu. Yüzünün nüru gök kubbeye vur-roadaydı. Saçlarının gölgesinde parıldayan güneş yüzünü can gördükçe, zerre misali havada dönüp duruyordu.

422


Çalgıcı, terennümlerini alçalttıkça Irak makamında olan perdelerle birleş-r tirir. 0 zaman gönül, aklı bir tarafa atar, akıldan kurtulur, tenden de kaçar gider. Böylece, gönül bu alemden kurtulur, ötelere gider. Gönül demek ister ki: "Ben ateşim, bu nağmeler de birer nefestir. Çalgıcı, bu nefeslerle bana üf-leyince, ben alevlenirim. Çünkü her ateş üflenince alevlenir."


Dostun aşkından cefa gören, zulme uğrayan kişiye dost acır da zahme-tinden, fazlından ona lütuflarda bulunur. Ona "Ömrün kısalığına bak da benim vuslatımı ara, bul." der. Çünkü kısa ömrün feryadına ancak vuslat, buluşma yetişir, çaresaz olur.

423

Gönüller feth eden çok hoş bir yol arkadaşıyım. Kıymetimi bil, aklını ba-şına al da, aşk kadehini düz tut, eğri tutma ki, içindeki dökülmesin! Şu kirli toprak aleminde, kendini beğenmek havasıyla esen rüzgar, şüphe yok ki her lahza toz kaldırır. ı


Buluşmanın sana bir ziyanı dokunmaz. Sana yemin ederim ki, vuslat ca-nına da bir zahmet vermez. Dostun, her an senin gönlünde olmanı, gönlünü yalnız senin doldurmanı istiyor ve sana kem göz değmesin diye korkuyor.

420

Gönlii bir an "Ben Hakk'ım" diye çarpan kişi bugün, şu aşk ipinin üs-tünde asılıp durmaktadır. Gözleriyle mutlak büyüler yapıp herkesi büyüleyen de senin gamınla kendisi için inceliyecek bin türlü hakîkat sırları bulur.


424

. Gönlü senin coşkunluğuna erişmek için coşuyor. Senin aklına kavuşmak çın kendi zavallı aklını bırakıyor. Senin tatlılığını, lezzetini gereği gibi tada-

"rnek ıçin zehir içiyor. Güzel kulağına takılmak arzusu ile bir halka gibi

425

Senin bulunduğun yerden, senin havandan gelen tozu, toprağı istiyorum. Olur ya, belki ayaklarının bastığı yerden, gözlerime, rüzgar toz getirir. Canım cefaya da sevinir, neşelenir. Zira ben cefadan da senin vefa kokunu alırım.


Gönüller alan o büyük, o eşsiz varlığın yakınlığı, sanmam ki canda bile bulunsun. 0 bize canımızdan daha yakındır. Vallahi ben onu asla anmam. Cünkü insanın yanında bulunmayanlar anılır.26

426

Güneş de kim oluyor ki, senin yüzünün parlaklığını, güzelliğini elde et-sin? Yahut hızlı esen rüzgar da kimdir ki, senin saçının bir kılına dokunabilsin? Vucut şehrinin efendisi, reisi olan akıl bile senin mahallene gelince deli, diva-ne olur.


Eğer aşık olur da bir an heyecansız, şevksiz kalır, bir yerde kararın olursa senin aşıklar safında ne işin var? Çünkü aşıklık kararsızlık demektir. Aşkta diken gibi keskin başlı ol da, kokusu ile, rengi ile güle benzeyen sevgili, bazen seni bağrına bassın, bazen yanına alsın.

427

Sevgilim! Senin gömleğinin kokusu gelince ben ne yapabilirim? 0 ko-kuyu alınca gökyüzü bile şaşırır da elbisesini yırtar... 0 güzel Yüsufun hoş kokulu gömleği nerede ki, gelsin de bugün senin gömleğinin kokusunu alsın.


Eğer her iki dünya da gam dikeniyle dolsa, deve olan dikenden kork-nıaz. Can ve cihan tasaya bulansa; kederlere, üzüntülere bulaşsa, bir kişiye aşk yıkayıcı, temizleyici olursa, o kişi hepsinden temizlenir, kurtulur.

428

Deli divane olan, halk arasında açıkça görünür, çünkü o sevda atina binmiştir. Asıl deli divane olan kişi o Hakk aşığını tanımıyandır. Bize göre delı, Hakk'ı tanıyandır, bilendir.


Bu ruba'î Meviana hazretlerinin §u mealdeki beytini hatırlatıyor."Hakk'ı bağırarak, yüksek ^sle zikr etmek doğru değildir. Ancak uzakta bulunanlara, 'Ey, yahu' diye bağrılır." Bu

ruba'î aynı zamanda  "Biz ona şah damanndan daha yakınız." (Kaf ^Oresi 50/16)işaret vardır.

432

Hakk'ın öyle lütuflanna erdim ki, benim zindanım kurtuluştan daha¦ oştur. Nefretim, öfkem şekerden daha tatlıdır. Kılıcım, yaşayıştan daha gü-i¦ eldir, yakutum zekattan (manen tertemiz olmaktan) daha saf, daha temizdir.

433

Senin sevdalın olmaya, bir bahane yeter. Korkuttuklarına, dehşete düşür-jî düklerine neşeli, tatlı sesin kafi gelir. Onların bütün korkularını, endiçelerini¦' giderir. Bizi öldürmek için, cefa kıhcını ne diye vumyorsun? Bizim başımızaj kamçının ucu ile dokun, yeter.

434

Senin gibi ay yüzlü güzelin dudaklarından çıkan küfürler, kötü sözler, aslı ateşten olan la'l gibi değerlidir, kıymetlidir. Dudakların, acı sözlerin gü-j¦ zelleşsin, gönülleri çeksin diye konuşuyor, gülden esip gelen ruzgar elbette^ güzel kokar.

435

îkbal sahiplerinin, ermişlerin nefesleri, gül gibi hoştur. Bahtsız kişiyse dı-ken gibi keskin ve dik başlı olur. Gülle görüştüğü, gülle beraber bulunduğu için diken ateşten kurtulur. Fakat, dikenle görüşüp konuştuğu yüzünden de, gül ateşler içinde kalmıştır.

Tam bir ilahî neşe içinde bulunan bir kişi gam yer mi? Hele şu gökkub-benin haricinde bulunan, ötelere geçmiş olan bir gönül hiç gamlanır mı? Hakk'ın aşkının cazibesine kapılıp, boşlukta dönen şu dünya, şu yeryüzü nasıl olur da gam tohumunu kabul eder?27

Göğsünde tam bir gönül değil, çok ufak bir gönül kırıntısı, bir zerre bu-lunan kişiye, senin aşkın olmaksızın yaşamak çok güç gelir. Senin o güzel, o büklüm büklüm saçlarını görüp de aklı başında kalan kişi, aslında bir delidir,bir divanedir.

"Söyle!" dedim, söyleyeyim ama dil ne kadar mahrem olur; nasıl mah-rem olur? Dil değil, alemde ne varsa hiçbiri mahrem olamaz... Vallahi, Ademin toprağı tabiatında olan bir kimsenin, o îlahî "nefha"nın sözünü söy-lemesine imkan yoktur.28

Şeyh GSlib merhum da: "Aşıkta keder neyler / Gam, halk-ı cihanındır" demişti.

Bu ruba'îde"Ona mhumdan üfledim" (Sad SOresi 38/72) ayetine işaret va''- Bir arif o demi şöyle açıklıyor:

"Nefha-i feyz-i Huda'ya urefa 'dem' dediler,

0 deme mazhar olan kişiye 'adem' dediler,

Yoksa her süret-i bîcana denilmez adem,

Adem oldur ki; 'dem'i ademe mahrem, dediler."

Seninle sevinen, seninle neşelenen, senin nnrunla aleme güneş olan gamlanır mı? Sana çok yakın olan, mahrem olan bir kimseye, cihanın sırları nasıl olur da kapalı kalır?


Aşık olan bir kişiye ya ölüp yok olmak gerek, yahut aşk yolunda can vermek ve ölümsüz hayata kavuşmak gerek. Yoksa "Aşk ab-ı hayat kayna-ğından su içmektir." sözü, bir laftan ibarettir29.

Havanın bulutlu, yağışlı olduğu günlerde, dostların bir arada toplanıp oturmaları şarttır. Çünkü dost, dostu tazeleştirir. Nasıl ki, ilkbaharda güller, bir bahçede, öteye beriye serpilmiş olarak değil de, bir arada toplu olarak bulun-dukları zaman bahara ayrı bir ihtişam verirler, güller adeta birbirlerine tazelik ve güzellik bağışlarlar.


Eğer işitmeye gücün varsa bana kulak ver. Şunu bil ki, ona ulaşmak kendinden geçmektir. Seziş ve göriiş cihanına varınca sakın konuşma, sus, hiçbir şey söyleme! Çünkü, kamil insanlann söylemeleri hep görüştür.30

Sade yanan tandırlar sıcak olmaz. Sen sevgilim, birdenbire kapımdan içeriye gir de bak, orada ne sıcaklar bulursun. 0 zaman yaz gelir, ben ısınınm. Soğuk da her zaman soğuk olmaz, kara kış sürüp gitmez. Fakat, sen söz verir de gelmezsen, işte asıl o zaman soğuk olur, o zaman kış gelir.

442

0 kumaz, o düzenbaz güzel bizden kaçıyor. Bizim dostluğumuzdan yaz hoşlanmıyor, kaçıyor. Evet o nürlu, aydın bir akıldır. Biz ise, onun güzelliğı' nin sarhoşuyuz. Elbette, akıl sarhoş olandan kaçar.


îstiyorum ki, gönlüm O'nun gamıyla anlaşsın, arkadaş olsun. Gönlüm, O'nun gamını elde ederse ne iyi olur? Ey aşık gönül! Aklını başına al da, O'nun verdiği gamın kıymetini bil. O'nun gamını yakala, bağnna bas. Gözünü

kapayıp açma! O'nun gamının gam değil, bizzat kendisi olduğunu anlayacak-sın.

Ab-ı hayat: Bengisu" Bu kaynaktan su içenler ölmezmiş, sonsuz bir hayata kavuşurmuş.

"burada insan-ı kamile işaret ediliyor. Dolayısıyla hakîkati idrak edenlerin susmalan

belirtiliyor.

446

Aşkta ne aşağılık, süflîlik vardır, ne üstünlük. Aşkta, ne kendinden geçiş vardır, ne de aklı başında oluş vardır. Aşkta, hafızlık, şeyhlik, müridlik de yoktur. Aşkta düşkünlük, kalenderlik, rindlik vardır.

447

Senin gibi bir güzelin bulunduğu yerde coşmamak, hareket etmemek, heyecansız donup kalmak küfürdiir. Seni görüp de kaçıp gitmeyen, başta ka-lan akıl kötü bir yılandır, onun başı ezilmelidir.

448

Güzelim! Senden bir hayal peyda eden, senin hayaline kapılan bir canın, geçip gitmesine, yok olmasına imkan var mı? Ay küçüldükçe hilal olur, fakat bu küçülme, bu eksilme yeni bir gelişmenin, kemalin, dolunay haline gelmenin bir başlangıcıdır.

449

Bana öyle bir aşk geldi ki, benim aşkımla, bütün aşklar aşk oldu, sevda oldu. Ben yandım kül oldum. Hatta külüm de yok oldu. Fakat sevgilim! Se-nin aşk ateşinde tekrar yanmak arzusuyla külüm yeniden canlandı, süretleı' bağladı. Işte bu böylece binlerce defa tekrarlandı durdu.31

31 Burada bütün varlıklann bir anda yok olup, tekrar var oluşlanna, varlıktan tekrar yokluğa dönüşlerine, yokluktan tekrar varlığa gelişlerine işaret edilmektedir.

450

Gece aşıkların gönülleri gibi sevdalarla doldu, dünyanın kem gözünden de gizlendi, iyi gözünden de... Gönlümün kaniyle yaptığım gizli yolculuğa işaret ederek diyorlar [/color]ki: "Onun gibi aslına dönmek için, yola düsme çaeı geldi, hazırlan!" - -