- Recm meselesi

Adsense kodları


Recm meselesi

Smf Seo Versiyon , -- Seo entegre sistem.

rray
hafiza aise
Sat 19 March 2011, 03:10 pm GMT +0200
4. Recm Meselesi [135]

 

224. Abdullah ibn Abbâs (r.anhürnâ)'dan rivayet edilmiştir:

"Ben, Muhâcirler'den bir çoğundan Kur'an öğreniyordum, onlardan biri de, Abdurrahman İbnu Avf idi.

Ben, Mina'da, Abdurrahman İbnu Avfın evinde bulunduğum sırada, Abdurrahman İbnu Avf da, Ömer'in son defa yapmış olduğu haccda onun yanında idi. Oradan evine benim yanıma yanıma dönüşte şöyle dedi:

Bugün Ömer'in yanına gelen bir adamı keşke sen de görseydin.

O adam şöyle dedi:

Ey mü'minlerin emîri! Ne dersin. Cuma günü, güneş ortadan meylettiği zaman mescide gidişte acele davrandık.

(Rezîn: 'Öğle sıcağında çıktım' ilavesinde bulundu.) (Abdullah ibn Abbas olayı anlatmaya şöyle devam etti:) (Camiye gelince,) Saîd ibn Zeyd ibn Amr ibn Nüfeyl'İ minberin köşesinde oturmuş buldum. Dizim dizine değecek şekilde onun yanına oturdum. Çok beklemeden Ömer ibnü'l- Hattâb (minbere doğru) çıktı. Onun gelmekte olduğunu görünce, (yanımda oturmakta olan) Saîd ibn Zeyd ibn Amr ibn Nüfeyl'e:

Bu öğle, Ömer, halife olduğu günden beri hiç yapmadığı önemli bir konuşma yapacak1 dedim. Zeyd, (söylediğim sözü) hoş karşılamayıp:

Daha önce konuşmadığı şeyi konuşması ne mümkün!' dedi.

Deken Ömer minbere oturdu. Müezzin ezanını tamamlayınca, ayağa kalktı. Yüce Allah'a lâyık olduğu şekilde (hamd ve) övgüde bulundu. Sonra da şunları söyledi:

Emmâ ba'd. Ben şimdi sizlere, Cenab-ı Hakk'ın söylememi takdir buyuracağı bir konuşma yapacağım. Bilemiyorum, belki de ecelim yakındır, (=bu son hutbem olur). Kim bu sözlerimi anlar ve hafızasına alabilirse (bunları) bineğinin götürdüğü her yerde nakletsin. Kim de anlamış olmaktan kor-karsa, hiç kimseye hakkımda yalan söylemesini helâl etmiyorum/Yüce Allah, Muhammed (s.a.v)'i hakla gönderdi, kendisine kitap indirdi. Allah'ın indirdikleri arasında recm âyeti de vardı. Biz onu okuduk, anladık ve ezberledik.

Resûlullah (s.a.v) recm cezası verdi. Ondan sonra da bizler de (recm cezası) verdik. Şahsen aradan fazla zaman geçince, bazılarının çıkıp: - Allah'ın kitabında biz recm âyeti bulamıyoruz' diyerek Allah'ın indirmiş olduğu bir farzı terkedip sapıtmalarından korkuyorum.

Recm, Allah'ın kitabında muhsan (=ergenlik çağına girmiş, akıllı, sahih bir evlilikle evlenmiş ve gerdek yapmış olduğu halde) zina eden kadın ve erkeklere ispatlayın bir delil veya hamilelik veya itiraf olduğu takdirde uygulanması gereken bir haktır.'

Sonra bizler, Allah'ın Kitabı'ndan okumakta olduğumuz şeyler arasında: - Babalarınızdan yüz çevirmeyin! Hiç kuşkusuz, sizin babalarınızdan yüz çevirmeniz (^babalarınızdan başkalarına mensupluk iddia etmeniz), sizin nankörlüğünüzdür yada sizin babalarınızdan yüz çevirmeniz, hiç kuşkusuz sizin için bir küfürdür!' sözler de vardı.[136]

Dikkat edin! Daha sonra Resûlullah (s.a.v):

Sizler, beni, Meryem oğlu İsa'nın batıl üzere aşırı övülmesi gibi mübalağalı ve aşırı şekilde övmeyin. Sizler, bana: 'Allah'ın kulu ve Resulü' deyin!' buyurdu.

Sonra sizden birisinin:

Ömer ölünce, (herkesle istişare, biat aramaksızın) filanca kimseye biat edeceğim' dediği bana ulaştı. Sakın ha! Hiç kimseyi, 'Ebû Bekr'in seçimi de oldu bittiye geldi. (Biz de onun seçilme tarzına uygun olarak birini seçebiliriz)' gibi sözler aldatmasın.[137]

Dikkat edin! Evet onun seçimi çabuk olmuştur. Fakat Allah (umumiyetle çabuk yapılan işlerde bilâhere karşılaşılan) serlerden (bu ümmeti) korumuştur. Sizden hiç kimse, kendisine hızlı bir şekilde gidilmekte (develerin) boyunlarının kopmasında, Ebû Bekr gibi olamaz.

Öyleyse Müslümanların istişare (ve te'yidi tahakkuk) etmeksizin kim bir başkasına biat ederse, bilsin ki, ne biat edene ve ne de edilene itibar edilmeyecektir. Böyle bir biat akdi, edeni de edileni de ölüme maruz bırakacaktır. (Ebû Bekir'e yapılan biat böyle kıt düşüncelilerin zannettiği gibi değildir. İç yüzünü anlatayım:)

Resûlullah (aleyhissalâtu vesselamdın ruhunu yüce Allah kabzettiği zaman, haberimiz oldu ki, Ensar büyük bir grup hâlinde bizden ayrı olarak Benî Sâide sakîfesinde toplanmışlardı. Ali, Zübeyr ve bunlarla birlikte (Abbâs gibi diğer) bazıları bizden ayrılarak (cenazeyle meşgul olmak üzere) geride kaldılar. Muhacirler de, Ebû Bekr'in etrafında toplanmışlardı. Ebû Bekr'e:

Ey Ebû Bekir! Haydi şu Ensârlı kardeşlerimizin yanlarına gidelim!' dedim. Onlara (bir an önce yetişmek üzere) yürüdük. Yakınlarına varınca, onlardan iki sâlih zatla karşılaştık. Kavmin (Sa'd İbnu Ubâde'yi halife seçme hususundaki) kararlarını anlattılar. Sonra da:

Ey Muhacirler topluluğu! Nereye gidiyorsunuz?' diye sordular. Biz de:

Şu Ensârlı kardeşlerimize gidiyoruz!' dedik. Onlar:

Hayır, onlara yaklaşmayın. Hükümlerini versinler' dediler. Ben:

Vallahi, onlar(ın yanın)a gideceğiz1 dedim ve yürüdük. Onları Benî Sâide sakîfinde [138] bulduk. Ortalarında üzeri örtülü birisi vardı.

Bu da kim?' dedim. (Orada bulunanlar:)

Bu, Sa'd ibn Ubade'dir!'dediler. Ben:

Nesi var?' diye sordum.

Titriyor!' dediler.

Biraz oturmuştuk ki, onların hatibi [139] şehâdet kelimerini getirerek söze başladı. Yüce Allah'a gerektiği şekilde (hamd ve) övgüde bulunduktan sonra da:

Emmâ ba'dî Biz Allah'ın yardımcıları ve İslâm'ın büyük ordusu-yuz.  Siz ey Muhacirler topluluğu! Sizler,   (Mekke'deki)  kavminizden (bize) yürüyüp gelmiş olan (içimizdeki) bir azınlıksınız! Hal böyle iken şimdi bu azınlık, bizi asi (en müstehak olduğumuz) fonksiyonumuzdan bizi koparmak, emirlikten uzak tutmak istiyorlar' dedi.

(Ömer der ki:) (Hatip sözlerini) tamamlayınca, ben de konuşmak istedim. Bu esnada, içimden söyleyecek güzel sözler hazırlamıştım, bunlar hoşuma da gitmişti. Bunları Ebû Bekr'in huzurunda söylemek istiyordum. Çünkü ben (bazen) onun hiddetini yatıştınyordum. Tam konuşmak istediğim sırada Ebû Bekr, (bana):

Acele etme!' dedi. Onu öfkelendirmek istemedim (ve konuşmaktan vazgeçtim).

Ebû Bekr konuştu. O aslında benden daha çok hilme sahip ve daha vakur idi. Allah'a yeminle söylüyorum, Ebu Bekr, içimde hazırladığım bütün güzel sözleri eksiksiz aynı güzellikte ve hattâ daha da güzel bir biçimde bu konuşması esnasında söyledi. Şöyle ki:

Hakkınızda söylediğiniz hayr (ve fazilet ne varsa) hepsine lâyıksınız. Ancak bu (emîrlik) işi, Kureyş kabilesine (meşru) tanınır. Onlar, neseb yönüyle de, yurt yönüyle de Arab'ın ortasında yer alır. Ben sizin için şu iki şahıstan birini uygun buldum, bunlardan hangisini isterseniz ona biat edin!' dedi.

Böyle deyip benim elimi ve Ebû Ubeyde ibnu'l-Cerrâh'm elini tuttu. Ebû Bekr, ikimizin arasında oturuyordu. Onun (ikimizi imamlığa teklif eden cümlesinden başka) bütün söyledikleri hoşuma gitti. Valİahi, Ebû Bekr'in bulunduğu bir kavmin başına emîr seçilmektense, ortaya çıkanlıp boynumun vurulmasını gerektirecek bir günah işlemek bana daha sevgili gelirdi. Ancak nefsimin bana ölüm ânında hoş gösterdiği şeyi şimdi bulamıyorum.

Derken Ensar'ın bir sözcüsü:[140]

Beni (hasta hayvanların kaşınarak rahatladıkları) kaşınma çubukcağızı, yaslandığı dikme ile ayakta duran hurma fıdancığı kabul edin (ve fikrimi dinleyin):

Ey Kureyş topluluğu! Sizden bir emîr, bizden de bir emîr olsun1 dedi.

Bunun üzerine her kafadan bir söz çıkmaya başladı, gürültü çoğaldı. Öyle ki ihtilâf çıkacak diye korktum. Ebû Bekr'e:

Ey Ebû Bekr, uzat elini!' dedim. Elini uzattı, ben ona biat ettim. Muhacirler de biat ettiler. Sonra da Ensâr biat etti. Sa'd İbnu Ubâde'nin üzerine atıldık.

Derken onlardan biri:

Sa'd İbnu Ubâde'yi öldürdünüz!1[141] demez mi? Ben de:

Sa'd İbnu Ubâde'yi Allah öldürsün!' dedim.

Ömer (halka hitaben minberdeki sözüne devamla): Vallahi, biz, Peygamber (s.a.v)'in defni sırasında, Ebû Bekr'in seçiminden daha önemli bir şey düşünemedik. Biat gerçekleşmeden halkı terketmemiz halinde, oradan ayrılınca, arkamızdan kendilerinden birini halife seçiverecekler diye korktuk.[142] Böyle bir durumda, ya bize de gönülsüz biat edecek veya muhalefet edecek, böylece ikisi de fesad olacaktı,

Bilesiniz ki, Müslümanlarla istişare etmeden kim bir başkasına biat ederse, ne biat edene, ne de kendisine biat edilene itibar edilmez, ikisinin de öldürülmesinden korkulur [143] dedi.[144]

Müslim, bu hadisi, kısa bir şekilde rivayet etmiştir.



[135] yeryü2ünde canlı varlıkların soylarının devamı üzerme faaliyetine, bu da, genel olarak, erkek ve dişi olmak üzere iki farklı cinsin ortak faaliyetine bağlıdır. Kur'an'da varlıkların erkek ve kadın olarak çiftler halinde yaratılmış olduğu (Ra'd: 13/3, Tâhâ: 20/53, Yâsîn: 36/36, Zâriyât: 51/149), insanların da kadın ve erkek olmak üzere iki ayrı cinste bir çift olarak yaratıldığı bildirilir (Fâür: 35/11, Şûra. 42/11, Hucurât: 49/13). İslam'a göre, insan olmaları bakımından kadın ve erkek arasında herhangi bir ayırım söz konusu değildir. Her ikisi de insan cinsine dahil olmları bakımından eşittirler. Cinsiyet, insan davranışlarını etkileyen önemli bir güdüdür ve her cins diğerine karşı tabiî olarak ilgi duymaktadır.

İnsan tabiatı, cinsî hayatla ilgili üç farklı istek ve ihtiyacın tatminine imkan veren faaliyet ve davranışlara kaynaklık eder:

1. Ruhsal tatmin ve huzur, 2. Bedensel lezzet ve zevk, 3. Neslin devamı. İslam, kadın ve erkeğin Nikâh akdinedayalı beraberliği dışında, serbest ilişki ve birleşmelere izin vermez. Cinsî ahlakta esas olan, iffet ve namusun korunmasıdır ve bunun en yaygın yolu da, evlenmedir. Gençleri evlenmeye teşvik eden Resulullah (s.a.v), bunun, insanı günah işlemekten koruyacağını bildirmiş, evlenmek için imkan bulamayanlara da oruç tutmayı ve iffetlerini bu şekilde korumaya çalışmalarını tavsiye etmiştir (Buhârî, Niklah 2, Savm 10; Müslim, Nikâh 1; Nesâî, Nikâh 6).

Evlilik dışı cinsel ilişki demek olan "zina", öteden beri insan aklının, ahlak ve hukuk düzenlerinin, diğer semavi dinlerin yanlış, ayıp ve kötü gördüğü bir fiil olup İslam dininde de kesin olarak yasaklanmıştır.

Böylesi zararlı ve kötü davranışın sadece ahlakî müeyyidelerle yasaklanması yeterli olmayacağından Kur'an'da zina eden erkek ve kadına bedenî ceza (=celde) uygulanması da emredilmiştir (Nûr: 24/3). Hz. Peygamber (s.a.v)'in tatbikatında ise bu konuda bir ayırıma gidilerek, Kur'an'da zikredilen bedenî ceza, evli olmayan kimselerin zinasına uygulanmış ve ayrıca bu kimseler bulundukları bölge dışına bir yıllığına sürgün edilmiş, zina eden evli erkek veya kadının ise taşlanarak Öldürülmesi (=recm) yönünde uygulamalar yapılmıştır. Türkiye'nin önde gelen İslam hukukçularından biri olan Hayreddin Karaman, 20 Haziran 2003 tarihli Yeni Şafak Gazetesi'nde, Güneydoğu Anadolu Bölgesinde meydana gelen bir recm olayı ile ilgili olarak şunları söylemektedir:

"Recim cezası, bilindiği üzere, zina eden evli erkek ve kadının taşlanarak öldürülmesidir. Genellikle fıkıh kitaplarında bu ceza, İslam'ın değişmez cezalarından biri olarak gösterilmiş olmakla beraber farklı ictihadlar da mevcuttur. Kur'an-i Kerim'de evli bekar ayrımı yapılmadan zina suçunun cezası recim değil, celde (=belli usul ve şekilde yüz sopa) olarak ifade edilmiştir. Hz. Peygamber zamanında bir iki recim uygulaması olmuştur; ancak hüküm ve uygulama şekline bakıldığında bu cezanın had (=değişmez ceza) değil, takdiri ve   uygulaması   yöneticilere   bırakılmış   "tazir"   çeşidinden   bir   ceza   olduğu   anlaşılmaktadır. Ayrıca bu cezayı, suçluyu suçüstü yakalayan koca bile uygulayamaz. Böyle birinin sorusuna Peygamberimiz (s.a.). "Sen bizzat cezayı infaz eder, karını öldürürsen ben de sana kısas uygularım" demiştir. Suçun sabit olabilmesi için ya itiraf yahut da dört erkek ve iyi ahlak sahibi şahidin fiili çıplak (seksiz, şüphesiz, açık olarak) görmesi ve tanıklık etmesi gerekir. Bunun ise gerçekleşmesi imkansız gibidir.

Bu kısa açıklamadan çıkan sonuç şudur: 1. Recim cezasının bugün de uygulanacak, de-ğişmez bir islâmî ceza olduğu hükümü kesin, tartışmasız değildir. 2. Recim islâmîdir diyenlere göre de önce suçun ispat edilmesi, sonra da devletin ilgili kurumlarınca infazı ge rekir. 3. Haberdeki olay İslam hukukuna göre de, mevzu hukuka göre de bir cinayettir. Bu olayın İslam'a yamanması, cinayetin bir islâmî ceza uygulaması gibi takdim edilmesi İslam'a iftiradır. İslam İle bir meselesi olanların iftira, yalan, abartma ve saptırma yollarını terkederek dürüst tenkit yolunu seçmeleri gerekir; aksi halde inandırıcılık ve ciddiye alınma şanslarını kaybederler.

Bugün Müslümanlar'ın yaşadığı ülkelerin büyük çoğunluğunda Müslümanlar'ın recim vb. cezalara ilişkin bir meseleleri yoktur; çünkü cezayı devlet uygular, Müslüman ferdin vazifesi suç ve günah işlememek, İşlenmesini engellemek için en uygun ve yapıcı tedbirleri almak, İmkan bulduğu ölçüde "iman, ibadet, ahlak, helaüharam..." alanlarında dinin emir ve yasaklarına riayet etmek, iyi bir Müslüman olmak için elinden gelen çabayı göstermektir. Bugün Müslümanlar'ın hayatlarının içinde olmayan ve bu bakımdan da gündemlerinde bulunmayan konulan tartışma alanına çekmek İsteyenlerin niyetlerinden şüphe etmek gerekiyor. Bunların maksadı üzüm yemek değil bekçiyi dövmek (Müslümanlar'i incitmek, İslam'ın imajını çirkinleştirmektir). Müslümanlar göğüslerini gererek, başlarını dik tutarak İslam'ın genel ve çoğu evrensel kurallarından, bilgilerinden, emir ve yasaklarından söz edebilirler; çünkü bunlar insanlık için de rahmettir ve saadet vesilesidir." (ç)

[136] Recm, bu ve buna benzer sözler ve rivayetler çoktur. Fakat Kur'an; Resûlullah (s.a.v) zamanında düzenlenmiş, ayet ve sureleri, onun emri ve isteği doğrultusunda tertip edilmiş­tir. Dolayısıyla bazı sahabiler, bazı ifadeleri ayet sanmışlar ve bunları ayetlerle karıştırmışlardır. Çünkü bu sahabiler, önde gelen kurralann ve hafızların zihninde bulunan ayetlerin dışında ellerinde bazı mushaflar, sayfalar ve ezberledikleri metinler vardı. Bu sayfalar ve metinler, farklı yazım ve imla stilieriyle yazılmıştı.

Kur'an-ı Kerim, Hz. Ebu Bekr döneminde ve bir grup sahabinin, özellikle önde gelenlerin gözetiminde, sahabenin önde gelenlerinin, kurralann ve hafızların zihninde bulunan ayetlerin esas alınarak büyük bir titizlik ve özen gösterilerek tertip edilmiştir. Bu konuda daha geniş bilgi için b.k.z: İzzet Derveze, Kur'anu'l-Mecîd, Ekin Yayınları, İstanbul 1997, s. 49-101 (ç)

[137] Hz. Ömer: 'İşitiyorum ki, bazı kimseler, Ebu Bekr'İn biatine itiraz ederek hakikati inkar etmişler ve ben ölünce biat edilecek zatı hazırlamışlar!' diyerek Ebu Bekr'e yapılan biatin durumunu ortaya koymuş ve bundan kuvvetli seçim olamayacağını bildirmiştir. Bundan sonra da: 'Ben şundan korkarım ki, bize muhalif olan bu zümre, bizden sonra içlerinden birisine, Müslümanların istişaresine gerek görmeyerek biat edecekler. Halk, ne o halifeye ve ne de bu zümreye tabi olmayarak, Müslümanlar arasında harbe sebep olacaktır....11 der. B.k.z: Tecrid-i Sarih, 12/443 (ç)

[138] Benî Sâide Sakîfesi: Ensar'dan Hazrecliler'in toplantı yeri olan üşüt kapalı bir sofadır. Sâide b. Kab b. Hazrec tarafından kuruşlmuş olma ihtimali var.

Sakîfe: İki evin arasına bir umumi yolun üstüne yapılan tavandan ibaret olup altından yol geçen sofaya denir.

Hacrecliler, hicretten önce Müslüman oldukları ve İslam'ın pek çok yararlılıkları dokunduğu için, Resûlullah (s.a.v) arasıra buraya gelip otururdu.

Ebu Bekr'e biat burada yapıldığı için Beni Sâide Sakifesi, İslam Tarihİ'nde tanınan yerlerden biri olmuştur. B.k.z: Tecrİd-i Sarih, 7/552 (ç)

[139] Bu zat, Sâbİt b. Kays'br. (ç)

[140] Bu zat, Habbâb ibnü'l-Münzîr'dir. (ç)

[141] Yani onu yardımsız bırakmak ve kuvvetini gidermek suretiyle onu ölü gibi yaptınız (ç)

[142] Sa'd ibn Ubâde, Akabe bey'atine katılmış, Bedir savaşından itibaren bütün savaşlarda bulunmuş, Ensar'ın sancaktarlığını yapmış, Hazrecülerin reisi idi. Çok cömert ve değerli bir yazıcı idi.

Fakat Sa'd ibn Ubâde, bu toplantıda halife seçilememesi üzerine, Hz. Ebu Bekr'e biat etmeden Medine'den çıkmış, Şam bölgesinden Havrân'a gitmiş ve hicretin 14. yada 16. yılında orada ölmüştür, (ç)

[143] Hz. Ömer'in bu uzunca hutbesi, İslam'da devlet başkanlığı ve amme velayeti hususunda halkın istişaresi ve rızası esasını koyması ve içerdiği eskimez düsturlar bakımından çok de­ğerlidir.

İslam'da devlet başkanlığı ve amme velayeti ve idaresi işleri, her zaman halkın veya seçtikleri vekillerin istişare ve kararlaştırması suretiyle gerçekleşip tespit edilir, (ç)

[144] Buhârî, Hudûd 30, 31, İ'tisâm 16; Müslim, Hudûd 15 (1691); Ebu Dâvud, Hudûd 23 (4418); Tirmizî, Hudûd 7 (1431, 1432); Nesâî (el-Kübrâ), Recm 4/272, 273, 274; İbn Mace, Hudûd 9 (2553); Ahmed b. Hanbel, 1/23, 24, 47, 55

Sevgi.
Fri 9 December 2022, 12:35 am GMT +0200
Esselamü Aleyküm Rabbim bizleri herdaim rızasına uygun şekilde yaşayan kullarından eylesin
Bilgiler için Allah razı olsun kardeşim