neslinur
Tue 26 January 2010, 08:42 pm GMT +0200
Reddü´l Muhtar / Kasame
KASÂME
M E T İ N
Kasâme lûgatte mutlak olarak, yemin manasınadır. Şeriâtte ise; Hususî bir sebep, ve hususi bir
sayı ile hususi bir şahısa karşı hususî bir sayı şekilde Allah´ın adı ile yemin etmektir. Bunun
açıklaması ileride gelecektir.
Zimmi veya deli de olsa -Şurünbülâliyye- üzerinde; yara, darb, boğma kulağından veya gözünden
çıkan kan izi bulunan hür bir ölü bir mahallede bulunsa veya bedeni yahut herhangi taraftan olursa
olsun vücudunun ekserisi yada başı ile birlikte vücudunun yarısı bulunsa her ne kadar nass, beden
hakkında vârid olmuşsa da «ekser için bütünün hükmü vardır.» Onun için bir insanın vücudundan
yarısından azı başıyla birlikte bulunsa kasâme vacip değildir. Zira eğer vacip olsaydı bir ölüden
kasamenin tekrarı gerekirdi ki bu da meşru değildir -ve bunun kâtili bilinmese- zira eğer bilinmiş
olsa idi o hasım olur ve kasâme düşerdi, ve ölünün velisi de bütün mahalle halkının veya bir
kısmının onu elli kişi «Allah´a yemin olsun ki onu biz öldürmedik ve katilini de bilmiyoruz» diye
yemin eder. Yemin edecekleri ölünün velisi seçer. Yani onlardan her biri maktülü kendisinin
öldürmediğine ve katilini de bilmediğine Allah adıyla yemin eder. Veli ise yemîn etmez. Şafii
demiştir ki: «Eğer ölünün üzerinde levs (cinayet alâmeti) olsa, o zaman velileri mahalle halkının onu
öldürdüğüne daîr elli kere yemin ederler. Sonra da davalının diyeti vermesine hükmedilir.) İmam
Malik´i dâvanın maktülün teammüden öldürüldüğüne dair olması halinde kısasa hükmeder.
Mahalle halkından elIi kişi; «Allah´a yemin olsun ki onu biz öldürmedik ve katilini de bitmiyoruz»
diye yemin ettikten sonra mahalle halkının diyeti ödemesine hükmedilir. Ama bu mutlak değildir.
Dâvanın; katlin teammüden olduğuna dair olması halindedir. Ama eğer dâva hataen katle dair
olursa o zaman diyeti mahalle halkının âkilelerinin ödemelerine hükmedilir. Zahîre ve Hâniye´ye
nispetle Şerhu´l-Mecma´da da böyle denilmiştir.
İbn-ü Kemal Mebsût´tan şunu nakletmiştir: Zahiri rivayete göre yemini mahalle halkı yapar diyeti de
üç sene içersinde onların âkileleri öder. Eğer ölen kişi köle ise; onun kıymeti de üç sene içerisinde
âkileden alınır. Şurunbilâliye.
Eğer yemin edenlerin sayısı elliye varmaz ise o zamanı elli yeminin tamamlanması için hazır
olanlara yemin tekrarlattırılır.
Eğer sayı tamam olup da ölünün velisi tekrarını isterse tekrarlatılmaz.
Mahalle halkından herhangi biri, yeminden kaçınırsa yukarda geçtiği üzere yemin edinceye kadar
hapsedilir. Hapis amden katil davasında söz konusudur. Ama dâva hatâen katil hakkında ise, o
zaman mahalle halkının âkilelerinin diyeti ödemelerine hükmedilir. Mahalle halkı yeminden
kaçınırsa hapis de edilmezler. Hâniye´ye isnadla İbn-ü Kemâl...
Eğer birisi cinayet konusunda veya kölesi aleyhine ikrarda bulunsa ikrarı kabul edilir. Ama başkası
aleyhine ikrarda bulunur ve maktülün velisi de onu tasdik ederse mahalle halkının yemin
ettirilmelerine gerek kalmaz.
İ Z A H
Öldürülen kişinin durumu bazı hallerde yemine yol açtığından, musannıf bu konuyu müstakil olarak
diyet bahsinden sonra zikretmiştir. İnaye
Kasâme lügatte: kasem manasındadır. Allame Nuh demiştir ki: «Lugatçiler kasâme kelimesinde
ihtilaf etmişlerdir. Bir kısmı onun masdar olduğunu söyler.» İbnu´l-Esir de Nihâye adlı eserinde
bunu tercih etmiştir. Zira o demiştir ki: Kasâme, «kasem» gibi yemindir. Bir kısım âlimler ise onun
ismi masdar olduğunu söylerler. Mutarrizî de Muğrip adlı eserinde bunu tercih etmiştir. Zira o:
«Kasem; yemindir. Fukahanın «Hâkım kasâme ile hükmetti» sözleri ismi masdardır ki kasemler
yerine kullanılmıştır.» der. Aynî Kenz şerhinde birinci görüşü, Molla Miskîn ise ikinci görüşü tercih
etmiştir. T.
«Hususî bir sebep ile ilh...» Bu da maktulün bir mahallede veya birisinin mahalle manasına gelecek
bir hükmünde yada elinde bulunmasıdır.
«Hususî bir sayı ile İlh...» Bu elli yemindir.
«Hususî bîr şahıs üzerine ilh...» Yani evi özel olan şahıs... Bu da âkıl, bâliğ, hür bir kişi veya
mükellef bir mülk sahibidir. Bu; hür bir kişinin karısı ve müketeb gibi zilliyet sahibi olsa bile maktül
onun mülkü olan bir yerde bulunsa yine aynıdır. Bu. kasâmenin bazı şartlarına işaret eder.
«Hususî bir şekilde ilh...» Bu da diğer şartlara işaret eder. Bu şartlardan bazıları şunlardır: Yemin
edenlerin sayılarının elli olması, bu sayı tamamlanmadığı takdirde yeminin tekrar edilmesi. yemin
edenlerin «Allah´a yemin ederiz ki onu biz öldürmedik ve kâtilini de bilmiyoruz» demeleri,
kasamenin dâva, inkâr ve dâvayı talep etmeden sonra yapılması -zira dâva edilmeden yemin
gerekmez- öleni insan olması, üzerinde öldürme eseri bulunması ve kâtilinin bilinmemesidir. Bu
durumda musannıfın zikrettikleri. kasâmenin manasını, sebebini ve şartlarını içine almaktadır.
Minah´ta şöyle denilmiştir. «Kasâmenin rüknü, zikredilen yemini dil ile icra edilmesidir. Hükmü ise
yemin ettikleri takdirde diyetin vücubuna hükmetmek ve veli kasden öldürüldüğünü iddia ederse
mahalle halkı yeminden kaçınırsa yemin edinceye kadar hapsedilmeleridir. Eğer veli hatâ ile
öldürdüğünü iddia ederse yeminden kaçındıkları takdirde diyete hükmedilir. Kasâmenin faydalan.
kanları heder olmaktan korumak ve katillikle itham edilen kişinin kısastan kurtulmasıdır. Bunun
şer´î oluşunun delili de: Hidaye ve şerhlerinin bu konudaki bölümlerinde vârid olan hâdiselerdir.
«Ölü ilh...» hükmen yaralı olarak bulunsa ve oradan yaralı olarak nakledilerek o yaradan ölene
kadar yatalak kalarak hükmünde ölü olsa.. Kasâme ve diyet o mahalle halkının üzerinedir. Nitekim
ileride gelecektir.
«Hür ilh...» Köleye gelince, eğer ölü olarak efendisinin mülkünün dışında bulunursa, o zaman onda
da kasâme, ve diyet olarak da kıymeti gerekir. Müdebber, Ümmü´l-veled, mükâtep ve ticaret izini
olan borçlu kölede de hüküm aynıdır. Eğer köle efendisinin mülkünde bulunursa kanı heder olur.
Ancak şu kadar var ki mükâtep ve ticaretle izinli olan borçlu köle efendilerinin mülkünde ölü olarak
bulunurlarsa onların kıymetleri efendilerin âkilelerine değil, efendileri üzerinedir. Ticaretle izinli
kölenin kıymeti alacaklılarına peşinen mükatepte ise üç sene içerisinde ödenir. Nitekim Bedâî´den
naklen Şurunbilâliye´de de böyledir. Bu mesele bâbın sonundaki çeşitli meseleler konusunda
gelecektir.
«Zımmî veya deli de olsa ilh...» Bu tarife; erkek, kadın, büyük ve küçük girer. Hayvanlar ise tarifin
dışındadır. İleride geleceği üzere onlarda bir şey gerekmez.
«Yaralı ilh...» Mahalle bir topluluğun konakladığı yere denir. T. Misbah´tan...
«Veya başı ile birlikte yarısı bulunsa ilh...» Başı ile birlikte uzunlamasına bölünmüş olarak da
bulunsa... Minah; Ama başsız olarak uzunlamasına bölünmüş olsa veya başı da gövde ile beraber
bölünmüş olsa onda kasâme olmaz. Musannıfın biraz evvel metinde zikrettiği de budur. T.
«Onun için... bulunsa ilh...» Bu konuda kaide şudur: Mevcut olan kısım; eğer geride kalan kısım
bulunsa idi onda kasâmenin câri olacağı bir durumda olursa mevcutta kasâme gerekmez. Eğer
mevcud olan kısım kalan kısmı bulunsa idi onda kasâmenin vacip olmayacağı bir durumda olursa
bulunan kısımda kasâme gerekir. Kasâme babında zikredilen parçaların cenaze namazlarını bu asıl
esas alınarak kılmak müstehaptır. Hidâye.
«Zira eğer vacip olsaydı bir ölüde kasemenin tekrar gerekirdi ilh...» Yâni diyetin de tekrarı gerekirdi.
Şöyle ki; bedenin az bir kısmı baş ile beraber bir yerde. kalan kısmı da başka bir yerde bulunsa,
eğer az olan kısımda kasâme ve diyet az vaclp olsa çok olan kısımda da vacip olması gerekirdi.
«Zira eğer bilinmiş olsa ilh...» Yani beyyine ve ikrar ile... Kuhistâni. Yani katilin ikrarı ile bilinirse.
Beyyinenin de mahalle halkı dışında birisinden olması gerekir. Nitekim bu metinde de gelecektir.
Bu bahis hakkındaki malumatın tamamı da ileride gelecektir.
«Ölünün velisi de... iddia etse ilh...» Musannıf bu kavil ile öldürülen kişinin velilerinin, ölünün kanını
dâva etmelerinin kasûmenin şartlarından olduğuna işaret etmiştir. Zira davasız yemin îcabetmez
Nitekim Tûri´de de böyledir. Bunu daha önce belirtmiştik. Bakınız! velisi olmayan bir maktulün
kasamesini İmamın iddia edip edemeyeceği hussuunda hüküm nedir?
Benim. Hamevî´nin şerhinden naklen gördüğüme göre; Hamevî aşağıdaki muhayyerlik hususunda
tevakkuf etmiştir, zira velî olmayan yerde imam yemin edecek elli kişiyi seçmekte muhayyermidir,
değil midir? diyerek bu hususta kitaplara müracaat edilmesini söylemiştir.
Mevlâna Alî el-Hânutî şunu nakletmiştir: İmam, mahallede cesedi bulunan kanını dava eder ve
yemin ederek kişileri de seçebilir. Çünkü imam velisi olmayan kişiyi kasden öldüreni kısas eder.
Kısasa malik olan kimse eyleviyyetle kasâmeye de malik olur zira kasâme kısastan daha aşağı bir
mertebededir ve yine varisi olmayan kişinin ´mirası beytü´lmâle kalır. Bunu beytü´l-mâle mal eden
imamdır ve İmâmın yemin edenleri seçme hakkı kesinlikle vardır.
«...Veyâ bir kısmının onu katlettiğini iddia etse ilh...» Bu bir kısım insan belirli de olsa... Ama aksine
maktulün velisi onu mahalle dışından başka birisinin öldürdüğünü iddia ederse o zaman kasâme
mahalle halkından düşer. Nitekim bu ilerde metin olarak da gelecektir.
«Mahalle halkından elli kişi... yemin eder ilh...» Yukarda da geçtiği gibi çocuk, kadın ve köle bunun
dışındadırlar. Nitekim ileride de gelecektir. Elli kişinin yemin etmesi, daha önceden belirttiğimiz gibi
velinin onların yemin etmelerini talep etmesi halindedir. Veli yemin talep etmekten vazgeçebilir.
Remlî bunu sarahaten söylemiştir. Eğer veli yemin ettirmezse mahalle halkının diyet vermesine
hükmedilir mi hükmedilmez mi?! Çünkü eğer onlara yemin ettirse kâtilin ortaya çıkarılması
mümkün olurdu. Ben bu mevzuyu göremedim, araştırılsın... Zeylâi demiştir ki: «Musannıfın; yemin
edecek elli kişiyi veli seçer» sözü seçmenin veliye ait olduğunu gösteren nasstır. Çünkü yemin
onun hakkıdır.»
Açığı da şu ki: veli katillikle kimi itham ederse onu veya öldürmeden haberdar olabilecek kişileri
yada mahallenin salih kişilerini seçer. Çünkü onların yalan yere yemin etmekten kaçınmaları daha
çok umulur. O zaman da katil meydana çıkar. Veli kör bir adamı veya zina ile iftira suçundan dolayı
hadd cezası verilmiş kişiyide seçebilir. Çünkü kasame yemindir, şehadet değildir.
«Yemin eder ilh...» O zaman bunlardan herbiri müstakil olarak kendisinin katletmediğine ve katilin
de kim olduğunu bilmediğine yemin eder. Zira birisinin tek başına öldürmüş olma ihtimali vardır ki
o zaman topluca öldürmediklerine Allah adı ile yemin etmeğe cüret edebilir. Fakat tek başına yemin
ederlerse bunu yapamazlar, çünkü eğer başkası ile birlikte öldürse de yine katildir.
Mahalle halkının, mahalle halkından biri aleyhine veya mahalle halkı dışında biri aleyhine şahitlik
etmeleri halinde şahitlikleri reddedildiği halde «biz onun katilini bilmiyoruz» demelerinin faydası
şudur: birisi kölesinin aleyhine ikrar etse ikrârı kabul edilir. Mahalleden birisi kölesinden başka bir
adamın aleyhine yemin ederek ikrar etse ve ikrârmı da maktulün velisi tasdik etse o zaman mahalle
halkından hüküm düşer. Minah, özetle... İleride şu da gelecektir: Mahalle halkından biri «Onu Zeyd
öldürdü» dese «Vallahi ben onun Zeyd´den başka katili olduğunu bilmiyorum» diyerek yemin
etmesi gerekir.
«Şâfiî demiştir ki ilh...» Levs, birisinin aleyhine cinayet alâmeti olması veya davacı için düşmanlık
bulunduğunu gösteren bir emare yada mahalle halkının onu öldürdüğüne dair adil bir kimsenin
şahitliği veya adil olmayan bir cemaatin şahitliğinin olmasıdır. Şafiînin mezhebinin özeti şudur:
Eğer davacı lehine şahitlik eden açık bir hol varsa bakılır;
Eğer mahalle halkının onu hataen öldürdüğüne dair yemin ederse. o zaman onlardan diyet alır,
kasden öldürdüklerine yemin ederse, bir görüşe göre kısas edilirler. bir görüşe göre ise diyet alınır.
Eğer davacı yemin etmekten kaçınırsa o zaman mahalle halkı yemin eder. Yemin ettikleri takdirde
de kendilerine hiçbirşey gerekmez. Şayet yemin etmezlerse o zaman bir görüşe göre kısas edilirler,
bir görüşe göre de diyet öderler. Eğer görüşün, davacıya şahitlik etmezse. o zaman mahalle halkı
dediğimiz şekilde yemin ederler.
«Levs» olmayan yerde Şafîi´nin görüşü da bizim görüşümüz gibidir. Buna göre aramızdaki ihtilâf iki
yerdedir; Biri: bize göre davacı yemin etmez ama Şafîi´ye göre yemin eder, ikincisi ise mahalle
halkının yemin etmeleri halinde beratları...
Kifaye ve diğer kitaplardan... Bu delillerin izahları mufassal kitaplarda vardır.
«İmam Malik... kısasa hükmetmiştir.» Yani davacının, davalılar arasından katil diye seçtiği kimse
aleyhine kısas hükmedilir demiştir. Gûrerü´l-Efkar.
«Şerhü´l-Mecma´da da böyledir» Gûrerü´l-Efkar´da ve Şurûnbülaliyye´nin Burhandan Zahire ve
Haniye´ye nispetle yaptığı nakilde de böyledir.
«İbn Kemal... nakletmiştir ilh...» Bu söz geçen kısımdan bir istidraktir. Zira İbnu Kemal amd ile hatâ
arasını ayırmamıştır. Aksine o, «mahalle halkı aleyhine diyetle hükmedilir ve diyeti de mahalle
halkının akilesi yüklenir, çünkü Mebsut´ta böyle zikredilmiştir ilh.» demiştir. Ama İbn-i Kemâl,
-Şârihin de ileride kendisinden naklen zikredeceği gibi- gelecek meselede amd ile hatâ arasını
ayırmıştır. işte bu ifade İbnu Kemal´in burada mutlakı (kayıtsızı) irade ettiğine delâlet eder. Hidaye
şarihleri de aynı şekilde, herhangi bir kayıt koymadan diyetin âkile üzerine vacip olduğunu
zikretmişlerdir.
Nihaye ve diğer kitaplarda şöyle denilmiştir: «Mebsut´ta, mahalle halkının akilesine üç senede
ödemek şartıyla diyete hükmedilmiştir. Çünkü burada mahalle halkının durumu. hatâen öldüren bir
kişinin durumundan daha aşağıdır. O meselede diyet üç sene içerisinde ödemeleri şartıyla âkileye
hükmedilir. Burada da diyetin akile üzerine hükmedilmesi daha evlâdır. Zahiri rivayete göre;
kasâme mahalle halkı üzerine diyet de onların akilelerinedir. Züfer´in görüşüne göre ise her ikisi de
âkile üzerinedir.» Özetle...
Ben derimki: Daha evlâ oluşun gerekçesi şudur: Burada mevcut olan mücerred davadır. Zira
mahalle halkının onu öldürdüğü sabit değildir. O zaman hataen adam öldürmenin durumundan
daha aşağı olduğu açıktır. Bu durumda da diyeti evleviyyetle akile yüklenir. Eğer bu meselede dava
kasden adam öldürmekse bile sabit olmayışı konusunda söylediklerimizden dolayı bu hüküm, âkile
amden adam öldürmenin diyetini yüklenmez, esasına zıt olmaz. İşte benim kıt anlayışıma zâhîr olan
budur. Metinlerin ibareleri ise kasâme ve diyetin mahalle halkı üzerine olduğu konusunda
kayıtsızdır. O zaman bunu kasdî öldürme davasına tahsis etmek lazımdır, nitekim musannıf da
böyle yapmıştır.
Yada bir muzaf takdir edilir, yani «mahalle halkının akileleri üzerine» denilir. Hidâye Şarihleri de
böyle yapmışlardır. Açıktır ki Kâtil de bu âkileden biridir. Yerinde de geleceği üzere katil de akile ile
birlikte diyeti yüklenir. Burada da durum aynıdır. işte bundan dolayı Bezzâziye´de Şeyhü´l İslâm´dan
naklen şöyle denilmektedir: «Kasâme mahalle halkı üzerine diyet ise onlar ile akilelerinedir. Çünkü
mahalle halkı hükmen katildir, o zaman hakikaten katli gibi olurlar.»
«Onun kıymeti de ilh...» Yani köle efendisinin mülkünün haricinde ölü olarak bulunsa onun diyeti
de üç sene içerisinde mahalle halkından alınır. Nitekim biz bunu daha önce beyan ettik, ileride de
gelecektir.
«Ölünün velisi tekrarını isterse ilh...» Yani onların bazısından tekrarını isterse... Mahalle halkından
salih kişileri seçmesi ve onların da elli kişi tamamlayamamaları halihde, onlara tekrar yemin
ettiremez. Aksine geri kolan kısımdan elliyi tamamlamayı tercih eder. Bunu İtkânî ifade etmiştir.
«Yemin edinceye kadar ilh...» Veya ikrar edinceye kâdar... İkrar ettiği takdirde ikrarı neyi
gerektiriyorsa onun yapılması lazımdır. Burada yalnız yeminden kaçınmakla hükmedilmedi. Zira
burada yemin, kan dökme büyük bir şey olduğu için, diyetin bedeli değil hakkın kendisidir. Bundan
dolayı da ikisi bir arada cem edilirler. Ama mal davasındaki yemin böyle değildir. Çünkü o yemin,
malın bedelidir. Bundan dolayı da mal ödediği takdirde yemin düşer. İtkanî. Özetle...
Hükmün bu şekilde olması. mahalle halkının dışında muayyen bir kimsenin katil olduğunu iddia
etmediği zamandır. Muayyen bir kimsenin katli olduğunu iddia etmenin hükmü ise ileride gelecektir.
«Yukarda zikredildiği şekilde ilh...» Bu da, onu öldürmediğine dair Allah adına yemin etmektir.
«Bu... ilh...» Yani yeminden kaçındığı zaman hapsedilmek..
«Ama dâva hatan öldürme hakkında ise ilh...» Çünkü onun gereği maldır. Yeminden kaçındığı
takdirde de molla hükmedilir. Bu biraz zikrettiğimiz illetin muktezasına zıttır. Düşün...
«Hâniye´ye isnadla ilh...» Ben derimki: Bu, Zahîre´de Zahire´nin ibaresi de Minah´ta zikredilmiştir.
Kuhhistânî; Bu hükmü. Müctebâ, Kimanî ve diğer kitaplara isnad etmiştir. Ama benim Hâniye´de
gördüğüm ise şöyledir: Eğer mahalle halkı yeminden imtina ederse, yemin edinceye kadar
hapsedilirler. Musannıf, kasdi öldürme ile hataen öldürme arasında bir ayırım yapmamıştır.
Metinlerin zahiri de budur.
«Veya kölesi ilh...» Yani kölesinin hataen adam öldürdüğünü ikrar ederse... Kısası gerektiren amde
gelince, yukarıda kişinin kölesinin aleyhine ikrarının kabul edilmeyeceği geçmişti. Saihânî.
«Eğer başkası aleyhîne ilh...» Daha önce, Minah´tan naklettiğimiz üzere, o mahalle halkından
değilse. İleride gelecek açıklamadan da bu anlaşılacaktır.
«Yemin ettirilmeleri düşer ilh...» Kendi aleyhinde veya kölesi aleyhinde ikrarda bulunması halinde
de mahalle halkının yemin ettirilmeleri düşer. Eğer musannıf «kendi aleyhine veya kölesi aleyhine
yada mahallesinden olmayan başka biri aleyhine ikrar etse ve bunu maktulün velisi tasdik etse
mahalle halkının yemin ettirilmeleri düşer» deseydi daha güzel olurdu.
M E T İ N
Çocuğa, deliye, kadına ve köleye kasâme yoktur. Üzerinde öldürme izi olmayan ölüye de Kasâme
ve diyet yoktur. Zira o öldürülmemiştir. Çünkü örfen maktûl, hayatını bir canlının yaptığı bir fiil ile
kaybedendir. Halbuki o, üzerinde darb eseri olmadan ölmüştür. ödenecek şey ise kulun fiiline
tabidir.
Ağzından, burnundan. dübüründen veya zekerinden kan akan ve üzerinde darb eseri olmayan
kimsede de diyet ve kasâme yoktur. Çünkü kan buralardan hiç kimsenin fiili olmadan da çıkar. Ama
kulak ve göz böyle değildir. Ceset uzunlamasına yarılmışsa veya cesedini yarısından azı baş ile
birlikte bulunsa yine kasâme ve diyet gerekmez. Bunun sebebi yukarda geçmişti. Ölünün boynunda
sarılmış bir yılan olsa onda da kasâme ve diyet yoktur. Çünkü görünüşe göre adam o yılan
sebebiyle ölmüştür. Bezzâzîye.
Bütün âzaları tamamlanmış bir düşük bulunsa ve üzerinde darb eseri olsa o büyük insan gibidir,
kasâme de diyet de vaciptir. Zahiriye´de buna muhalif bir görüş yardır. Eğer maktulün velisi mahalle
halkından olmayan bir kişinin katil olduğunu iddia ederse bu mahalle halkı için bir ibadır ve
kendilerinden kasâme düşer.
Eğer veli mahalle halkından muayyen bir kişinin katil olduğunu iddia ederse kasâme düşmez. Bazı
âlimler ise düşeceğini söylemişlerdir.
Bir dâbbenin (hayvanın) üzerindeki bir maktûlün yanında bulunsa, onun diyeti mahalle halkına
değil, adı geçenlerden maktulün yanında bulunanın akilesi üzerinedir. Çünkü maktul onun
elindedir. Bu durumda, sanki onun evinde gibi olur.
Eğer hayvanın yanında, bir sürücü bir çekici ve bir de binici toplanmış olsalar o zaman diyet
hepsinin üzerinedir. Hayvan onların mülkü olmasa bile böyledir. Çünkü, onların ellerinde olmasına
göre hükmedilir.
Bazı âlimler tarafından da kasâme ve diyetin evde olduğu gibi o hayvanın sahibi üzerine olduğu
söylenmiştir. Bazı alimler tarafından ise kasâmenin sürenin üzerine vacip olmadığı söylenir. Ancak
onu gizlice sürerse müstesnâ. O zaman vacip olduğu söylenmiştir. Cevhere´de de bu görüş kati
olarak ifade edilmiştir.
Eğer o hayvanın yanında hiçkimse olmasa, o zaman kasâme ve diyet binitin bulunduğu mahalle
halkı üzerinedir.
Eğer, üzerinde bir maktul olan hayvan iki köy veya iki kabile arasından geçse bunlardan hangisi
maktulün bulunduğu yere daha yakınsa kasâme ve diyet onlar üzerinedir. Zira rivayet edilen bir
hadisi şerife göre iki köy arasında öldürülmüş bir ceset bulunmuş, Resulullah (S.A.V.) bu iki köy
arasının ölçülmesini emretmiş ve cesede daha yakın olanın üzerine kasâme ile hükmetmiştir.
Eğer bu iki köyün cesede yakınlığı eşitse o zaman her ikisine kasâme gerekir. Burada ifadenin
«hayvan» ile kayıtlanması, ittifakidir. Kuhistanî.
Yukardaki meselede, üzerinde bir maktul olan hayvanın aralarından geçtiği köylerin her ikisinden
de, hayvanın bulunduğu yeresinin ulaşması şarttır. Zeylâî´nin ibaresi de böyledir. Dürer ve diğer
kitapların ibaresi de böyledir. Dürer ve diğer kitapların ibarelerine göre ise maktulün sesinin iki
köyden duyulması şarttır.
Kâfî´den naklen Bercendi´nin ibaresine göre de köylerin halkları maktulün sesini duyuyor olmalılar,
çünkü o zaman ona bir kurtarıcı gidebilir. Bu durumda Maktûle bu şekilde yakın olmalarına rağmen
yardımdaki kusurları bunlara isnad edilir. Yoksa eğer ses ulaşmayan bir yerde bulunursa, o zaman
ona yardım etmeleri gerekmediği gibi, onların yardımıda kubul ettikleri de söylenemez. O zaman,
takdiren katil de sayılmazlar.
İ Z A H
«Çocuğa... kasâme yoktur ilh...» Çünkü onlar, yardım edebilecek kimseler değil. ancak başkalarına
uyan kimselerdir. Başkalarına uyan kimseler ise yardımda bulunamazlar. Yemin ise yardım eden
kimseler üzerinedir. Hem de çocuk ve deli doğru söz söyleyecek kimselerden değillerdir. Yemin ise
bir sözdür. Zeylaî.
«Ben derimki: «Çocuğa ve diğerlerine kasâme yoktur» ifadesinden murat: mahallede bulunan
maktulün kasâmesine, mahalle halkı ile birlikte girmemeleridir. O zaman bu, ileride metin olarak
gelecek olan, «Bir kadının mülkü olan bir köyde öldürülmüş olarak bulunan bir kimsenin kasamesi
kadına da vaciptir» hükmüne zıt değildir.
Bedayi´den naklen Tûrî´nin zikrettiği «Mükâtebin evinde bulunan öldürülmüş kimsenin kasâmesi de
mükâtebe vaciptir, eğer yemin ederse mükâtebin kıymetinden ve maktulün diyetinden hangisi daha
az ise onu vermesi gerekir.» diye ifade edilen hükme zıt değildir. Ticarete izinli bir köleye ait bir
evde öldürülmüş bir kimse bulunması halinde uygulanacak hüküm konusunda Velvâliciye´de şöyle
denilmiştir: «İstihsânen kasâmenin, mezunun efendisi üzerine olması gerekir. Efendi köleyi veya
bedelini vermek arasında muhayyerdir. Zira, eğer köle hatâen cinayet işlediğini ikrar etmiş olsa
ikrarı sahih olmadığı gibi yemin de ettirilmez.
«Ödenecek şey ilh...» Yani diyet kulun fiiline tabidir. Burada ise kulun fiili mevcut değildir. Aynı
şekilde kasâmenin mahalle halkına vacip oluşunun sebebi, sadece katilin onlardan olma
ihtimalinden dolayıdır. Burada ise bu ihtimal yoktur. Çünkü ölen kişi üzerinde öldürme eseri yoktur,
o zaman kasâme gerekmez. İtkanî.
«Ağzından ilh...» Hidâye ve diğer kitaplarda da aynen böyledir. Zahire´de şu zikredilmiştir. Ağzından
gelen kan, kafasından ağız yoluyla çıkıyorsa hüküm böyledir. Eğer karnından yükselerek geliyorsa,
o zaman öldürülmüş demektir. Kuhtetânî ve İtkani Fahru´l-İslâm´dan.
«Çünkü kan buralardan hiç kimsenin fiill olmadan kendiliğinden de gelebilir. Dübürden ve bazen,
ya içerdeki bir hastalıktan veya yenen blr şeyin dokunmasından dolayı, kan gelebilir. Tenasül
uzvundan gelen kan ise ya içten bir damarın yarılması veya böbrek veya karaciğer zayıflığı yahut da
şiddetli korku nedeniyle olabilir. Bunu İtkânî ifade etmiştir. Bundan anlaşıldı ki, eğer kimsenin
müdahalesi olmadan yanma, damdan düşme veya suda boğulma ile öldüğü bilinirse evleviyetle ne
kasame ne de diyet icabeder. Zira kasâmenin şartı, öldürmenin, kasâme ve diyete mani olacak
kuvvetli ve zahir bir sebebe bağlanmamasıdır. Hayriye´de de böyle denilmiştir.
«Ama kulak ve göz böyle değildir ilh...» Zira kulak ve gözden çıkan kan zahiren katle delalet eder.
Çünkü oralardan normal de bir fiilî müdahale olmadan kan çıkmaz. İtkâni.
«Çünkü sebebi yukarda geçmişti» O sebep «Bir maktülde kasâmenin tekrarına sebep olmaması
için» sözüdür.
«Kasâme de diyet de vacîptîr» Yani mahalle halkına... Çünkü zahire göre yaradılışı tam olan cenin
annesinden canlı olarak ayrılır. Yaradılışı tam olmayanda ise mahalle halkına hiçbirşey yoktur.
Çünkü annesinden ölü olarak ayrılmıştır. Hidâye.
«Zahîriye´de buna zıt bir görüş vardır.» Zahîriyye´nin ibaresi aynen şöyledir: «Cenin bir mahallede
öldürülmüş olarak bulunsa o mahalle halkına ne kasâme nede diyet vardır.»
Ben derimki: Birincisi. şerhlerde, Hidaye´de, Mütteka´da, Vikâye´de, Dürer´de ve diğer kitaplarda
zikredilendir.
«Bu, mahalle halkı için bir ibrâdır ilh...» Çünkü onlar maktulün diyetini sadece onun mahallede
bulunmasıyla değil, velinin iddiasıyla öderler. Velisi mahalle halkı haricinde başka birinin
öldürdüğünü iddia ederse, artık onların öldürdüğünü iddia etmesi mümküm olmaz. Çünkü şartı
yoktur. T. Şumnî´den.
Tatarhaniye´den zikredeceğimiz üzere, mülk de mahalle gibidir.
«... Ve mahalle halkından kasâme düşer ilh...» Velilerden biri mahalle halkı haricinde birinin
öldürdüğünü iddia etse ve diğer veliler orda bulunmasalar; iddia eden velî bulunmayan velilerin
kasâmede velileri değilse kasâme düşmez. Eğer velilerden biri : «Amr öldürdü» bir diğeri de, «Onu
öldüreni bilmiyorum» deseler bu birbirlerini yalanlama olmaz. Fakat kasâme düşer. Sâihani,
Zahidi´den...
Sâihanî burada davalıya ait olan hükmü zikretmedi. Bu meselenin hükmü İtkânî´nin şu zikrettiğidir:
«Eğer veli delil getirirse kabul edilir, getiremezse o zaman davalının bir kere yemin etmesi istenilir;
Yemin ederse diyet ödemekten kurtulur etmezse: dava hataen öldürme ise o zaman sabit olur.
Kısas davası ise ikrâr edinceye veya yemin edinceye yada -İmam-ı Azam´a göre- açlıktan ölünceye
kadar hapsedilir. İmameyn de erş lazım olduğunu söylemişlerdir. özetle... Bu bahsin tamamı
İtkânî´dedir.
«Kasâme düşmez ilh...» Yani zahiri rivayete göre. Mevahib. Çünkü Şârih kasâmeyi başlangıçta
mahalle halkına gerekli görmüştür. Buna göre velinin mahalle halkından birinin katil olduğunu iddia
etmesi Şarih´in meşru kıldığı şeye ters düşmez. O zaman kasâme ve diyet mahalle halkına sabit
olur. Kifâye.
«Bazı âlimler ise düşeceğini söylemişlerdir ilh...» Bu da Zahiri rivayetin dışında Ebû Yusuf´tan
yapılan bir rivayettir. Buna göre; Kasâme ve diyet geri kalan mahalle halkından düşer. Velîye,
«Delilin varmı? diye sorulduğunda olmadığını söylerse o zaman davalının bir kere yemin etmesi
istenilir. İbnu´l-Mübarek Ebu Hanife´den bunun benzerini rivayet etmiştir. Zeylaî.
«Diyeti... adı geçenlerden onun yanında bulunanın âkidesi üzerinedir...» Yâni kasâme vacip olur.
Yemin ettiği zaman da diyet âkilesi tarafından ödenir.
Alimlerden bazıları bunun hayvanın belirli bir mâliki olsun veya olmasın ifadesinden daha ummî
olduğunu söylemişlerdir. Kitab´ın mutlak ifadesi işte bu sebeptendir. Bazıları ise o hayvanın bir
sahibi olduğu takdirde kasâmenin ve diyetin, kendisi üzerine olduğunu söylemişlerdir.
Musannıf birinci görüşe göre hüküm vermiştir. Çünkü o ileride hayvan onların mülkü değilse...
demiştir. O zaman hayvan ile ev arasındaki fark hayvanın sahibine vacip oluşu evde oturana ise
vacip olmayışıdır. Nitekim ileride geleceği üzere sahibi evini kiraya vermiş de olsa rey ve idarede
binadan eli kesilmez. Ama hayvan bunun hilâfınadır. Onda tasarruf hakkı, hayvanı elinde tutanındır.
«O zaman diyet hepsinin üzerinedir ilh...» Yâni âkileleri üzerine... Kasâme ise kendileri üzerinedir.
İnâye.
«Onların mülkü olmasa bile îlh...» Yani ister hayvan onların mülkû olsun ister olmasın. Hayvan
sahibi adı geçenlerden biri olursa bakılır: Meselâ süren kişi sahibi ve binen veya çeken kişi de
yabancı olsa yada bunun aksi olsa o zaman diyet hem sahibinin hemde binenin veya çekenin
üzerinedir. Musannıfın mutlak ifadesi bu suretlerin hepsini kapsar. İtkânî´nin zikrettiği «eğer maktul
bir gemide bulunsa, diyeti gemide bulunan, gemi sahibi ile yolcuların üzerinedir. Çünkü gemi
hareket eder ve döner. O zaman da, onda tazminat yardım ile değil hayvandan olduğu gibi zilliyetin
sübûtu iledir,» ifadesi de buna delâlet eder. Bunu Sa´dî ifade etmiştir.
«Çünkü onların ellerinde olmasına göre hükmedilir ilh...» Bu söz hayvan ile bina arasındaki farka
işaret eder.
«Bazı âlimler tarafından da kasâmenin sürenin üzerine vacip olmadığı... söylemiştir ilh...» Hayvanı
çeken ve binenin de süren gibi olması münasiptir. Remzî´den naklen Hamevî´de yer alan ibarede
buna îşaret etmektedir: Açıktan bir cenaze taşısalar ve sonrada onun öldürülmüş olduğu meydana
çıksa onda hiçbirşey gerekmez. Ebu´s-Suud.
«Cevhere´de de bu görüş kat´î olarak ifade edilmiştir ilh...» Şu kadar var ki Kifâye´de bu hükmün
Ebu Yusuf´tan Zahirî rivayetin dışında bir rivayet olduğu söylenmiştir.
«Eğer üzerinde bir maktûl akm bu hayvan... geçse ilh...» Yani onunla beraber hiçkimse olmadığı
halde... Miskin. Zira onunla beraber bir sürücü veya benzeri birisinin olmasının, hükmü yukarda
geçti.
«Veya iki kabile ilh...» veya iki yol veya iki mahalle... Kuhustânî.
«Hangisi daha yakınsa onun üzerinedir ilh...» Yâni hangisi maktûla daha yakınsa... Böyle olması,
hiçkimsenin mülkü olmayan yerde bulunduğu zaman da söz konusudur. Ama birinin mülkünde
olursa, mülk sahibi üzerinedir. Kuhistânî buyakında gelecektir. Kuhistâni demiştir ki: «Bu ifade
maktul bir köyün toprağı ile diğer bir köyün binaları arasında bulunduğu zaman kasâme ve diyetin
bunlardan daha yakın olanın üzerine olduğunu bildirmektedir.
«Eğer ikisinin de cesede yakınlığı eşitse zaman her ikisinin de üzerine kasâme gerekir.» Şayet
köylerden birinde bin kişi diğerinde ise daha az kişi olsa diyet her iki köy halkı üzerine ihtilafsız
olarak yarı yarıyadır. T. Hidiye´den.
Ben derim ki! Maktulun velisinin davacı olmasının kasâmenin şartlarından olduğunu biliyorsun. O
zaman iki köye eşit mesafede bulunan maktulün velisi köylerin birinden davacı olup diğerinden
olmasa hüküm nasıl olur? Bana zahir olan şudur: Maktulün velisi maktule eşit mesafedeki iki
köyün birisinden davacı olsa kasâme diğerinden düşmez, çünkü kasâme her iki köye de vaciptir. O
zaman bu bahis şöyle olur: Mahalle halkından belirli bir kişiden davacı olsa kasâme diğerlerinden
yine düşmez. Ama eğer daha uzak olan köy halkından davacı olsa bu. daha yakın olan köy için ibrâ
sayılır. Çünkü aslında. sadece daha yakın olandan davacı olması gerekiyordu. Bu mesele mahalle
halkından olmayan birisinden davacı olduğu zaman mahalle halkının ibra edilmiş olmasına
benzer... Bu bahis araştırılsın.
«Burada hayvan» ile kayıtlanması ittifâkidir». Eğer iki köy arasında atılmış olarak bulunsa hüküm
yine aynıdır. T.
«Köylerin her ikisinden de hayvanın bulunduğu yere ses ulaşması şarttır ilh...» Zeylaî ve Hidâye
sahipleri bu şartı «kîl» (denildiki) sözü ile tabir etmişlerdir Şu kadar var ki Hâniye ve Velvaliciye´de
bu şart kesin bir dille ifade edilmiştir. İbnu Kemal ve Dürer sahibi de bu ikisine uymuşlardır. Dürer
sahibi bunu musannıf gibi metin olarak almıştır. Mevahip´te de aynen böyledir. Bunun illeti zahirdir
ve şunu ifade etmektedir ki: Eğer o maktulun bulunduğu yerden ses ulaşmazsa kanı heder olur, şu
kadar var ki böyle olması o yerin kimsenin mülkü olmaması veya hususi yada umumi zilliyette
olmaması halindedir. Bunun takriri ileride gelecektir.
Bir hükmün «kile» denildi sözcüğü ile ifade edilmesi, onunzayıflığına delalet eder. (Redaktör)
«Zeylâi´nin ibaresi de böyledir ilh...» Yâni bazı nüshalarda olduğu gibi... Bazı nüshalarda ise
Dürer´deki ifade gibidir ve Bunların hepsinin bir tek manaya irca edilmesi mümkündür. Demekki,
metindeki ifade gibi olursa «köylerin duyması» şarttır. Dürer´deki gibi ifade edilirse «ondan ses
ulaşması» şarttır. İşte bu da Kûfî´deki ifade ile kasdedilenin aynıdır. zira genellikle köylerin halkları
maktulün sesini duyacakları bir yerde oldukları takdirde maktül de onların seslerini duyar. Şu kadar
var ki tazminatın sebebi onların onu kurtarmada kusurlu olmalarıdır. O zaman akla gelen maktulün
köylülerin seslerini duyması değil, onların maktulün sesini duymalarıdır. Bundan dolayı Şarih de
musannıfın sözünden murad edilen şeyin açıklanması için burada Dürer ve diğer kitapların
ibarelerini aldı. Sen düşün.
KASÂME
M E T İ N
Kasâme lûgatte mutlak olarak, yemin manasınadır. Şeriâtte ise; Hususî bir sebep, ve hususi bir
sayı ile hususi bir şahısa karşı hususî bir sayı şekilde Allah´ın adı ile yemin etmektir. Bunun
açıklaması ileride gelecektir.
Zimmi veya deli de olsa -Şurünbülâliyye- üzerinde; yara, darb, boğma kulağından veya gözünden
çıkan kan izi bulunan hür bir ölü bir mahallede bulunsa veya bedeni yahut herhangi taraftan olursa
olsun vücudunun ekserisi yada başı ile birlikte vücudunun yarısı bulunsa her ne kadar nass, beden
hakkında vârid olmuşsa da «ekser için bütünün hükmü vardır.» Onun için bir insanın vücudundan
yarısından azı başıyla birlikte bulunsa kasâme vacip değildir. Zira eğer vacip olsaydı bir ölüden
kasamenin tekrarı gerekirdi ki bu da meşru değildir -ve bunun kâtili bilinmese- zira eğer bilinmiş
olsa idi o hasım olur ve kasâme düşerdi, ve ölünün velisi de bütün mahalle halkının veya bir
kısmının onu elli kişi «Allah´a yemin olsun ki onu biz öldürmedik ve katilini de bilmiyoruz» diye
yemin eder. Yemin edecekleri ölünün velisi seçer. Yani onlardan her biri maktülü kendisinin
öldürmediğine ve katilini de bilmediğine Allah adıyla yemin eder. Veli ise yemîn etmez. Şafii
demiştir ki: «Eğer ölünün üzerinde levs (cinayet alâmeti) olsa, o zaman velileri mahalle halkının onu
öldürdüğüne daîr elli kere yemin ederler. Sonra da davalının diyeti vermesine hükmedilir.) İmam
Malik´i dâvanın maktülün teammüden öldürüldüğüne dair olması halinde kısasa hükmeder.
Mahalle halkından elIi kişi; «Allah´a yemin olsun ki onu biz öldürmedik ve katilini de bitmiyoruz»
diye yemin ettikten sonra mahalle halkının diyeti ödemesine hükmedilir. Ama bu mutlak değildir.
Dâvanın; katlin teammüden olduğuna dair olması halindedir. Ama eğer dâva hataen katle dair
olursa o zaman diyeti mahalle halkının âkilelerinin ödemelerine hükmedilir. Zahîre ve Hâniye´ye
nispetle Şerhu´l-Mecma´da da böyle denilmiştir.
İbn-ü Kemal Mebsût´tan şunu nakletmiştir: Zahiri rivayete göre yemini mahalle halkı yapar diyeti de
üç sene içersinde onların âkileleri öder. Eğer ölen kişi köle ise; onun kıymeti de üç sene içerisinde
âkileden alınır. Şurunbilâliye.
Eğer yemin edenlerin sayısı elliye varmaz ise o zamanı elli yeminin tamamlanması için hazır
olanlara yemin tekrarlattırılır.
Eğer sayı tamam olup da ölünün velisi tekrarını isterse tekrarlatılmaz.
Mahalle halkından herhangi biri, yeminden kaçınırsa yukarda geçtiği üzere yemin edinceye kadar
hapsedilir. Hapis amden katil davasında söz konusudur. Ama dâva hatâen katil hakkında ise, o
zaman mahalle halkının âkilelerinin diyeti ödemelerine hükmedilir. Mahalle halkı yeminden
kaçınırsa hapis de edilmezler. Hâniye´ye isnadla İbn-ü Kemâl...
Eğer birisi cinayet konusunda veya kölesi aleyhine ikrarda bulunsa ikrarı kabul edilir. Ama başkası
aleyhine ikrarda bulunur ve maktülün velisi de onu tasdik ederse mahalle halkının yemin
ettirilmelerine gerek kalmaz.
İ Z A H
Öldürülen kişinin durumu bazı hallerde yemine yol açtığından, musannıf bu konuyu müstakil olarak
diyet bahsinden sonra zikretmiştir. İnaye
Kasâme lügatte: kasem manasındadır. Allame Nuh demiştir ki: «Lugatçiler kasâme kelimesinde
ihtilaf etmişlerdir. Bir kısmı onun masdar olduğunu söyler.» İbnu´l-Esir de Nihâye adlı eserinde
bunu tercih etmiştir. Zira o demiştir ki: Kasâme, «kasem» gibi yemindir. Bir kısım âlimler ise onun
ismi masdar olduğunu söylerler. Mutarrizî de Muğrip adlı eserinde bunu tercih etmiştir. Zira o:
«Kasem; yemindir. Fukahanın «Hâkım kasâme ile hükmetti» sözleri ismi masdardır ki kasemler
yerine kullanılmıştır.» der. Aynî Kenz şerhinde birinci görüşü, Molla Miskîn ise ikinci görüşü tercih
etmiştir. T.
«Hususî bir sebep ile ilh...» Bu da maktulün bir mahallede veya birisinin mahalle manasına gelecek
bir hükmünde yada elinde bulunmasıdır.
«Hususî bir sayı ile İlh...» Bu elli yemindir.
«Hususî bîr şahıs üzerine ilh...» Yani evi özel olan şahıs... Bu da âkıl, bâliğ, hür bir kişi veya
mükellef bir mülk sahibidir. Bu; hür bir kişinin karısı ve müketeb gibi zilliyet sahibi olsa bile maktül
onun mülkü olan bir yerde bulunsa yine aynıdır. Bu. kasâmenin bazı şartlarına işaret eder.
«Hususî bir şekilde ilh...» Bu da diğer şartlara işaret eder. Bu şartlardan bazıları şunlardır: Yemin
edenlerin sayılarının elli olması, bu sayı tamamlanmadığı takdirde yeminin tekrar edilmesi. yemin
edenlerin «Allah´a yemin ederiz ki onu biz öldürmedik ve kâtilini de bilmiyoruz» demeleri,
kasamenin dâva, inkâr ve dâvayı talep etmeden sonra yapılması -zira dâva edilmeden yemin
gerekmez- öleni insan olması, üzerinde öldürme eseri bulunması ve kâtilinin bilinmemesidir. Bu
durumda musannıfın zikrettikleri. kasâmenin manasını, sebebini ve şartlarını içine almaktadır.
Minah´ta şöyle denilmiştir. «Kasâmenin rüknü, zikredilen yemini dil ile icra edilmesidir. Hükmü ise
yemin ettikleri takdirde diyetin vücubuna hükmetmek ve veli kasden öldürüldüğünü iddia ederse
mahalle halkı yeminden kaçınırsa yemin edinceye kadar hapsedilmeleridir. Eğer veli hatâ ile
öldürdüğünü iddia ederse yeminden kaçındıkları takdirde diyete hükmedilir. Kasâmenin faydalan.
kanları heder olmaktan korumak ve katillikle itham edilen kişinin kısastan kurtulmasıdır. Bunun
şer´î oluşunun delili de: Hidaye ve şerhlerinin bu konudaki bölümlerinde vârid olan hâdiselerdir.
«Ölü ilh...» hükmen yaralı olarak bulunsa ve oradan yaralı olarak nakledilerek o yaradan ölene
kadar yatalak kalarak hükmünde ölü olsa.. Kasâme ve diyet o mahalle halkının üzerinedir. Nitekim
ileride gelecektir.
«Hür ilh...» Köleye gelince, eğer ölü olarak efendisinin mülkünün dışında bulunursa, o zaman onda
da kasâme, ve diyet olarak da kıymeti gerekir. Müdebber, Ümmü´l-veled, mükâtep ve ticaret izini
olan borçlu kölede de hüküm aynıdır. Eğer köle efendisinin mülkünde bulunursa kanı heder olur.
Ancak şu kadar var ki mükâtep ve ticaretle izinli olan borçlu köle efendilerinin mülkünde ölü olarak
bulunurlarsa onların kıymetleri efendilerin âkilelerine değil, efendileri üzerinedir. Ticaretle izinli
kölenin kıymeti alacaklılarına peşinen mükatepte ise üç sene içerisinde ödenir. Nitekim Bedâî´den
naklen Şurunbilâliye´de de böyledir. Bu mesele bâbın sonundaki çeşitli meseleler konusunda
gelecektir.
«Zımmî veya deli de olsa ilh...» Bu tarife; erkek, kadın, büyük ve küçük girer. Hayvanlar ise tarifin
dışındadır. İleride geleceği üzere onlarda bir şey gerekmez.
«Yaralı ilh...» Mahalle bir topluluğun konakladığı yere denir. T. Misbah´tan...
«Veya başı ile birlikte yarısı bulunsa ilh...» Başı ile birlikte uzunlamasına bölünmüş olarak da
bulunsa... Minah; Ama başsız olarak uzunlamasına bölünmüş olsa veya başı da gövde ile beraber
bölünmüş olsa onda kasâme olmaz. Musannıfın biraz evvel metinde zikrettiği de budur. T.
«Onun için... bulunsa ilh...» Bu konuda kaide şudur: Mevcut olan kısım; eğer geride kalan kısım
bulunsa idi onda kasâmenin câri olacağı bir durumda olursa mevcutta kasâme gerekmez. Eğer
mevcud olan kısım kalan kısmı bulunsa idi onda kasâmenin vacip olmayacağı bir durumda olursa
bulunan kısımda kasâme gerekir. Kasâme babında zikredilen parçaların cenaze namazlarını bu asıl
esas alınarak kılmak müstehaptır. Hidâye.
«Zira eğer vacip olsaydı bir ölüde kasemenin tekrar gerekirdi ilh...» Yâni diyetin de tekrarı gerekirdi.
Şöyle ki; bedenin az bir kısmı baş ile beraber bir yerde. kalan kısmı da başka bir yerde bulunsa,
eğer az olan kısımda kasâme ve diyet az vaclp olsa çok olan kısımda da vacip olması gerekirdi.
«Zira eğer bilinmiş olsa ilh...» Yani beyyine ve ikrar ile... Kuhistâni. Yani katilin ikrarı ile bilinirse.
Beyyinenin de mahalle halkı dışında birisinden olması gerekir. Nitekim bu metinde de gelecektir.
Bu bahis hakkındaki malumatın tamamı da ileride gelecektir.
«Ölünün velisi de... iddia etse ilh...» Musannıf bu kavil ile öldürülen kişinin velilerinin, ölünün kanını
dâva etmelerinin kasûmenin şartlarından olduğuna işaret etmiştir. Zira davasız yemin îcabetmez
Nitekim Tûri´de de böyledir. Bunu daha önce belirtmiştik. Bakınız! velisi olmayan bir maktulün
kasamesini İmamın iddia edip edemeyeceği hussuunda hüküm nedir?
Benim. Hamevî´nin şerhinden naklen gördüğüme göre; Hamevî aşağıdaki muhayyerlik hususunda
tevakkuf etmiştir, zira velî olmayan yerde imam yemin edecek elli kişiyi seçmekte muhayyermidir,
değil midir? diyerek bu hususta kitaplara müracaat edilmesini söylemiştir.
Mevlâna Alî el-Hânutî şunu nakletmiştir: İmam, mahallede cesedi bulunan kanını dava eder ve
yemin ederek kişileri de seçebilir. Çünkü imam velisi olmayan kişiyi kasden öldüreni kısas eder.
Kısasa malik olan kimse eyleviyyetle kasâmeye de malik olur zira kasâme kısastan daha aşağı bir
mertebededir ve yine varisi olmayan kişinin ´mirası beytü´lmâle kalır. Bunu beytü´l-mâle mal eden
imamdır ve İmâmın yemin edenleri seçme hakkı kesinlikle vardır.
«...Veyâ bir kısmının onu katlettiğini iddia etse ilh...» Bu bir kısım insan belirli de olsa... Ama aksine
maktulün velisi onu mahalle dışından başka birisinin öldürdüğünü iddia ederse o zaman kasâme
mahalle halkından düşer. Nitekim bu ilerde metin olarak da gelecektir.
«Mahalle halkından elli kişi... yemin eder ilh...» Yukarda da geçtiği gibi çocuk, kadın ve köle bunun
dışındadırlar. Nitekim ileride de gelecektir. Elli kişinin yemin etmesi, daha önceden belirttiğimiz gibi
velinin onların yemin etmelerini talep etmesi halindedir. Veli yemin talep etmekten vazgeçebilir.
Remlî bunu sarahaten söylemiştir. Eğer veli yemin ettirmezse mahalle halkının diyet vermesine
hükmedilir mi hükmedilmez mi?! Çünkü eğer onlara yemin ettirse kâtilin ortaya çıkarılması
mümkün olurdu. Ben bu mevzuyu göremedim, araştırılsın... Zeylâi demiştir ki: «Musannıfın; yemin
edecek elli kişiyi veli seçer» sözü seçmenin veliye ait olduğunu gösteren nasstır. Çünkü yemin
onun hakkıdır.»
Açığı da şu ki: veli katillikle kimi itham ederse onu veya öldürmeden haberdar olabilecek kişileri
yada mahallenin salih kişilerini seçer. Çünkü onların yalan yere yemin etmekten kaçınmaları daha
çok umulur. O zaman da katil meydana çıkar. Veli kör bir adamı veya zina ile iftira suçundan dolayı
hadd cezası verilmiş kişiyide seçebilir. Çünkü kasame yemindir, şehadet değildir.
«Yemin eder ilh...» O zaman bunlardan herbiri müstakil olarak kendisinin katletmediğine ve katilin
de kim olduğunu bilmediğine yemin eder. Zira birisinin tek başına öldürmüş olma ihtimali vardır ki
o zaman topluca öldürmediklerine Allah adı ile yemin etmeğe cüret edebilir. Fakat tek başına yemin
ederlerse bunu yapamazlar, çünkü eğer başkası ile birlikte öldürse de yine katildir.
Mahalle halkının, mahalle halkından biri aleyhine veya mahalle halkı dışında biri aleyhine şahitlik
etmeleri halinde şahitlikleri reddedildiği halde «biz onun katilini bilmiyoruz» demelerinin faydası
şudur: birisi kölesinin aleyhine ikrar etse ikrârı kabul edilir. Mahalleden birisi kölesinden başka bir
adamın aleyhine yemin ederek ikrar etse ve ikrârmı da maktulün velisi tasdik etse o zaman mahalle
halkından hüküm düşer. Minah, özetle... İleride şu da gelecektir: Mahalle halkından biri «Onu Zeyd
öldürdü» dese «Vallahi ben onun Zeyd´den başka katili olduğunu bilmiyorum» diyerek yemin
etmesi gerekir.
«Şâfiî demiştir ki ilh...» Levs, birisinin aleyhine cinayet alâmeti olması veya davacı için düşmanlık
bulunduğunu gösteren bir emare yada mahalle halkının onu öldürdüğüne dair adil bir kimsenin
şahitliği veya adil olmayan bir cemaatin şahitliğinin olmasıdır. Şafiînin mezhebinin özeti şudur:
Eğer davacı lehine şahitlik eden açık bir hol varsa bakılır;
Eğer mahalle halkının onu hataen öldürdüğüne dair yemin ederse. o zaman onlardan diyet alır,
kasden öldürdüklerine yemin ederse, bir görüşe göre kısas edilirler. bir görüşe göre ise diyet alınır.
Eğer davacı yemin etmekten kaçınırsa o zaman mahalle halkı yemin eder. Yemin ettikleri takdirde
de kendilerine hiçbirşey gerekmez. Şayet yemin etmezlerse o zaman bir görüşe göre kısas edilirler,
bir görüşe göre de diyet öderler. Eğer görüşün, davacıya şahitlik etmezse. o zaman mahalle halkı
dediğimiz şekilde yemin ederler.
«Levs» olmayan yerde Şafîi´nin görüşü da bizim görüşümüz gibidir. Buna göre aramızdaki ihtilâf iki
yerdedir; Biri: bize göre davacı yemin etmez ama Şafîi´ye göre yemin eder, ikincisi ise mahalle
halkının yemin etmeleri halinde beratları...
Kifaye ve diğer kitaplardan... Bu delillerin izahları mufassal kitaplarda vardır.
«İmam Malik... kısasa hükmetmiştir.» Yani davacının, davalılar arasından katil diye seçtiği kimse
aleyhine kısas hükmedilir demiştir. Gûrerü´l-Efkar.
«Şerhü´l-Mecma´da da böyledir» Gûrerü´l-Efkar´da ve Şurûnbülaliyye´nin Burhandan Zahire ve
Haniye´ye nispetle yaptığı nakilde de böyledir.
«İbn Kemal... nakletmiştir ilh...» Bu söz geçen kısımdan bir istidraktir. Zira İbnu Kemal amd ile hatâ
arasını ayırmamıştır. Aksine o, «mahalle halkı aleyhine diyetle hükmedilir ve diyeti de mahalle
halkının akilesi yüklenir, çünkü Mebsut´ta böyle zikredilmiştir ilh.» demiştir. Ama İbn-i Kemâl,
-Şârihin de ileride kendisinden naklen zikredeceği gibi- gelecek meselede amd ile hatâ arasını
ayırmıştır. işte bu ifade İbnu Kemal´in burada mutlakı (kayıtsızı) irade ettiğine delâlet eder. Hidaye
şarihleri de aynı şekilde, herhangi bir kayıt koymadan diyetin âkile üzerine vacip olduğunu
zikretmişlerdir.
Nihaye ve diğer kitaplarda şöyle denilmiştir: «Mebsut´ta, mahalle halkının akilesine üç senede
ödemek şartıyla diyete hükmedilmiştir. Çünkü burada mahalle halkının durumu. hatâen öldüren bir
kişinin durumundan daha aşağıdır. O meselede diyet üç sene içerisinde ödemeleri şartıyla âkileye
hükmedilir. Burada da diyetin akile üzerine hükmedilmesi daha evlâdır. Zahiri rivayete göre;
kasâme mahalle halkı üzerine diyet de onların akilelerinedir. Züfer´in görüşüne göre ise her ikisi de
âkile üzerinedir.» Özetle...
Ben derimki: Daha evlâ oluşun gerekçesi şudur: Burada mevcut olan mücerred davadır. Zira
mahalle halkının onu öldürdüğü sabit değildir. O zaman hataen adam öldürmenin durumundan
daha aşağı olduğu açıktır. Bu durumda da diyeti evleviyyetle akile yüklenir. Eğer bu meselede dava
kasden adam öldürmekse bile sabit olmayışı konusunda söylediklerimizden dolayı bu hüküm, âkile
amden adam öldürmenin diyetini yüklenmez, esasına zıt olmaz. İşte benim kıt anlayışıma zâhîr olan
budur. Metinlerin ibareleri ise kasâme ve diyetin mahalle halkı üzerine olduğu konusunda
kayıtsızdır. O zaman bunu kasdî öldürme davasına tahsis etmek lazımdır, nitekim musannıf da
böyle yapmıştır.
Yada bir muzaf takdir edilir, yani «mahalle halkının akileleri üzerine» denilir. Hidâye Şarihleri de
böyle yapmışlardır. Açıktır ki Kâtil de bu âkileden biridir. Yerinde de geleceği üzere katil de akile ile
birlikte diyeti yüklenir. Burada da durum aynıdır. işte bundan dolayı Bezzâziye´de Şeyhü´l İslâm´dan
naklen şöyle denilmektedir: «Kasâme mahalle halkı üzerine diyet ise onlar ile akilelerinedir. Çünkü
mahalle halkı hükmen katildir, o zaman hakikaten katli gibi olurlar.»
«Onun kıymeti de ilh...» Yani köle efendisinin mülkünün haricinde ölü olarak bulunsa onun diyeti
de üç sene içerisinde mahalle halkından alınır. Nitekim biz bunu daha önce beyan ettik, ileride de
gelecektir.
«Ölünün velisi tekrarını isterse ilh...» Yani onların bazısından tekrarını isterse... Mahalle halkından
salih kişileri seçmesi ve onların da elli kişi tamamlayamamaları halihde, onlara tekrar yemin
ettiremez. Aksine geri kolan kısımdan elliyi tamamlamayı tercih eder. Bunu İtkânî ifade etmiştir.
«Yemin edinceye kadar ilh...» Veya ikrar edinceye kâdar... İkrar ettiği takdirde ikrarı neyi
gerektiriyorsa onun yapılması lazımdır. Burada yalnız yeminden kaçınmakla hükmedilmedi. Zira
burada yemin, kan dökme büyük bir şey olduğu için, diyetin bedeli değil hakkın kendisidir. Bundan
dolayı da ikisi bir arada cem edilirler. Ama mal davasındaki yemin böyle değildir. Çünkü o yemin,
malın bedelidir. Bundan dolayı da mal ödediği takdirde yemin düşer. İtkanî. Özetle...
Hükmün bu şekilde olması. mahalle halkının dışında muayyen bir kimsenin katil olduğunu iddia
etmediği zamandır. Muayyen bir kimsenin katli olduğunu iddia etmenin hükmü ise ileride gelecektir.
«Yukarda zikredildiği şekilde ilh...» Bu da, onu öldürmediğine dair Allah adına yemin etmektir.
«Bu... ilh...» Yani yeminden kaçındığı zaman hapsedilmek..
«Ama dâva hatan öldürme hakkında ise ilh...» Çünkü onun gereği maldır. Yeminden kaçındığı
takdirde de molla hükmedilir. Bu biraz zikrettiğimiz illetin muktezasına zıttır. Düşün...
«Hâniye´ye isnadla ilh...» Ben derimki: Bu, Zahîre´de Zahire´nin ibaresi de Minah´ta zikredilmiştir.
Kuhhistânî; Bu hükmü. Müctebâ, Kimanî ve diğer kitaplara isnad etmiştir. Ama benim Hâniye´de
gördüğüm ise şöyledir: Eğer mahalle halkı yeminden imtina ederse, yemin edinceye kadar
hapsedilirler. Musannıf, kasdi öldürme ile hataen öldürme arasında bir ayırım yapmamıştır.
Metinlerin zahiri de budur.
«Veya kölesi ilh...» Yani kölesinin hataen adam öldürdüğünü ikrar ederse... Kısası gerektiren amde
gelince, yukarıda kişinin kölesinin aleyhine ikrarının kabul edilmeyeceği geçmişti. Saihânî.
«Eğer başkası aleyhîne ilh...» Daha önce, Minah´tan naklettiğimiz üzere, o mahalle halkından
değilse. İleride gelecek açıklamadan da bu anlaşılacaktır.
«Yemin ettirilmeleri düşer ilh...» Kendi aleyhinde veya kölesi aleyhinde ikrarda bulunması halinde
de mahalle halkının yemin ettirilmeleri düşer. Eğer musannıf «kendi aleyhine veya kölesi aleyhine
yada mahallesinden olmayan başka biri aleyhine ikrar etse ve bunu maktulün velisi tasdik etse
mahalle halkının yemin ettirilmeleri düşer» deseydi daha güzel olurdu.
M E T İ N
Çocuğa, deliye, kadına ve köleye kasâme yoktur. Üzerinde öldürme izi olmayan ölüye de Kasâme
ve diyet yoktur. Zira o öldürülmemiştir. Çünkü örfen maktûl, hayatını bir canlının yaptığı bir fiil ile
kaybedendir. Halbuki o, üzerinde darb eseri olmadan ölmüştür. ödenecek şey ise kulun fiiline
tabidir.
Ağzından, burnundan. dübüründen veya zekerinden kan akan ve üzerinde darb eseri olmayan
kimsede de diyet ve kasâme yoktur. Çünkü kan buralardan hiç kimsenin fiili olmadan da çıkar. Ama
kulak ve göz böyle değildir. Ceset uzunlamasına yarılmışsa veya cesedini yarısından azı baş ile
birlikte bulunsa yine kasâme ve diyet gerekmez. Bunun sebebi yukarda geçmişti. Ölünün boynunda
sarılmış bir yılan olsa onda da kasâme ve diyet yoktur. Çünkü görünüşe göre adam o yılan
sebebiyle ölmüştür. Bezzâzîye.
Bütün âzaları tamamlanmış bir düşük bulunsa ve üzerinde darb eseri olsa o büyük insan gibidir,
kasâme de diyet de vaciptir. Zahiriye´de buna muhalif bir görüş yardır. Eğer maktulün velisi mahalle
halkından olmayan bir kişinin katil olduğunu iddia ederse bu mahalle halkı için bir ibadır ve
kendilerinden kasâme düşer.
Eğer veli mahalle halkından muayyen bir kişinin katil olduğunu iddia ederse kasâme düşmez. Bazı
âlimler ise düşeceğini söylemişlerdir.
Bir dâbbenin (hayvanın) üzerindeki bir maktûlün yanında bulunsa, onun diyeti mahalle halkına
değil, adı geçenlerden maktulün yanında bulunanın akilesi üzerinedir. Çünkü maktul onun
elindedir. Bu durumda, sanki onun evinde gibi olur.
Eğer hayvanın yanında, bir sürücü bir çekici ve bir de binici toplanmış olsalar o zaman diyet
hepsinin üzerinedir. Hayvan onların mülkü olmasa bile böyledir. Çünkü, onların ellerinde olmasına
göre hükmedilir.
Bazı âlimler tarafından da kasâme ve diyetin evde olduğu gibi o hayvanın sahibi üzerine olduğu
söylenmiştir. Bazı alimler tarafından ise kasâmenin sürenin üzerine vacip olmadığı söylenir. Ancak
onu gizlice sürerse müstesnâ. O zaman vacip olduğu söylenmiştir. Cevhere´de de bu görüş kati
olarak ifade edilmiştir.
Eğer o hayvanın yanında hiçkimse olmasa, o zaman kasâme ve diyet binitin bulunduğu mahalle
halkı üzerinedir.
Eğer, üzerinde bir maktul olan hayvan iki köy veya iki kabile arasından geçse bunlardan hangisi
maktulün bulunduğu yere daha yakınsa kasâme ve diyet onlar üzerinedir. Zira rivayet edilen bir
hadisi şerife göre iki köy arasında öldürülmüş bir ceset bulunmuş, Resulullah (S.A.V.) bu iki köy
arasının ölçülmesini emretmiş ve cesede daha yakın olanın üzerine kasâme ile hükmetmiştir.
Eğer bu iki köyün cesede yakınlığı eşitse o zaman her ikisine kasâme gerekir. Burada ifadenin
«hayvan» ile kayıtlanması, ittifakidir. Kuhistanî.
Yukardaki meselede, üzerinde bir maktul olan hayvanın aralarından geçtiği köylerin her ikisinden
de, hayvanın bulunduğu yeresinin ulaşması şarttır. Zeylâî´nin ibaresi de böyledir. Dürer ve diğer
kitapların ibaresi de böyledir. Dürer ve diğer kitapların ibarelerine göre ise maktulün sesinin iki
köyden duyulması şarttır.
Kâfî´den naklen Bercendi´nin ibaresine göre de köylerin halkları maktulün sesini duyuyor olmalılar,
çünkü o zaman ona bir kurtarıcı gidebilir. Bu durumda Maktûle bu şekilde yakın olmalarına rağmen
yardımdaki kusurları bunlara isnad edilir. Yoksa eğer ses ulaşmayan bir yerde bulunursa, o zaman
ona yardım etmeleri gerekmediği gibi, onların yardımıda kubul ettikleri de söylenemez. O zaman,
takdiren katil de sayılmazlar.
İ Z A H
«Çocuğa... kasâme yoktur ilh...» Çünkü onlar, yardım edebilecek kimseler değil. ancak başkalarına
uyan kimselerdir. Başkalarına uyan kimseler ise yardımda bulunamazlar. Yemin ise yardım eden
kimseler üzerinedir. Hem de çocuk ve deli doğru söz söyleyecek kimselerden değillerdir. Yemin ise
bir sözdür. Zeylaî.
«Ben derimki: «Çocuğa ve diğerlerine kasâme yoktur» ifadesinden murat: mahallede bulunan
maktulün kasâmesine, mahalle halkı ile birlikte girmemeleridir. O zaman bu, ileride metin olarak
gelecek olan, «Bir kadının mülkü olan bir köyde öldürülmüş olarak bulunan bir kimsenin kasamesi
kadına da vaciptir» hükmüne zıt değildir.
Bedayi´den naklen Tûrî´nin zikrettiği «Mükâtebin evinde bulunan öldürülmüş kimsenin kasâmesi de
mükâtebe vaciptir, eğer yemin ederse mükâtebin kıymetinden ve maktulün diyetinden hangisi daha
az ise onu vermesi gerekir.» diye ifade edilen hükme zıt değildir. Ticarete izinli bir köleye ait bir
evde öldürülmüş bir kimse bulunması halinde uygulanacak hüküm konusunda Velvâliciye´de şöyle
denilmiştir: «İstihsânen kasâmenin, mezunun efendisi üzerine olması gerekir. Efendi köleyi veya
bedelini vermek arasında muhayyerdir. Zira, eğer köle hatâen cinayet işlediğini ikrar etmiş olsa
ikrarı sahih olmadığı gibi yemin de ettirilmez.
«Ödenecek şey ilh...» Yani diyet kulun fiiline tabidir. Burada ise kulun fiili mevcut değildir. Aynı
şekilde kasâmenin mahalle halkına vacip oluşunun sebebi, sadece katilin onlardan olma
ihtimalinden dolayıdır. Burada ise bu ihtimal yoktur. Çünkü ölen kişi üzerinde öldürme eseri yoktur,
o zaman kasâme gerekmez. İtkanî.
«Ağzından ilh...» Hidâye ve diğer kitaplarda da aynen böyledir. Zahire´de şu zikredilmiştir. Ağzından
gelen kan, kafasından ağız yoluyla çıkıyorsa hüküm böyledir. Eğer karnından yükselerek geliyorsa,
o zaman öldürülmüş demektir. Kuhtetânî ve İtkani Fahru´l-İslâm´dan.
«Çünkü kan buralardan hiç kimsenin fiill olmadan kendiliğinden de gelebilir. Dübürden ve bazen,
ya içerdeki bir hastalıktan veya yenen blr şeyin dokunmasından dolayı, kan gelebilir. Tenasül
uzvundan gelen kan ise ya içten bir damarın yarılması veya böbrek veya karaciğer zayıflığı yahut da
şiddetli korku nedeniyle olabilir. Bunu İtkânî ifade etmiştir. Bundan anlaşıldı ki, eğer kimsenin
müdahalesi olmadan yanma, damdan düşme veya suda boğulma ile öldüğü bilinirse evleviyetle ne
kasame ne de diyet icabeder. Zira kasâmenin şartı, öldürmenin, kasâme ve diyete mani olacak
kuvvetli ve zahir bir sebebe bağlanmamasıdır. Hayriye´de de böyle denilmiştir.
«Ama kulak ve göz böyle değildir ilh...» Zira kulak ve gözden çıkan kan zahiren katle delalet eder.
Çünkü oralardan normal de bir fiilî müdahale olmadan kan çıkmaz. İtkâni.
«Çünkü sebebi yukarda geçmişti» O sebep «Bir maktülde kasâmenin tekrarına sebep olmaması
için» sözüdür.
«Kasâme de diyet de vacîptîr» Yani mahalle halkına... Çünkü zahire göre yaradılışı tam olan cenin
annesinden canlı olarak ayrılır. Yaradılışı tam olmayanda ise mahalle halkına hiçbirşey yoktur.
Çünkü annesinden ölü olarak ayrılmıştır. Hidâye.
«Zahîriye´de buna zıt bir görüş vardır.» Zahîriyye´nin ibaresi aynen şöyledir: «Cenin bir mahallede
öldürülmüş olarak bulunsa o mahalle halkına ne kasâme nede diyet vardır.»
Ben derimki: Birincisi. şerhlerde, Hidaye´de, Mütteka´da, Vikâye´de, Dürer´de ve diğer kitaplarda
zikredilendir.
«Bu, mahalle halkı için bir ibrâdır ilh...» Çünkü onlar maktulün diyetini sadece onun mahallede
bulunmasıyla değil, velinin iddiasıyla öderler. Velisi mahalle halkı haricinde başka birinin
öldürdüğünü iddia ederse, artık onların öldürdüğünü iddia etmesi mümküm olmaz. Çünkü şartı
yoktur. T. Şumnî´den.
Tatarhaniye´den zikredeceğimiz üzere, mülk de mahalle gibidir.
«... Ve mahalle halkından kasâme düşer ilh...» Velilerden biri mahalle halkı haricinde birinin
öldürdüğünü iddia etse ve diğer veliler orda bulunmasalar; iddia eden velî bulunmayan velilerin
kasâmede velileri değilse kasâme düşmez. Eğer velilerden biri : «Amr öldürdü» bir diğeri de, «Onu
öldüreni bilmiyorum» deseler bu birbirlerini yalanlama olmaz. Fakat kasâme düşer. Sâihani,
Zahidi´den...
Sâihanî burada davalıya ait olan hükmü zikretmedi. Bu meselenin hükmü İtkânî´nin şu zikrettiğidir:
«Eğer veli delil getirirse kabul edilir, getiremezse o zaman davalının bir kere yemin etmesi istenilir;
Yemin ederse diyet ödemekten kurtulur etmezse: dava hataen öldürme ise o zaman sabit olur.
Kısas davası ise ikrâr edinceye veya yemin edinceye yada -İmam-ı Azam´a göre- açlıktan ölünceye
kadar hapsedilir. İmameyn de erş lazım olduğunu söylemişlerdir. özetle... Bu bahsin tamamı
İtkânî´dedir.
«Kasâme düşmez ilh...» Yani zahiri rivayete göre. Mevahib. Çünkü Şârih kasâmeyi başlangıçta
mahalle halkına gerekli görmüştür. Buna göre velinin mahalle halkından birinin katil olduğunu iddia
etmesi Şarih´in meşru kıldığı şeye ters düşmez. O zaman kasâme ve diyet mahalle halkına sabit
olur. Kifâye.
«Bazı âlimler ise düşeceğini söylemişlerdir ilh...» Bu da Zahiri rivayetin dışında Ebû Yusuf´tan
yapılan bir rivayettir. Buna göre; Kasâme ve diyet geri kalan mahalle halkından düşer. Velîye,
«Delilin varmı? diye sorulduğunda olmadığını söylerse o zaman davalının bir kere yemin etmesi
istenilir. İbnu´l-Mübarek Ebu Hanife´den bunun benzerini rivayet etmiştir. Zeylaî.
«Diyeti... adı geçenlerden onun yanında bulunanın âkidesi üzerinedir...» Yâni kasâme vacip olur.
Yemin ettiği zaman da diyet âkilesi tarafından ödenir.
Alimlerden bazıları bunun hayvanın belirli bir mâliki olsun veya olmasın ifadesinden daha ummî
olduğunu söylemişlerdir. Kitab´ın mutlak ifadesi işte bu sebeptendir. Bazıları ise o hayvanın bir
sahibi olduğu takdirde kasâmenin ve diyetin, kendisi üzerine olduğunu söylemişlerdir.
Musannıf birinci görüşe göre hüküm vermiştir. Çünkü o ileride hayvan onların mülkü değilse...
demiştir. O zaman hayvan ile ev arasındaki fark hayvanın sahibine vacip oluşu evde oturana ise
vacip olmayışıdır. Nitekim ileride geleceği üzere sahibi evini kiraya vermiş de olsa rey ve idarede
binadan eli kesilmez. Ama hayvan bunun hilâfınadır. Onda tasarruf hakkı, hayvanı elinde tutanındır.
«O zaman diyet hepsinin üzerinedir ilh...» Yâni âkileleri üzerine... Kasâme ise kendileri üzerinedir.
İnâye.
«Onların mülkü olmasa bile îlh...» Yani ister hayvan onların mülkû olsun ister olmasın. Hayvan
sahibi adı geçenlerden biri olursa bakılır: Meselâ süren kişi sahibi ve binen veya çeken kişi de
yabancı olsa yada bunun aksi olsa o zaman diyet hem sahibinin hemde binenin veya çekenin
üzerinedir. Musannıfın mutlak ifadesi bu suretlerin hepsini kapsar. İtkânî´nin zikrettiği «eğer maktul
bir gemide bulunsa, diyeti gemide bulunan, gemi sahibi ile yolcuların üzerinedir. Çünkü gemi
hareket eder ve döner. O zaman da, onda tazminat yardım ile değil hayvandan olduğu gibi zilliyetin
sübûtu iledir,» ifadesi de buna delâlet eder. Bunu Sa´dî ifade etmiştir.
«Çünkü onların ellerinde olmasına göre hükmedilir ilh...» Bu söz hayvan ile bina arasındaki farka
işaret eder.
«Bazı âlimler tarafından da kasâmenin sürenin üzerine vacip olmadığı... söylemiştir ilh...» Hayvanı
çeken ve binenin de süren gibi olması münasiptir. Remzî´den naklen Hamevî´de yer alan ibarede
buna îşaret etmektedir: Açıktan bir cenaze taşısalar ve sonrada onun öldürülmüş olduğu meydana
çıksa onda hiçbirşey gerekmez. Ebu´s-Suud.
«Cevhere´de de bu görüş kat´î olarak ifade edilmiştir ilh...» Şu kadar var ki Kifâye´de bu hükmün
Ebu Yusuf´tan Zahirî rivayetin dışında bir rivayet olduğu söylenmiştir.
«Eğer üzerinde bir maktûl akm bu hayvan... geçse ilh...» Yani onunla beraber hiçkimse olmadığı
halde... Miskin. Zira onunla beraber bir sürücü veya benzeri birisinin olmasının, hükmü yukarda
geçti.
«Veya iki kabile ilh...» veya iki yol veya iki mahalle... Kuhustânî.
«Hangisi daha yakınsa onun üzerinedir ilh...» Yâni hangisi maktûla daha yakınsa... Böyle olması,
hiçkimsenin mülkü olmayan yerde bulunduğu zaman da söz konusudur. Ama birinin mülkünde
olursa, mülk sahibi üzerinedir. Kuhistânî buyakında gelecektir. Kuhistâni demiştir ki: «Bu ifade
maktul bir köyün toprağı ile diğer bir köyün binaları arasında bulunduğu zaman kasâme ve diyetin
bunlardan daha yakın olanın üzerine olduğunu bildirmektedir.
«Eğer ikisinin de cesede yakınlığı eşitse zaman her ikisinin de üzerine kasâme gerekir.» Şayet
köylerden birinde bin kişi diğerinde ise daha az kişi olsa diyet her iki köy halkı üzerine ihtilafsız
olarak yarı yarıyadır. T. Hidiye´den.
Ben derim ki! Maktulun velisinin davacı olmasının kasâmenin şartlarından olduğunu biliyorsun. O
zaman iki köye eşit mesafede bulunan maktulün velisi köylerin birinden davacı olup diğerinden
olmasa hüküm nasıl olur? Bana zahir olan şudur: Maktulün velisi maktule eşit mesafedeki iki
köyün birisinden davacı olsa kasâme diğerinden düşmez, çünkü kasâme her iki köye de vaciptir. O
zaman bu bahis şöyle olur: Mahalle halkından belirli bir kişiden davacı olsa kasâme diğerlerinden
yine düşmez. Ama eğer daha uzak olan köy halkından davacı olsa bu. daha yakın olan köy için ibrâ
sayılır. Çünkü aslında. sadece daha yakın olandan davacı olması gerekiyordu. Bu mesele mahalle
halkından olmayan birisinden davacı olduğu zaman mahalle halkının ibra edilmiş olmasına
benzer... Bu bahis araştırılsın.
«Burada hayvan» ile kayıtlanması ittifâkidir». Eğer iki köy arasında atılmış olarak bulunsa hüküm
yine aynıdır. T.
«Köylerin her ikisinden de hayvanın bulunduğu yere ses ulaşması şarttır ilh...» Zeylaî ve Hidâye
sahipleri bu şartı «kîl» (denildiki) sözü ile tabir etmişlerdir Şu kadar var ki Hâniye ve Velvaliciye´de
bu şart kesin bir dille ifade edilmiştir. İbnu Kemal ve Dürer sahibi de bu ikisine uymuşlardır. Dürer
sahibi bunu musannıf gibi metin olarak almıştır. Mevahip´te de aynen böyledir. Bunun illeti zahirdir
ve şunu ifade etmektedir ki: Eğer o maktulun bulunduğu yerden ses ulaşmazsa kanı heder olur, şu
kadar var ki böyle olması o yerin kimsenin mülkü olmaması veya hususi yada umumi zilliyette
olmaması halindedir. Bunun takriri ileride gelecektir.
Bir hükmün «kile» denildi sözcüğü ile ifade edilmesi, onunzayıflığına delalet eder. (Redaktör)
«Zeylâi´nin ibaresi de böyledir ilh...» Yâni bazı nüshalarda olduğu gibi... Bazı nüshalarda ise
Dürer´deki ifade gibidir ve Bunların hepsinin bir tek manaya irca edilmesi mümkündür. Demekki,
metindeki ifade gibi olursa «köylerin duyması» şarttır. Dürer´deki gibi ifade edilirse «ondan ses
ulaşması» şarttır. İşte bu da Kûfî´deki ifade ile kasdedilenin aynıdır. zira genellikle köylerin halkları
maktulün sesini duyacakları bir yerde oldukları takdirde maktül de onların seslerini duyar. Şu kadar
var ki tazminatın sebebi onların onu kurtarmada kusurlu olmalarıdır. O zaman akla gelen maktulün
köylülerin seslerini duyması değil, onların maktulün sesini duymalarıdır. Bundan dolayı Şarih de
musannıfın sözünden murad edilen şeyin açıklanması için burada Dürer ve diğer kitapların
ibarelerini aldı. Sen düşün.