- Resûlullahın giyim biçimi

Adsense kodları


Resûlullahın giyim biçimi

Smf Seo Versiyon , -- Seo entegre sistem.

Array
sidretül münteha
Mon 14 March 2011, 08:58 pm GMT +0200
i- Resûlullah'ın (Sav) Giyim-Kuşam Biçimi





Sonraları Hz. Ali'ye giydirdiği "es-Sehâb=Bulut" adında bir sarığı vardı. Sarığın altından takke (kalensuve) giyerdi. Takkeyi sarıksız, sarığıda takkesiz giydiği olurdu. Sarık giydiği zaman ucunu iki omuzu arasından sarkıtırdı. Nitekim Müslim "Sahih"inde 'Amr b. Hurays'ten şunu nakleder:

"Allah Resulünü minber­de, başında siyah bir sarık varken gördüm. Sangın iki ucunu iki omuzu arasına sarkıtmıştı." Yine Müslim'in Câbir b. Abdillah'tan bir rivayeti de şöyledir:

"Allah Resulü Mekke'ye, başında siyah bir sarık varken girdi."

Câbir hadisinde sarığın sarkan ucunun (zü'abe) zikredilmesi, Allah ve Resûlü'nün onu her zaman omuzları arasında sarkıtma­dığını gösterir.

"Mekke'ye girdiğinde üzerinde harp levazımatı (ühbetü'l-kıtâl) ve başında miğferi vardı" rivayetleri de vardır ki, bu da her yerde, oraya münasip şeyler giydiğini gösterir.

Üstadımız Ebu'l-Abbas b. Teymiyye (kr) sarığın sarkan ucu için çok ilginç bir şey anlatırdı:

"Allah Resulü bunu, Medine'de rüyasında Rabbü'l-İzzet'i gör­düğü gecenin sabahında uygulamıştı. Rüyası şöyle idi:

"Allahü Tealâ bana, "Yâ Muhammed, mele-i A'lâ hangi konu­da münakaşa ediyor biliyor musun?" diye sordu. "Bilmiyorum" dedim. Bunun üzerine elini iki omuzum arasına koydu, ben de yerle gök arasında olup bitenleri bildim."

Hadis Tirmizî'dedir. Buharî'ye sorulduğunda sahih olduğunu söylemşitir.

İşte Allah Resulünün, sarığının ucunu omuzları arasından sar­kıtması bu yüzdendir ve bu, cahillerin dillerinin kabule yanaşma­dığı ilimler cümlesindendir. Ancak, sarığın ucunu sarkıtma konu­sunda bu faydanın ondan başkası için geçerli olduğunu sanmıyo­ruz.

Uzun gömlek (kamîs) giydi. En çok sevdiği elbise de gömlekti. Gömleğinin yeni bileğine kadardı.

Cübbe ve yırtmaçlı kaftan (ferrûc) ve ferace giydi. Kapama tabir olunan kaftan da giydi.

Seferde yenleri dar bir cübbe giydi. Peştemal (izar-fota) ve üsttük (rida) giydi.

Vâkidî: "Ridâsının ve hırkasının (bürd) [637] ebadı, altı zira'a üç zira' ve bir karış idi." İzârı "Umman dokuması ve dört zira' bir karış uzunluğunda, iki zira' bir karış genişliğinde idi" der.

Kırmızı bir hülle (alt üst takım) giydi. Hülle izâr ve ridâdan ibarettir ve ancak iki elbiseye birden verilen isimdir. Fakat bu hüllenin, başka renginin karışmadığı, sade kırmızıdan olduğunu zannedenler yanılmışlardır. Bu "Kırmız Hülle" diğer Yemen hır­kaları gibi kırmizı-siyah çizgiler halinde dokunan iki Yemen hır­kasından ibarettir. Üzerinde kırmızı çizgilerin bulunması itibarıy­la bu adla bilinmektedir. Yoksa sade kırmızı, son derece yasaklanmıştır. Buharînin "Sahih"inde:

"Allah Resulü kırmızı atkıları (meyâsir) yasakladı" rivayeti vardır. Ebu Davud'un "Sünen"inde ise şunlar mevcuttur:

Abdullah b. Amr'dan: "Allah Resulü üzerimizde usfurla kırmızıya boyanmış tek en bir örtü (rayta) gördü de, "Nedir bu üze­rindeki rayta?" dedi. Hoşlanmadığını yüzünden hemen anladım. Derhal aileme gittim. Fırını yakmışlardı. Onu fırına atıverdim. Sonra ertesi gün geldiğimde Allah Resulü, "Abdullah, o örtüyü ne yaptın?" dedi. Yaptığımı anlatınca, "Keşke onu hanımlarından birine giydirseydin, çünkü onu kadınların giymesinde mahzur yoktur" buyurdular." Müslim'in "Sahih"inde de yine aynı raviden şu rivayet mevcuttur:

"Allah Resulü, üzerimde usfurla boyanmış iki elbise gördü de "Bu, kâfirlerin elbiselerindendir, bunları giyme" buyurdular."

Yine Müslim'in "Sahih"inde Hz. Ali'den şu rivayet vardır:

"Allah Resulü usfurla boyanmış elbiseyi yasakladı."

Usfurla ancak kırmızı boyanın yapılacağı bilinen bir şeydir.

"Sünen"lerin birinde de şu rivayet vardır:

Ashab bir seferde Allah Resulü ile beraber bulunuyordu. De­velerinin üzerierinde kırmızı yollu elbiseler gördü de, "Bu kırmı­zının size hakim olmasını uygun görmüyorum" buyurdu. Biz de Allah Resûlü'nün bu sözü üzerine öyle çabuk kalktık ki, bazı de­velerimiz ürktü, hemen o elbiseleri onlardan soyup çıkardık. (Ebû Davud)

Kırmızı elbise, çuha ve benzeri şeyler giymenin caiz olduğu tartışma götürür. Mekruh oluşu ise çok kuvvetlidir. Artık nasıl olur da Allah Resûlü'nün saf kırmızı giydiği düşünülebilir? Halbu­ki Allah O'nu bundan kurtarmıştır. Allah'u âlem bu fikir, "Kırmı­zı Hülle" denen elbisesinin varlığından kaynaklanmaktadır.

Desenli ve sade aba (dikdörtgen siyah elbise, hamîsa) giydi.

Siyah elbise giydi.

Eteği simli atlasla (sündülüs) geçilmiş kürk giydi.

İmam Ahmed ve Ebu Davud, kendi senetleriyle Enes b. Mâlik'ten yaptıkları nakilde şunu kaydederler:

"Rum Kralı, Allah Resulüne ince atlastan uzun yenli bir kürk (mesteka) hediye etti. O da giydi. Ellerinin açık kaldığını görür gibiyim."

el-Esma'î, "Mesteka"ların uzun yenli kürkler olduğunu söy­ler.

el-Hattâbî: "Bu (mesteka), eteği ince atlasla geçilmiş olanla­ra benzemeli; çünkü kürk ince atlastan olmaz" der.

Bir başka bölüm

Donlar (sirval) satın aldı. İfadenin zahirine bakılırsa, giymek için satın almıştır. Birçok hadiste don giydiği nakledilmektedir. Sahabe de O'nun izniyle don giymişlerdi.

Mest giydi.

"Tâsûme" adı verilen ayakkabı giydi.

Yüzük taktı. Ama yüzük sağ elinde mi idi, yoksa sol elinde mi idi? Bu konudaki hadisler muhteliftir. Ancak hepsinin senedi sahihdir. "Hûze" dedikleri çelik başlık (beyda-eşk) ve "zerdiyye" (örme zırh) giydi.

Uhud günü üstüste iki zırh giydi.

Müslim'in "Sahih"indeki bir rivayette:

"Ebubekir'in kızı Esma, "Şu, Allah Resûlü'nün cübbesidir" dedi ve yumuşak atlas ilaveli, Kisralarınki gibi taylasan cinsinden bir cübbe çıkardı.Yırtmacının iki yanı atlasla şeritlenmişti. "Bu, ölünceye dek Aişe'nin yanında idi" dedi. "O ölünce ben aldım. Allah Resulü bunu giyerdi. Biz bunu hastalar için yıkıyoruz ve bundan şife umuyoruz."

Allah Resûlü'nün iki yeşil hırkası vardı. Siyah bir kisâsı (elbi­se), kırmızı keçe bir kisâsı bir de tiftikten bir kisâsı vardı.

Gömleği pamuktandı; boyu ve yenleri kısa idi. Kabarık bulut­lar gibi bu geniş ve uzun yenlere gelince, bunları ne O giydi, ne de kesinlikle sahabeden birisi giydi. Bunlar O'nun sünnetine muhaliftir ve câiz olmaları tartışma götürür. Çünkü bunlar gösteriş cinsinden şeylerdir.

En çok sevdiği elbise, uzun gömlek (kamîs) ve yol yol işlemeli hırka idi. (Hibara) Bu sonuncusu, bir nevî hırka olup, renginde kırmızılık vardır.

En çok sevdiği renk beyazdı. "En iyi elbiseniz budur, bunu gi­yin; ölülerinizi de bununla kefenleyin" buyurdu.

Hz. Aişe'den gelen sahih bir haber şöyledir:

"Aişe, keçe bir kisâ (elbise) ve kaba bir izâr (peştemal) çıkar­dı ve:

"Allah Resûlü'nün ruhu, bu iki elbisenin içinde iken kabzedildi" dedi."

Altın yüzük taktı; sonra bunu attı ve altın yüzük kullanmayı yasakladı. Sonra da gümüş yüzük edindi ve onu yasaklamadı. Fa­kat Ebu Davud'un rivayet ettiği ve:

"Allah Resulü bir takım şey­leri yasakladı" diye başlayıp, bunlar arasında "Sulta sahibi olan­lardan başkasının yüzük takması..."nı da ihtiva eden hadisin ne durumunu biliyorum, ne de yönünü, Allahu âlem.

Yüzüğünün taşını, el ayası tarafında tutardı. Tirmizi, helaya girdiğinde yüzüğünü çıkardığını zikreder ve bu haberi sahih sa­yar. Ebû Davud ise münker görür.

Taylasan'a (şal) [638] gelince, ne kendisinin, ne de ashabında birinin giydiği hakkında herhangi bir nakil vardır. Aksine Müs­lim'in "Sahih"inde, en-Nüvvâs b. Semân hadisi mevcuttur ki, şöyledir:

"Allah Resulü, Deccâl'ı andı ve buyurdu ki, 'Onunla beraber, üzerlerinde taylasanlar olan yetmiş bin İsfahan Yahudisi de çıka­caktır'."

Enes de, üzerlerinde taylasanlar olan bir grup görmüş ve "Hayber Yahudilerine ne kadar da benziyorlar" demiştir. Bu noktadan hareketle, ayrıca Ebû Davud'da ve Hakim'in "Müstedrek"inde İbni Ömer'den rivayet edilen, "Kim hangi kavme benzerse onlardandır" hadis-i şerifi ife, Tirmizî'deki, "Bizden başka bir kavme benzeyen bizden değildir" hadis-i şerifini de gözönünde bulundurarak seleften ve haleften bazıları taylasan giyme­yi mekruh saymışlardır.

"Hicret" hadisinde ifade edilen, "Öğle sıcağında Allah Resulü başörtüye bürünmüş olarak Ebubekir'e geldi" meselesi ise, Allah Resulü bunu ihtiyaca binaen o saatte korunmak gayesiyle yap­mıştır, şeklinde anlaşılmalıdır. Yoksa başörtü bağlamak O'nun âdetinden değildi. Ancak Enes de Allah Resûlü'nün başörtüyü çokça kullandığını zikreder. Bu da, Allahu a'lem, sıcak ve benzeri şeylerden ötürü, ihtiyaca binaen yapılmış olmalıdır. Hem başör­tü kullanmak, taylasan giymek demek değildir.

Kendisinin ve ashabının çoğunlukla giydikleri pamuklu doku­malardı. Yünden ve ketenden dokunanları da giydikleri vardır.

Ebû İshak el-İsfehânî, Câbir b. Eyyûb'den sahih bir isnadla şunları zikreder:

"es-Salt b. Râşid, üzerinde yünden mamul bir cübbe, bir izar ve bir de sarık olduğu halde Muhammed b. Sirin'in yanına girdi. Muhammed tiksintili bir ürperişle, "Zannediyorum bir takım in­sanlar Meryem oğlu İsa giydi diye yün giyiyorlar. Benim bizzat gördüğüm kimseler bana, Allah Resûlü'nün keten, pamuk ve yün giydiğini anlattılar. Bizim peygamberimizin sünneti uyulmaya da­ha lâyıktır" dedi."

İbnü Sirîn'in bundan kastı şu idi:

Bazı gruplar yün giymenin daima başka şeyler giymekten efdal olduğu görüşünü taşıyorlar ve onu diğerlerine tercih edip, başka şey giymeyi kendilerine ya­saklıyorlardı. Keza, elbise çeşidi olarak tek bir tipi yeğliyor, bîr takım görünümleri, vaziyetleri ve şekilleri seçerek, onlardan çık­mayı münker sayıyorlardı. Halbuki münker, onlara bağlı kalmak, onları korumak ve onlardan ayrılmayı kabul etmemekti.

Doğrusu, yolların en efdalt, Allah Resûlü'nün sünnet kıldığı, emrettiği, teşvik ettiği ve devamlı üzerinde bulunduğu yoldur. O da:

Bazen yünden, bazen pamuktan, bazan da ketenden olmak üzere mümkün olanı giymesi şeklindeki uygulamasıdır.

Yemen hırkaları (Bürd-i Yemân?) giydi. Yeşil hırka giydi. Cübbe, kaftan (kaba kapama), gömlek, don (sirval), izâr, ridâ, mest ve ayakkabı giydi. Sarığının ucunu bazan arkadan sarkıttı, bazan sarkıtmadı.

Sarığını çenesi altından doladı.

Yeni bir elbiseye kavuşunca, onu kendi adıyla söyler ve:

"Ya Rab! Bu gömleği, ya da ridâyı veya sarığı bana Sen giydirdin. Sen­den bunun ve kendisi için yapıldığı şeyin hayrını istiyorum. Bu­nun ve kendisi için yapıldığı şeyin şerrinden de Sana sığınıyo­rum" derdi.

Gömleğini giydiği zaman sağından başlardı. Siyah tiftik giydi. Nitekim Müslim "Sahih"inde Hz. Aişe'den şunu nakleder:

"Allah Resulü, üzerinde siyah tiftikten yollu bir aba (murtun murahhal) varken çıktı."

"İki Sahih"te de Katade'den şu rivayet vardır:

"Enes'e Allah Resûlü'nün en çok sevdiği elbise hangisidir?" dedik. "Hibara"dır (Yemen malı bir nevi hırka) cevabını verdi. Çünkü onların elbiselerinin çoğu Yemen dokumalarındandi. Zira Yemen onlara yakındı.

Zaman zaman Şam'dan gelen elbiseler, Mısır'dan gelen ketenden mamul ve Kıptîler'in dokuduğu Kubatî gibi elbiseler giydik­leri de olmuştur.

Nesaî'nin "Sünen"inde "Hz. Aişe'nin Allah Resûlü'ne yünden bir hırka yaptığı O da onu giydiği ve terleyince yün kokusu duy­duğundan çıkarıp attığı..." rivayeti mevcuttur. O güzel kokuyu severdi.

Ebû Davud'un "Sünen"inde Abdullah b. Abbas'ın:

"Allah Resûlü'nü çok güzel bir hülle (takım izâr-ridâ) ile gördüm" dediği, Nesai'nin "Sünen"inde Ebu Ramse'nin, "Allah Resûlü'nü üzerin­de iki yeşil hırka varken hutbe irad ettiğini gördüm" dediği nak­ledilir. "Yeşil Hırka" üzerinde yeşil çizgiler bulunandır. Tıpkı "Kırmızı Hulle"nin kırmızı çizgili olduğu gibi... Binaenaleyh, bu "Kırmızı Hulle"den sade kırmızıyı anlayanın, bu "Yeşil Hırka"dan da sade yeşili anlaması gerekir. Halbuki bunu kimse söylememiş­tir.

Yastığı, içi hurma lifi dolu bir deri idî. Binaenaleyh, Allah'ın mubah kıldığı giyecekleri, yiyecekleri ve nikâhları zühd olsun, ibadet olsun diye kendilerine yasak edenler ile, bunların tam karşısında, sadece lüks elbiseler giyen, sadece en nefis yemekler yiyen, katı ve sert yiyecek ve giyecekleri, tekebbür ve gururun­dan ötürü yemeyen ve giymeyen bir grup... Her iki taifenin yolu da, Allah Resûlü'nün yoluna muhaliftir. Bu yüzendir ki, seleften bazıları elbisenin şöhrete varacak iki ucunu hoş görmezlerdi:

 En üstünü ve en alçağını...

"Sünen"de İbni Ömer'in, Allah Resûlü'ne ref ettiği şu rivayet mevcuttur:

"Kim şöhret elbisesi giyerse, Kıyamet Günü Allah ona horluk elbisesi giydirir, sonra da onun içerisinde ateşe atılır." Bu, o kimsenin bununla kibir ve gurur kastettiğindendir. Allah da bunun zıddıyla onu cezalandıracak ve horlayacaktır. Tıpkı, elbisesi­ni böbürlenmek için uzatanı yere batırıp, orada Kıyamete dek çırpınmakla cezalandıracağı gibi...

"İki Sahih’'te İbni Ömer'in şöyle dediği nakledilir:

"Allah Resûlü buyurdular ki, kim böbürlenerek elbisesini sürütürse, Kıya­met Günü Allah ona (rahmetle) bakmaz."

es-Sünen'de yine ondan şu rivayet mevcuttur:

"Kim izârının, gömleğinin ve sarığının bîr bölümünü, kibirlenerek sarkıtırsa, Kı­yamet Günü Allah ona (rahmetle) bakmaz..."

es-Sünen'de yine İbni Ömer'in şöyle dediği nakledilir:

"Allah Resûlü'nün izâr için söylediği, uzun gömlekte de aynen geçerli­dir."

Adi elbiseler de bir yerde övülür, bir yerde yerilir. Şöhret ve kibir için olduğu yerde yerilir. Tevazu ve alçak gönüllülük için gi­yildiğinde de övülür. Nitekim yüksek elbiselerde kibirlenme, övünme ve ululanma için giyildiğinde yerilir. Güzelleşme (tecemmül) ve Allah'ın nimetine izhar için giyildiğinde de övülür.

Müslim'in "Sahih'inde İbnü Mes'ud'un şöyle dediği nakledilir.

"Allah Resulü buyurdular ki, "Kalbinde hardal tanesi ağırlığın­ca kibir bulunan, Cennet'e giremeyecektir. Kalbinde hardal ta­nesi ağırlığınca iman bulunan da, Cehennem'e girmeyecektir." Bir adam,

"Ey Allah'ın Resulü! Ben elbisemin güzel olmasını, ayakkabımın güzel olmasını isterim. Bu da kibirden midir?" dedi.

"Hayır, Allah güzeldir, güzelliği sever. Kibir, ancak büyüklenerek hakkı kabul etmemek ve insanları küçük görmektir" buyurdu­lar." [639]



[637] İbnü'l-Kayyim el-Cevziyye'nin "Zâdü'l-me'âd" adlı eserinin 1/135- 147 arası çevirisidir.

[638] Taylasan: Alemi iki parmak genişliğinde uzun yollar olan bir kışlık elbise. (Ahmed Davudoglu, 9/425) Başa ve boyna sarılan şal (Develioğlu)

[639] Doç. Dr. Faruk Beşer, Fetvalarla Çağdaş Hayat, Nün Yayıncılık, İstanbul 1997: 236-244.