ezelinur
Sun 7 February 2010, 04:06 pm GMT +0200
İster tarımsal bir arazi, ister gelir sağlaması mümkün olan bir ev ve isterse bir hayvan olsun, rehinenin meyvesi veya ürünü rehin edenin mi, yoksa rehin alanın mıdır? Buna İlişkin olarak mezhebie-rin geniş açıklamaları aşağıya alınmıştır.
(9) Mâlikîler dediler ki: Rehinenin meyvesi ve ürünü, rehin edenin haklarındandır. Bunlar, rehin alan tarafından şart koşulmadıkları takdirde rehin verene aittir. Ancak üç şartla rehin alana âit olurlar:
1- Borç, karz sebebiyle değil de satış sebebiyle meydana gelmiş olmalıdır. Meselâ bir kimse, bir başkasına bir akar veya ticâret eşyası veya bir başka şeyi vadeli olarak satar, sonra bu malların bedellerini garantilemek amacıyla müşteriden bir ayın rehine alırsa, bu rehinenin meyve ve ürünü, rehin alana âit olur.
2- Rehin alan kişi, rehinenin menfaatinin kendisine âit olmasını şart koşmuş olmalıdır. Rehin veren kişi, bu menfaati gönüllü olarak ona verirse, menfaati alması sahih olmaz.
3- Şart koştuğu menfaatin süresi belli olmalıdır. Eğer belirsiz ise sahih olmaz.
Bu üç şart gerçekleşince, rehin alan kişinin, rehinenin menfaatini alması sahih olur. Ama rehin sebebi olan borç, karz nedeniyle vukûbulmuşsa, rehin alan kişinin hiçbir durumda rehinenin menfaatini alması sahih olmaz. Rehin akdini yaparken rehinenin menfaatinin kendisine âit olmasını şart koşsa da koşmasa da; rehin veren kişi bu menfaatleri ona mubah kılsa da kılmasa da* menfaat süresini belirlese de belirlemese de, hiç bir halde rehinenin menfaatini alması sahih olmaz. Çünkü bu, ödünç verene menfaat sağlayan bir karz olur. Bu da haram olan ribâya girer. Rehinenin menfaatinin rehin verene âit olması, onun rehinede tasarruf etmesini veya rehinenin onun eli altında bulunmasını asla gerektirmez. Rehine, rehin alanın eli altında bulunmalıdır. Ama o, rehinenin menfaatinin yukarıda açıkladığımız şekilde kendisine âit olmasını şart koşmamışsa, elde edilen menfaati rehin ediciye teslim eder. Bir kimse bir evi rehine koyarsa, rehin alan kişi o evi icara verir ve icar bedelini, rehin ediciye teslim eder. Rehin alan kişi, evin icara verilmesi hususunda rehin verene izin verirse, rehin akdi, ev bilfiil icara verilme-se bile bâtıl olur. Rehin alanın, rehin edenin evde oturmasına izin vermesi de aynı hükme tâbidir. Ama rehine, sergi ve yatak gibi taşınması mümkün olan eşyadansa, onun rehin veren tarafından icar verilmesi için salt izin vermekle rehin akdi bâtıl olmaz. Aksine bâtıl olması için o eşyaların rehin veren tarafından bilfiil icara verilmesi şarttır. Aynı şekilde rehin eden kişi, rehin alanın rehineyi satmasına izin verirse ve ona teslim ederse, bu durumda rehin akdi bâtıl olur ve rehin alanın alacağı da rehin güvencesinden yoksun kalır.
Şâfiîler dediler ki: Rehin veren kişi, rehinenin menfaati üzerinde hak sahibidir. Ancak rehine, rehin alan kişinin eli altında bulunacaktır. Fakat rehineden yararlanma esnasında elinden alınır. Bu sırada rehine eğer rehin altındayken rehinenin verim sağlaması mümkün değilse rehin ediciye teslim edilir. Sonra rehin alan kişi, rehinenin tekrar kendisine geri verileceğine güvenmezse, rehin ediciye rehineyi teslim ederken başkalarını şahit tutar. Rehin veren kişi evde oturma ve bineğe binme gibi, rehine aynı noksanlaştırmayacak her türlü biçimde rehin alanın izni olmaksızın rehineden yararlanabilir. Sahih hadîs buna şöyle işaret etmektedir:
"Sırt (binek hayvanı) rehine olduğunda masrafı karşılığında binilir.[10]
Rehin veren kişinin, rehine olan arazide bina yapmaya veya ağaç hakkı yoktur. Böyle yaptığı takdirde borcun ödenme vâdesi gelmeden binayı yıkmaya veya ağacı sökmeye zorlanamaz. Ama borcun ödenme vâdesi geldikten sonra bina veya ağaçlar arâzirjin satış bedeline zarar veriyor ve bu nedenle arazinin satış bedeli borcu kapatmıyorsa, araziyi rehin eden kiŞi, arazide yaptığı binayı veya diktiği ağacı ortadan kaldırmakla yükümlü olur. Ama arazinin satış bedeline zarar vermiyorsa, bunları ortadan kaldırmakla yükümlü olmaz. Ağaç ve binalar rehin kapsamına girmezler. Çünkü bunlar, rehin akdinden sonra inşâ edilmiş veya dikilmişlerdir.
Rehinenin değerini eksiltecek tasarruflara gelince: Rehin alan kişi izin vermedikçe, rehin verenin bu gibi tasarruflarda bulunması sahih olmaz. Rehin veren kişinin rehineyi teslim aldıktan sonra rehin süresini aşacak bir zamana kadar kiraya vermesi sahih olmaz. Ama icar süresi, borcun ödenme vâdesinde veya daha önce sona erecekse kiraya verme tasarrufu sahih olur. Çünkü bunun, rehin alan kimseye bir zararı dokunmaz. Ama rehin alan kişi izin verirse, rehin verenin bu gibi tasarruflarda bulunması sahih olur. Rehin alan kişi, rehin verenin tasarrufta bulunmasından önce verdiği izni geri alabilir. Geri aldığı halde rehin veren kişi bundan haberdar olmaz ve rehine üzerinde tasarrufta bulunursa, tasarrufu geçersiz olur. Rehin alan kişi, rehin akdinde şart olarak rehinenin menfaatinin kendisine âit olmasını ileri sürerse, kuvvetli görüşe göre rehin akdi fâsid olur. Başka bir görüşe göre de bu şart fâsid, ama rehin akdi sahih olur. Her halükârda rehin alan kişinin, rehin akdinde şart koşması halinde, rehine olan ayından yararlanması helâl olmaz. Ama rehin veren kişi, rehin vermek istediği aynın menfaatini rehin alana mubah kılar ve bu mubah kılma da rehin akdinden önce olursa, rehin alanın rehin akdinden sonra ondan yararlanması helâl olur. Meselâ bir kimse, karz akdinden önce, karz akdinden söz etmeksizin bir başkasına mal verir, sonra onunla karz akdi yaparsa bu sahih olur.
Rehineyle ilgili fazlalıklar, bitişik ve ayrık olmak üzere iki kısma ayrılırlar. Ayrık fazlalıklar; meselâ yumurta, hurma, rehine olan hayvandan doğan yavru gibi şeyler, rehineye dâhil olmazlar. Ama bir kimse, başka birine hâmile bir hayvan satar ve borcun kapatılması amacıyla, -bu hayvan satılırken doğurmamışsa- karnındaki yavruyla birlikte satılır ve yavru, hayvana tâbi olur. Çünkü bu, bitişik bir fazlalıktır. Aynı şekilde sahih kavle göre, doğur-sa bile yavrusuyla birlikte satılır. Ama rehin edildikten sonra gebe kalırsa, karnındaki bu cenin, kuvvetli kavle göre rehineye dâhil olmaz. Tereyağı, rehine hayvanın ve rehine ağacın büyümesi gibi bitişik fazlalıklar da aynı şekilde rehineye bağlı olarak rehin akdine dâhil olurlar. Ama satışında ona izin verir ve ona teslim etmez, fakat satışında ona izin verdiğini iddia ederse çünkü satılması kalmasından daha hayırlıdır- bunun için yemin eder ve bedeli, vâdesi gelecek olan borca karşılık rehine olarak kalır. Tabiî eğer rehin eden kişi, önceki gibi bir rehine getirmezse... Rehin alan kişinin, rehineyi aldığı kimseye iğreti verdiğinde veya bir başkasına rehin verenin izniyle iğreti verdiğinde, borcun ödenme vâdesi geçmezden önce ona geri vermeyi şart koşmamişsa rehin akdi bâtıl olur. Eğer şart koşmuşsa rehinenin iğreti verilmesi, rehin akdini bâjtıl kılmaz. Örf de şart gibidir. Eğer örf, rehin süresi geçmeden önce iğreti alan kişinin iğreti malı geri vereceği doğrultusundaysa, rehinenin iğreti verilmesiyle akid bâtıl olmaz. Rehin alanın arzusuyla rehinenin, rehin edene iade edilmesiyle akid bâtıl olur. Rehin veren kimse, onda satma ve benzeri bir yolla tasarrufta bulunursa, tasarrufu sahih olur. Ama tasarrufta bulunmazsa, rehin alan kişi bunun rehin akdini bozmak olduğunu bilmediğine dâir yemin ettikten sonra ikinci kez alabilir. Şu da var ki, rehineye ilişkin fazlalıklar, süt, tereyağı, kaymak, bal, yumurta, ev kirası ve benzerleri gibi ayrık fazlalıklar iseler rehin edene aittirler. Şart koşulma-dıkça rehineye dâhil olmazlar. Önceki sayfalarda, rehin alan kimsenin kendisinden yararlanmasının sahih olduğu ve sahih olmadığı şeyler anlatılmıştı.
Rehineye bitişik fazlalıklara gelince, örneğin hayvanın karnındaki cenin, -hayvanın bu cenine, rehin akdi esnasında da hâmile olsa, rehin akdinin yapılışından sonra da hâmile olsa hüküm aynıdır- hurma fidanı -bu hurma ağacına bitişik fidandır- gibi şeyler, asıllarına tâbi olarak rehineye dâhil olurlar. Koyunun sırtındaki yün eğer tam ise rehineye dâhil olur. Çünkü onu tamamlandıktan sonra koyunun sırtı üzerinde kırkmaksızın terketmek, onun koyunla birlikte rehin edildiğine delâlet eder. Ama bu yün noksan olup kırkılması mümkün olmayacak şekildeyse, ayrık fazlalıklar hükmünde olur ve rehineye tâbi olmaz. Rehin eden kişi, tamamlanmasından sonra onu kırkma hakkına sahip olur.
Hanefîler dediler ki: Rehin eden kişinin, her ne şekilde olursa olsun, rehin alanın izni olmaksızın rehineden yararlanması caiz olmaz. Onun hayvanı kullanması, evde oturması ve evi icara vermesi, elbiseyi giymesi ve bu saydıklarımızdan herhangi birini rehine olduğu sürece, rehin alanın izni olmaksızın iğreti vermesi sahih olmaz. Rehinenin kullanımının, değerini eksiltecek biçimde olmasıyla olmaması arasında bir fark yoktur. Ama rehin eden tarafından kullanılması sahih olur. Şu da var ki, rehinenin menfaat ve meyveleri, rehin edenin hukukundandır. Yavru, ürün, süt, yumurta, yün ve yapağı gibi rehineden elde edilen şeyler, rehin edenin haklarındandır. Borcun çözülmesine dek kalırsa, borçtan bir pay olarak hesaplanır. Ama bundan sonra telef olursa borca mahsup edilmez. Aksine, sanki hiç olmamış gibi kabul edilir. Ama rehine hayvanın kira ücreti gibi bir menfaatin bedeli olduğunda, bu rehin edenin hakkı olmaz. Rehin alana gelince; onun, rehin verenin izniyle rehineden yararlanmasının câizliği hususunda ihtilâf edilmiştir. Bazıları, borç sebebi satış veya karz da olsa, rehin edenin izniyle de olsa, rehin alanın, rehineden yararlanmasının helâl olmayacağını söylemişlerdir. Çünkü o, borcunu tam olarak isteyecektir. Böyle olunca da rehineden elde etmiş olduğu menfaat, karşılıksız bir fazlalık olarak kalır ki, bu da ribânın tâ kendisidir. Ama çoğunluk, rehin akdinde şart koşulmaması şartıyla rehin edenin izin vermesi durumunda, rehin alanın rehineden yararlanmasının caiz olduğunu söylemişlerdir. Çünkü bunu rehin akdinde şart koşacak olursa, bu menfaat getiren bir karz olur ki, o da ribâdır. Örneğin bir kişi, bir şahıstan ödünç bir mal alır, sonra ona bir hediye verirse; eğer bu hediye şart ko-şulmuşsa mekruh olur. Ama şartsız olarak vermişse, bu onun için bir mükâfat olur. Ona izin verdiği takdirde, rehin eden kişi artık verdiği bu izinden geri dönemez. Rehin alan kişi, rehin edenin izniyle rehineyi kullanır ve kullanım esnasında rehine telef olursa, bu, emânetin telefi gibi olur. Dolayısıyla rehin alan kişi bir tazminat ödemez ve alacağı da olduğu gibi kalır. Ama kullandıktan sonra veya kullanmazdan önce telef olursa, borç karşılığında telef olmuş olur. Rehin eden kişi, rehin alanın izni olmaksızın aldığı rehinede satma tasarrufunda bulunursa satışı geçerli olmaz. Ancak borcunu ödediği takdirde geçerli olur. Rehin alan kişi, rehinenin rehin eden tarafından satılmasına izin vermezse, bey´ (satış) akdini feshetme yetkisine sahip olmaz. Aksine bu bey´ akdi askıda kalır. Müşteri, rehinin çözülmesine dek sabretmek veya bey´ akdini feshetmesi için durumu kadıya iletmek arasında muhayyer olur. Malı satın almadan önce rehine olduğunu bilse de bilmese de sahih kavle göre muhayyerlik hakkına sahip olur.
Aynı şekilde rehin edenin izni olmaksızın, rehin alanın rehineyi satması durumunda da bu hüküm sözkonusu olur. Rehin eden kişi bu satış akdini onaylarsa, akid geçerli olur. Aksi takdirde geçerli olmaz ve akdi iptal edip rehne çevirme yetkisine sahip olur. Sahih olan görüş budur. Bazıları derler ki, rehin edenin izni olmadan da rehin alanın yaptığı satış akdi geçerli olur. Rehin eden kişi, rehineyi satması hususunda rehin alana izin verirse, rehinenin bedeli rehine yerine geçer. Bedelini müşteriden teslim almış olsun olmasın hüküm aynıdır. Çünkü bedeli, rehine olan aynın yerine geçer. Rehine olan aynın bedelinin her ne kadar evvel emirde rehin edilmesi sahih değilse de -çünkü bu borçtur, borcun da rehin edilmesi önce anlatmış olduğumuz gibi sahih olmaz- bu durumda rehin edilmesi sahih olur. Çünkü evvel emirde rehin edilmiş değildir. Rehin alan kişi, rehineyi rehin edene iğreti vermekle geri çevirirse, rehin akdi bu nedenle bâtıl olmaz. Ancak rehin alanın tazmin sorumluluğu kalkar. Çünkü rehine, rehin alanın eli altında bulunduğu sürece, rehin alan tarafından tekeffül edilmiştir. Rehineyi rehin edene geri verdiğinde onun yanında telef olursa, rehin alan kişi bundan sorumlu olmaz. Rehinenin telef olması nedeniyle kendi alacağından bir şeyler düşürülmez.
Rehin eden kişi rehineyi, rehin alana ikinci kez iade ederse, onun sorumluluğu da tekrar doğar. Rehin alan kişi onu kendi eline alma hakkına sahiptir. Rehinenin, rehin alana geri dönmesinden önce rehin eden ölürse; rehin alan kişi, diğer alacaklılara nisbetle öncelik hakkına sahip olur. Çünkü henüz rehin akdi devam etmektedir. Rehinenin rehin edene geri verilmesine iğreti denmesi, bir müsamahadır. Zîra iğreti verme, menfaatleri bedelsiz olarak karşı tarafa mülketmek demektir. Oysa rehin alan kişi, ona mâlik değildir. Başkası nasıl mâlik olur?
İareye (ödünç vermeye) terettüb eden tazminat sorumluluğunun olmaması ve iğretiyi geri almanın caiz olması gibi iğreti akdine terettüb eden şeyin, rehinenin rehin edene geri verilmesi durumuna terettüb etmesi nedeniyle rehin akdi iğretiye benzemiştir. Bu nedenle rehin akdine iğreti (iare) de denilir. Bu hükümler bakımından vedîa da âriye gibidir. Ancak rehin eden kişi, rehin alana rehineyi bir kişinin yanına emânet olarak bırakması için izin ve rehine, emanetçinin yanında telef olursa, telef nedeniyle borç ortadan kalkmış olur. İzin ile bir yabancının yanma bırakılması durumunda, vedîa ile âriye arasında fark vardır. Bu meyanda söylenecek sözler şöylece özetlenebilir: Rehinede vâki olan tasarruflar, altı maddede toparlanabilir:
1- Âriye.
2- Vedîa. Bunun hükmü önceki sayfalarda anlatılmıştı.
3- Rehin. Bu, rehni iptal eder. Rehine olan aynı başkasına ikinci kez rehin etmesi hususunda rehin eden kişi rehin alana izin verdiğinde, birinci rehin akdi bâtıl olur. Rehin alanın da rehin edene bu şekilde izin vermesi, yine önceki rehin akdini iptal eder.
4- îcâre. Bunun iki hali vardır:
a) Müstecir, rehin edönîn kendisi olur. Örneğin Mehmet, Hâlid´e bir dönüm arazi rehin eder. Sonra onu Hâlid´ten kiralar. Bunun hükmü şudur: Yapılan kira sözleşmesi bâtıl olur. Rehine de iğreti veya emânet mal gibi olur. Telef edilmesi durumunda kiracı, yani rehin eden kişi, rehin alana tazminat ödemez. Rehin alan kişi, dilediğinde onu geri alabilir.
b) Müstecir, rehin alanın kendisi olur ve rehineyi teslim almayı da icarla yeniler. Ya da müstecir, ikisi dışındaki yabancı bir şahıs olur. Onların izinleriyle rehineyi icar eder. Bu durumda rehin akdi bâtıl olur. İcar bedeli de rehin edene âit olur. Yabancı birine icarla verilmişse; icar akdini yapan, icar bedelini alır. Rehine, yeni bir akid yapılmadan rehinelik haline geri dönmez.
5- ey´ (satış). Bunun hükmü daha önceleri anlatılmıştır.
6- Hîbe. Bu da bey´ gibidir. Rehin eden kişi, rehineyi hîbe etmesi için rehin alana izin verirse, rehin akdi bâtıl olur. Rehin edenin veya rehin alanın, ya da her ikisinin ölümleriyle rehin akdi bâtıl olmaz. Rehine, mirasçıların yanında rehine kalmakta devam eder.
Hanbelîler dediler ki: Rehine, ya sağılır ve binilir bir hayvan olur. Ya da hayvandan başka bir şey olur. Eğer sağılır veya binilir bîr hayvan ise rehin alan kişi, bu hayvana yaptığı masraf karşılığında, rehin edenin iznini almaksızın ona binmek ve sütünü almak hakkına sahiptir. Ancak bu hususta adaleti de gözetmesi gerekir. Rehine binilir ve sağılır bir hayvan değilse, rehin alanın, rehin sebebinin karz olmaması durumunda, karşılıksız olarak rehin edenin izni olmadan da rehineden yararlanması caiz olur. Ama rehin sebebinin karz olması durumunda rehin alanın, rehin edenin izniyle de olsa, rehineden yararlanması helâl olmaz. Aynı şekilde rehin edenin, rehin alanın izni olmaksızın rehinede tasarrufta bulunması da sahih olmaz. Meselâ rehineyi vakfetmesi veya bir başkasına hîbe etmesi veya ikinci kez birisine rehin olarak vermesi, ya da satması sahih olmaz. Aynı şekilde rehinenin bir ev olması durumunda, evde oturarak veya icara vererek veya iğreti vererek veya bunlara benzer herhangi bir yolla rehineden yararlanması, rehin alanın izniyle olmadığı takdirde sahih olmaz. Yine rehin alan kişi, rehin edenin izni olmaksızın bu saydıklarımızı yapma yetkisine sahip değildir. Rehin edenle rehin alan anlaşamadıkları takdirde, rehinenin menfaatleri askıda bırakılır. Eğer rehine bir ev ise kilitlenir. Arâziyse, rehin çözülünceye dek ondan yararlanılmaz. Rehinede, taraflardan birinin tek başına tasarrufta bulunması sahih olmaz, ister bitişik olsun, ister süt, yumurta, yün gibi ayrı olsun, rehineden elde edilen şeyler ve rehineden düşen lif, dal ve hurma çöpleri ile ağaçtan kesilen odunlar, evin enkazı... bütün bunlar, rehin alanın elinde rehinedirler veya onun vekilinin veya tarafların anlaştıkları bir şahsın elinde rehin olarak dururlar. Bunlar, rehinenin satılması durumunda asıllarıyla birlikte satılırlar. Şayet bekletilmeleri mümkün değilse hemen satılıp bedelleri rehin kılınır. Rehin eden kişinin rehineyi satma frlısusunda izin vermesi sahih olur. Bunun üç şekli vardır:
1- Bedelin rehin kılınmasını şart koşmakla birlikte borcun ödenme vâdesi gelmeden önce izin vermesi. Bu durumda satış ve şart sahih olur.
2- Borcun bir kısmının ödenme vâdesi geldikten sonra rehinenin satılmasına izin vermesi. Bu durumda satış sahih olur. Satılan rehinenin bedelinden, ödenme vâdesi gelen borcun karşılığı alınır. Kalanı da eğer şart koşulmuş ise rehine olarak ´kalır.
3- Herhangi bir şart koşmaksızın borcun bir kısmının ödenme vâdesi gelmeden önce rehinenin satılmasına izin vermesi. Bu durumda rehin akdi bâtıl olur; satış geçerli olur. Rehin alanın alacağı da güvencesiz kalır.
(9) Mâlikîler dediler ki: Rehinenin meyvesi ve ürünü, rehin edenin haklarındandır. Bunlar, rehin alan tarafından şart koşulmadıkları takdirde rehin verene aittir. Ancak üç şartla rehin alana âit olurlar:
1- Borç, karz sebebiyle değil de satış sebebiyle meydana gelmiş olmalıdır. Meselâ bir kimse, bir başkasına bir akar veya ticâret eşyası veya bir başka şeyi vadeli olarak satar, sonra bu malların bedellerini garantilemek amacıyla müşteriden bir ayın rehine alırsa, bu rehinenin meyve ve ürünü, rehin alana âit olur.
2- Rehin alan kişi, rehinenin menfaatinin kendisine âit olmasını şart koşmuş olmalıdır. Rehin veren kişi, bu menfaati gönüllü olarak ona verirse, menfaati alması sahih olmaz.
3- Şart koştuğu menfaatin süresi belli olmalıdır. Eğer belirsiz ise sahih olmaz.
Bu üç şart gerçekleşince, rehin alan kişinin, rehinenin menfaatini alması sahih olur. Ama rehin sebebi olan borç, karz nedeniyle vukûbulmuşsa, rehin alan kişinin hiçbir durumda rehinenin menfaatini alması sahih olmaz. Rehin akdini yaparken rehinenin menfaatinin kendisine âit olmasını şart koşsa da koşmasa da; rehin veren kişi bu menfaatleri ona mubah kılsa da kılmasa da* menfaat süresini belirlese de belirlemese de, hiç bir halde rehinenin menfaatini alması sahih olmaz. Çünkü bu, ödünç verene menfaat sağlayan bir karz olur. Bu da haram olan ribâya girer. Rehinenin menfaatinin rehin verene âit olması, onun rehinede tasarruf etmesini veya rehinenin onun eli altında bulunmasını asla gerektirmez. Rehine, rehin alanın eli altında bulunmalıdır. Ama o, rehinenin menfaatinin yukarıda açıkladığımız şekilde kendisine âit olmasını şart koşmamışsa, elde edilen menfaati rehin ediciye teslim eder. Bir kimse bir evi rehine koyarsa, rehin alan kişi o evi icara verir ve icar bedelini, rehin ediciye teslim eder. Rehin alan kişi, evin icara verilmesi hususunda rehin verene izin verirse, rehin akdi, ev bilfiil icara verilme-se bile bâtıl olur. Rehin alanın, rehin edenin evde oturmasına izin vermesi de aynı hükme tâbidir. Ama rehine, sergi ve yatak gibi taşınması mümkün olan eşyadansa, onun rehin veren tarafından icar verilmesi için salt izin vermekle rehin akdi bâtıl olmaz. Aksine bâtıl olması için o eşyaların rehin veren tarafından bilfiil icara verilmesi şarttır. Aynı şekilde rehin eden kişi, rehin alanın rehineyi satmasına izin verirse ve ona teslim ederse, bu durumda rehin akdi bâtıl olur ve rehin alanın alacağı da rehin güvencesinden yoksun kalır.
Şâfiîler dediler ki: Rehin veren kişi, rehinenin menfaati üzerinde hak sahibidir. Ancak rehine, rehin alan kişinin eli altında bulunacaktır. Fakat rehineden yararlanma esnasında elinden alınır. Bu sırada rehine eğer rehin altındayken rehinenin verim sağlaması mümkün değilse rehin ediciye teslim edilir. Sonra rehin alan kişi, rehinenin tekrar kendisine geri verileceğine güvenmezse, rehin ediciye rehineyi teslim ederken başkalarını şahit tutar. Rehin veren kişi evde oturma ve bineğe binme gibi, rehine aynı noksanlaştırmayacak her türlü biçimde rehin alanın izni olmaksızın rehineden yararlanabilir. Sahih hadîs buna şöyle işaret etmektedir:
"Sırt (binek hayvanı) rehine olduğunda masrafı karşılığında binilir.[10]
Rehin veren kişinin, rehine olan arazide bina yapmaya veya ağaç hakkı yoktur. Böyle yaptığı takdirde borcun ödenme vâdesi gelmeden binayı yıkmaya veya ağacı sökmeye zorlanamaz. Ama borcun ödenme vâdesi geldikten sonra bina veya ağaçlar arâzirjin satış bedeline zarar veriyor ve bu nedenle arazinin satış bedeli borcu kapatmıyorsa, araziyi rehin eden kiŞi, arazide yaptığı binayı veya diktiği ağacı ortadan kaldırmakla yükümlü olur. Ama arazinin satış bedeline zarar vermiyorsa, bunları ortadan kaldırmakla yükümlü olmaz. Ağaç ve binalar rehin kapsamına girmezler. Çünkü bunlar, rehin akdinden sonra inşâ edilmiş veya dikilmişlerdir.
Rehinenin değerini eksiltecek tasarruflara gelince: Rehin alan kişi izin vermedikçe, rehin verenin bu gibi tasarruflarda bulunması sahih olmaz. Rehin veren kişinin rehineyi teslim aldıktan sonra rehin süresini aşacak bir zamana kadar kiraya vermesi sahih olmaz. Ama icar süresi, borcun ödenme vâdesinde veya daha önce sona erecekse kiraya verme tasarrufu sahih olur. Çünkü bunun, rehin alan kimseye bir zararı dokunmaz. Ama rehin alan kişi izin verirse, rehin verenin bu gibi tasarruflarda bulunması sahih olur. Rehin alan kişi, rehin verenin tasarrufta bulunmasından önce verdiği izni geri alabilir. Geri aldığı halde rehin veren kişi bundan haberdar olmaz ve rehine üzerinde tasarrufta bulunursa, tasarrufu geçersiz olur. Rehin alan kişi, rehin akdinde şart olarak rehinenin menfaatinin kendisine âit olmasını ileri sürerse, kuvvetli görüşe göre rehin akdi fâsid olur. Başka bir görüşe göre de bu şart fâsid, ama rehin akdi sahih olur. Her halükârda rehin alan kişinin, rehin akdinde şart koşması halinde, rehine olan ayından yararlanması helâl olmaz. Ama rehin veren kişi, rehin vermek istediği aynın menfaatini rehin alana mubah kılar ve bu mubah kılma da rehin akdinden önce olursa, rehin alanın rehin akdinden sonra ondan yararlanması helâl olur. Meselâ bir kimse, karz akdinden önce, karz akdinden söz etmeksizin bir başkasına mal verir, sonra onunla karz akdi yaparsa bu sahih olur.
Rehineyle ilgili fazlalıklar, bitişik ve ayrık olmak üzere iki kısma ayrılırlar. Ayrık fazlalıklar; meselâ yumurta, hurma, rehine olan hayvandan doğan yavru gibi şeyler, rehineye dâhil olmazlar. Ama bir kimse, başka birine hâmile bir hayvan satar ve borcun kapatılması amacıyla, -bu hayvan satılırken doğurmamışsa- karnındaki yavruyla birlikte satılır ve yavru, hayvana tâbi olur. Çünkü bu, bitişik bir fazlalıktır. Aynı şekilde sahih kavle göre, doğur-sa bile yavrusuyla birlikte satılır. Ama rehin edildikten sonra gebe kalırsa, karnındaki bu cenin, kuvvetli kavle göre rehineye dâhil olmaz. Tereyağı, rehine hayvanın ve rehine ağacın büyümesi gibi bitişik fazlalıklar da aynı şekilde rehineye bağlı olarak rehin akdine dâhil olurlar. Ama satışında ona izin verir ve ona teslim etmez, fakat satışında ona izin verdiğini iddia ederse çünkü satılması kalmasından daha hayırlıdır- bunun için yemin eder ve bedeli, vâdesi gelecek olan borca karşılık rehine olarak kalır. Tabiî eğer rehin eden kişi, önceki gibi bir rehine getirmezse... Rehin alan kişinin, rehineyi aldığı kimseye iğreti verdiğinde veya bir başkasına rehin verenin izniyle iğreti verdiğinde, borcun ödenme vâdesi geçmezden önce ona geri vermeyi şart koşmamişsa rehin akdi bâtıl olur. Eğer şart koşmuşsa rehinenin iğreti verilmesi, rehin akdini bâjtıl kılmaz. Örf de şart gibidir. Eğer örf, rehin süresi geçmeden önce iğreti alan kişinin iğreti malı geri vereceği doğrultusundaysa, rehinenin iğreti verilmesiyle akid bâtıl olmaz. Rehin alanın arzusuyla rehinenin, rehin edene iade edilmesiyle akid bâtıl olur. Rehin veren kimse, onda satma ve benzeri bir yolla tasarrufta bulunursa, tasarrufu sahih olur. Ama tasarrufta bulunmazsa, rehin alan kişi bunun rehin akdini bozmak olduğunu bilmediğine dâir yemin ettikten sonra ikinci kez alabilir. Şu da var ki, rehineye ilişkin fazlalıklar, süt, tereyağı, kaymak, bal, yumurta, ev kirası ve benzerleri gibi ayrık fazlalıklar iseler rehin edene aittirler. Şart koşulma-dıkça rehineye dâhil olmazlar. Önceki sayfalarda, rehin alan kimsenin kendisinden yararlanmasının sahih olduğu ve sahih olmadığı şeyler anlatılmıştı.
Rehineye bitişik fazlalıklara gelince, örneğin hayvanın karnındaki cenin, -hayvanın bu cenine, rehin akdi esnasında da hâmile olsa, rehin akdinin yapılışından sonra da hâmile olsa hüküm aynıdır- hurma fidanı -bu hurma ağacına bitişik fidandır- gibi şeyler, asıllarına tâbi olarak rehineye dâhil olurlar. Koyunun sırtındaki yün eğer tam ise rehineye dâhil olur. Çünkü onu tamamlandıktan sonra koyunun sırtı üzerinde kırkmaksızın terketmek, onun koyunla birlikte rehin edildiğine delâlet eder. Ama bu yün noksan olup kırkılması mümkün olmayacak şekildeyse, ayrık fazlalıklar hükmünde olur ve rehineye tâbi olmaz. Rehin eden kişi, tamamlanmasından sonra onu kırkma hakkına sahip olur.
Hanefîler dediler ki: Rehin eden kişinin, her ne şekilde olursa olsun, rehin alanın izni olmaksızın rehineden yararlanması caiz olmaz. Onun hayvanı kullanması, evde oturması ve evi icara vermesi, elbiseyi giymesi ve bu saydıklarımızdan herhangi birini rehine olduğu sürece, rehin alanın izni olmaksızın iğreti vermesi sahih olmaz. Rehinenin kullanımının, değerini eksiltecek biçimde olmasıyla olmaması arasında bir fark yoktur. Ama rehin eden tarafından kullanılması sahih olur. Şu da var ki, rehinenin menfaat ve meyveleri, rehin edenin hukukundandır. Yavru, ürün, süt, yumurta, yün ve yapağı gibi rehineden elde edilen şeyler, rehin edenin haklarındandır. Borcun çözülmesine dek kalırsa, borçtan bir pay olarak hesaplanır. Ama bundan sonra telef olursa borca mahsup edilmez. Aksine, sanki hiç olmamış gibi kabul edilir. Ama rehine hayvanın kira ücreti gibi bir menfaatin bedeli olduğunda, bu rehin edenin hakkı olmaz. Rehin alana gelince; onun, rehin verenin izniyle rehineden yararlanmasının câizliği hususunda ihtilâf edilmiştir. Bazıları, borç sebebi satış veya karz da olsa, rehin edenin izniyle de olsa, rehin alanın, rehineden yararlanmasının helâl olmayacağını söylemişlerdir. Çünkü o, borcunu tam olarak isteyecektir. Böyle olunca da rehineden elde etmiş olduğu menfaat, karşılıksız bir fazlalık olarak kalır ki, bu da ribânın tâ kendisidir. Ama çoğunluk, rehin akdinde şart koşulmaması şartıyla rehin edenin izin vermesi durumunda, rehin alanın rehineden yararlanmasının caiz olduğunu söylemişlerdir. Çünkü bunu rehin akdinde şart koşacak olursa, bu menfaat getiren bir karz olur ki, o da ribâdır. Örneğin bir kişi, bir şahıstan ödünç bir mal alır, sonra ona bir hediye verirse; eğer bu hediye şart ko-şulmuşsa mekruh olur. Ama şartsız olarak vermişse, bu onun için bir mükâfat olur. Ona izin verdiği takdirde, rehin eden kişi artık verdiği bu izinden geri dönemez. Rehin alan kişi, rehin edenin izniyle rehineyi kullanır ve kullanım esnasında rehine telef olursa, bu, emânetin telefi gibi olur. Dolayısıyla rehin alan kişi bir tazminat ödemez ve alacağı da olduğu gibi kalır. Ama kullandıktan sonra veya kullanmazdan önce telef olursa, borç karşılığında telef olmuş olur. Rehin eden kişi, rehin alanın izni olmaksızın aldığı rehinede satma tasarrufunda bulunursa satışı geçerli olmaz. Ancak borcunu ödediği takdirde geçerli olur. Rehin alan kişi, rehinenin rehin eden tarafından satılmasına izin vermezse, bey´ (satış) akdini feshetme yetkisine sahip olmaz. Aksine bu bey´ akdi askıda kalır. Müşteri, rehinin çözülmesine dek sabretmek veya bey´ akdini feshetmesi için durumu kadıya iletmek arasında muhayyer olur. Malı satın almadan önce rehine olduğunu bilse de bilmese de sahih kavle göre muhayyerlik hakkına sahip olur.
Aynı şekilde rehin edenin izni olmaksızın, rehin alanın rehineyi satması durumunda da bu hüküm sözkonusu olur. Rehin eden kişi bu satış akdini onaylarsa, akid geçerli olur. Aksi takdirde geçerli olmaz ve akdi iptal edip rehne çevirme yetkisine sahip olur. Sahih olan görüş budur. Bazıları derler ki, rehin edenin izni olmadan da rehin alanın yaptığı satış akdi geçerli olur. Rehin eden kişi, rehineyi satması hususunda rehin alana izin verirse, rehinenin bedeli rehine yerine geçer. Bedelini müşteriden teslim almış olsun olmasın hüküm aynıdır. Çünkü bedeli, rehine olan aynın yerine geçer. Rehine olan aynın bedelinin her ne kadar evvel emirde rehin edilmesi sahih değilse de -çünkü bu borçtur, borcun da rehin edilmesi önce anlatmış olduğumuz gibi sahih olmaz- bu durumda rehin edilmesi sahih olur. Çünkü evvel emirde rehin edilmiş değildir. Rehin alan kişi, rehineyi rehin edene iğreti vermekle geri çevirirse, rehin akdi bu nedenle bâtıl olmaz. Ancak rehin alanın tazmin sorumluluğu kalkar. Çünkü rehine, rehin alanın eli altında bulunduğu sürece, rehin alan tarafından tekeffül edilmiştir. Rehineyi rehin edene geri verdiğinde onun yanında telef olursa, rehin alan kişi bundan sorumlu olmaz. Rehinenin telef olması nedeniyle kendi alacağından bir şeyler düşürülmez.
Rehin eden kişi rehineyi, rehin alana ikinci kez iade ederse, onun sorumluluğu da tekrar doğar. Rehin alan kişi onu kendi eline alma hakkına sahiptir. Rehinenin, rehin alana geri dönmesinden önce rehin eden ölürse; rehin alan kişi, diğer alacaklılara nisbetle öncelik hakkına sahip olur. Çünkü henüz rehin akdi devam etmektedir. Rehinenin rehin edene geri verilmesine iğreti denmesi, bir müsamahadır. Zîra iğreti verme, menfaatleri bedelsiz olarak karşı tarafa mülketmek demektir. Oysa rehin alan kişi, ona mâlik değildir. Başkası nasıl mâlik olur?
İareye (ödünç vermeye) terettüb eden tazminat sorumluluğunun olmaması ve iğretiyi geri almanın caiz olması gibi iğreti akdine terettüb eden şeyin, rehinenin rehin edene geri verilmesi durumuna terettüb etmesi nedeniyle rehin akdi iğretiye benzemiştir. Bu nedenle rehin akdine iğreti (iare) de denilir. Bu hükümler bakımından vedîa da âriye gibidir. Ancak rehin eden kişi, rehin alana rehineyi bir kişinin yanına emânet olarak bırakması için izin ve rehine, emanetçinin yanında telef olursa, telef nedeniyle borç ortadan kalkmış olur. İzin ile bir yabancının yanma bırakılması durumunda, vedîa ile âriye arasında fark vardır. Bu meyanda söylenecek sözler şöylece özetlenebilir: Rehinede vâki olan tasarruflar, altı maddede toparlanabilir:
1- Âriye.
2- Vedîa. Bunun hükmü önceki sayfalarda anlatılmıştı.
3- Rehin. Bu, rehni iptal eder. Rehine olan aynı başkasına ikinci kez rehin etmesi hususunda rehin eden kişi rehin alana izin verdiğinde, birinci rehin akdi bâtıl olur. Rehin alanın da rehin edene bu şekilde izin vermesi, yine önceki rehin akdini iptal eder.
4- îcâre. Bunun iki hali vardır:
a) Müstecir, rehin edönîn kendisi olur. Örneğin Mehmet, Hâlid´e bir dönüm arazi rehin eder. Sonra onu Hâlid´ten kiralar. Bunun hükmü şudur: Yapılan kira sözleşmesi bâtıl olur. Rehine de iğreti veya emânet mal gibi olur. Telef edilmesi durumunda kiracı, yani rehin eden kişi, rehin alana tazminat ödemez. Rehin alan kişi, dilediğinde onu geri alabilir.
b) Müstecir, rehin alanın kendisi olur ve rehineyi teslim almayı da icarla yeniler. Ya da müstecir, ikisi dışındaki yabancı bir şahıs olur. Onların izinleriyle rehineyi icar eder. Bu durumda rehin akdi bâtıl olur. İcar bedeli de rehin edene âit olur. Yabancı birine icarla verilmişse; icar akdini yapan, icar bedelini alır. Rehine, yeni bir akid yapılmadan rehinelik haline geri dönmez.
5- ey´ (satış). Bunun hükmü daha önceleri anlatılmıştır.
6- Hîbe. Bu da bey´ gibidir. Rehin eden kişi, rehineyi hîbe etmesi için rehin alana izin verirse, rehin akdi bâtıl olur. Rehin edenin veya rehin alanın, ya da her ikisinin ölümleriyle rehin akdi bâtıl olmaz. Rehine, mirasçıların yanında rehine kalmakta devam eder.
Hanbelîler dediler ki: Rehine, ya sağılır ve binilir bir hayvan olur. Ya da hayvandan başka bir şey olur. Eğer sağılır veya binilir bîr hayvan ise rehin alan kişi, bu hayvana yaptığı masraf karşılığında, rehin edenin iznini almaksızın ona binmek ve sütünü almak hakkına sahiptir. Ancak bu hususta adaleti de gözetmesi gerekir. Rehine binilir ve sağılır bir hayvan değilse, rehin alanın, rehin sebebinin karz olmaması durumunda, karşılıksız olarak rehin edenin izni olmadan da rehineden yararlanması caiz olur. Ama rehin sebebinin karz olması durumunda rehin alanın, rehin edenin izniyle de olsa, rehineden yararlanması helâl olmaz. Aynı şekilde rehin edenin, rehin alanın izni olmaksızın rehinede tasarrufta bulunması da sahih olmaz. Meselâ rehineyi vakfetmesi veya bir başkasına hîbe etmesi veya ikinci kez birisine rehin olarak vermesi, ya da satması sahih olmaz. Aynı şekilde rehinenin bir ev olması durumunda, evde oturarak veya icara vererek veya iğreti vererek veya bunlara benzer herhangi bir yolla rehineden yararlanması, rehin alanın izniyle olmadığı takdirde sahih olmaz. Yine rehin alan kişi, rehin edenin izni olmaksızın bu saydıklarımızı yapma yetkisine sahip değildir. Rehin edenle rehin alan anlaşamadıkları takdirde, rehinenin menfaatleri askıda bırakılır. Eğer rehine bir ev ise kilitlenir. Arâziyse, rehin çözülünceye dek ondan yararlanılmaz. Rehinede, taraflardan birinin tek başına tasarrufta bulunması sahih olmaz, ister bitişik olsun, ister süt, yumurta, yün gibi ayrı olsun, rehineden elde edilen şeyler ve rehineden düşen lif, dal ve hurma çöpleri ile ağaçtan kesilen odunlar, evin enkazı... bütün bunlar, rehin alanın elinde rehinedirler veya onun vekilinin veya tarafların anlaştıkları bir şahsın elinde rehin olarak dururlar. Bunlar, rehinenin satılması durumunda asıllarıyla birlikte satılırlar. Şayet bekletilmeleri mümkün değilse hemen satılıp bedelleri rehin kılınır. Rehin eden kişinin rehineyi satma frlısusunda izin vermesi sahih olur. Bunun üç şekli vardır:
1- Bedelin rehin kılınmasını şart koşmakla birlikte borcun ödenme vâdesi gelmeden önce izin vermesi. Bu durumda satış ve şart sahih olur.
2- Borcun bir kısmının ödenme vâdesi geldikten sonra rehinenin satılmasına izin vermesi. Bu durumda satış sahih olur. Satılan rehinenin bedelinden, ödenme vâdesi gelen borcun karşılığı alınır. Kalanı da eğer şart koşulmuş ise rehine olarak ´kalır.
3- Herhangi bir şart koşmaksızın borcun bir kısmının ödenme vâdesi gelmeden önce rehinenin satılmasına izin vermesi. Bu durumda rehin akdi bâtıl olur; satış geçerli olur. Rehin alanın alacağı da güvencesiz kalır.