sumeyye
Fri 4 February 2011, 01:47 pm GMT +0200
Re’y Hakkında Selefin Sözleri:
Abdullah b. Mes’ûd’a bir şey soruldu. O cevaben:
“Benim, Allah’ın sana haram kıldığı bir şeyi helâl kılmam veya Allah’ın sana helâl kıldığı bir şeyi haram kılmam gerçekten hiç hoşuma gitmez.” dedi.
(2. Olmamış olaylar üzerinde durmazlardı.)
Muâz b. Cebel [754] şöyle demiştir:
“Ey insanlar! Belâ gelmeden acele etmeyin! [755] Çünkü müslümanlar arasında elbet kendilerine soru sorulduğu zaman cevap verecek kimseler daima olacaktır.”
Olmadık olaylar hakkında söz etmenin iyi olmadığına dair benzeri sözler, Hz. Ömer, Hz. Ali, İbn Abbâs, İbn Mes’ûd gibi sahâbîlerden de rivayet edilmiştir.
İbn Ömer, Câbir b. Zeyd’e:
“Sen Basra fakihlerindensin, Kur’ân nassı ya da geçmiş bir sünnet (uygulama) olmadan fetva vermeye kalkışma. Eğer sen başka türlü yapacak olursan, hem kendin helak olursun, hem de başkalarını helak edersin.” öğüdünde bulunmuştur.
Ebû’n-Nasr şöyle anlatır: Ebû Seleme, Basra’ya geldiğinde, ben ve Hasan (el-Basrî [756]) ona gittik. Hasan’a: “Hasan sen misin? Basra’da senden daha çok karşılaşmak istediğim başka biri yoktur. Şöyle ki sen, bana ulaştığına göre kendi re’yinle fetva veriyormuşsun. Sakın, Rasûlullah’tan (s.a.) gelen bir sünnet ya da kitaptan bir nass olmadan fetva verme!” dedi.
Îbnu’l-Münkedir:
“Gerçek şu ki âlim, Allah ile kulları arasındaki ilişkileri düzenler. Bu itibarla ihmal göstermesin ve kendisi için çıkış yolu arasın.” demiştir.
Re’yle Fetva Vermenin Kötülüğü:
Şa’bî’ye: “Size soru sorulduğu zaman nasıl yaparsınız?” diye sorarlar. O:
“Tam adamına düştün. Birine bir soru sorulduğunda o arkadaşına:
‘Onlara fetva ver!’ derdi. O ona, o ona havale ederdi ve sonra soru, ilk sorulana gelirdi.” diye cevap verir.
Şa’bî;
“Şu kimselerin sana Rasûlullah’tan (s.a.) rivayet ettiklerini al; re’yleriyle söylediklerini ise, helaya at!” demiştir.
Bütün bunları baştan sona Dârimî rivayet etmiştir.
(3. Bütün himmetlerini hadis toplama ve rivayetine verirlerdi.)
Bu anlayış sonucunda bütün İslâm memleketlerinde hadislerle, sahabe ve tabiîn sözlerinin tedvin işlemi, sahifeler ve nüshalar yazma faaliyeti hızla yayıldı. Öyle oldu ki, rivayet ehli olup da tedvinâtı olmayan yahut ihtiyaç duydukları hadis ve haberleri içeren sahife ve nüshaları bulunmayan kimse az bulunur oldu. O zamanda yaşayan büyük hadis ulemâsı, Hicaz, Şâm, Irak, Mısır, Yemen, Horasan.., diyarlarını dolaştılar, bu alanda yazılmış olan kitapları topladılar, nüshaları araştırdılar, garîb hadislerin ve nadir haberlerin aslını esasını öğrenmek için aşırı gayret sarfettiler. Bu zevatın çalışma ve gayretleri sonucunda, daha önce hiç kimsenin toplayamadığı miktarda hadis ve âsâr (sahabe ve tabiîn sözleri) toplandı. Hadislerin bütün varyantlarını elde etme çabaları sonucunda, pek çok yeni şey ortaya çıktı. Bazen bir hadisin yüz ve daha fazla varyantını topladıkları olurdu. Bu varyantlar birbirini tamamlıyor ve bazı rivayetlerde eksik ya da kapalı kalan yerler açıklık kazanıyordu. Böylece onlar, her bir hadisin ne denli garîb ya da müstefîz (meşhur) olduğunu öğrenmişlerdi. Mütâbi ve şevâhid olabilecek hadisleri inceleme imkânı bulmuşlardı. Daha önce fetva ehline gizli kalan pek çok sahih hadise sahip olmuşlardı
[754] Muâz b. Cebel el-Ensârî, sahabenin büyüklerinden ve bilginlerindendir. Otuz üç veya otuz sekiz yaşında iken 18/639 senesinde vefat etmiştir.
[755] Yani doğmadık çocuğa don biçmeyin. (Ç)
[756] Ebû Sa'îd el-Hasan b. Yesâr el-Basrî: H. 21 yılında Medine'de doğmuş tâbiîndendir ve Basra halkının imamadır, Fakiri, fasîh ve zâhid biridir. 110/728 senesinde Basra'da vefat etmiştir.