- Ribâ yasağının illeti

Adsense kodları


Ribâ yasağının illeti

Smf Seo Versiyon , -- Seo entegre sistem.

Array
sumeyye
Sun 23 January 2011, 02:01 pm GMT +0200
Ribâ Yasağının İlleti:

 

Şeriatın genel ilkelerine en uygunu, illetin altın ve gümüşte (nakdeyn) semenlik (para olma) vasfı; bu vasıf sadece bu iki ma­dene mahsustur diğer dört nesnede ise, gıda maddesi olma ve bi-riktirilebilme özelliği olmasıdır. Tuza, ilaçlar ve baharat kıyas edi­lemez. Zira yemeğin, tuza olan ihtiyacı, diğerlerine olan ihtiyacı gi­bi, hatta onda biri kadar bile değildir. Sonra tuz, gıda maddesinin bir cüzü olmakta ve bizzat kendisi mesabesinde bulunmaktadır; diğerleri ise öyle değildir.

Bu sonuca gitmemizin sebebi şudur: Sâri' Teâlâ, semenlik vasfını birçok hükümde dikkate almıştır; akit meclisinde karşılıklı kabzedilmesi gibi. Sonra hadis "taâm=yemek, yiyecek, gıda mad­desi" lâfzı ile gelmiştir. Bu kelime, örfte iki mana için kullanılır:

i. Buğday, ki burada murat o değildir.

ii. Biriktirilebilen yiyecek, gıda maddesi.

Bu Özelliğiyledir ki "taam", meyve ve baharata türdeş ikasîm[1174]  kılınır. [1175]


Ribevî Mallarda, Bedellerin Akit Meclisinde Kabzedilmesi Şartı:

 

Mecliste bedellerin kabzediimiş olması şartı, iki sebepten dolayı ileri sürülmüştür:

i. Nakde ve yiyeceğe olan ihtiyaç, en üst seviyede olur ve ihti­yaçlar içerisinde en çok vuku bulan budur. Bunlardan faydalan­mak ise, ancak onların tüketilmesi ya da mülkiyetten çıkarılması yoluyla olur. Eğer kabız şartı olmasa, kabız anında niza çıkabilir ve o anda karşı bedel tüketilmiş bulunabilir. Bu ise en çirkin mü­nakaşalara sebep olur. Bu itibarla, kabzın birbirlerinden ayrılma­dan önce akit meclisinde tamam olması şartı getirilerek bu kapı­nın tamamen kapatılması gerekli olmuştur.

Şeriat, bu illeti, yiyecek maddelerinin kabzedilmeden önce sa­tılması konusunda da dikkate almış ve böyle bir tasarrufu yasak­lamıştır.[1176] Keza altın alacağının gümüşten tahsili ya da aksi du­rumlarda dikkate almış ve, behemehal akit meclisinde bedellerin kabzediimiş olması şartıyla ancak bunun caiz olacağını beyan et­miştir. [1177]

ii. Akitte bir tarafta nakit, öbür tarafta da yiyecek maddesi ya da başka bir şey bulunduğunda; nakdin öncelikli olarak teslimi gerekir. Çünkü nakit, semen olma özelliğinin bir gereği olarak karşı taraftaki şeye talip olunduğunu gösterir bir araçtır. Her iki tarafın da yiyecek maddesi ya da nakit olması halinde ise, bunlar­dan sadece birinin akit meclisinde teslimine hükmetmek tahak­küm ve keyfîlik olur. Her iki tarafın da teslim edilmemesi halinde akit, yasak olan "beyu'l-kâlî bi'l-kâlî" olur. Hem taraflardan biri malı önce teslim etmeye yanaşmayabilir. Bu durumda adalet, her ikisinin de akit meclisinde bedelleri teslim etmelerine hükmederek anlaşmazlığı kökten kesip atmayı gerektirmiştir. [1178]

 
Ribevî Mallar:
 

Ribevî mallar olarak nakdin ve gıda maddelerinin tahsisi şu­nun için olmuştur:

i. Bunlar malların büyük çoğunluğunu oluşturur.

ii. Mübadelesi en çok olan mallardır.

iii. Bunlardan yararlanma, ancak harcayarak ve tüketerek olur.

Bu Özellikleri sebebiyle, tarafların bedelleri kabzetmeden ön­ce ayrılmaları büyük zorluklar içerir ve çokça nizaya sebebiyet ve­rir. Bu durumda muamelenin selameti için bunu yasaklamadan daha uygun bir şey olmayacaktır.

Bil ki: Bu gibi hükümler, insanların bir kazanç yolu olarak bu tür alım satım şekillerini itiyat etmelerini önlemek için konulur; yoksa insanların bu gibi bir tasarrufa hiç girmemelerini sağlamak amacı güdülmez. Bu yüzden Rasûlullah (s.a.), Bilâl'e: "(Kalitesiz) hurmayı bir başka şeyle sat, sonra (almak istediğin hurmayı) onunla satın [1179]buyurmuştur.[1180]



[1174] Bir cinsin alt türlerinin birbirine nisbetine "kasım" denir.(Ç)

[1175] Şah Veliyyullah Dihlevî, Hüccetullâhi’l-Bâliğa İslâm Düşüncesinin İlkeleri, İz Yayınları: 2/330.

[1176] bkz. Müslim, Büyü", 29-35.

[1177] bkz. İbnMâce, Ticârât, 51.

[1178] Şah Veliyyullah Dihlevî, Hüccetullâhi’l-Bâliğa İslâm Düşüncesinin İlkeleri, İz Yayınları: 2/331.

[1179] Müslim, Müsâkât, 96.

[1180] Şah Veliyyullah Dihlevî, Hüccetullâhi’l-Bâliğa İslâm Düşüncesinin İlkeleri, İz Yayınları: 2/331-332.