Eslemnur
Sun 26 September 2010, 08:02 am GMT +0200
Risalet Makamı
Peygamberler Aleyhisselâm umumiyetle ve Hazret-i Muhammed Sallallahu aleyhi ve sellem bilhassa Allah Taalânın bu siyasî ve kanunî hâkimiyetinin mazharıdırlar. Yani Allah Taalânın bu hâkimiyetinin insanlara tatbik edilmesi peygamberlerin vasıtasiyle olmaktadır. Ve bu sebepledir ki, Allahın Peygamberi olmuşlardır. Bu itibarla onların hükümlerine itaat etmek ve onların yolundan gitmek, onların hükümlerine niçin ve neden demeden, kayıtsız ve şartsız inanmak, her ferdin, her zümrenin, her kavmin üzerine farz ve lâzımdır.
Bu husus, Kur'an-a Kerimde çok yerde açıkça bahsedilmiştir. Misal olarak aşağıdaki âyet-i kerimelerden bir kaçına göz gezdirelim:
"Her kim Resule itaat ederse, Allaha da itaat etmiş olur."
(En-Nisâ: 80)
"Hiç bir Resul göndermedik ki, ancak Allahın izni ile kendisine itaat edile."
(En – Nisa: 105).
"(Yâ Muhammed) Biz sana kitabı hak ile nazil kıldık ki, Allahın sana gösterdiği gibi, halkın arasında hüküm veresin."
(En – Nisa: 105).
Resul size ne getirdiyse onu alınız ve sizi neden men ettiyse, ona son veriniz.
(El-Haşr: 7)
"Hayır; senin Rabbına and olsun ki, Onlar aralarında çıkan anlaşmazlıkta, seni hakem kılmayıp ve verdiğin hükümlere hiç bir şekilde sıkılmadan, sana tam bir itaatle bağlanmadıkça iman etmiş olmayacaklardır."
(En-Nisa: 65).
İşte bu nokta da İslâmî hükümetin Anayasasının ikinci esasıdır. Burada Allahın hâkimiyetini kabul ettikten sonra ikinci kabul de şu olmalıdır: Böyle bir hükümette Kitabullahın yanı başına Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellemin ispatlı sünnetlerini de kanun mehaza olarak kabul etmek icabeder. İcraî (yürütme) teşriî (yasama) ve adlî (yargı) gibi hususlarda bu sünnete aykırı hükümler ortaya konamaz ve kanun yapılırken yapılacak olan kanun da bu sünnetlere aykırı bulunamaz.