- Riba

Adsense kodları


Riba

Smf Seo Versiyon , -- Seo entegre sistem.

Array
sumeyye
Tue 5 April 2011, 01:27 pm GMT +0200
RİBA (FAİZ)




Riba; Arap Dilinde fazlalık mânasındadır. Meselâ diğerlerine nisbetle fazla yüksek olan bir mekâna Arapça'da rebve denilir.

Şer’i ıstılahda ise riba; akid yapılırken şart koşulan fazlalıktır. Bu da aynı cins malların birbirleriyle karşılıklı takaslarında söz konusu olur.

Zayıf bir görüşe göre, denildi ki; Şer'î ıstılahda riba; içinde fazlalık olsun veya olmasın, bir sıfat sebebiyle fasid olan bir akidden ibarettir. Meselâ bir kaç dirhemin vadeli olarak bir kaç dinar karşılığında satılması nesie ribasıdır, ama bunda fazlalık yoktur.

Ribanın haram oluşunun delili şu âyet-i kerîmelerdir;

“Allah (cc) alış verişi helâl, faizi ise haram kıldı.” [44]

"Faizi yemeyin.” [45] Ribanın haramlık delillerinden biri de şu meşhur hadîs-i şerîfdir; Hz. Peygamber (sas) şöyle buyurmuştur:

“Altın altın karşılığında; ağırlık ölçüsü ile peşin olarak, misli misline satılır, fazlalık faizdir. Buğday buğday karşılığında peşin olarak ölçekle misli misline satılır, fazlalık faizdir. Arpa arpa karşılığında peşin olarak ölçekle misli misline satılır, fazlalık faizdir. Hurma hurma karşılığında peşin olarak ölçekle misli misline satılır, fazlalık faizdir. Tuz tuz karşılığında peşin olarak misli misline satılır, fazlalık faizdir.” [46] Bu hadîs-i şerîfin hükmünün başka maddelere de sirayet ettiği hususunda icmâ-ı ümmet vardır. Ancak Osman el- Betti ile Dâvud ez- Zâhirî'den buna aykırı rivayetler vardır ama, bunlara itimad edilmez.

Bizim görüşümüze göre; ribanın, yani faizin haram olmasının illeti, cins ile birlikte ölçü veya tartıdır (İmam Şafiî): Bir hadîs-i şerifin son kısmında Hz. Peygamber (sas) şöyle buyurmuştur:

“Ölçülen ve tartılan her şey bu hükme tâbidir.”  Bu hadîs-i şerîfı Mâlik b. Enes ile Muhammed b. îshak el- Hanzelî rivayet etmişlerdir. Bu hadîs-i şerîfde riba illetinin ölçü ve tartı olduğu ifade edilmektedir. Bir başka hadîs-i şerîfde Hz. Peygamber (sas) şöyle buyurmuştur:

“Bir ölçeği iki ölçeğe, iki ölçeği de üç ölçeğe satmayın.” [47] Bu hadîs-işerîf yenilir olsun veya olmasın; ölçülebilir malların tamamı için umumî bir hüküm ifade etmektedir. Bu hüküm ölçek ve tartıya bağlanmıştır. Bu ya icmâ ile ya da satılan şeyle bedeli arasındaki gerçek eşitlik ancak ölçü ve tartı ile bilindiği için; ölçü ve tartıya bağlanmıştır.

Ribanın haram olma illetinin icmâ ile ya da satılan şeyle bedel arasındaki gerçek eşitliği bildirdiği için, ölçüye ve tartıya bağlanması, ihtilaflı şeylere bağlanmasından daha iyidir. Çünkü ihtilaflı ölçülerle takas edilecek şeyler arasındaki gerçek eşitlik bilinemez. Oysa, takas edilecek şeylerin eşit miktarda ve misli misline olması gerekir. Hz. Peygamber (sas) de; misli misline, bazı rivayetlerde de eşit miktarda buyurmuştur. Ya da riba; insanların mallarını korumak için haram kılınmıştır. Böylece takas edilen mallar arasında maddeten ve manen misliyet geçekleşmiş olur ki, bu da bizim söylediklerimizde vardır. Çünkü ölçek ve tartı mallar arasında mânevi misliyeti gerekli kılar. Cinsiyet ise, mallar arasında maddî misliyeti gerekli kılar. Dolayısıyla bu daha evlâdır. Bu, bir çok riba meselelerinin dayandığı bir kaidedir.

Düşünenler için diğer mes'eleler hususunda bir ikaz olsun diye, bu mes'elelerin bazısını anlatacağız. Meselâ bir kimse bir avuç yemeği iki avuç yemeğe veya bir elmayı iki elmaya satarsa, ölçü ve tartı olmadığı için satış akdi caiz olur.

Ribanın haramlık illetinin bizim söylediğimiz olduğu sabit olduğuna göre, (cins ile tartıdan biri bulununca) haramlık illetinin gereğince amel edilerek (fazlalıkla satış haram olduğu gibi, bu gibi durumlarda fazlalıkla satış yapmak da haramdır. İkisinden hiç biri yoksa, hem fazlasına ve hem de veresiye satış helâl olur). Çünkü bu durumda haram kılıcı illet yoktur. Ayrıca;

“Allah (cc) alış verişi helâl kıldı.” [48] âyet-i kerîmesi de mutlaktır; hiç bir kayıtla kayıtlı değildir.

Eğer iki illetten sadece biri bulunursa, fazlalıkla satış helâldir. Fakat veresiye satış yine haramdır: Kıstas, yani ölçü veya tartı bulunur ama, cins birliği olmazsa; meselâ buğday arpa ile, altın da gümüş ile satılırsa, hüküm ne olacaktır? Bunu Hz. Peygamber (sas) şöyle beyan buyurmuştur:

“İki cins (başka bir rivayette iki nevi) değişik olursa; peşin olduktan sonra satışı dilediğiniz gibi yapın.” [49] Herat kumaşının takası örneği gibi, takas edilen mallar arasında cins birliği bulunur ama, kıstas; yani ölçü ve tartı yoksa, alış verişin peşin olması, veresiye olmasından daha hayırlıdır. Bu durumda kumaşın biri diğerinden fazla olsa da, bu riba sayılmaz. Ancak veresiye yapıldığında riba meydana gelir. Bu; sakınılabilecek bir ribadır, haramdır.

Ribevî malların iyisi ile kötüsü veya kalitelisi ile kalitesizini cinsi cinsine mübadele etmek de, aynı şekilde ribadır: Zira Hz. Peygamber (sas);

“İyisi de, kötüsü de aynıdır.” buyurmuştur. Ribevî mallar kaydını koymakla; ribevî olmayan mallar kapsam dışına çıkarılmış oldu. Onların kötüsüyle iyisi birbirleriyle satılabilirler. Aksi takdirde alış verişlerin önü tıkanmış olur. Bu sebeple bu kısıtlama ribevî mallar dışındaki mallar hakkında geçersizdir.

Ölçeklik olduğuna dair nass bulunan mallar ebediyyen ölçeklikdirler. Tartılık olduğuna dair nass bulunan maddeler de ebediyyen tartılıktırlar: Böyle derken de nassa uyulmaktadır. Ebû Yûsuf’dan gelen bir rivayete göre bunda örf de muteber olur. Çünkü nass da insanların âdetine göre vârid olmaktadır. Bu sebeple de âdet muteber olmaktadır. Hakkında nass bulunmayan mes'elelerde örfe uyulur. Çünkü örf de Şer'î delillerdendir.

Sarf (paraların mübadelesi) akdinde alınan ve verilen paraların aynı akid meclisinde alınıp verilmesi şarttır: Bu hususda Hz. Peygamber (sas) şöyle buyurmuştur:   

“Gümüş gümüş ile peşin olarak satılır. Altın altın ile peşin olarak satılır.” [50]

Sarf akdinden başka diğer ribevî maddelerin mübadelesinde ise, tayin etmekle akid gerçekleşir: Bu maddeler belirlenmekle belirlenir ve artık üzerlerinde tasarrufda bulunulabilir. Bu maddelerin teslim alınmaları şart değildir; meselâ elbise satın almak gibi. Ama sarf, yani paraların mübadelesi akdi böyle değildir. Paranın nasıl olduğunun belirginlik kazanması için teslim alınması şarttır. İnşâallah ileride anlatılacağı gibi para teslim alınmadan belirginlik kazanmaz. Hz. Peygamber (sas) in peşin sözü ile kasdedilen; alınıp verilen şeyin ayn olarak karşılıklı tesellümüdür. İbn. Sâmit'in rivayetinde de böyle anlatılmaktadır.

Aynlarıyla bir felsin iki fels karşılığında satılması caizdir (İmam Muhammed): İmam Muhammed dedi ki; bu caiz değildir. Çünkü fülüsler de paradırlar. Dirhem ve dinar gibidirler. Aynlarıyla olmasa da, birbirleriyle para olarak satılmaları caiz değildir.

Ebû Hanîfe ile Ebü Yûsuf’un bu hususdaki görüşlerinin gerekçesi şöyledir: Fülüsün paralığı anlaşma iledir. Paralığın iptali de anlaşma ile olacaktır. Akdin iki tartafı da fülüsü paralıkdan çıkarma hususunda anlaşmışlardır. Oysa akid taraflarının bu hususda her hangi bir salahiyetleri yoktur. Ama dirhem ve dinarlarda hüküm bundan farklıdır. Çünkü bunlar para olarak icat edilmişlerdir. Fülüsler aynlarıyla olmaksızın birbirleriyle satıldıklarında satış akdi caiz olmaz. Çünkü bu takdirde vadeli şey, vadeli şey karşılığında satılmış olmaktadır ki, o da yasaklanmıştır.

Buğdayın buğday unu, kavut ve kepek karşılığında satılması caiz değildir. Unu da kavut karşılığında satmak caiz değildir (Ebû Yûsuf, İmam Muhammed): Bunun belirleyici formülü şudur; riba şüphesi ve cinsiyet şüphesi, haram karşısında ihtiyatlı olmak için riba babında hakikate; yani bu sayılanların aslı olan buğdaya ilhak edilir. Asla bakılırsa, bu şeylerin hepsi; yani un, kavut, kepek bir cinsdir. Bizi bu şeylerin takasında ribadan kurtaracak olan çare, ölçekte eşitliktir. Ancak bu da unun ölçeğe daha fazla miktarda gireceği sebebiyle, imkânsızdır. Kurtuluş çaresine kavuşmak mümkün olmadığına göre bu alış veriş haram olmaktadır.

Kavrulmuş buğday, kavrulmamış buğdayla satılamayacağı gibi, kavut ve unla da satılamaz. Kaynatılmış buğday da, kaynatılmamış buğdayla satılamaz. Çünkü kulun işlediği fiil sebebiyle bunlar arasında eşitliğin sağlanması mümkün olmaz. Kulun fiilinin de, kendisi aleyhine koşulan şartın ortadan kaldırılmasına tesiri yoktur.

Kırağıyla ıslanmış buğdayın kırağıyla ıslanmış buğdayla ve kuru buğdayla satılması caizdir. Firik buğday da kuru buğdayla ve kendisi gibi firik buğdayla satılabilir. Çünkü aralarındaki farklılık Allah (cc) ın fiiliyle meydana gelmiştir. Bu sebeple bunların birbirleri ile satılmaları (takas edilmeleri) caiz olur. Kırağıyla ıslanmış buğday için 'caizdir' demiştik. Çünkü buğday aslında yaş ve taze olarak yaratılır, sonradan kurur. Kırağı onu ilk yaradılış (yeşerme) haline döndürdüğünden, bu durumda buğday sanki hiç değişikliğe uğramamıştır. Ve böylece sağlam buğdayın kımıllı buğdayla, sağlam buğdayın kurtlu buğdayla satılmasına benzer bir durum meydana gelmiş olmaktadır.

Ebû Yûsuf ile İmam Muhammed dediler ki; unun kavutla satılması caizdir. Çünkü amaçlanan şeyin muhtelif olmasına nazaran ikisi de aynı cinsdir. Bunun cevabı bizim açıkladığımızda vardır. Çünkü amacın büyük bir kısmı gıdalanmaktır ki, kavut ile unun ikisi de bu amacın kapsamına girmektedirler. Arada eşitliği sağlamak için bu şeylerin misli misline birbirleriyle satılmaları caizdir.

Ekmeğin, un ve buğdayla satılması her ne suretle olursa olsun, caizdir. Çünkü tartılık veya sayılık olan ekmek, ölçeklik olan şeylerle satılmıştır. Bu satılan (takas edilen) şeylerden biri peşin, diğeri de vadeli verilse; muamele yine caizdir. Bu mes'elelerde ihtilaf ve tafsilat vardır. Fetva benim anlattığım şekildedir.

Yaş hurmanın kuru (Ebû Yûsuf, İmam Muhammed) ve yaş hurma karşılığında misli misline satılması caizdir: Keza, kuru hurmanın hurma çağlasıyla, yaş hurmanın da hurma çağlasıyla satılması caizdir. Zira asıl itibarıyla bunlarun cinsleri birdir. Bu hususda Hz. Peygamber (sas) şöyle buyurmuştur:

“Hurma hurma Karşılığında ve misli misline satılır.” [51] Ebû Yûsuf ile İmam Muhammed dediler ki; yaş hurmanın kuru hurma karşılığında satılmaları caiz değildir. Rivayet edildiğine göre bu mes'ele kendisine sorulduğunda Hz. Peygamber (sas) yaş hurmayı kasdederek mi;   

“Kuruduğunda eksilir buyurmuş, 'evet' denilince de;  “Öyle ise, hayır,” cevabını vermiştir. [52] Çünkü yaş hurma kuruya nisbetle ölçeğe daha fazla girer.

Ebû Hanîfe'nin bu hususdaki görüşü ise, şöyledir; rivayet edildiğine göre o Irak'a vardığında bu meseleyi sormuşlar. O da şu cevabı vermiş; caizdir. Çünkü ruteb eğer hurma cinsindense, bu alış veriş caizdir. Zira bu hususda Hz. Peygamber (sas) şöyle buyurmuştur:

“Hurma hurma karşılığında ve misli misline satılır.” Eğer ruteb (yaş hurma) hurma cinsinden değilse, bu alış veriş yine caizdir. Bununla ilgili olarak da Hz. Peygamber (sas) şöyle buyurmuştur:

“Neviler muhtelif olunca, dilediğiniz gibi alış veriş edin.” [53] Böyle dedikten sonra Ebû Hanîfe İmameyn'in rivayet etmiş oldukları hadîsi reddetmiştir; hadîsin rivayeti Zeyd b. Ayyaş'a dayanmaktadır ki, o da zayıf bir râvîdir.

Hatta Abdullah b. Mübarek şöyle demiştir: Böyle bir isnadı bildikten sonra nasıl olur da, 'Ebû Hanîfe hadîs bilmiyor' denilebilir? Çünkü o hurmayı hurma karşılığında satmıştır. Yaş hurma (ruteb) da hurmadır. Kendisine Hayber ürünü yaş hurma hediye edildiğinde Hz. Peygamber  (sas);

“Hayber'in bütün hurmaları böyle midir?” diyerek ruteb (yaş hurma) in de hurma cinsinden olduğunu belirtmiştir.

'Yaş hurma kuruya nisbetle ölçeğe daha fazla girer' sözüne gelince, buna cevaben deriz ki; bu farklılık tabii vasıflardan kaynaklanmaktadır. Takas edilen şeyler arasında gözetilmesi gereken mümaselet şartı bu durumda üzerimizden kalkmaktadır. Çünkü bu, hakkın sahibi Allah (cc) tarafından gelen bir farklılıktır; bundan sakınmak mümkün değildir. Ama az evvel de geçtiği gibi, bu farklılık kulun fiili neticesinde meydana gelirse, hüküm bunun hilafına olur.

Etin hayvan karşılığında satılması caizdir (İmam Muhammed): İmam Muhammed dedi ki; “Bir şeyi kendi cinsiyle satmak ancak itibar yoluyla olursa, caizdir. Bu da ribadan sakınmak için ifraz edilmiş etin koyundaki etten fazla olması ile olur ki, bu fazlalık koyundaki sakatata karşılık olsun. Zeytinle zeytinyağı takasında da böyle yapılmalıdır.”

Ebû Hanîfe ile Ebû Yûsuf’un bu mes'eleyle alâkalı izahatları şöyledir; bu mes'eledeki satıcı tartılık bir şeyi (eti) sayılık bir şey (koyun) karşılığında satmıştır. Hayvandaki etin miktarı tartı ile bilinemez. Çünkü hayvan kendini terazide bazan hafif tutar, bazan da ağır tutar. Ama zeytinyağıyla zeytin böyle değildir. Bu işin ehli olanlar indinde bilinen bir şeydir. Bu sebeple etin koyun karşılığında satılması mes'elesiyle, zeytinyağının zeytin karşılığında satılması arasında fark vardır. Ve bu iki mes'elenin hükmü birbirlerinden ayrıdırlar.

Pamuklu bezin de pamuk karşılığında satılması caizdir: Çünkü bunların cinsleri muhtelifdir. Burada maksat ve ölçüye itibar edilmektedir ki, bunda ihtilaf yoktur. İmam Muhammed'e göre pamuk, örekeyle eğirilmiş pamuk ipliği karşılığında satılabilir. Bunun sebeplerini açıklamıştık. Ancak Ebû Yûsuf bu görüşe muhaliftir. Pamuklu bezle pamuk arasında cins birliği vardır. Fetva, İmam Muhammed'in kavline göredir.

Ribadan ve riba şüphesinden sakınmak için, zeytin yağının zeytin, susamın susam yağı karşılığında satışı caiz değildir. Ancak itibar yoluyla olursa, caiz olur: Buna benzer şeylerin de, meselâ üzümün pekmezi karşılığında satılması caiz değildir. Ancak itibar tarikiyle olursa, caizdir. Muhtelif cinsden iki etin farklı miktarda da olsalar, birbirleriyle satılmaları (takasları) caizdir. Öyle ki, birinin nisabının diğerinden tamamlanmaması gerekir. Ancak sığır ve manda aynı cinsdendir. Koyun ve keçi aynı cinsdendir. Bahti ve irabi develeri aynı cinsdendir. Sütler bir cinsdir. İç yağı ile but eti aynı cinsdendir. Böğürdeki iç yağı ettir. Bütün banlar yeminler bahsinde öğrenilecektir. [54]

 

Dâr-ı Harpde Müslümanla Harbî Arasında Faiz:
 

Dar-ı harpte müslümanla harbî arasında faiz yoktur (Ebû Yûsuf): Ebû Yûsuf bu görüşe muhaliftir. Kumar da buna kıyaslanmaktadır. Çünkü riba ve kumar haramdır. Ülkemizdeki müste'men için olduğu gibi, onların diyarında riba ve kumar bize helâl değildir. Ebû Hanîfe ile İmam Muhammed'in bu mes'eledeki görüşlerinin gerekçesi şudur; harbîlerin malları bize mübahtır. Ancak devletimizin onlara tanıdığı eman sebebiyle ahdi bozmaktan ve hıyanetten sakınmak için rızaları olmadan onların mallarında tasarrufda bulunmamız haram kılınmıştır. Ama rızaları oldukdan sonra, hangi yol ve usulle olursa olsun, onların mallarını ele geçirmemiz helâl olur. Ancak müste'menin durumu böyle değildir. Çünkü kendisine devletimiz tarafından tanınan eman sebebiyle onun malını almamız yasaklanmıştır.

Yol korkusundan emin olmak için tüccara ve uzaktaki bir yere götürmesi için borç şeklinde para vermek mekrûhdur: Zira Hz. Peygamber   (sas) şöyle buyurmuştur:   

“Menfaat getiren her borç veriş ribadır,” [55] Bunun sureti şöyledir; bir kimse kendi memleketinde kendisine karşılığını vermek üzere bir başkasına birkaç dirhemi borç olarak verirse veya yolda kendisini koruması için bir başkasına bir kaç dirhemi borç olarak verirse, bu mekrûhdur. [56]



[44] Bakara: 2/275.

[45] Âl-i İmrân: 3/130.

[46] Bu hadîsi Müslim, Ebû Dâvud, Tirmizî, Neseî, İbn. Mâce ve Ahmed rivayet etmiştir.

[47] Bu hadîsi Buharî, Müslim, Neseî ve Ahmed rivayet etmiştir.

[48] Bakara: 2/275.

[49] Bu hadîsi Buharî, Müslim, Neseî ve Ahmed rivayet etmiştir.

[50] Bu hadîsi Buharî, Müslim, Ebû Dâvud, Tirmizî, Neseî, İbn. Mâce, Mâlik ve Ahmed rivayet etmiştir.

[51] Bu hadîsi Müslim, Ebû Dâvud, Tirmizî, Neseî, İbn. Mâce ve Ahmed rivayet etmiştir.

[52] Bu hadîsi Ebû Dâvud, Tirmizî, Neseî ve İbn. Mâce rivayet etmiştir.

[53] Bu hadîsi Müslim, ve Ahmed rivayet etmiştir.

 

[54] Abdullah b. Mahmûd b. Mevdûd el- Mavsılî, El-İhtiyar Li-Ta'lîlî'l-Muhtar, Ümit Yayınları: 1/412-419.

[55] Bu hadîsi Müsned'inde Haris b. ebî Üsame rivayet etmiştir.

[56] Abdullah b. Mahmûd b. Mevdûd el- Mavsılî, El-İhtiyar Li-Ta'lîlî'l-Muhtar, Ümit Yayınları:1/419.