ezelinur
Sun 7 February 2010, 03:53 pm GMT +0200
Rehİn´in hükmü, bey´ gibi câizliktir. Zîrâ satışı caiz olan her şeyin rehin edilmesi de caiz olur. Ancak ileride öğreneceğimiz bazı şeyler bundan müstesnadır. Rehinin delîiine gelince, bu Kitab, Sünnet ve İcmâ ile sabittir. Kitab´taki delilimiz şu âyettir:
"Eğer seferde olur da yazacak birini bulamazsanız, borçludan alınmış rehinler yeterlidir.[7]
Bu âyet-i kerimede Cenab-ı Allah, başkalarıyla akidleşen, ama akdi belgeleyecek bir yazıcı bulamayan kimselerin, kendisine borç veren kimseye rehin olarak bir şey vermesini emretmiştir ki, alacaklı, malından emin ve müsterih olsun. Borçlu da rehin bıraktığı malının zayi olmasından korkarak zimmetindeki malı muhafaza etsin; serbestçe, korkusuz ve hesapsız bir şekilde o malı israf etmesin.
Sünnetteki delîle gelince, Buhârî ve Müslim´in Sahihlerinde rivayet edildiğine göre:
"Peygamber (s.a.v.) Efendimiz zırhını ailesi için otuz ölçek arpa karşılığında EbuŞahm adındaki biryahûdinin yanına rehin olarak bırakmıştır.[8]
Bu rivayet, Peygamber (s.a.v.) Efendimizin, içi boş ama dışı süslü dünya hayatının şatafatından yüz çevirip zühd ve kanaat içinde yaşadığına İşaret etmektedir. Peygamber Efendimiz ki, O´nun adı anıldığında imparatorların tahtları titrerdi. O´na yığın yığın mallar gelirdi. Ama kendi geçimi için gerekli olan basit bir mal için zırhını rehine koyuyordu. Bu da O´nun, kendi şahsı için az da olsa mal biriktirmediğinin en açık bir kanıtıdır. Kendisine gelen malları insanlar arasında paylaştırır; kendisine az ya da çok hiçbir pay ayırmazdı. O gerçekten Allah´ın dosdoğru bir elçisiydi. Zırhını yahûdinin yanına rehin bırakması da, kitap ehli kimselerle muamelede bulunmanın caiz olduğuna işaret etmektedir.
Icmâa gelince din imamları, ileride anlatacağımız şartlar çerçevesinde rehinin caiz olduğu hususunda icmâ etmişlerdir.
"Eğer seferde olur da yazacak birini bulamazsanız, borçludan alınmış rehinler yeterlidir.[7]
Bu âyet-i kerimede Cenab-ı Allah, başkalarıyla akidleşen, ama akdi belgeleyecek bir yazıcı bulamayan kimselerin, kendisine borç veren kimseye rehin olarak bir şey vermesini emretmiştir ki, alacaklı, malından emin ve müsterih olsun. Borçlu da rehin bıraktığı malının zayi olmasından korkarak zimmetindeki malı muhafaza etsin; serbestçe, korkusuz ve hesapsız bir şekilde o malı israf etmesin.
Sünnetteki delîle gelince, Buhârî ve Müslim´in Sahihlerinde rivayet edildiğine göre:
"Peygamber (s.a.v.) Efendimiz zırhını ailesi için otuz ölçek arpa karşılığında EbuŞahm adındaki biryahûdinin yanına rehin olarak bırakmıştır.[8]
Bu rivayet, Peygamber (s.a.v.) Efendimizin, içi boş ama dışı süslü dünya hayatının şatafatından yüz çevirip zühd ve kanaat içinde yaşadığına İşaret etmektedir. Peygamber Efendimiz ki, O´nun adı anıldığında imparatorların tahtları titrerdi. O´na yığın yığın mallar gelirdi. Ama kendi geçimi için gerekli olan basit bir mal için zırhını rehine koyuyordu. Bu da O´nun, kendi şahsı için az da olsa mal biriktirmediğinin en açık bir kanıtıdır. Kendisine gelen malları insanlar arasında paylaştırır; kendisine az ya da çok hiçbir pay ayırmazdı. O gerçekten Allah´ın dosdoğru bir elçisiydi. Zırhını yahûdinin yanına rehin bırakması da, kitap ehli kimselerle muamelede bulunmanın caiz olduğuna işaret etmektedir.
Icmâa gelince din imamları, ileride anlatacağımız şartlar çerçevesinde rehinin caiz olduğu hususunda icmâ etmişlerdir.